Miran
Bugüne kadar beni en derinden sarsan olay Feyza’nın hamile haliyle intihar etmeseydi. Ben doktordum ama Feyza’yı kurtaramadım. Gücüm yetmedi…
Biz kardeşime sahip çıkamadık. Şerefsiz Fırat’a meze ettik.
Beyzade konağına giderken onlardan can almaya gitmiştik. Babam oldukça kararlıydı. Ama bizden alınan cana karşılık Fırat ağanın kızı Hazal’ı bize vermişlerdi. Bir an babama nikahlayacaklar sanmıştım ama babam annemin üstüne kadın getirecek adam değil.
Haliyle ihale bana kalmıştı. Ben de bir bahaneyle istemeseydim Dağhan veya Hakan o kızı almak zorunda kalacaktı. Abi olarak bu görevi üstlenmek zorunda kalmıştım ama bu evlilik kısa sürecek. O kız geldiği gibi çekip gidecek.
Arabada boynu bükük dursa da Beyzade kanı taşıdığı gözlerinden belliydi. Sürmeli gözlerinin içinde titreşen yılan bakışlarından nefret etmiştim. O babasının önüne geçmeseydi intikamımızı alacaktık. Abileri kadar haysiyetli değilmiş. O babasını değil adi bir sapığı korudu.
Babasının yaptığından dolayı onu suçlamıyordum ama artık en az babası kadar suçluydu. Babasına kefaret olarak bedel ödemeye razı geldiyse o bedeli ona ödeteceğim. Öyle ki bu evlilikten kendisi vazgeçip babasını bize teslim edecek. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağım.
Konağa geldiğimizde ona göz ucuyla baktım. Siyah saçları tutam tutam yüzünü kapatırken önünü nasıl gördüğünü anlayamadım.
Elindeki küçük çantayla arkamdan avluya girerken annem bizi karşıladı.
“Bu da kimdir?” dedi annem şaşkınlıkla.
Babam annemin kolundan tutup avluda yürüdü. “Halise Hatun, şu kıza iyi bak! Bu kız bize verilen can bedelidir! Ona her baktığımda Feyza’mızın acısı katlansın diye töre dedi ki Fırat ağanın büyük kızı Polathanlara gelin edilecek! Abileri olmaz dedi. Babamızı gebertin dediler ama kahpe ‘ben kefaret olurum’ dedi. Oracıkta kafasına sıkacaktım ama bu kız yüzünden kızımızın kanı yerde kaldı.”
Annem ellerini başının arasına aldı. “Oyyy gidiii! Sakın deme üstüne bu aşüfteyi kuma getirmişim!”
“O ağzından çıkanı kulakların duysun Halise Hatun! Ben kızımın davasına oraya gidip o şerefsizin kızını yatağıma sokarsam o itten ne farkım kalır? Kızım yaşındaki kadını sen olmasan bile karım diye koluma takmam ha! Kuldan utanmam lakin Allah’tan korkarım!”
Hazal babamı dinlerken başını önüne eğdi. “Kendi babanın rezilliği karşısında böyle susarsın işte. Karakter parayla satın alınsaydı o ciğeri beş para etmez baban kızı yaşındaki bir kızdan faydalanmaya kalkışmazdı!”
Hazal susmaya devam etti. Onunda daha iyi günleri, babasının utancına ortak olduğu bu geceyi burda olduğu her gün yüzüne vuracağım.
Annem endişeyle bana bakarken “O vakit Miran’ım mı kurban seçildi? Bu aşüfte mi oğluma karılık edecek?” dedi kızgınlıkla.
“Töre kefaret olarak böyle uygun gördü. Ne edelim Halise Hatun, katlanmaktan başka çare yok. Lakin bu kız ayak altında dolaşmayacak! Gördükçe heyheyleniyorum ha!”
Babam haksız değildi. Ben orda hürmetimden susmuştum ama şu kızı bir kaşık suda boğmaya hazırdım. O kadar ki gözümde rezil durumdaydı. Abileri kadar sağ duyulu değildi.
“Ana!” dedim. Lafımı ağzıma tıktı annem. Yere çömelerek “Söyle Miran’ım… Bahtsız evladım… Anasının kara gözlüsü… Oyyy oyyy… Seni nasıl bir derde soktular benim kara kuzum…” dedi feryat figan. Bugün yaramıza bir bıçak sokulmuştu. Kabuk tutmuş yaramız bile isteye kanatılmıştı. O bıçağın adı Hazal’dı. Hazal bu konakta olduğu sürece yaramız da kanamaya devam edecek.
Annem dizlerine vura vura ağlarken içerden kız kardeşim Zerya koşarak çıktı.
“Anne, ne oldu anne?” dedi korkarak. “Birine bir şey mi oldu? Anne niye ağlıyorsun?”
Annem iç çekerek “O rezil tecavüzcünün kızını başımıza atmışlar benim güzel kızım. Ben ağlamayayım da kim ağlasın?” dedi.
Hazal o an ilk defa ağzını açtı. “Benim babam tecavüzcü değil!” dedi gayet emin bir şekilde. Hala babasını savunuyordu. Bu kızın aklı yerinde değil. Her şey delillerle ispatlandığı halde hala saçma sapan konuşuyor.
Annem öfkeyle ayaklanıp “Bu kız ne der böyle Şerko ağam?” dedi babama.
“Ne dediysem o! Babam masum!”
Hazal’ın kolundan tutarak “Kapat o çeneni!” diyerek onu peşimden sürükledim. O ise asi bakışlarını yüzüme dikip kolunu elimden çekmeye uğraştı.
“Bırak! Bırak kolumu Miran!” diye bağırdığında ona olan öfkem daha da katlandı.
“Utanmaza bak hele! Oğluma Miran der! Ağa o ağa! Benim kara kuzumu atan sayıp Miran ağa diyeceksin aşüfte!”
Annem avluyu inleterek bağırırken Hazal kolunu kurtarmaya çalışıyordu. “Ben aşüfte değilim! Kişi kendinden bilir işi!”
“Tövbeler olsun! Bu nasıl bir edepsizliktir böyle? Başımıza taş yağacak taş!”
Hazal’ın ağzını tutup güçlükle zapt ederek merdivenlere doğru çektim. Odamın kapısına geldiğimizde onu içeriye sokup kapıyı kilitledim.
“Bana bak Hazal! Gelir gelmez huzursuzluk çıkardın, bir daha böyle bir şey yaparsan sana bunun bedelini ödetirim!”
“Duymadın mı ya, annen bana defalarca aşüfte dedi! Tecavüzcünün kızı dedi! Ben durduk yere mi olay çıkardım? Olay çıksın istemiyorsan anneni benden uzak tut!”
“Baban benim kardeşime tecavüz etti! Kim ne derse desin bunun bedelini sen ödeyeceksin Hazal! Ayrıca annemi duydun. Miran değil Miran ağa diyeceksin! Bu konağın hanımağası annem Halise Hatundur! O ne derse harfiyen uyacaksın! Bu konakta gün yüzü görmeyi düşünüyorsan, unut gitsin!”
“Benim suçum ne Miran ağa?”
“Kefaret olmayı kabul ettiğin gün en büyük suçlu sen oldun! Madem bedel olmayı kabul ettin, sen bu can bedelini bana ödeyeceksin!”
“Beni öldürecek misin?”
Hazal’a doğru iki adım attım. Kolundan tutup kendime çekerken gözlerine saf bir nefretle baktım. “Seni öldürmediğim her gün için bana lanet edeceksin! Yüzün bir gün bile gülmeyecek! Bu konakta benim karım olarak değil kölem olarak yaşayacaksın! Anamın, babamın, kardeşlemin hizmetini göreceksin! Ve geceleri yatağıma girip bana kadınlık yapacaksın! Ama benim soyumu sen doğurmayacaksın!”
Hazal’ın gözleri öfkeyle parlarken boyalı dudaklarını ısırdı. Sürmeli gözleri beni bulduğunda sesi beklediğimden daha sertti.
“Kim doğuracak, kim soyunu devam ettirecek benden başka?”
“Yakında öğrenirsin!”
Bana kafa tutarak “Senin soyunu benden başkası devam ettiremez Miran ağa!” dediğinde ona yaklaştım.
“Bana nasıl engel olacaksın? Senin bu konakta konuşmaya bile hakkın yokken üstümde söz hakkın olur mu sanıyorsun?”
“Kuma mı üstüme getireceksin?” Bunu dediğinde bu fikir hoşuma gitti. Metres değil de direkt bu konağa bir kadın getirirsem Hazal’ın onuru da gururu da çiğnenmiş olur. Hangi kadın kumayı kabullenir ki hele ki evlenir evlenmez. Kısır bile değilken kuma üstüne gelmesi onu bitirir.
“Belki de resmi nikahsız olarak bu konağa girdiğin için, kuma olan sen olmuşsundur!”
“Sen… Evli misin Miran ağa?”
“Yakında evleneceğim! Resmi nikahlı karımla yakında tanışırsın.”
Bunu dediğim anda bana tokat atmak için elini kaldırdı. Bana kaldırdığı elini bilekten kavrayarak “O kadar uzun boylu değil Hazal! Kuma olmaya razı değilsen seni burda zorla tutan yok! Şu an gitmek istiyorsan ararım abilerini gelip seni alırlar,” dedim.
Hazal ise gözlerimin içine korkusuzca bakarak “Ben gidince ne olacak Miran ağa? Babamı öldüreceksiniz! Sence ben buna razı gelir miyim?” dedi her kelimeyi vurgulayarak.
“İyi! Kuması olacağın müstakbel karımla yakında tanışırsın karıcığım!”
“Kalıbına bakan da seni adam sanır, sen var ya beş kuruş bile etmezsin!”
“Senin lafınla mı adamlığım ölçülecek? Kendini ne sanıyorsun?”
“Hiçbir şey olmasam bile, senin Karınım!”
“Evlenmeye ne meraklıymışsın. Madem karım olmaya bu kadar heveslisin. Soyun!”
“Ne?”
“Soyun. Kadınlık görevini yap!”
Hazal başındaki şalın uçlarını tutarken “Benim üstüme kuma getirmeyeceksen bu şalı başımdan indirir, soyunur yatağına girerim!” dedi.
“Benimle pazarlık yapacak konumda değilsin. Üstüne bir değil üç kuma getirmeye de hakkım var. Kimse buna itiraz edemez. Ne sen! Ne baban olacak şerefsiz! Ne de abilerin! Anladın mı beni karıcığım?”
Hazal’ın sürmeli gözleri öfkeyle kısılırken gerçekten bir kedinin gözlerine benziyordu. Kediler düşmanına saldırmadan önce tıslayarak kuyruğunu nasıl ki kaldırır Hazal tam olarak öyle bakıyordu. Bana saldıracak gibi…
“O üç kumayı ne yaparım, sen biliyor musun?”
“Ne yaparsın karıcığım?” diye sordum alaylı bir tınıyla.
“Parçalarım!” dedi emin bir şekilde. Üstüne kuma geldiğinde bakalım parçalar mısın, yoksa gururunu daha fazla ayak altına almadan gider misin ağa kızı!
Küçük çenesinden kavrayarak yüzüne doğru eğildim. “Bu vahşiliğini yatakta görmek için sabırsızlanıyorum karıcığım!” dedim. Onu korkutmak, ürkütmek istiyordum. Belki sevmediği bir adamın koynuna girmektense tecavüzcü babasının ölmesini yeğler.
Benimle evlenmeyi kabul ettiğinde bunu da düşündü mü acaba, karım olarak altıma girmesi gerektiğini…
Ona her karıcığım dediğimde rahatsız olur gibi baksa da tepki vermiyordu. Sonuçta karım olarak şu an odamdaydı. Resmi nikah olsa da olmasa da dinen karım olarak konağa gelerek kendi kaderine razı gelmişti.
Ona ne yapacağımı bilmiyordum. Benim içinde bu karar sürpriz olmuştu. Hele ki Fırat ağanın kızı gönüllü olarak karım olmuşken konuşmaya hakkı yok. O zorla gelin olmadı. Babası onu zorlamadı. Abileri ona yapma dedi ama dinlemedi.
Madem öyle diyet olarak Hazal’ın bizden çekeceği var. Amacım ona acı çektirmek değil. Arkasına bile bakmadan bu konaktan defolup gittiğinde Fırat ağanın kaçarı olmayacak.
“Sana istediğini vereceğim Miran ağa! Yatağına gireceğim, seni tatmin de edeceğim. Tek şartla, üstüme kuma gelmeyecek!”
“Anlama kıtlığın mı var Hazal? Sen üstüne kuma gelse de gelmesede yatağıma girmek zorundasın. Ha girmezsen eğer. Baban mezara girer. Zaten bu yüzden burada değil misin? O şerefsiz babanı korumak için, bir tecavüzcüye kefaret olmadın mı? O halde üstüne düşeni yap!”
Hazal’ın ağlamaktan kızarmış gözleri yeniden Islanırken, “Sen okumuş adamsın, böyle davranma,” dedi.
“Doktorum diye kardeşimin kanını yerde mi bırakayım Hazal! Sana son kez söylüyorum, ya kaderine razı geleceksin! Bu konakta sesini kısıp oturacaksın! Ya da defolup gideceksin ve babana hak ettiği cezayı vereceğiz! Karar senin!”
Hazal çaresizce yatağa bakarken onun ağzından çıkan cevabı bekledim.
“Yol yakınken vazgeç, o baban için bunu yapmana değmez!” dedim.
Susuyordu. Ben ise bir umut çekip gitmesini bekledim.
***