Sare'den...
Ne yapacaktım şimdi? Konuşmama fırsat dahi vermeden yanımdan kalkıp gitmişti ve dediklerini yerine getirmezsem bana bu konağı zehir edeceğini çok iyi biliyordum.
Barış ve Buse'nin kahkaha sesleri avlunun içini doldururken, benim ise acı çığlıklarım tüm Urfa'ya yetecek kadar büyüktü.
Ellerim elbisemin etek kısmını sıkıyordu ve farkında dahi değildim. Avluda kazık gibi dururken, Barış odadan çıkar çıkmaz benimle göz göze geldi.
Onu ilk defa gülerken görüyordum ve daha yeni farkettim ki, yanağında gamze vardı. Gülüşü soldu, eski Barış anında geri döndü. Ne olurdu bana da gülsen, bana da öyle sıcak baksan...
Barış'ın ardında Buse'yi görünce bakışlarımı toplayarak önüme döndüm ve merdivenleri çıkıp karşı odada olan odamın kapısına çıktım.
"Hadi gel... Biraz daha Barış..." sesini duymamla bedenimi dönmeden omuz üstünden ikisine baktım. Buse, kollarını Barış'a dolamış, arkası bana dönüktü ama Barış dolu gözlerle yalnızca bana bakıyordu.
Önüme dönerek kafamı salladım ve odadan içeri girip kendimi her zaman yaptığım gibi yatağa bıraktım. İnsan ağlamaktan sıkılır mıydı? Ben sıkılmıştım işte. Ağlamaktan, üzülmekten, yok sayılmaktan yorulmuştum.
Sesim çıkmasın diye yatağa iyice gömülmüştüm ama yine de bağırışlarım dışarıdan duyuluyor olsa gerek. Kapı açıldı fakat kalkıp bakmak istemiyordum. Kim geldiyse geldiği gibi geri dönsün çünkü biraz, sadece biraz içimi dökmek istiyorum...
"Ayağa kalk!" sesiyle Aliye Hanım'ın korkusundan ağlamamı susturup yattığım yerden doğruldum ve gözyaşlarımın yüzüme yapıştırdığı saçlarımı geri ittim.
"Gelmiş birde zırlıyorsun! Böyle mi Barış'ı avucunun içine alacaksın sen?"
Ve bir anda bağırmaya başladım. "Ben kimseyi avcumun içine almak istemiyorum! Ben artık yaşamak bile istemiyorum! Ne yapayım, söyleyin bana ne yapayım? Bıktım artık!"
Kapıyı kapatarak yanıma geldi ve kolumu sıktı. "Kapa çeneni! O şeytan duyacak sus!"
Sare ne yapardı, Sare sadece susardı değil mi? Bu yüzden sustum... Aliye hanım benden uzaklaşarak dolapları karıştırmaya başladı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken, eline aldığı kıyafeti getirip kucağıma koydu. "Hemen giy gel, bakacağım!"
Bir kıyafete bir de Aliye hanıma bakıyordum. "İşim gücüm var, hadi!" Sürüklene sürüklene banyoya sokulmuştum. Kapı kapatılınca yerimde sıçradım ve donuk bakışlarla elimdekine baktım.
"Çabuk ol!" Aliye Hanım'ın bağırışıyla üstümü hızla çıkarıp elimdekini giydim ama bu, bu çok açıktı. Bacaklarım, göğüs dekoltem... Çok fazlaydı...
"Çıkta ben de bakayım!"
"Olmaz! Ben böyle karşısınıza çıkamam!" dememle müsait olup olmadığımı sormadan dan diye açtı kapıyı.
Gözleri bedenimi süzerken, saklanacak delik arıyordum. "Ben sana boşuna ay parçası demiyorum... Pek güzelsin Sare! Şu güzelliğini azıcık kullansan, Barış anında yatağında..."
"Ben bunu çıkaracağım." diyip elbiseyi elime almıştım ki, çekti...
"Verir misiniz lütfen?"
"Sözümü dinle! Akşamı da beklemeye gerek yok, ben az sonra Barış'ı göndereceğim..." Elbisemi de yanında götürmüştü ama dolaptan yenisini alacağımı düşünemedi sanırım...
Aliye hanım çıkar çıkmaz odaya geçmiştim ki, gördüğüm manzara ile geri çıkarak "Yo yo hayır..." dedim. Bütün elbiselerimi almıştı, dolaplarda tek kıyafet dahi yoktu. Bu haldeyken dışarı çıkamazdım, camdan bakıp yardım isteyemezdim... Ne yapacaktım ben? Üstümdeki bez parçası bi b.ka benzemez, bedenimi olduğu gibi ortaya sererdi.
Son umut kırıntılarını da kullanarak yere eğilip dolapların arka raflarına baktım ve işte bu! Arkaya düşmüş bir elbise bulmamla altın bulmuş gibi sevindim. Pekiyi ya bulmasaydım... Düşünmek bile istemiyorum.
Elbiseyi alıp banyoya doğru bir adım atmıştım ki, kapı açıldı ve görmeyi son isteyeceğim kişi içeri girdi. "Anam elbiseni gön-..." Lafı yarım, gözleri bedenimde kaldı. Hiç utanmadan baştan aşağı beni süzerken, elimdeki elbiseyi üstüme perde niyetine çektim.
"Kapıyı çalmadan niye geliyorsun?" dedim ama duymuyor gibiydi. Bacaklarımda dolanan gözleriyle sanki çok uzunmuş gibi geceliği çekiştirmeye başladım. "Bakma Barış, çık git odadan lütfen!" dememle kapıyı kapattı ve üstüme yürümeye başladı.
"Gelin kaynana beni tuzağa düşürdünüz..."
Harika, cidden harika! Bilerek yaptığımı düşünüyordu. "Bir olmuşsunuz, beni bu tuzağa düşürmüşsünüz öyle mi?" dedi ve eliyle burnunu kaşıyarak aynı anda dudağını ısırıp "Yalnız bu tuzak çok güzel..." dedi.
"Yaklaşma bana! Çık odadan!"
"Giyinmiş hazırlanmışsın Sare..."
Elimdeki elbiseyi üstüme geçirecektim ki Barış alarak odanın diğeri köşesine fırlattı. Son adımımı atmamla yarı çıplak sırtım soğuk duvara değdi. Yüzüm kıpkırmızı, bedenim buz gibiydi.
"Yaklaşma bana!" dediğimde elimi göğsüne koyup itiklemeye çalıştım ama hayvan gibi güçlüydü. Parmakları yanağımda geziniyordu. "Benim için mi hazırlandın güzelim?" dedi ama dilim kördüğüm olmuş gibiydi ve kelimeler ağzımdan dökülemiyordu.
"Yalnız seçim çok güzel... Beyaza bayılırım yavrum. Bu bilgiyi sana kesin annem verdi dimi?"
Gözlerimi sıkıca yummuştum çünkü utancımdan yüzüne bakamıyordum.
"Aç gözlerini!" Dibimde olduğunu söylediği cümleden sonra anladım. Tam dibimdeydi ve kulağıma konuşuyordu.
"Aç gözlerini çünkü sana asla dokunmam!"
Hızla inip kalkan göğüs kafesim kendini salarak kırgınlık bayrağını salladı. Bedenim kendini saldı ve stresten yumruk yapıp duvara dayadığım ellerim iki yana düştü. Bana dokunmasını bende istemiyordum ama onun ağzından duymak gururumu yerle bir yapıyordu. Neydim ben, pislik mi?
"Sana dedim dimi Sare?" Ve yavaşça kulağımın dibinden ayrılarak göz göze gelmemizi sağladı. Fazla yakın değildik ama uzakta sayılmazdık.
"Bu dünyada son dokunacağım kişi bile değilsin! Boş hayallerle hayatına yön verme! Benden ne sana koca olur ne de senden benim çocuklarıma ana!"
Bu... Bu çok ağırdı... Bu cümle bana dokunmak istememesinden kat be kat daha ağırdı. Dizlerimin üstüne çökerek "Neden?" diye sordum başımda dikilen adama.
"Neden Barış? Bana bunları neden yapıyorsun? Ben sana ne yaptım? Niye bana bu kadar acımasız ve körsün?"
"Belki de sen bana körsündür!" dedi ve daha fazla kalmadan çıktı gitti.
Yine gitti, yine beni bırakıp karısına gitti...
Öyle yorgundum ki, bedenen değil, ruhen... Zorla ayağa kalkıp yatağın içine girdim ve ağlamama orda devam ettim. Ben kim, Barış Ağa'yı avucumun içine almak kim...
Barış'tı o! Herkesin, hatta babasının bile çekindiği Barış.
Ne zaman uyuya kaldım bilmiyorum ama rüya mıydı yoksa gerçek miydi kestiremediğim bazı anlar vardı zihnimde. Barış odaya gelmiş, üstümü örtmüştü ama dedim ya, belki de rüyaydı...
Sabah uyandığımda darmadağın gözüküyordum. Yüzüm ağlamaktan şişmişti. Hâlâ Barış'ın fırlattığı köşede duran elbiseyi aldım ve üstüme geçirdim.
'Sare odadan çıkma, Sare kapa çeneni, Sare geceliği giyin, Sare kocana naz yap, Sare akşama kadar Barış'ın hakaretlerine maruz kal...'
Bu Sare hangi birine göğüs gersin?
Aliye hanımda gelmemişti çünkü sonucu az çok o da biliyordu ama pes edeceğini hiç sanmıyordum...
Çalan telefon etrafa saçılan kırgınlıklarımı toplarken, ekranda gördüğüm 'Abim' yazısıyla dondum. Abim mi arıyordu, bunca zaman sonra...
Sakin ol Sare! Şu an şaşırmanın sırası değil çünkü her an biri gelebilirdi. İlk önce kapımı kilitledim ardından telefonu hızla açtım.
"Sare..." sesiyle ne diyeceğimi bilmeyerek sustum. Abimle fazla konuşmazdık.
"Alo! Sare orda mısın?"
"B-Burdayım!" dedim zorla.
"Sare fazla vaktim yok, hemen hazırlan, seni o kâbusların olan konaktan kurtaracağım!"