Hazal 5 / Cehennem

1019 Words
Yarım saatin ardından imam efendi gelmişti. “Resmi nikah olmadan dini nikah kıymak devletimizce yasaklanmıştır. Lakin sorun kan davası olunca insiyatif kullanıp nikahı kıyacağım. Yine de gelin ile damatın rızası var mı diye sorarım. Uygun mudur ahali?” diye sordu. “Uygundur hoca efendi,” dediler. Babam kenardan bizi izliyordu. Mahcubiyetini görebiliyordum. Beni böyle yollamak ağrına gidiyordu. Benim de zoruma gidiyordu. Bir gece de dini nikahla baş göz edileceğim hiç aklıma bile gelmezdi ki. Bizi önüne buyur eden hocanın önünde diz çöktüm. Sonra Miran da isteksiz bir şekilde hocanın önünde diz çöktü. Dini nikah kıyılırken rızam var mı diye soruldu. Var dedim. Miran’da rızası olduğunu beyan etti. “Mehir olarak ne istersin gelin hanım?” diye sordu. “Kan dökülmesin isterim.” Miran babasına baktı. Bunu beklemedikleri belliydi. Şerko ağa gözlerini yumup kabul etti. “Kabul ettim hocam,” dedi Miran. Herkes sulh olmasından memnundu. Ayağa kalkıp Serhat’a sarıldım. “Bunu yapmamalıydın Hazal,” dedi üzgün bir halde. “Kötü de olsa o bizim babamız.” Bana “Sen odana git. Sonra konuşuruz,” dedi. Şerko ağanın gür sesi Serhat’ın lafını böldü. “Madem nikah kıyıldı. Gelini alıp gitmek hakkımızdır!” Vedat kaşlarını çatarak “Düğün olmadan kardeşimi götüremezsiniz!” dedi. “Sen dini nikah yaptığında düğünü bekledin mi Vedat ağa? Bildiğime göre karını alıp buraya getirdin. O vakit bize niye karşı çıkarsın!” “Bak Şerko Ağa, Hazal gönüllü oldu diye karışmadım ama daha fazla canımı sıkmayın! Benim kardeşim gelinlikle, teliyle duvağıyla bu konaktan çıkacak!“ Miran babasının koluna dokunup “Sorun yok baba, bu saatten sonra Hazal bir yere kaçacak değil. Hem kaçsa işimize gelir,” dedi. Şerko ağa geri adım atmadan “Ben kızımı gelin edemeden toprağa verdim! Kızıma sebep olana düğün dernek kuracak değilim! Ağalar burda, haksızsam desinler! Hazal artık bizim namusumuzdur! Bu konakta kalmasına müsaadem yoktur!” dedi. Rıza ağa durumdan hoşnut olmasa da “Şerko ağa böyle uygun gördüyse diyecek söz yoktur ağalar. Gelin onun, söz hakkı onun… Miran ağa da aynı fikirdeyse Hazal kız kocasıyla gitmek zorundadır,” dedi. Herkes Miran’a bakarken “Babam nasıl uygun görüyorsa öyle olsun,” dedi. Çaresizce başımı eğdim. “Bavul hazırlamama müsaade var mı?” diye sordu. “Sonra aldırırsın eşyalarını, acil lazım olanı al gidelim.” Yeniden kavga çıksın istemediğimden itiraz etmedim. Düğün de istemedim. Gelinlikte … Tek istediğim babamı kurtarmaktı. Odama dönünce kızlarda peşimden geldi. Ağlamak istemiyordum ama nikah yapılınca hemen böyle baba evinden koparılıp alınacağım aklıma gelmemişti. Sevda bana sarılıp ağlamaya başlayınca ben de kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımız birbirine karışırken, ilk defa kardeşlerimden ayrılacaktım. Bir daha Sevda’yı ne zaman göreceğimi bile bilmiyordum. Babaevine gelmeme izin verirler miydi? Yüreğim kan ağlarken, tek tesellim daha geçenlerde görüp hoşlandığım kişiyle evlenmiş olmaktı. Şerko ağa dul olsaydı ya da beni kuma almak isteseydi elimden bir şey gelmezdi. Gözyaşlarım kurutarak “Ağlanacak bir şey yok. Ölüme gitmiyorum ya,” dedim. “Seni görmemize izin verirler değil mi abla?” “Ya saçmalama tabiiki de izin verirler! Sanki Hapse mi atılıyorum ya Sevda kuşum… Oldu olacak görüş günleri de olsun. Tulum falan da giydirsinler, tam olsun. Evlendim ya, rahatlasana biraz.” Sevda’ya öyle desem de sanki hapse giriyormuşum gibi hissediyorum. Bir kafese girecektim. Orda babam yerine ceza çekecektim. Şerko ağanın gözlerinde o nefreti gördüm. Hatta Miran’ın gözlerinde de… Tek umudum Miran’ın sağ duyulu davranmasıydı. Yoksa hayatım korktuğumdan da berbat hale gelecekti. Tüm eşyalarımı toplamak günler alırdı. Bana lazım olacak iki parça kıyafet, makyaj çantamı ve hijyen ürünlerimi çantama koydum. Dolabımdan siyah kaşemle, siyah atkımı aldım. Saçlarımı açarak omuzlarıma saldım. Geniş kaşe atkıyı şal gibi başımın üstüne atarken saçlarımı iyice öne verdim. Ağladığım belli olsun istemiyordum. “Hazırım,” dedim boğuk bir sesle. Sevda peşimdem gelirken hala ağlıyordu. Beni kapıdan uğurlarken kardeşlerim sırayla bana sıkıca sarıldı. Serhat bana sarılırken kulağıma doğru; “Sana kötü bir şey ederlerse beni arayacaksın Hazal… Ne olursa olsun oraya gelir seni korurum,” dedi. “Ararım,” dedim. Ama aramazdım. Serhat’ın başını derde sokamazdım. Vedat’a sarılmadım. Babam da kapıya gelmemişti. Kederli gözlerle bana bakarken dolan gözlerimi yere indirdim. Polathanların arabasına binerken beni neyin beklediğini bilmiyordum. Şoför koltuğuna Miran geçmişti. Bana tek kelime etmeden hızla arabasını sürerken içimdeki korku git gide artıyordu. Ve o an bir gerçekle daha yüzleştim. Miran’ın dinen karısı olmuştum. Ve beni evine götürüyordu. Bu durumda ne olacak? Düğün de olmayacakmış… Yani… Hayır ya… Bu gece iki defa gördüğüm bir adamın koynuna mı gireceğim? Miran’a bakmaya çekindim. Bu gece ya yatağına girmemi isterse? Belki birbirimizi tanımak için bana zaman verir. Öyle ha deyince olacak iş mi gerdek? Olmaz ki… Yapamam yani. Ama evlenmeyi kabul ederken zaten bunu göze almadım mı? Hem Miran herhangi biri değildi ki? Normalde bile karşıma çıkıp tanışmak istese ‘yok’ demezdim. Ama normal şartlarda evlenmedik ki. Bir anda düğünsüz derneksiz, sadece dini nikahla üstümde kara bir şalla baba evinden iki parça kıyafetle çıkmıştım. Çeyizler almıştım kendime, rengarenk danteller, takımlar, sabahlıklar, terlikler… Konağın deposu çeyizimle doluydu. Yaşım çok küçük değildi ki, yirmi beşime basıyordum. Buralarda evlenmek için geç bile kalmış sayılırdım. Ben düşünürken Miran’ın eli bacağıma çarptı. Nasıl ürperdim o an, başımı çevirip ona baktığımda bana elinin çarptığının farkında bile değildi. Karanlık sokağı aydınlatan sokak lambalarının ışığında güzel çehresine baktım. Sert ve otoriter bir duruşu vardı. Doktor haliyle gördüğümde beni etkileyen de zaten duruşu, sesinin tonu ve keskin bakışları olmuştu. Ona baktığımı hissetmiş gibi başını çevirdiğinde karanlıkta gözlerindeki ifadeden emin olamadım. Ama kızgın olduğunu anlamak için gözlerini görmeme gerek yoktu. Aramızda gözle görülmeyen bir gerilim vardı. Ani bir frenle durduğunda hafifçe öne doğru savruldum. Kolunu önüme siper ettiğinde göğsüm heyecanla kabardı. Düşmanda olsak Miran bir doktordu. O can almaz, hayat verir. Bu umuda sarılarak “Teşekkür ederim,” dedim. “Cehennemine hoş geldin.” O an şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Miran’ın bana böyle demesini beklemiyordum. Hele ki sesinin tonunda bile azap dolu vaatler vardı. En fazla ne olabilir ki? Bana ne yapabilir ki? Babamı koruduğum için benden nefret etse de bana bir şey yapamaz. “Cehennemde çiçek açmayı da bilirim.” Miran bu dediğime sadece alayla güldü. Sonra ise kulağıma yaklaşarak “O çiçek bu konakta solup gidecek asi gelin,” dedi. Konağa dışardan baktığımda içime kasvet çöktü. Bu konakta beni neyin beklediğini bilmeden önden hızla giden Miran’ın peşine takıldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD