Her şey bireyin işine göre anlam kazanır...
#Maya
Sabah sabah Onur'un aramasıyla yeni güne merhaba demiştim.
"Günaydın Sergüzeşt."
"Günaydın Felatun Bey."
Gülerek "Dün Onur diyordun, bugün Felatun Bey mi olduk?" diye sordu.
Dudaklarımı ısırıp "Acaba Felatun Bey hesabından aradığın için olabilir mi?" dedim.
"Dünde bu hesaptan aradım ama sen bana konuşmanın sonun da Onur dedin!"
Yaptığı hatırlatmayla derin bir nefes aldım. Allah'ım bu çocuk bu kadar ayrıntıcı olmak zorunda mı? Yani olsa da bana kullanmazsa çok makbule geçer. Cevap verecekken birden telefonun kapanmasıyla şaşkınlıkla telefonu kulağımdan çekip ekranına baktım.
"Oha! Şarjım bitti! Of ya!" diye isyan etsem de boşaydı. Sonuçta isyanla şarjım dolmayacak! Kolumdaki saate baktığımda derse yarım saat kaldığını fark etmemle telefonu sınıfta şarj etmeye karar verdim. Çantamı elime alıp hızlıca odadan çıktım.
♡♡♡♡♡
Sınıfa geldiğimde her zamanki arka sıraya doğru yöneldim. Çantamı masaya bırakıp içinden şarj aletini çıkardım. Sıranın arkasında kalan prize şarj aletimi takacakken birdenbire güm sesi geldi. Ani gelen sesle telaşla "Ne oluyor lan!?" diyerek yerimden sıçradım.
Sınıfın hem sese hem de tepkime dönen bakışları sonucunda utanç ve sinir karışımı bir duyguyla önümdeki bavul tarzı şeye bir de bunu koyan şahsa bakışlarımı yönelttim. Karşımda bana sırıtarak bakan bir adet Mert'i görünce şaşırmadan edemedim. Ses tonumu sabit tutarak "Hayırdır Mert, okulda mı yaşamaya karar verdin?" diye sordum.
Hâlen sırıtarak bana bakıp sıranın boş kenarına kuruldu.
"Hayır Maya, bugün cuma ve okulda bulunan bir etkinlik grubu 2 günlüğüne şehir dışına kamp düzenleyecek. Bu çanta onun için."
O zaman neden öküz gibi çantayı masaya bırakıyorsun demek vardı ama neyse!
"Sanırsam baya aktifiz. Dakka bir gol bir. Okulun gruplarını ne ara keşfettin de düzenlenen etkinliklerine katılıyorsun?" diye sınıfın üzerimizden çekilen bakışlarıyla rahat bir tavırla sordum. Mert oturmam için gözüyle sırayı işaret etti.
"Mayacım hayat kaplumbağa hızında yaşanmayacak kadar kısa, onun için elimden geldikçe hayatımı yaşıyorum." deyip yanağımdan makas almak için yeltendi. Elini havada tutup "Yavaş ol!" diye uyardım.
Tepkime karşı gülerek, elimi tokalaşacak şekilde döndürüp "Sakin ol şampiyon. Sadece yanağından bir makas alacaktım." dedi.
Tek kaşımı havaya kaldırarak "Yanağımdan makas alacak kadar samimiyetimiz olduğunu düşünmüyorum. Hepimizi haddimizi bilelim." dedikten sonra elimi elinden çektim.
"Tamam şampiyon, bir daha yapmam. Bu kadar tepki göstereceğini tahmin etmemiştim. Özür dilerim."
Mert özür dileyince ben de özrünü kabul ettiğime dair başımı aşağı yukarı sallarken yan tarafımdan Onur'un sesini duymamla küçük çaplı bir şok yaşadım.
"Maya bir sorun mu var?"
Az önce Onur bana soru mu sordu? Bana soru sordu! Bana! Yanımda oturmaktan çekinen çocuk bana soru sordu! Durumun verdiği şaşkınlıkla konuşmayı unutmuş gibi ağzımdan tek bir kelime çıkmadı. O sırada Mert sözü devralıp konuşmaya başladı.
"Hayırdır kardeşim sana ne oluyor?"
Mert'in kabadayı gibi çıkan sesine göz devirmek istesem de şu an ortam müsait değil.
"Nereden senin kardeşin oluyorum?"
Onur'un sert çıkan sesiyle sınıfın bakışları tamamıyla tekrar bize döndü. Ne yapacağımı şaşırırken Mert yine konuşmaya başladı.
"Sözün gelişi şampiyon. Hemen alevlenme." deyip gülümseyerek Onur'a elini uzattı.
"Bu arada ben Mert, sanırım sınıf geneli hemen sinirlenen bir yapınız var." deyip Onur'a göz kırptı.
Artık konuşmam gerektiğini düşünüp içimden sesimin titrememesi için dua ettim.
"Bir sorun yok. Mert, sınıfımıza yeni geldi. Biz de sohbet ediyorduk."
Of ya, ben ne saçmalıyordum!? İnsan doğru dürüst bir şey söyler ama ben resmen agulama çağıldama dönemime döndüm. Onur, Mert'in havada olan elini sıkıp "Hoş geldin" dedi.
"Hoş bulduk. İsmini söylemedin?"
Bu çocuk ne istiyor ya, hoş geldin dedi bitti. Acaba neyini uzatıyorsun Mert?
"İsmim Onur."
"Tanıştığıma memnun oldum."
Onur'un yanımızdan ayrılmasıyla sinirli bakışlarımı Mert'e yönelttim ama o bakışlarımı umursamadan kampın özelliklerini anlatamaya başladı. O anlatırken kendime hakim olamayarak "Bu söylediklerine karşılık bilindik bir söz var, eminim ki o sözü biliyorsun." dedim.
"Hızlı yaşayan hızlı ölür sözü mü?" diye bilmiş ama ukala bir tavırla konuşunca sadece başımı aşağı yukarı sallayıp onay verdim.
"O söze niye takılıyorsun Maya. İnsanlar yapamadıkları şeyleri abartılı bir şekilde anlatırlar."
Merakla "Nasıl yani?" diye sordum.
Ciddi bir ifadeyle "Psikolojideki yansıtmayı biliyor musun?" diye sordu.
"Evet, biliyorum."
"Biliyorsun ama sadece bildiğine kalıyorsun. Bak sana klasik bir örnek vereyim. Bir çocuk öğretmenine durmadan hocam... kopya çekiyor diyor ama aslında kendi yapamadığı şeyleri başkası yapınca kıskanıyor ve böyle bir harekette bulunuyor."
Söylediklerini biraz olsun haklı bulsam da aklıma gelen bilgiyle gülümseyerek cevap verdim.
"Freud'un bir sözü var Mert, bazen pipo sadece pipodur." deyip göz kırptım.
Göz kırpmama gülümseyerek "Yani?" diyerek söylediklerime açıklık getirmemi bekledi.
"Yani Mert her şeyin altında bir şey aramaya gerek yok. Bazen o şey sadece o şeydir."
Kafasını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Bu cevabımdan tatmin olmayınca sözüme bir şeyler eklemek istedim.
"Aslında biliyor musun, insanlar sadece işlerine geldikleri gibi davranırlar. İşlerine gelince pipo sadece pipo olur, işlerine gelmeyince fallik dönem objesi ya da başka bir şey olur."
♡♡♡♡♡
Mert'e bineceği durağa kadar eşlik etmeye karar vermiştim. Durağa yaklaştığımızda uzaktan Onur'u gördüm ama o beni fark etmemişti. Yanında bir kız vardı. Bu kızı daha önce yanında görmemiştim. Acaba kim?
"Hayırdır güzellik? Takıldı gitti gözlerin bir noktaya."
Mert'in söylediklerine gözlerimi devirmekle yetindim.
"Ya kızım şu gözlerini devirme bak şaşı olursun." deyip kolunu omzuma attı.
Sabah Mert'i uyardığımı hatırlıyorum ama Mert uyarımı hatırlamıyor. Sinirlerime hakim olmayarak "Mert o kolunu indir yoksa kıracağım!" diye sinirle soludum.
"Sakin ol şampiyon. Sen de hiçbir şeyden hoşlanmıyorsun ama benimle de takılmaya devam ediyorsun."
Dudaklarından dökülen sözlerle haklı olduğunu fark ettim. Evet ben böyle hareketlere gelemiyorum ama Mert'le takılmaya da devam ediyordum. Bakışlarımı Mert'e döndürüp durmasını sağladım. Kollarımı göğsümde kavuşturup söyleyeceklerimi zihnimde gezdirmeye başladım.
"Mert sanırım haklısın ama fark ettiysen benim hiç doğru dürüst arkadaşım yok. Sen böyle bana sıcak kanlı gelince bu sefer bir arkadaşım olacağı için çok mutlu oldum ama senin yaptığın hareketler karşısında put gibi oluyorum. Nasıl desem tepki veremiyorum. Çünkü-"
Söyleyip söylememek arasında gidip gelirken Mert konuşmaya başladı.
"Çünkü ne?!"
Mert'e baktığımda uzatmanın anlamsız olduğuna karar verip tek çırpıda "Çünkü benim sosyal fobim var!" dedim.
Gözlerini kısarak bana baktı. Sanırım doğru söyleyip söylemediğimi tartıyor. Bu kasvetli ortamın daha fazla sürmemesi için "En iyisi sen kendine, kendi kafanda bir arkadaş bul." dedikten sonra Mert'i orada bırakıp yürümeye başladım.
"Maya, dur bekle!"
Arkamdan adımı seslenmesiyle durup arkamı döndüm. Mert koşarak yanıma geldi.
"Kusura bakma, bilmiyordum. Keşke baştan söyleseydin. Daha dikkatli davranırdım."
Hafif gülümseyip "Sorun değil. Ben böyle seninle arkadaş olunca kendi kendiliğine geçer zannettim ama olmuyormuş." dedim.
Mert'in mahcup bakışlarını görünce bu sisli ortamı ortadan kaldırmak için saatime bakıp "Otobüsün gelmesine 25 dakika kaldı. Hadi git. Oradaki arkadaşlarınla kaynaşırsın." dedim.
Kafasını tamam anlamında aşağı yukarı sallayarak yanımdan ayrıldı. Tekrar yürümeye başlamışken Mert tekrardan seslenip koşarcasına yanıma geldi.
"Maya psikolojide ki maruz bırakmayı biliyor musun?"
Heyecanla sorduğu soruya şaşırsam da başımı hayır anlamında sallayınca Mert konuşmaya başladı.
"Aslında biliyorsun ama farkında değilsin. Maruz Bırakma: Bireyi korkularıyla yüz yüze getirerek korkularını ortadan kaldırmak için psikolojide kullanılan bir yöntemdir. Senin de sosyal fobin var. Bu fobini benimle arkadaş olarak ortadan kaldırmayı düşündün. Aslında sen bu yöntemi farkında olmadan kullandın. Neyse, sözü fazla uzatmayayım. Allah'ın emri peygamberin kabriyle seninle her şekilde arkadaş olmaya varım ve eğer sen de varsan bana evet de ve benimle beraber kampa gel."
Esprili bir şekilde söylediklerine şaşkın şaşkın bakarken o gülümseyerek elini bana uzattı. Kampa gidip gitmemek arasında gidip gelirken Mert sabırsız bir sesle "Kızım sanki evlenme teklifi ettim. Çabuk cevap versene." diye söylendi.
İsyankâr çıkan sesine gülümseyerek elimi uzattım. Mert direkt elimi tutup "Aferin sana canım. Şimdi saat kaç bakalım?" diye sordu.
Elimi çekip telefonumdan saate baktığımda otobüsün gelmesine 10 dakika kaldığını fark ettim.
"10 dakika kaldı."
Mert tekrar elimi tutup koşmaya başladı. Ben de otomatikman Mert'e ayak uydurup onunla koşuyordum. Nefes nefese durağa geldiğimizde herkes bize bakıyordu. Mert nefesini düzene sokmaya çalışırken "Az kalsın geç kalıyorduk." dedi.
Mahcup bir şekilde "Özür dilerim." dedim.
Mert soluklanıp gözlerini bana çevirdi.
"Kızım niye özür diliyorsun. Eğer geç kalsaydık bana tavuk dünyasından 3 menü ısmarlardın olur biter."
Söylediklerine şaşkın şaşkın bakarken acaba bu fiziği tavuk dünyasında mı yaptı diye düşünmeden edemedim. Sırtındaki çantasını yere indirirken aklıma gelenlerle Mert'i kenara çektim.
"Mert, benim kamp malzemelerim yok ve kayıt yapmadım. Sanırım gelemeyeceğim!" diye üzgün çıkmasına engel olamadığım sesimle konuştum.
"Kızım bunu mu dert ettin?”
Mert ve rahatlığı!
“Evet bunu dert ettim!” diye söylenip parlak fikrini bekledim.
“Biz kampa kayıt olurken yanımızda sevgilimizi getirebileceğimiz söylendi. Onun için sen benim sevgilim olarak geleceksin."
Söylediklerini ağzım açık bir şekilde dinledim. Eğer o kampa Mert'le beraber gidersem orada Mert'le sevgili sıfatında olacağız. O zaman ben ve Mert aynı çadırda mı kalacaktık? Hayır, hayır bu olamaz! Bu çok fazla. Ben bunu yapamam. Aklımdan geçenleri dile dökmem geç olmadı.
"Kusura bakma ama seninle aynı çadırda kalamam."
"Kızım insan yemiyorum. Yan yana kıvrılıp yatarız." diye ısrar edince "Hayır!" dedim.
Sesimin çok sert çıktığını fark ederek ses tonumu yumuşatmaya çalıştım.
"Benimsediğim ve inandığım değerlere aykırı bir şeyi asla yapmam. Kusura bakma ama seninle gelemeyeceğim. İstersen benimle arkadaşlığını devam ettirmeyebilirsin, tercihine saygı duyarım." dedikten sonra yüzüne bakıp bir cevap bekledim. Yüzünde cevap vermekten çok şaşkınlığın izleri bulunuyordu. Daha fazla bu durumu uzatmayıp "Sağlıcakla kal." deyip şaşkın bakışları eşliğinde yanından ayrıldım.
Yapamam! Ne olursa olsun benimsediğim ve inandığım değerlere aykırı olamazdım. Sonuçta o kampa gitmesem bir şey olmaz ya da olabilecek en kötü şey Mert'in arkadaşlığını kaybetmek. Mert eğer gerçek bir arkadaşsa benim tercihlerime saygı duyar. Eğer değilse olmasa da olur.
♡♡♡♡♡
Odamda telefonumu şarj ederken aklıma Onur'a mesaj atmak geldi. Onunla konuşmayı özlemiştim. Hem bugün onu durak da gördüm. Yanında da bir kız vardı. Kim olduğunu merak ediyordum amma nasıl soracağımı bilmiyordum! O durakta bulunanlar kampa gidecek kişilerdi. Bir dakika, bir dakika aklıma gelen cümleyle yatağımdan sıçradım...
Mert'in söylediklerini tam olarak anımsadığımda kalbimde bir ağrı hissettim. Yani Onur'un sevgilisi mi vardı ama ben onu araştırdığımda böyle bir bilgiye ulaşmamıştım. Belki de yoktur, benim vesvesemdir. Belki o da Mert gibi arkadaşı ona eşlik etmesini istemiştir ve sevgili gibi davranmaya karar vermişlerdir. Of, bilmiyorum! En iyisi bunu ne yapıp edip ona dolaylı yoldan da olsa sormak. Evet, evet ona soracağım! Telefonumdan i********:'a girip mesaj bölümünde Felatun Bey’in üzerine tıkladım. En son telefon görüşmesi yaptığımızı görünce aklıma gelen konuşmayla telefonu Onur'un yüzüne kapattığımı hatırladım. Ulan Mert okula geldiğinde seni gebertmeyen ne olsun!? Manyak çocuk! Senin yüzünde telefonumu şarj etmeyi unutup Onur'u cevapsız bıraktım. Başımı yastığa gömüp Mert'e içimde tüm sevgilerimi barındıracak sözlerimi ilettim. Mert'e saydırmayı sona bırakmaya karar verip başımı yastıktan kaldırdım. Ellerimi klavyede dolaştırmaya başlayıp Onur'a bir özür mesajı attım ve sabırla beklemeye başladım...