[Mardine dönüş]

1120 Words
Musab Kurşunoğlu.. Kelimeler yetmiyordu bazen insanın yaşadıklarını anlatmaya. Kalem kağıda döksem onlar bile yetmezdi belki de. İçimdeki öfkemi, yenilmişliğimi acılarımı, kayıplarımı herşeyi geride bırakmıştım ben. Vicdanı olmayan insanların vicdansızlığından koparmıştım yıllar önce kendimi. Heyecanımı, heveslerimi, yaşama sevincimi hepsini Mardin'imin taş duvarlarına esir etmiştim. Vicdanı olan Musab'ı O topraklara gömmüştüm. Bende onlar gibiydim artık, gamsız, acımasız, vurdum duymaz, umursamaz. Ama tek bir acı vardı öyle bir acı vardı ki asla unutamadığım her zaman aklıma geldiğinde yüreğimin ta derinlerini dağlayan hiç bir zaman sönmeyen. İçimi param parça edip nevrimi döndüren. Yıllardır kendi memleketimden Mardin'imden kaçan biriydim ben. İsteyen korkak desin. Umrumda değildi. İsteyende kendine güvenemiyor desin, ağa oğluydum, aşiretin bana layık gördüğü ağaydım lakin ne ağalık ne de paşalık umrumda değildi. Kimin ne söylediği de. İstemediğim bir hayata, istemediğim bir evliliğe asla sevmediğim ve hiç bir zaman sevmeyeceğim bir kadına zorlanmıştım ve mecbur bırakılmıştım. Kardeşimin ölümünden sonra sığamamıştım koskoca Mardin'e. Birde yetmezmiş gibi kız kardeşimin ölümüne sebep olanların kızlarıyla evlendirmişlerdi beni. İstemediğimi bildikleri halde. Aslında Mardin'e dönmememin en büyük sebeplerinden biriydi o kadın, sözde karım Gül. Kendi ayıplarını, pisliklerini kapatmak için sırf kan dökülmesin adıyla kızlarını zorla yamadılar desem daha doğru olurdu. Elimde viski bardağıyla dalmıştım yine eskilere Demir'in "Kurşun" diye seslenmesiyle kendime geldim. Ters ters bakıp "Ne böğürüyorsun tepemde lan!Sağırmıyım" diye bağırdım. "Siktir git ne halin varsa gör lan! İki saattir telefonun çalıyor başımı sikti bak şu telefona" diye suratıma hırlayınca önümdeki sehpanın üzerinde duran telefonu elime aldım, ekranda gördüğüm isimle telefonu açmadan geri kapattım. Aradan geçen iki dakikanın sonunda kapı tıklandı. Mustafa kapıdan başını uzatıp "Ağam müsaitmisin" diye sorunca bezginlikle nefesimi dışarı verip "Söyle"dedim. "Ağam Cabbar ağam seninle görüşmek ister, telefonda bekliyor" dediğinde gel işareti yapıp telefonu elinden aldım vazgeçmiyordu, bana ulaşmazsa illaki yanımdaki adamları arayıp gene bana ulaşmaya çalışırdı. "Efendim baba" "Neden açmıyorsun telefonlarımı Musab! Derdin nedir senin?" sinirli olduğuna emindim telefona kükrüyordu resmen. "İşlerim vardı baba açamadım ne oldu?" "Oğull! Sen çok gamsız oldun öldünüzmü kaldınızmı hiç arayıp sormuyorsun! Anan hasta yataklara düştü seni görmek ister tez vakitte gel" diye emir veren sesiyle hala bağırıyordu. "Ne oldu anneme" "Ne olduysa oldu! Sana tez vakitte gel dedim" "Tamam geleceğim" deyip telefonu kapatıp Mustafa'ya verdim. Demir merakla yüzüme bakıyordu "Annem çok hastaymış Cabbar ağa emir verdi tez gel diye" dedim alayvari bir tınıyla. O topraklara işin ucunda annem bile olsa dönmek istemiyordum, lakin annemdi elim kolum bağlıydı. Berfu'yu da çok özlemiştim, her ne kadar benimle konuşmak istemese de kırgın olsa da oraya gitme sebebimin başında onlarda vardı. • • Ertesi sabah erkenden burda kendime ait kurduğum şirketin son durumunu öğrenmek ve imzalanacak evraklar için oraya gittim. Kendi odamın olduğu özel kata geldiğimde asistanım Alev yine her zamanki gibi abartı ve üzerindeki giydiği şeye elbise demeye bin şahit ister el kadar şeyle karşıma dikildi. "Günaydın efendim" "Kahvemi getir Alev" başını sallayıp aheste, aheste kalçalarını gözüme sokmak ister gibi yavaşca yürüyüp odadan çıktı. İşini iyi yapmıyor olsa bir gün bile katlanmazdım bu kızın bu hallerine. Özellikle insanı yoldan çıkartmaya çalışan bir şeytandan farksızdı benim gözümde. Öğlene doğru şirketteki işlerimi bitirince öğle olmadan uçak ile Mardin'e geçmiştik. Babamın Havalimanına bıraktırdığı araç ile yanımda Mustafa'yla birlikte eve gitmek için yola koyulduk fakat yol çalışmasından dolayı arazi yoluna saptık. Yarım saatlik yol daha fazla uzamıştı. Ağaçlık alanı dönerken karşımıza birden bire çıkan at ve üzerinde ki kadın ile aracı kullanan Mustafa'da bende şaşkınlıkla baka kalmıştık. "Mustafaa! Yavaşla" demeye kalmadan at ürktüğü gibi üzerindeki kadını da yere savurmuştu. Kadının atın üzerinden şiddetle düşmesini izledim. Saniyeler içinde olmuştu herşey. Araç durunca aşağı inip koşarak baş ucuna vardığımda bütün bedeninde gözlerimi gezdirdim. Görünürde bi yarası olmadığını gördüm. Siyah uzun saçları yüzünü tamamen kapatmıştı,parmaklarımla saçlarını hafif hareketlerle yüzünden çektim. Ama keşke parmaklarım kırılsaydı da dokunmasaydım. Parmak uçlarım yanmıştı sanki,Aram'ın küçük kız kardeşiydi bu kız. Küçüklükten beri sevmediğim bir çakalın kız kardeşi. Ağabeyine olan benzerliğiyle onun kardeşi olduğunu açıkca beyan ediyordu. Küçük yuvarlak yüzü, yüzüne orantılı küçücük burnu ve dudakları, siyah saçları, bir bakanın tekrar dönüp bakacağı cinsten bir kız olmuştu. Güzeldi.. Fazlasıyla hemde. Başımı sağa sola salladım saçmalıyordum kesinlikle. Kıza bu kadar bakmam bile saçmalıktı. Mustafa başımda dikilmiş o da ne yaptığımı izliyordu merakla. "Ne bakıyorsun lann! Git kapıyı aç arkaya yatıralım Hastane'ye götürürsek kız zor durumda kalabilir, uyansın gerekirse öyle götürelim" dedim. Abisinin nasıl bir pislik olduğunu biliyordum. "Tabi ağam hemen açıyorum" Musatafa koşarak kapıyı açınca kızı kucağıma aldım. Kollarımdaki hafiflikle şaşırmıştım. Hiç birşey yemiyormuydu bu kız. Aradan geçen bir saatin üzerine Mustafa ile o kızın sesleri kulağıma gelince dönüp baktım. Kız arabanın arka tarafına doğru aksayarak adımlar atıyordu sonra durunca hararetli bir şekilde konuşmaya başladılar. Biraz yaklaşıp dinlediğimde benim geldiğimden bile bir haberlerdi. Mustafa biz bırakalım dedikçe kız istemiyordu. Omal ise diretiyordu. İçimde sebepsiz başlayan öfke ile Mustafa'ya bağırdım. "Mustafa! Git getir arabayı geç kalacağız küçüğü de evine yakın bir yerlerde bırakırız, sonra nereye gitmek isterse gider" ikiside şaşkınca bana dönüp baktı. Açık kahve bal rengi ve hafif çekik gözlerini gözlerime mıhladığında bir an afallamıştım. Bal rengi gözlerindeki asi parıltıları kendini hiç saklamadan gösteriyordu. Asi, dik başlı bir kızdı belliydi, bakışlarındaki keskinlikten anlaşılıyordu. O bakışlarından hem inat hemde asilik akıyordu. Çatık ince kaşlarının altından bana bakıp hiç birşey söylemeden aracın içine girip oturdu. Tam karşına oturdum. Cekindiğini belli ederek koltuğa resmen yapışmıştı arada kaçamak bakışlarını yakalıyordum. Kendimide ona bakmaktan alıkoyamıyor dum. Verdiği adresin olduğu sokağa geldiğimizde etrafı kolacan edip "Teşekkür ederim bıraktığınız için" deyip indi. O giderken ardından biraz baktım sonra Mustafa'ya konağa gitmemizi söyleyince aracı konağa sürdü. Konağın büyük kapısının önünde durmuş öylece bakıyordum. Gerimi dönsem acaba? Hiç mi girmesem bu konağın içine, ben kendi düşüncelerimle boğuşurken kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Babam kapıda durmuş bana bakıyordu "Hayırdır gerimi gideceksin yoksa. Pek gönüllü değilsin herhal içeri girmeye" dedi imayla yüzüme bakarak. "Gitmek isteseydim zaten gelmezdim Cabbar ağa" dedim babamın bana yaptığı imaya karşılık. Kapının önünde bekleyen bedenini yavaşça kenara çekti içeriye girmem için, derin bir nefes alıp konaktan içeriye adımımı attığım anda kız kardeşim Berfu zılgıt çekerek bağırarak bana doğru koşuyordu. "Abimmm..... Abim gelmiş" deyip sarıldı tabiri caizse boynuma atladı desek daha doğru olurdu. "Yavaş ol deli kız düşüreceksin ikimizide" dedim gülümseyerek. "Benim abim güçlü, kuvvetlidir ikimizi de tutar düşürmez" diyerek dalgasını geçip "Hoşgeldin abim" diyerek tekrar sarıldı. Berfu'nun yüzüne baktığımda Beriva'nı görüyordum sanki, büyüdükçe o kadar çok benzemişti ablasına içimin yandığını hissettim. Daha çok sarıldım kardeşime, saçlarını koklayarak öperken kapıdan yanımıza gelen kadınla bedenime yüklenen sinire hakim olamadım. Berfu'dan ayrılıp "Neden hala burdasın sen? Hala neyi bekliyorsun babanın evine dönmek için?" diye sordum sinirle. Her zamanki yüzsüz ve arsız bakışlarını üzerimde gezdirerek "Benim yanım kocamın yanı. Kocam da döndüğüne göre hiç bir yere gitmiyorum" dedi. Sınavım mıydı cezam mıydı bu kadın bilmiyorum. O ne derse desin, ne söylerse söylesin onunla hiç bir zaman karı koca olmayacaktık biz gerçek manada. Aramızda sevgi aşk hiç birşey yoktu. Kardeşimin ölümüne sebep olanların kızlarıyla birde evcilik oynamaya niyetim yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD