Şerko ağa öfkeyle Vedat’a baktı. “Sen ne demek istersin Vedat ağa?”
“Duyduğuma göre senin kızın intihar etmemiş, intihar etmeye zorlanmış! Ha kim zorladı, o notu kim yazdırdı, bilemem! Bir çekindiğiniz yoksa polise gidin, zaten tecavüzcülüleri hapiste yaşatmazlar! Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın!”
Vedat’ta duymuş. Biliyordu Feyza ile ilgili dedikoduları ama ben onun lisedeyken de nasıl biri olduğunu biliyordum.
Miran öne atıldı. Vedat’a saldıracak sandım.
“Kafandan hikaye uydurma Vedat ağa! Kardeşim o baban olacak namussuz yüzünden öldü!”
“Baban yüklü demişti değil mi Miran ağa? Karnındaki bebeğin babası kim, DNA testi yapılsın! Eğer ki babası Fırat Beyzade çıkarsa her karara uyarım! Ama babası başkası çıkarsa ben size Hazal’ı vermem!”
Vedat beni koruyordu ama diğer yandan babamı ateşe atıyordu. Kızsam mı sevinsem mi bilemedim. Hem bebek babamdan değilse bile ne olacak? Herkes Feyza’ya tecavüz edilmiş derken, bunun cezası ya ölüm ya bedel olarak Hazal gelin edilecek derken, bu karardan dönerler mi? Hem kimse babama inanmaya niyetli değildi…
“Ortada Feyza’nın el yazısıyla yazılmış bir kanıt varken daha neyin inkarı bu!”
Rıza ağa, Vedat ile Miran ağanın arasına girdi. “Kavga etmenin anlamı yok! Feyza kız, canına kıymış. Bekareti veya bebeğin kimden olduğunun önemi yok! Burda bir tecavüz varsa eğer bedeli de olacak! Madem ki Şerko Polathan bu işe polisi karıştırmak istemez, cana karşılık can ister… Ve tecavüz olduğununda o not dışında delili olmadığından Fırat ağanın infazı mümkün değildir. Ama yine de iki aile arasındaki düşmanlığı bitirmek için çare bellidir. Beyzadelerin kendi soyundan bir kızı, Polathanlara gelin vermesi gerekir. Varsa kızı, yoksa yeğeni… Fırat Beyzade’nin iki kızından büyük olanı veyahut gönüllü olanı Polathanlara gelin vereceksiniz. Bu mesele de böylece kapanacak.”
***
Sevda en son berdel olmamak için canına kıymaya kalkışmıştı. Ben şimdi nasıl ona ‘gönüllü müsün’ diye sorayım?
Şerko ağa evliymiş. Bu durumda Miran ile mi evleneceğim. İçimde garip bir mutluluk vardı. Gerçekten Miran ile bu şekilde bir araya geleceğimizi düşünmemiştim. Hayat sandığımızdan daha da tuhafmış.
“Ben Hazal’ı istemediği birine zorla vermem! Verdirmem!”
Serhat bana söz vermişti, Sözünü tutmaya çalışıyordu. Ama bunu babamın canı pahasına yapması doğru değildi.
Babam sus pus halde otururken ağzını bıçak açmıyordu. Biraz önce iftiraya uğradığını söylerken sanki bu çözüm onun kurtuluşuymuş gibi sessiz kalmıştı.
Adem ağa, “O vakit kan mı dökülsün Serhat ağa? Babanın öldürülmesine razı gelecek misin? Sonrasında kan davası gütmeyeceksen bırakalım Polathanlar ne ederse etsin… Kabül mü?” diye sordu.
“Ne ederlerse etsinler. Hazal’ın Polathanlara gelin olmasındansa Babamın hak ettiğini bulması daha iyi! Ama kalleşçe evimize kiralık katil sokmadan, mertçe babamın cezasını versinler!”
Vedat ise bundan mutlu olarak, “Ayyaş dediğiniz kardeşim hepinizden daha akli selim! Herkes kendi ektiğini biçsin, Fırat ağa da olsa, paşa da olsa bu böyle!” dedi.
Şerko ağa belinden silahını çıkardı. Babama doğru namluyu yöneltince yüreğim ağzıma geldi. “İyi! İbreti alem olsun diye herkesin içinde bu kansızı öldüreceğim!” dedi gür bir sesle.
Korumalar babamı korumak istediğinde ise onlara “Siz karışmayın!” dedi abilerim.
Şerko ağa tetiğe dokunurken daha fazla kapının ardında duramadım.
“Durun!” diye bağırdım.
Şerko ağa durdu. Herkes bana baktı. Cesur adımlarla koca koca ağaların arasında dimdik durarak “Babamı öldürmeyin!” dedim.
“Sen karışma kadın aklınla!” dedi Şerko ağa.
“Benim adım Hazal! Polathanlara gelin olmayı kabul ediyorum!”
Herkes kendi arasında konuşurken Vedat ile Serhat yanıma geldi. “Ne dediğinin farkında mısın Hazal?” dediler.
“Farkındayım. Yanlışta yapsa o adam bizim babamız. Göz göre göre ölmesine izin veremem. Hem ölüm değil ya, illa ki bir gün evlenecektim. Bırakta babamın canına kefaret olayım.”
Vedat, beni arkasına çekti. “Benim bu evliliğe iznim yok!” dedi.
Vedat’ın elinden kolumu kurtararak “Ben bunun için abilerimden değil babamdan izin istiyorum! Babamın onayı varsa, ben bu evliliği kabul ediyorum!” dedim.
Gözler babama döndü. Ona yalvarırcasına baktım. Bizi yetim öksüz bırakmasın. Bir iftiraya kurban olmasın istedim. Babam beni anlar gibi “Madem Hazal’ımın rızası var, benim de iznim var,” dedi.
Şerko ağa havaya ateş edip “Korkak!” dedi nefretle.
Adem ağa Şerko ağayı tutup geri çekerken “Hüküm belli Şerko ağa, madem Beyzadelerin kızı babasına kefaret olmayı kabul etti bu evlilik olacak,” dedi.
Rıza ağa yanındaki adama dönüp “Hoca efendiyi getirsinler. Bu işi sonraya bırakmamız doğru olmaz. Dini nikahı kıymadan cemaat dağılmayacak,” dedi.
***
Rıza ağanın emriyle yanındaki adam salondan giderken Miran’ın zifiri karanlıktan daha kara gözleri beni buldu. Onun istediği evlilik değil babamın canıydı. Ama benim iftiraya kurban edecek babam yoktu.
Babam koltuk değnekleriyle kalkıp bana doğru güçlükle yürüdü. “Kızım, benim yanımda olduğun için sağol… Bunu bir ömür unutmayacağım… Abilerinin beni yargısız kurban etmesini de senin beni fedakarlık yapıp ipten almanı da asla unutmayacağım…”
Belki doğruydu. Belki babam böyle bir şey yapmıştı. Ama ihtimallere göre babamdan vazgeçmeye niyetim yoktu. Hem de Feyza’nın nasıl biri olduğunu az çok bilirken bu ihtimalin ne kadar düşük olduğunun da farkındayım.
Miran bana bakarken babam bana sarıldı. Miran’dan bakışlarımı güçlükle ayırdım.
“Ne olursa olsun babamsın. Umarım ki doğruyu söylemişsindir baba… Eğer onlar doğruyu diyorsa yok yere hayatımı yakmış olacağım.”
“İnan bana kızım. Ben zorla kimseye dokunmadım.”
Sevda da salona girmişti. Dilan ve Gülay’da Sevda’nın yanındaydı. Hepsi bana üzülerek bakarken ben mağrur bir şekilde dimdik Polathanlara baktım. Kimsenin bana acıyarak bakmasına tahammülüm yoktu.
Ben ağa kızıyım! Bu kararı ben verdim. Sonuçlarına katlanmaya hazırım. En fazla ne olabilir ki? Ölümden öteye köy mü var?
Ağalar kendi arasında durum değerlendirmesi yaparken, Vedat öfkeyle soluyup volta atmaya başladı. İki abimde durumdan rahatsızdı. Beni töreye kurban etmek istemediklerini görebiliyordum ama babamı öldürmelerine seyirci kalsaydım bir ömür kendimi affedemezdim.
Gülay koluma dokunup “Benimle gel Hazal, dini nikah için hazırlanmana yardım edeceğim,” dedi.
Gülay’dan nefret etsem de şu an beni buna hazırlayacak bir annem yoktu. Sevda ve Dilan böyle şeylerden anlayacak kadar büyük değillerdi. Gülay’la mecburen odaya girdim.
Önce kıyafetimi değiştirmem gerekti. Başıma beyaz bir örtü verdi. Yüzümdeki makyajı ise sildirmedim.
“Bak,” dedi Gülay. “Biriyle sevmeden evlenmek ne demek bilirim. Hele ki senden nefret eden biriyle yaşamak çok zor. Ama ümitsizliğe kapılma Hazal. Benle Vedat sonradan birbirimizi çok sevdik… Belki sen de Miran’ı seversin. Miran’da seni.”
“Senin aklına ihtiyacım yok Gülay. İkimizin şartları aynı değil. Senin ailen benim kardeşimi katletti! Benim babamsa büyük ihtimalle masum, iftiraya uğruyor. Ben masum olan babamın canına kefaret olurken sen katil abinin canına kefaret oldun! Ona rağmen abim seni sevdi. Abini de affetti. Ama ben Vedat kadar unutkan değilim. Ablama yaptığınızı ölene kadar unutmayacağım ve seni asla affetmeyeceğim!”
Gülay susup başını eğdi. Ne diyebilirdi ki? Meral’i öldürdükleri için özür mü dileyecekti?
Sevda bana sımsıkı sarılarak ağladı. “Abla sana orda kötü davranırlar…. böyle olmaz abla…”
“Bak babamın masum olduğunu kanıtladığımda her şey değişecek. Hem Miran koca doktor, babama olan öfkesini benden çıkaracak kadar deli değildir.”
Sevda gözyaşlarını silerek “Doğru ya, hastaneden hatırladım. Ben yoğun bakımdayken benimle de çok ilgilendi. İyi bir doktor, umarım sana da iyi davranır,” dedi.
“Aman iyi davranmasa ne olacak? Ben kime pabuç bıraktım ki Miran’a bırakayım? İki günde onu mum ederim!”
Sevda elimi tutarak “Mum edersin dimi abla, ağlamazsın… Üzülmezsin de…” dedi cılız bir sesle.
“Beni ağlatacak erkek daha anasından doğmadı.“
Sevda bana gururla bakarken “Babamızı koruduğun için teşekkür ederim abla, ben bu kadar cesur olamazdım,” dedi mahçup bir tavırla.
“Bir gün zaten evlenecektim. Düşünsene Okan’a kuma olmak da vardı. En azından Miran evli değil.”
Dilan yanıma çekinerek yaklaştı. “Hazal, beni de sevmediğini biliyorum,” diye söze girince yanlışını düzeltme ihtiyacı duydum.
“Seni severdim Dilan, ama abime kancayı takmamalıydın. Serhat’tan uzak dursaydın ben sana böyle davranmazdım.”
“Anlıyorum seni ama ben Serhat’la parası için birlikte değilim. Her neyse, sadece senin için yapabileceğim bir şey olursa her zaman yardıma hazırım demek istedim.”
“Umarım senin yardımına muhtaç kalacak kadar dara düşmem.”
“Umarım,” dedi Dilan.
***