Etrafı saran derin bir sessizlik. O sessizlikte içten içe yanındaki kadının sarf ettiği cümleler ile yerin dibine giren insanlar. Ve belki de ilk defa sahip çıkmadığı torunu için doğru kelimeleri seçen dede.
Kan donduran soğuklar konağın büyük salonunda kendini belli ederken kapının kenarında taş kesilen Yüsra, onun koyu kahvelerine saplanmış kahveler.
Haşim ağa ağır çekimde karısına dönüp yüzünü karartarak baktı. Yaşlı kadınsa 'Ben ne dedim' der gibiydi. Gür sesi salonu doldururken "Mücahit evladım yengeni kapıya kadar geçir. Kâhya bağ evine götürecek onu. Kapıya da iki adam dikecek unutmasın" deyip tespihini avucunun içinde sıktı.
Gözleri irileşen kadın "Sen ne dersin ağam. Kız istemede damat anasını yollamak da neyin nesi" dese de Haşim ağa "Senin adam akıllı duracağın yok. Zaten rezilliğin biri bin para. Evladının meclisinde olmak istesen o irin dolu ağzını kapalı tutardın" deyip başı ile kapıyı işaret etti.
Yaşlı kadın tam bir hışım ayağa kalkmıştı ki Yüsra emin adımlarla içeri girdi. Haşim ağaya bakıp "Yapma Haşim ağam. Anandır sonuçta. Evladının sözünü nişanını kaçırmasın. Ben onun dediklerini duymazdan görmezden gelirim. Ama müsaadeniz olursa dedem ve Berzan ağama sorularım vardır" değince herkes birbirine bakmış mahcup olan Haşim ağa başı ile onaylamıştı.
Yüsra dedesine döndü. Ona kırgın gözlerle bakıp konuştu.
"Az önce benim hakkımda karar verdin ya dede. Sen benim hakkımda neden karar verdin? Bu amcama ait bir durum çünkü"
"Dedenim ben senin. Elbette hakkında karar verebilirim. Hem duymadın mı neler olduğunu"
"Duydum duymasına da sen bana bir cevap ver saygısızlık olarak anlamazsan eğer"
"Ne sorusuymuş bu?"
"Ben ne zaman yürüdüm? İlk kelimem ne oldu? Ana babamın akıbetini kaç yaşımda öğrendim. Ne zaman suçiçeği çıkardım ya da en sevdiğim yemek ne? Neden nefret ederim? Peki ya en sevdiği renk?"
"Bunlar da ne biçim sorular Yüsra?"
"Neden? Dedemsin sonuçta. En azından sevdiğim ya da sevmediğim şeyleri bilmen lazım. Hakkımda karar verecek kadar beni tanıman ilgilenmiş olman lazım. Sen bana hangisinin cevabını verebilirsin ki?"
"Ben, şey"
Sessiz kalmıştı Fikret Bey. Diyememişti bunları sever bunları istemezsin diye. O an herkesin gözleri önünde ona ne kadar geç kaldığını anladı. Ne kadar bilgisiz olduğunu ve aslında torununu tanımadığını.
"Bak dede. Dedemsin. Anamdan kalansın bana. Seni üzmek saygısızlık etmek istemem ama eğer hakkımda bir karar verilecekse bu amcam ve yengemin hakkıdır. Çünkü amcama sorsan çetele çıkarır önüne. Hele yengem. Anam gibi olan kadın. Sandığında özel bir kutuda saklar hala süt dişlerimi ve göbek bağımı. İlk giydiğim zıbından kundağıma kadar hepsi onda saklı. Sen diyorsun ki bu berdel kızı vermem. Ama şunu da unutuyorsun. Ben yirmi altı yaşında bir yetişkinim. İstemesem karşı çıkacak kadar da güçlüyüm çok şükür"
Herkese baktı tek tek ve Berzan'ın iri bedeni karşısına geçip derin bir iç çekti. Gözleri yaşlı olsa da peçesi hala yüzündeydi.
Dimdik durdu kahvelerinde boğulduğu adamın önünde.
"Sana sorum şu Berzan Kurtoğlu. Benimle evlenirsen ardına kalacak kimse var mı? Bekleyen ya da günlünün düştüğü. Bu teyze kızı Gülnaz bile olsa"
Genç adam kızın koyu kahvelerine kimseye gözü kaymadan bakarken sıraladı sözlerini.
"Geride kimse kalmayacak. Gönlümün düştüğü kimse yoktur. Teyze kızına gelince eğer onu isteseydim otuz iki yaşına kadar bekar kalmaz evlenirdim. Seninle evlenmesem dahi asla ama asla Gülnaz ile bir evlilik söz konusu değil. Anam adına senden de ev ahalisinden de özür dilerim"
"Özürlük bir durum var mı? Evet var ama o da anan. Senin için planı başkaymış elbet. Bu durumda sen caymıyorsan bu evlilikten amcamın da izni ile bende caymıyorum"
Haşim ve Hamit ağa birbirine baktı. Biri gözleri ile özür diledi diğeri kabul etti. Hamit ağa "O zaman az önceki tatsızlığı çıkan nazar olarak görüp bu hayırlı işi uzatmadan bir nihayete vardıralım o zaman" değince Haşim ağa karısına ters ters bakıp "Öyle dünürüm. Uzarsa araya şeytan girer, şeytana mahal vermeden iki hafta sonra ya düğün için gün belirleyelim" dedi.
Berivan hanımın yüzü sirke satarken diğerleri gülüyordu.
Küçük Ayşe elinde yüzük tepsisi ile geldiğinde herkes ayaklanmış yan yana geçen iki gencin karşısına Hamit ve Haşim ağa geçip öylece kendilerini feda eden gençlere bakıyorlardı.
Fikret bey ve karısı Halime Hanım gözleri dolu dolu içleri pişmanlıkla bezeli bir köşede oturuyorlardı.
Haşim ağa yan gözle kızına bakıp gözlerini Yüsra'ya çevirip "Benim kanımın ettiğinin bedelini sen ödüyorsun. Ama sana diyeceğim şu ki haneme adım attığın an gelin değil kızım olacaksın. Yezda gibi sende baş tacımsın evladım" dedi gözleri dolarken. Yüzüğü parmağına taktı.
Berzan'ın karşısındaki Hamit ağa "Bak oğul. Seni evlatlarımdan ayırmadım. Ayırmamda. Ama sana şimdi emanetimi emanet ediyorum. Onun gözünden düşen yaş senin ömründen gün eksiltir bilesin. Ben kırıp dökmeden boynunu bükmeden bu yaşa getirdim. Geceleri nefes alıyor mu diye başında çok beklemişliğim var. Haksızlığa karşı dursun, mazlumu gözetsin diye en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştım. Çok şükür eğmedi bir günden bir güne başımı yere. Senin de başını eğmeyeceğine teminat veririm. Üzme. Birbirinizi kırıp dağıtmayın. Hadi hayırlı olsun" dedi. İki adam beraber kesti kurdeleyi.
Eller öpüldü. Şerbetler içildi. Sonunda iki hafta sonra cumartesi kına pazar da düğün günü belirlendi. Murat ve Havin içinde bir merasim düzenlenmeyecekti. Bunu bizzat Berivan hanımın tavırlarından ötürü Haşim ağa istemişti.
Konak misafirlerini uğurlayıp herkes odasına çekilirken Esme odasından çıkmış boşalan sürahisini doldurmak için mutfağa giderken yine suskundu. O günden bu yana az yemek yiyor az uyuyor çokça düşünüyordu. İki gün sonra amcası olacak herifin duruşması vardı. O gün geldiğinde kendini ne kadar tutabilirdi emin değildi.
Mutfağa girip doldurduğu sürahi ile geri çıkarken çıngıraklı yılan Havin ile karşılaştı. Hiç başını kaldırmadan "Hayırlı geceler gelin ağam" deyip gidecekti ki kolundan tutulması ile durmak zorunda kaldı.
Havin dişlerini sıkarak "Bu konuktaki günlerin sayılı senin haberin ola. Topal halinle dilenciliğe de yaraşırsın ya ben hanemde dilenci istemem. Yerinde olsam çeker giderim kimin başına ekşiyeceksem ekşirim ama sığıntı gibi kalmam burada. Yüsra gidene kadar defol git. Kocamın olduğu hanede bekar genç kız istemem ben. Topal Esme, durdun mu beni" dediğinde gözleri dolan kız tek kelime etmeden kolunu çekip aksak ayağı ile avluda ilerleyip ona verilen odaya attı kendini. Kapıyı kapatır kapatmaz hıçkırıklara boğulurken zorla sürahiyi küçük masanın üzerine bırakıp yatağının ayak ucuna çöküp kaldı.
İçten içe haykırmak istese de sesi zor çıkıyordu.
"Bak ana, senin ceylanım diye sevdiğin kızına el dilenci der oldu. Adım topal Esme kaldı. Sen sevmeye kıyamazdın gözlerime şimdi ağlamaktan kör olacak sanki. Anam, yüreği güzelim. Neden tek gittin ki? Alaydın yanına beni de. Dayanamıyorum anam. Sen aç göçtün ya bu dünyadan ben yediğim lokma ile sana ihanet eder gibiyim. Sen ateşler içinde ebedi uykuna yattın ya ben gözlerimi kapatamıyorum. Kokun ellerin yok ya saç tellerimde her bir telim ağıt yakıyor. Kimsesiz kaldım anam. Sen gittin ya işte ben o vakit kimsesiz kaldım"
Çardakta oturmak için aşağıya inen adam ikisinin daha doğrusu zehir kusan Havin'in sözlerine şahit olmuş Esme'nin tek laf etmeden odasına zorla girmesini izlemişti. Odasına dönen Havin'e en kısa zamanda bir ayar vermesi gerektiğini not edip arka bahçeye geçecekken önünden geçtiği kapının ardından gelen ağlama sesleri ile durmuş genç kızın sözleriyle parçalanmıştı. Çok üzülüyordu ona. Keşke biraz daha erken fark edebilseydi yangını Kezban kadını da kurtarabilirdi. Ama ne yazık ki takdiri ilahiydi olanlar.
Ağlama sesleri devam ederken arka bahçedeki küçük çardağa geçip sabahın ilk ışıklarına kadar kâh ara sıra içtiği sigarasını tüttürdü kâh yıldızlara bakıp düşündü.
???
Kurtoğlu konağında ise sinirler gerilmişti. Haşim ağa konağa girer girmez omuzlarındaki ceketini sertçe avludaki sedire fırlattı. Geriden gelen kardeşi Hüseyin ve ailesi adamın sinirinin farkındaydı. Fırat karısı ile kendi konaklarına geçmiş yaşlı kadının olduğu yere gelmek istememişlerdi.
Berzan babasına yaklaşacakken gürledi adam.
"Sen beni bu yaştan sonra kalpten öldürecek misin Berivan Hanım. He söyle bana canıma saygınlığıma kastın mı var? Senin neyine kız istemede surat asmak kızın dedesi önünde kardeşinin kızından bahsetmek. Bu ne cüret bu ne akılsızlık"
"Yapma ağam. Ben sadece içimden oğlum için geçeni dile getirdim. Üstelik kendi evladın için merasim istemezsin ama o uğursuz için düğün eğlence günü belirlersin yetmez istemeye gideriz sanki istekli bir evlilikmiş gibi"
Berzan annesini tanıyamıyordu. Yüsra için uğursuz demişti. Ne alıp veremediği vardı ki? Aklı almıyordu.
Haşim ağa karısının üzerine yürüyüp kolunu tutarken yüzüne yüzüne bağırmaya başladı.
"Kendi kanım benim çatımın altından kaçıp gitti. Yüzümü yere eğdi. Ağabeyinin elin yetiminin başını yaktı. Şerefimi beş paralık etti. Haberin var mı gebe senin kızın gebe. Ne boklar yedi de kaçtı hala muamma. Açtırma ağzımı kötü konuşturma beni kadın. Bu yaşta boşarım sesi. Uğursuz dediğin kız kızının canını bizim şerefimizi kurtardı hala dilin irin akıtır. Çok sabrettim Berivan Hanım çok. Bak bir evladım karısını çocuklarını aldı gitti. Birinin karısı bu hane de kıydı canına Atilla aldı başını gitti. Berzan da karısı ile İstanbul'a yerleşecek düğünden bir ya sonra. Senin şerrinden uzaklaştırıyorum evlatlarımı. Seni de bu saatten sonra üçten altıya altıdan dokuza şart olsun boşuyorum. Boş ol. Boş ol. Boş ol. Derhal gideceksin bu konaktan. Yeterince girdim yerin dibine daha fazla girmeyeceğim. Allah katında eşim değilsin artık. Kul katında da düğün işi bitip ortalık sakinlesin sessizce dava açıp bitireceğim bu işi. Ben bu saatten sonra ne canımdan ne de evlatlarımdan olacak değilim. Şimdi" dedi ve şok olan herkese inat bağırdı.
"Kâhya!"
"Buyur ağam"
"Berivan Hanım bundan böyle bağ evinde kalacak. Al götür gözüm görmesin" deyip bu defa mutfağa bağırdı.
"Senem, Hayriye, Gülden"
İsimlerini duyan üç kadında çıktı mutfaktan. Elleri önünde "Buyur ağam" dediler hep bir ağızdan.
"Yarından tezi yok bu evde Berivan hanımın tek bir eşyası kalmayacak. Hepsini toplayıp bağ evine yollayacaksınız. Hazırlık yapın. İki hafta sonra Berzan oğlumla Yüsra kızımın düğünü var"
Kadınlar sadece başlarını salladı.
Tuttuğu kolu bırakıp bir adım gerilerken hırsından göz yaşı akıtan kadın "Kırk beş senelik evliliği ne için bitirirsin ağam. Yakıştı mı senin şerefine ölümüne aldığın kadını boşamak" dese de yaşlı adam ellerini beline verip son darbeyi vurdu.
"Geç bile kaldım bunu yapmakta. Sen ki ne zaman evladının namusuna dil uzattın torunlarıma el piçi dedin, ben o zaman seni boşayacaktım. Ama anadır dedim. Evlatları için o çenesini kapatır dedim ama olmadı. Sen irin kusmaya devam ettin. Var git gözümün önünden elimden daha büyük bir kaza çıkmadan"
Berivan hanım kolunda küçük çantası sinirden göz yaşı dökerken oğluna dönüp "Oğlum, Berzan'ım neden sesin çıkmaz. Baban beni boşar susar kalırsın. Uğursuz senin de mi gözünü kör etti. Ananı savunmayacak mısın?" değince kaşları çatılan Berzan "Ana hala uğursuz dersin. Hala kendini haklı görürsün. Yeter ana yeter. Bak ağabeyim nerede? Bu konağı inleten o şen çocuk sesleri nerede. Ana senin derdin ne bilmem ama babam haklı. Senin olduğun yerde bundan böyle ne ot biter ne ağaç yeşerir. Bu gece o adamın karşısında beni yerin dibine soktun. Ne diyeyim sana ana. Anamsın ama ettiğin de yenir yutulur değil" deyip babasının yanına geçti.
Hüseyin ve karısı Zehra oğulları Mücahit ile sessizce izliyordu olanları. Ne deseler bilmiyorlardı. Berivan hanım bu sonu kendi hazırlamıştı. Diline içindeki şeytana sahip çıkamamıştı.
Berivan hanım bağ evine doğru yola çıkarken içindeki şeytan ateşi harlıyor yıllar önce Nazlı Kardar'a olan nefreti gibi şimdi kızı Yüsra Kardar'a derin bir nefret besliyordu. Telefonunu eline alıp araçtan inene kadar bekledi. Kâhya onu bağ evine bıraktığında ise iki hafta sonraki düğün için planlarını bir bir zihninde sıralanıyordu.