Geçmişte Kaybolmak 5

971 Words
Gözlerimi telaşla açtığımda gördüğüm karanlık ile kafamı yastığa geri koydum. Kahretsin! İlk işim ellerimi karnıma götürmek oldu. Bacaklarımı salladım ve derince nefes koyverdim. Sanırım güneye doğru ışınlanmıştım. Sessiz ve derin solukların ardından küçük bir şükür seansı gerçekleşti. Transportun beni tek bacaklı bırakmaması konusunda defalarca kez şükrettikten sonra gözlerimi kapattım. Bunu yarın sabah bu klanın çavuşu ile görüşebilirdim sanırım. Şu anda sadece uyumak istiyordum. Küçük bir soluğun ardından dudaklarımı yaladım ve ellerimi birbirine sürttüm. En azından acıyı bizim klanda bırakmıştım... . . . "Uyan..." Birinin minik parmakları omzumu dürterken gözlerimi daha sıkı yumup diğer tarafa döndüm. Şimdi uyanamam zaten az önce uyudum. "Duru...geç kalıyoruz. Kalk hemen." dedi biri. "Yanlış Duru." dedim yüzümü buruşturarak. "Bir sonraki tüpten sola." dedikten sonra battaniyeyi sertçe kendime çektim ve arkamı döndüm iyice. "Ne anlatıyorsun duru, komutan gelecek. Acele et!" diyerek iyice sarsmaya başladığında üzerimdeki battaniyeyi tekmeleyerek ayağa kalktı. "Ya ben Duru değilim!" dedim öfkeyle doğrulurken. Açılmayan gözlerimi sinirli sinirli ovuşturup doğrulduğum sıra kız fısıldadı. "Ne diyorsun?" Gözlerimi açmamış olsam bile devirerek kafamı yana yatırdım. Şimdi ne dediğimi... Gözlerimi açtığımda gördüğüm şey ile çığlık atarak geriye çekildim. Sırtım arkamdaki duvara vurmuş, kafam ise ranzanın tavanına çarpmıştı. "A!" Ben bağırınca kız da bağırdı. Ben kaçamadım ama o benden bir hayli kaçtı. Dehşet içerisinde siyah saçlarına baktım. "Saçların!" dedim öne doğru eğilerek. "Saçların nasıl siyah?" diyerek emekledim ve yaklaştım. Saçları siyah! Elini ensesine attı. Siyah saçlarından bir tutamı kavradı ve gözlerinin önüne getirdi. "Boyadım, boyadık ..." dedi ve sonrasında düzelterek. "Diğerleri de boyadı?" dedim merakla. "Boyamak..." ayaklarımı uzattım ve aşağı indim. "Neden ki? Nasıl boyayabildiniz?" dedikten hemen sonra yukarı doğru çıkmış olan pijamamı aşağı çekiştirdim. "İşe yaramış yani." diye mırıldana mırıldana yanına ilerledim. "Evet, saçlarımızı sadece çılgın renklere boyamak yasak. Kırmızı ve pembe gibi. " dediğinde gülerek kafamı geriye attım. "Turuncu hiç dikkat çekmiyormuş gibi konuştun." dedikten sonra derince bir nefes çekip etrafa bakmıştım ki kaşlarım çatıldı. "Siz diğer klanlarla irtibat kurmuyor musunuz?" dedim yerdeki garip şekilli ayakkabılara bakarken. "Yani, ben daha önce hiç böyle ayakkabı görmedim." Yere çömdüm, ucu açık ve son derece kullanışsız gözüken şeyi elime aldım. Bunu ayağa giyip mor toprağa bassak ertesi gün parmaklarımızı kesmek gerekirdi. Bu ne biçim bir şey? "Nasıl yani?" dedi kız. "Terliklerini çok seversin ve diğer klanlar?" dediğinde gözlerimi büyüterek doğruldum. "Siz güney doğudaki gerici kolonisinden misiniz yoksa?" Telaşla elimi enseme atarken elimdeki saçma şeyi de yere attım. Eğer gerici kolonilere düştüysem kedlokların boku ile zehirlenmem daha iyi. "Hayır, eğer başkenti baz alırsak kuzey doğuda sayılabiliriz. " dediğinde gözlerimi kısarak gözlerine baktım. "Başkent mi?" dedim anlamlandırmaya çalışarak. "Ya da güney doğu mu?" dedi bir an sonra. "Benim coğrafyam iyi değil." deyince derince iç çektim. Klanın da salağına mı denk geldim yani? "Tamam, tamam boşver. Buraya geldiğime göre yakınlarda bir transporter (ışınlanma cihazı) olmalı." dedikten sonra yandaki demir kutuya baktım. Kız ise kaşlarını çatmış dik dik suratıma bakıyordu. "Trans- ne?" dediği sırada elimi çeneme attım. Bu koca kutunun açılma olayı nasıldı acaba. DNA? Göz kilidi? Yüz tarama? Aura ayrıştırıcı? Bir sağa bir sola eğildim ve alttaki deliğe baktım. Acaba kan ile mi açılıyordu? İşaret parmağımı deliğe soktuğum sıra kız yanıma geldi ve fısıldadı. "Ne yapıyorsun?" fısıltısı ile gözlerimi kıstım. "Bu üstün teknolojiyi çözmeye çalışıyorum." dedim büyük bir ciddiyetle. "Koloniler ilkel yaşarlar ancak nasıl klanlardan daha üstün bir şey üretmeyi başarmışlar?" dediğimde karşıma geçti. "Ne yapmaya çalışıyorsun şu an?" deyince , geri kafalılığım ve cahilliğim yüzünden utansam da sormak zorunda kaldım. "Bu demir kutu nasıl açılıyor?" dediğimde alt dudağı üst dudağından koptu ve bana saçma bir ifade ile baktı. "Hmm..." diyerek beni işaret parmağı ile yana ittirdi ve demir kutuya baktı. Derince nefes aldım. Tamam, iyice ezberlemem ve sonrasında ise kendi klanıma anlatmam lazım. "Böyle." Elini sağdaki çıkıntıya soktu ve tutup kendine çekti. Metalik bir gıcırtı ile açılan kapak gözlerimi kırpıştırmama sebep oldu. "Parmak izi mi okuyor?" dedim kafamı yana yatırarak. "Hayır." "Aura mı ayrıştırıyor?" "Hayır." "Stabil kan sıcaklığını mı ölçüyor?" "Hayır." "Bomboş, güvenliksiz bir şey mi yani?" "Evet." "Neden?" Hızla onu kenara ittirip kutunun içine baktım. Garip yeşilliklerle dolu bir kıyafet ve saçma sapan şeyler vardı. "Bu renk ne ayrıca? Dışarıda çok dikkat çeker." diyerek göz devirdiğimde bir anda elini demir kutuya vurdu. "Dalga geçtiğin yeter , Duru!" Bağırışı ile şaşkınca suratına baktım. "Zaten yeterince geç kaldığımız yetmiyormuş gibi!" dedikten hemen sonra geri çekildi ve gözlerime baktı. "Şu marullukları giy ve yemekhaneye gidelim." dediğinde gözlerimi kırpıştırdım. "Ama..." dedim ama beni dinlemedi. Yanımdan geçip yan taraftaki demir kutuyu açtı ve içerisindeki yeşil şeyi giymeye başladı. "...adım Alin..."diye mırıldandım. Tekrardan demir kutuya yönelip aptal kıyafetleri giymeye başladım. Ne kadar ilkel. Bu yüzden koloniler klanlar tarafından sevilmiyor. Neymiş efendim, erkeklerin soyunun tükenme sebebi teknoloji ile doğayı katletmeleriymiş. Biz de sürdürdük teknolojiyi niye sağlamız? Gözlerimi devirerek kıyafetleri giydikten sonra arkamı döndüm ve siyah saçlı kıza baktım. Gözleri de farklı renkti. Acaba göz rengini de boyayarak mı değiştiriyorlardı? Göz boyama işlemine dair pek bir şey hatırlamıyorum ama belki lens ile... Neden lens takıyor ki askeri bir alanda? Dudaklarımı yaladıktan sonra doğruldum ama o an aklıma taşın yok olduğu kısım geldi. O taş yok olup ne oldu cidden? Ya da buraya çekmesinin bir sebebi var mıydı? Üstüme giydiğim saçma sapan şeyler ile doğruldum ve arkamdaki kıza baktım. Bir daha bağırmasın şimdi. Zaten siyah saçı, kahverengi gözü ile uzaylıya benziyordu. Parmaklarımın dipleriyle kafamı kaşıdım ve bir toka ile gelişi güzel bir topuz yaptım. Dönüp kıza baktığımda bana bakıyordu. "Hazırsan yemekhaneye gidelim." dediğinde sessizce kafamı salladım. Beraber odadan çıktığımızda gözlerim kocaman oldu. Herkesin kafası siyah! Şaşkınca baktım etrafa. Yanımdan geçip gidenlerden bir hayli uzak duruyor, kolumu bacağımı korumaya çalışıyordum resmen. Göz boyamak neden bu kadar önemli ve popüler olmuştu ki? Kalabalık koridor boyunca sessiz sessiz yürümüş ve kendimi korumaya çalışmıştım. Annem benim adıma endişelenmiş olmalı. Yine döndüğümde büyük azarlar işitecek gibiydim. Belki de beni artık çiftçi yapacaklardı. 14 yaşındaki kızlar ile mısır ekip, havuç sökecektim. Hayır, sanırım burada kalmayı bile seçebilirim. Ayrıca ben de saçımı ve gözlerimi boyatarak onların arasına kaynayabilirdim...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD