Sare'den...
"Abi sen ne diyorsun?"
"Ne dediğimi duydun Sare! Kuma almışlar lan seni!" dedi sinirle soluyarak. "Kuma almışlar oğlum! Evde bekar adam varken, seni kuma almışlar! Derhal dediklerimi yapıyorsun ve yarım saat içinde sana anlattığım yerden gizlice çıkıyorsun."
Bana anlattığı yeri iyice dinledim ve aklıma kazıdım. Eda'dan öğrenmiş olması lazımdı yoksa nerden bilecek?
Yaklaşık yarım saat sonra telefonum tekrardan çaldı ve abim gizli bölmenin önünde beni beklediğini söyledi. Kaçarsam sorun büyüyecekti ama Barış'ın dediği son kelamlara karşılık bu kadar da gurursuz olamazdım.
Kapının kilidini çevirip dışarı baktım ve kimse yoktu. Usulca ilerlerken, "Nereye?" sesiyle durdum. Çip mi taktırmış bana? Odadan çıktığım an nasıl haberi oldu?
"Su... Su içecektim." dedim direk. "Ben de geliyorum." dediği an Buse'nin içeriden sesi geldi. "Barış az bakar mısın?"
Barış, Buse'ye ters bakış attıktan sonra bana dönerek "Mutfakta bekle, seninle konuşacaklarım var." diyerek odaya geri döndü.
Zamanım kısıtlıydı ve şansıma herkes odasına çekilmişti. Koşarak mutfağa girip abimin tarif ettiği gizli bölmeyi aramaya başladım. "Nerde? Nerde burası? Nerde bulacağım ben? Of abi!"
Stres altında küçük kapıyı arıyordum çünkü mutfak çok büyüktü ve her yere bakmam lazımdı. Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına koymuştum ki "Mutfakta mısın?" sesiyle telaşa kapıldım. Son bi yer kalmıştı bakmadığım. Koşarak oraya girmemle abimin bahsettiği kapıyı buldum.
"Sare orda mısın?"
Kapıyı hızla açarak tam karşımda duran abime koştum. "Sare!" sesi geldi arkamdan ama abim kolumdan tutunca koşmaya başladık. Özür dilerim... Başta yapmam gerekeni şimdi yaptığım için kendimden özür dilerim...
"Araba hemen ileride çabuk koş!"
Nefes nefese koşarken "Sare!" sesiyle çığlık attım çünkü Barış'ın sesi öylesine gürdü ki, bunun sonunun iyi olmadığını biliyordum.
"Abi... Abi bırak gideyim!" desem de abim beni arabanın içine soktuğu gibi şoför koltuğuna atlayıp arabayı çalıştırarak bir anda gaza yüklendi. Hatta öyle bir yüklenmişti ki, sokak boydan boya toza toprağa bulanmıştı.
Korkuyla geriye doğru baktım. Barış koşuyordu ama yetişmesi imkansızdı...
Barıştan...
Gitti... Sevdiğim kadın ellerimin arasından kayıp gitti. Seviyorum demekten korktuğum, gidişine zemin hazırladığım kadın ağır hakaret dolu sözlerime daha fazla dayanamayarak gitti... Ellerimi dizlerime koyarak soluklanmak istedim. Ne kadar koşarsam koşayım, kuş kafesten uçmuştu ve o kuşun kafesten uçmasını ben sağlamıştım...
Her zaman belimde taşıdığım silahı alarak öfke ile havaya ateş etmeye başladım. "Lan! Lan sen bittin oğlum! Bundan sonra kaçışın yok Firaz! Seni elime geçirdiğim ilk an kafana sıkacağım!"
Hem bağırıyor hem de silahı ateşliyordum. Mermilerin bittiğini anladığım an silahı sinirle fırlattım. "Abi noluyor?"
"Fatih hemen adamları topla, Firaz'ın topuğuna sıkıcam!"
"Abi..."
"Ne diyorsam onu yap Fatih! Ben yola çıkıyorum, ardıma dizilin! Diğerlerine de söyle, Firaz'ın bütün evlerine bakılsın, hangi deliğe giriyor, hangi delikte yaşıyor, hepsine!"
Öfke gözüme kalkan indirmişti. Hiçbir şey görmüyor, önüme geleni yıkıyordum. Koşar adımlarla konağa dönerek araca atladım ve son sürat hızla yol aldım.
'Bu dünyada son dokunacağım kişi bile değilsin! Boş hayallerle hayatına yön verme! Benden ne sana koca olur ne de senden benim çocuklarıma ana!'
Çok mu ağır konuşmuştum? Aşk ve intikam duygusu bir araya gelince kendimi tutamıyordum. Ne ağzımdan çıkanı kulağım duyuyordu ne de karşımdakini gözlerim görüyordu...
Sevdam; kuşun kanadında gökyüzüne çıkarken, öfkem; yeryüzünde topraklara tohum niyetine saçılıyordu.
Çalan telefonu vakit kaybetmeden açtım. "Abi, Firaz'ın çok fazla konakladığı ev var. Viranşehir, Akçakale, Siverek, Ceylanpınar... Nerde konuşlandığı kimse tarafından bilinmiyor ve çok iyi korunuyor."
"Bana bahane bulma! Bana o iti bul!" diye bağırarak telefonu yüzüne kapattım. Kimse benim karımı, benim konağımdan kaçıramazdı. Ve ben, ne olursa olsun Sare'yi kaybedemezdim...
Kaç saattir yoldayım ama tek bir ize dahi rastlamadım. Şerefsiz Firaz'ın dibinden beri yaptığı en iyi iş, güzel saklanmaktı. Bi saklanınca kolay kolay kimse bulamazdı onu.
Ben ayrı adamlarım ayrı iz sürüyorduk ama yok! Yer yarıldı da içine girdi sanki! Bütün evlerini bastık, işyerine baktık, baba konağına dahi gittik ama yok! A.ına koduğum hiçbir yerde yoktu! Yaptığı hareket iki aileyi de kan akıtmaya sürükleyecekti.
Tek elimi alnıma koymuş, boş arazide gezinirken çalan telefonu duyduğum gibi açtım. "Bulduk demeyeceksen kapat Fatih!" dedim kısa ve net olarak çünkü başka söz duymak istemiyordum.
"Bulduk abi." demesiyle derin nefes aldım. "Nerde? Hemen söyle nerde olduklarını."
"Abi..." dediği an stresli soluma sesini duydum. "Abi, amcasının konağına sığınmış. Ferman Ağa'nın korumalarını bilirsin abi, biz onlarla baş edemeyiz."
Firaz... Ulan Firaz! Ulan şerefsiz!
"Umurumda bile değil! Adamları hazırla, hemen şimdi karımı almaya gidiyoruz!"
"Ama abi..." diyen adamın yüzüne kapattım çünkü ama ile başlayan cümleleri sevmezdim. Yapacağım dediysem yaparım!
Kaybedecek 1 saniyem dahi yoktu. Arabaya binerek konuma varmak üzere gaza yüklendim.
Normalde tek gidip alırdım karımı ama Ferman Ağa'dan bahsediyorduk! Adıyla Urfa topraklarına nam salmış bir adamdan...
İşte bu yüzden peşimde en az 50 adam olması lazımdı... Konağın önüne vardığımda adamlara talimat vererek hepsinin gizlenmesini söyledim. Açıktan hareket etmek bir tehdit olurdu ve tehdit demek kan demekti bu topraklarda...
Uzaktan izlediğim konağın çevresinde bir sürü adam nöbet tutuyordu. "Fatih sen benimle gel, şimdilik sadece ikimiz gidiyoruz ama aksi durum olduğunu gördüğünüz an yerlerinizden çıkın!"
Hepsi sözüme itibar ederek kendilerine saklanmak için yer ayarladılar.
Derin nefes alıp Fatih'le konağa doğru yürümeye başladım. Artık açık hedefteydim ve her hareketimi temkinli atmam lazımdı.
Konağın önüne geldiğimde 3 adam önümü kesti. "Buyur Barış Ağa!"
"Ferman Ağa' ile konuşmak isterim."
"Haberi var mıdır geleceğinden?"
"Söylersen olur!" dedim sinirden delirmek üzere olan bedenimi kaskatı sıkarak. Elini kulağına götürdü ve bir kaç kişi ile iletişim kurdu.
"Üzgünüm, Ferman Ağa'm bugün hiç müsait değilmiş." demesiyle yakasına yapıştım. "Karımı verin!" dedim lafı dolandırmadan. Diğer adamlar devreye girecekti ki, eliyle hepsini durdurdu.
"Ferman Ağa müsait değil! Şimdi bas git, bir dahakine hiçbirisini durdurmam!"
"Durdurma lan durdurma! Bana karımı getir oğlum! Bana, benim karımı getir!" diye bağırmamla "Ellerinle kaybettiğin karın mı?" dedi Firaz. Hangi yüzle benim karşıma çıktığını anlayamıyordum.
"Senin öldürürüm oğlum! Karımı getir yoksa kelleni ayak ucuna atarım."
"Atsana lan!" Yanıma gelip yakama yapıştığı an aynı hareketle ben de onun yakasına yapıştım. Hem karımı kaçır hem de haklı gibi üste çıkmaya çalış!
"Senin ben olmayan tipini s.kiyim!" dediğim gibi kafamı burnuna gömdüm. İkimizde adamlarımızı devre dışı bırakmıştık.
"Asıl ben senin..." diyen Firaz'ın sesinin ardından "Yeter!" çığlığı koptu.
"Yeter artık yeter!" Sare'nin bağırışıyla birbirimizden ayrılarak üstümüzü düzelttik.
"Abi içeri gir, sen de geri dön Barış!"
"Seni alayım gideceğim zaten!"
"Bak hâlâ alacağım diyor!" Artık iş çığırından çıkmıştı çünkü adamlar biz istemesekte devreye girmişlerdi. Birbir silahlar alınlara dayanmış, hesaplaşma başlamıştı.
"Sare gel yoksa burda bugün ya kan akacak ya da kan akacak!" dememle yutkundu.
Beni asla sensiz bırakamazsın! Benimsin ve ölene kadar benim olarak kalacaksın Sare! Şimdi seçim senin... Gelmem dersen, sırtıma atarım ama yine de seni o konağa geri getiririm.
"Hadi Sare, evimize gidelim, bu konu burda kapansın!"
Gözlerinden akan yaşları tutmak istiyordum... Ağlayınca yeşil gözleri koyulaşıyordu ve ben iyiden iyiye kör kütük bağlanıyordum ama farkında değildi...
"Tamam..." dediği an kabul ettiğini anlamıştım ki "Kimse bir yere gitmeyecek!" sesinin sahibi Ferman Ağa ile tükürük boğazımdan aşağı zorla indi.
"Kimse gitmeyecek çünkü bu evlilik bugün burda bitecek!"
Ferman Ağa... Kız çocuklarına olan düşkünlüğü ile bilinen Ferman Ağa... Acaba aklında hangi tilkiler dolanıyor, birbirlerine fikir alışverişinde bulunuyorlardı?
"Kan haricinde ne isterseniz vereceğim ama bir şartla Barış! Yeğenim Sare'yi boşayacak, bu davayı da sonlandıracaksın! Paraysa para..." dediği an anladım ki, Ferman Ağa şirketin kötüye gittiğini öğrenmiş! Babam bunu duyarsa fikir değiştirebilirdi çünkü şirket batmak üzereydi.
Gözlerim Sare'yi buldu... Bu evliliği onun istemesinden başka çarem yoktu çünkü Ferman Ağa dediğini yapardı...
Ucunda ölüm dahi olsa bu saatten sonra onu asla bırakamazdım!