Geçmişte Kaybolmak3

1007 Words
Maskemi düzelttikten sonra hızla aşağıya doğru kaymaya başladım. Belimdeki ip gittikçe kısalıyor, botlarım kızıl toprağı resmen eşeliyordu. Eldivenli ellerimi yere dayadım ve biraz daha yavaşlamaya çalıştım. Hocamız Berna en yukarıdan bağırdı. "Biraz daha dikkatli olur musun Alin! Annen ile tartışmak istemiyorum." Gözlerimi devirmek zorunda kaldım. Çünkü artık gerçekten canımı sıkmaya başlıyordu bu durum. Ne demem lazımdı? Annem ile ben aynı kiş değiliz. Olamayız. O siyah ben beyaz ama ikimizde aynı kümedeyiz. "Anlaşıldı." Kafamı eğdim ve çukura baktım. Sanırım buradan atlayabilirdim. Belimdeki kilidi çözdükten sonra biraz geriye ittirdim kendimi. Sonrasında ise hızla arkaya atlamış ve oradan gelen kuvvet ile çukura inmiştim. "Hoş geldin." dedi Tiny. Yılışık sesinin verdiği sinir bozucu tını ile derince nefes aldım. "Acaba yüz kasların falan mı çalışmıyor?" diyerek önüme geçti ve tünel boyunca yürümeye başladı. "Nasıl bu kadar somurtkan olabiliyorsun?" Yine gözlerimi devirdim. "İşimizi halledelim." deyip peşi sıra yürümeye başladığımda elindeki ışığı tavana tuttu. Zaten mikraklar yeterince ışık saçmıyormuş gibi. "Bu taşlar ne kadar değerli haberin var mı?" diyerek pembe ışık saçan bir tanesine uzandığında elimi kaldırdım. "Benim için canım daha değerli." dedim uyarıcı bir tonda. "Her mikrak vadisinin bir Geordo sahibi olur. Onlara bulaşmak istemezsin." dediğimde yılışık bakışları eşliğinde dönüp yüzüme baktı. "Farkındayım seni korkak." Canıma tak etmemiş gibi gözlerimi tavana diktim ve ona kada saymaya başladım. Sakin olmalıyım. Sakin olmalıyım. "Sadece şu dersi geçelim ve gidelim. Birbirimize tahammül edemediğimiz açıkça ortada. " diyerek konu değiştirdiğimde önüne döndü ama o aptal el fenerini kapatmadı. "Basit bir Ruldon yakalayacağız." diye mırıldandığında turuncu saçlarını tuttuğum gibi kafasını pembe ışık saçan taşlara sürtesim geldi. Ruldonlar basit değildi bir kere. Kim üç metre uzunluğunda olan ve köşeye sıkıştığında kuyruğunu bırakan bir hayvanı basit görebilir ki? O ve onun sahte kibirli halleri. Korkudan dizlerinin titrediğine yemin edebilirim. Sessiz adımlarımı hızlandırarak yanından geçtim ve kendisini arkamda bıraktım. Kafamdaki kask olmasa turuncu saçlarımı sağa sola savuracaktım ama pek mümkün değil gibiydi. Enseme hava gelmeyince tedirgin oluyorum. "Neden hep derslerde erkeklerin konusunu açıyorsun?" dedi arkamdan. Anlamsızca dönüp yüzüne baktım. "Açmıyorum." Kaşlarını çattığında ben de kaşlarımı çattım. "Evet, açıyorsun." Hızla arkamı dönüp yürüdüm. "Erkek diye bir şey yok." dedim ve bileğimdeki nano bilekliği alıp bir sopaya çevirdim. Sanırım ilerideki toprak biraz ıslaktı. "Neden?" dedi arkamdan sessiz sessiz gelirken. "Hayvanlar da eşlilik var. İnsanlarda da olabilir." dediği sıra çubuğu toprağa sapladım ve dar bir oyuk için eğildim. "Olabilirdi(!)" Elimi kaldırıp diğer tarafa geçtikten sonra belimdeki şoklu bıçağı aldım ve dikkatle ilerlemeye başladım. "Tarih yalan söylemez." dedi arkamdan. "Gözümle görmediğim şeylere inanmam. Zaten yeni dünyaya ayak uyduramayacak bir cinse pek de bir ihtiyaç yok." diye mırıldandım. Daha ne kadar bu konuyu üsteleyecekti. "O zaman neden hep seni bu konularda konuşurken görüyorum." dediği sıra iki yol ayrımına geldik. Sanırım sağ taraftan gitmemiz lazımdı. "Dalga geçmek hoşuma gidiyor. " dedim gülerek. Sonrasında ise sağ tarafa birkaç adım attım. "Sen az önce güldün mü?" dedi şaşkınca. "Ben seni duygusuz bir robokop sanıyordum." "Ne zaman boş yapmayı keseceksin?" deyip bir anda arkamı döndüğümde burun buruna geldik. Yeşil gözlerini gözlerimde gezdirdi. "Hepimizin kafası turuncu sen hiç kahverengi saçlı birini gördün mü? Ya da kahverengi gözleri olan birini? Herkesin duygularına bağlı olarak yaydığı bir enerji var. Kitapların hiçbirinde yeşil gözlü turuncu bir ırktan bahsedilmiyor ama biz öyleyiz. Bu yüzden bunlar deli saçması şeyler. Biri Timtam bokundan zehirlenmiş ve aptalca şeyler yazmış." Gözlerini gözlerimden kaçırdıktan hemen sonra bir adım yana kayıp benden uzaklaştı. "Her ne olursa olsun. Tarih bence önemlidir. Ayrıca diğer kızlardan daha zayıfsın, ya tarihini sevmelisin ya da bilimi. Berbat yemekler yaptığın konulardan söz etmek bile istemiyorum." Şu pembe taşları söküp kafasına saplamak lazımdı. Belki yarık kafasıyla ışık saça saça yürürse daha faydalı olurdu. Tipine kafa attığım! Arkasını dönüp de uç kısma gelince arkamı dönüp yumruk yaptığım elimi dizime vurdum. Öldürmek yok! Öldüremezsin ki! O seni öldürür. Klanın en zayıf kızısın. Gelen kilit sesinin ardından hızla yukarı çıktığında belimdeki kemerden tabancamı çıkardım. Alt kısma geçtikten sonra kancayı tavana fırlattım ve saplanır saplanmaz tüm kuvvetim ile aşağıya çektim. Sağlamlığını onayladıktan sonra uç kancasını kemerime takıp kilide bastım. Bedenim hızla yükseldi. Dar geçitin sonuna ulaştığımda hızla ellerimi zemine saplayıp süründüm. Balkon geçidi aştıktan sonra dışarı çıkmıştım ki Tiny bir anda beni kendine çekip sakladı. O an anladım, hırıltılı nefeslerinden... "Ruldonlar." diye fısıldadı. Elini arka cebine attığında ben de ondan uzaklaştım ve dar balkondan sağa doğru ilerledim. Ses çıkarmamak için nefesimi bile eksik alıyordum. Topraktan kolonların etrafını dönüp sağ balkona geçtiğim esnada Tiny bir anda şoklu mermiyi Ruldonlardan birine isabet ettirdi. Hızla balkondan aşağı atlayıp ağ klonlayıcıyı Ruldonun kafasına attım. Bir anda açılan ağ ile titreyerek yere düşen ruldon büyük bir gürültü çıkardı. Yakaladık... "Çok basi-" "Sağına bak!" Tiny'nin bağırışı ile hızla sağa döndüğümde koca bir Ruldon tarafından kafa yemiştim. Sırtım arkamdaki devasa bir kolona çarpmıştı. Kesilen nefesim ile inleyerek ellerimi karnıma getirdim. Kahretsin. Öksürmek için öne doğru düşmüştüm ki yüksek bir ses çıktı. Acı içinde emeklerken kaşlarımı çatarak arkama baktım. Bu hiç hayra alamet bir ses değildi. Yüzümü buruşturduğum esnada ruldonlar hızla kaçmaya başlamıştı. Bu beni iyice telaşlandırmıştı ki arkamdan bir cızırtı geldi. "Alin..." dedi Tiny gergin bir ses ile. Dönüp ona bakmak istedim ama ellerimin hemen yanına düşen pembe renkli taş bedenimin kaskatı kesilmesine sebep olmuştu. Mikrak? "Koş!" Yüksek bir uğultu sesi ile telaşla dönüp arkamdaki yer altı vadisine baktım. Geordo... "Av?" diye bağırdım can havliyle. "Ölürsek ne işe yarar geri zekâlı!" Attığı bağırış ile yerdeki mikrak parçasını cebime attım ve hızla koşmaya başladım. Çizmelerimin yerde bıraktığı izler ile koşarak tünele girmiştim. Belimdeki tabancayı çıkardıktan hemen sonra çukura doğru yöneldim. Tiny hemen önümde koşuyordu. Hayır... Hayır, her şeyi mahvetmedim... Karşı duvara atladıktan sonra tabancayı tavana doğrulttum ve ateş ettim. Halatın sağlamlığını test etmeden kendimi hızla aşağı attım. Metalik ekipmanlar sürttükçe etrafa yayılan kıvılcım gözlerimi kamaştırıyordu. Bir de...maske ile nefes nefese kaldığım gerçeği. Dizim yere sert bir şekilde çarptığında cebimdeki küçük bombayı çıkardım ve Tiny'nin uzaklaşmasını bekledim. O yaratık gittiğimiz yönü bilmemeliydi. Sakin ol... Sen de annen gibi olabilirsin. Sen de annen gibi olabilirsin! Tiny'ni on metreyi aştığında bombanın iki yanındaki pinleri çekip , tüm gücümle, yukarı doğru fırlattım ve hızla çıkışa doğru koşmaya başladım. Saniyeler sonra yüksek bir gürültü ve büyük bir sarsıntı içerisinde ileriye doğru fırladığım hatırladığım son gerçeklikti...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD