Islak bir kedi yavrusu gibi gözlerime bakarak başını salladı, ucundan tuttuğum bandı bir seferde çıkardım.
“Ufff acıdı.”
Acırdı biliyordum ama bunu yapmanın daha kolay bir yolu yoktu. Söylediğine takılmadan kolundan tutarak arabanın yolcu koltuğuna yönlendirdim ama keçiliği devam ediyordu.
“Bak beni bir yerlere götürmenin anlamı yok tamam mı. Benim gidecek hiç bir yerim yok. Zaten olsa burada ne işim var. Elinden kurtulduğum ilk anda tekrar deneyeceğim. Boşuna uğraşıyorsun. Senin de başın belaya girer, çöz beni sonra da hiç görmemişsin gibi yoluna devam et.”
Bağırıp çağırmayınca sesi daha katlanılabilir oldu ben de konuşmasına aldırmadan yolcu koltuğuna oturtup kapısını örttüm. Eve fazlasıyla geç kalmıştım zaten. Bir an evvel başımdan savıp gitmem gerekiyordu.
Direksiyona geçtiğimde kollarının bantlı olduğunu hatırladım. Bu halde virajlı yolda kendine sahip çıkamaz, başıma gerçekten dert açabilirdi. Uzanıp emniyet kemerini bağlayacakken dehşetle koltuğa yaslanıp gözlerin ayırdı.
“Ne yapıyorsun?”
Ürkek hali epeyce komik gözüküyordu, inadına biraz daha üzerine eğildim.
“ÇEKİLSENE BEE!”
Ses değil ambulans sireni mübarek, bu mesafeden öldürücü bir silah bile sayılır. Aslında baya sağlam kıza benziyor, neden pes etti acaba? Şimdi sorsam da söylemez, daha sonra belki.
Bir şey demeden kemerini bağlayıp yola koyuldum, bir süre sessizce ilerledik. Az kulaklarım dinlendi derken bu defa dişlerinin bir birine çarpma sesleri gelmeye başladı. Islak kıyafetleri soğuktan tir tir titretiyordu.
İnsaflı günüme denk geldi sanırım, kendim pişmek pahasına klimayı açtım. Az sonra kesildi titremesi.
“Beni nereye götürüyorsun?”
İlk defa mantıklı bir soru sorduğu için insanca cevap verdim.
“Normalde karakola götürmeliyim ama ifadeydi bilmem neydi hiç uğraşmak istemiyorum. Sen bana ailenin ya da her nerede yaşıyorsan onun adresini ver, götüreyim. Bir daha da öyle delilik yapma.”
Kız ailen dediğimde derince iç çekti.
“Bak anlamıyorsun beni, ailem falan yok. Bu dünyada beni önemseyen Allah’ın kulu yok, gidecek yerim yok. Sen beni bıraktığın anda tekrar deneyeceğim o yüzden boşuna uğraşıyorsun. Denizi çok severim ben, denizde ölmek istiyorum. Cesedim balıklara yem olsun ama illa bir yere götüreceksen bileğimi keserim hap tutarım araba önüne atlarım. Hallederim bir şekilde.”
Söylediklerini tartmak için suratına baktım, surat dediysem gözüne sürdüğü boyalar dağılmış iyice pandaya dönmüştü yüzü.
“Zekeriya dediğin adamla aranızda bir şey mi vardı, karısına mı yakalandınız? Ailenden mi korkuyorsun?"
Ben ihtimalleri sayarken gözleri dehşetle açıldı. Ya on ikiden vurmuştum ya da büyük saçmalıyordum. Sessiz kalınca devam ettim.
“Yaşın küçük gözüküyor, herkes senin yaşında hatalar yapar.”
Bunu söylerken inceden bir sızı yokladı ciğerimi. Çiçeğimin aklıma geleceği zaman değildi. Yutkunup devam ettim.
“Ailem yok diyorsun ama bu yaşa gelmene birileri yardımcı olmuştur en azında. Şimdi böyle kendini öldürmeye çalışmakla emeklerine nankörlük ediy..”
“KES saçmalamayı artık. Benim hiç kimseye borcum falan yok. İndir beni arabadan sonra da s.tir olup git!”
Yanlış sularda yüzdüğümü lafımı ağzıma tıkınca anlamış oldum.
“Tamam sakin ol, geçmiş hayatına devam etmek istemiyorsun anladım.”
“Ben hayatıma devam etmek istemiyorum.”
Daha fazla laf anlatmaya enerjim yoktu. Elimden geleni yapmıştım ben.
“Tamam bunu karakoldakilere anlatırsın. Madem gitmek istediğin bir yer yok bana başka seçenek kalmıyor.”
Bu sözüm üzerine bir süre daha sessizce ilerledik.
“Beni bir otele götür.”
Kısık sesle konuştuğundan ne dediğini anlayamayıp yüzüne baktım.
“Bi otele götür beni, biraz da para ver. Kısa sürede öderim paran bende kalmaz. Peşin istiyorsan başka türlü de ödeyebilirim.”
Gözlerime bakıp yaptığı ima tüm gün uğraştığım eskortları hatırlattı. Kıçını bile örtmeyen elbisesine bakılırsa belki de biraz daha pahalı olanlarındandı sadece.
Benden para istemesi ölmekten vaz geçtiğini gösteriyordu, en azından buna sevindim.
“Kaç yaşındasın, yanında kimliğin var mı?”
Derin bir soluk aldı. Belli ki düşünüyordu.
“Sen beni kimlik sormayacak bir otele bırak, gerisini ben hallederim.”
Ne dediğinin farkında olduğunu zannetmiyordum. Kimlik sormayacak otelde sahibi yoksa çiğ çiğ yerlerdi bunu. Eskort bile olsa kaldıramayacağı şeyler görürdü. Biraz konuşturmak için kabul edebilirmiş gibi pazarlık edecektim.
“Kimden kaçtığını söylersen düşünürüm. Hatta bizim kulübe götürürüm seni. Kimlik falan sormazlar, işini yapar paranı alırsın.”
Cevabını duymak için yüzüne baktım, o da bana dönmüştü. Gözlerindeki korkuyu ilk kez o anda gördüm.
Ölümden söz ederken kılı kıpırdamayan kız şimdi yaşamaktan korkar gibi ürkek ürkek bakıyordu.
“Sizin kulüpte ne yapacağım ben? Garsonluk falan gibi mi?”
Aklına kendi mesleği neden gelmedi anlayamadım.
“Senin işin garsonluk mu ki?”
“İşim yok, öğrenciyim ben. Öğrenciydim yani artık değilim.”
“Reşit değilsen söyle. Ona göre hareket edelim.”
Bir an yüzüme baktı güvenmeli mi kestirmeye çalışıyordu, ben de fark etmemiş gibi gözlerimi yola diktim.
“On dokuz yaşımdayım, yirmiye de bir şey kalmadı.”
“O zaman kolay, geldiğin yere dönüp kimliğini almak istemiyorsan yarın nüfus dairesine gider çıkarırsın kimlik.”
Bir süre sessiz kaldık, ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu.
“Götürecek misin çalıştığın kulübe?”
Kararını vermişti ama önce bedelini ödemesi gerekiyordu.
“Kimden kaçtığını söyleyecek misin?”
“YA SANANE kimden kaçtığımdan. Bırak öleyim diyorum izin vermiyorsun. Sosis gibi paketledin nereye götürdüğün de belli değil. Bu yaptığın adam kaçırmak.”
Zekasına ufak bir kahkaha attım, keyfim yerine gelmişti.
“Teknik olarak kurtarmasam şu an bir ölüydün, bu durumda hayatın benim oluyor. Canım ne isterse onu yaparım.”
Son sözlerimi tehlikeli bir tını ile söyleyince gözleri irildi. Ben de bu kadar eğlenmek yeter diye düşündüm. Saate gecenin bilmem kaçı olmuştu, ve ben hala eve dönememiştim.
Civardaki en yakın karakolun adresini navigasyona girince tekrar başladı isyanlara.
“Beni karakola götüremezsin, indir burada, rahat bırak beni İNDİR DİYOR..”
“BAĞIRMA LAN!”
Sesi beynimi oyuyordu adeta, dayanamayınca ben daha yüksek sesli bağırdım. İkimiz de tekrar sessizliğe gömüldük.
Gece kulübüne götürülmekten ya da bir yabancıya esir olmaktan çok daha fazla korkuyordu karakola gitmekten. Kaçtığı kişiler onu karakola giderse bulacaktı demek ki.
Belki bir suça tanık olmuştu, belki de kendisi bir suçluydu.
“Birini mi öldürdün?”
“Hayır.”
Peşin verdiği cevaba bakılırsa doğru söylüyordu ama ben kapalı kutu hallerinden iyice sıkılmıştım artık.
“Bak kızım derdin ne söylemezsen seni doğrudan karakola götüreceğim, ölürsen de orada öl. Benden günah gitti.”
“Çalıştığın kulübe götürecektin hani?”
Sesi yine bir kedi gibi çıktığında öfkemi korumakta zorlanıyordum. Kim bilir kimden tekme yemişti de düşmüştü bu çukura.
“Kimliğin yok ağzından laf çıkmıyor. Belli ki kaçaksın, ne bileyim hırsız mısın bağımlı mısın nesin? Ekmek yediğim tekneye senin yüzünden ihanet edemem.”
Tamamen çözülmesi için boş konuşuyordum yoksa bizim kulüp kimliksiz kimseyi çalıştıracak bir yer değildi. Dışının boya cilası yerinde nezih görünümlü bir mekandı, eskortları kurye olarak kullanmak dışında da ellerini temiz tutuyorlardı.
“Tamam burada bırak o zaman beni, karakola götürme, başka hiç bir şey istemiyorum.”
Son sözlerini sesi titreyerek söyledi. Bütün gece benimle dikine konuşan kız gitmiş de yerine dokunsam ağlayacak ufak bir çocuk gelmişti sanki.
İçten sabır çekerek direksiyonu eve kırıp gaza yüklendim. Bu geceyi sağ salim atlatırsak sabaha Allah kerim.
Ben boş yollarda hız sınırlarını yoklarken yan tarafımdan ritmik nefes sesleri gelmeye başlayınca kıza döndüm. Boynu yana kırılmış dünyadan habersiz uyuyordu.
Aslında tutup karakolla teslim etmek için bundan iyi bir fırsat bulamazdım ama kendini öldüreceğinden öyle emin konuşmuştu ki içim el vermedi.
Çok geçmeden evin önüne ulaştığımda arabayı kaldırım kenarına park ettim. Yeri rahatmış gibi bükük boynuna inat kız hala derin derin uyuyordu.
Arabadan inip kapısını açtığımda başı göğsüme devrildi. Sarsmadan kemerini çözüp bebek gibi kucağıma aldım mecbur. Şimdi uyansa yine bağırıp çağırabilirdi.
Bahçe kapısını sırtımla açıp arasına ayağımı koyarak gürültü ile kapanmasını önledim.
Ah küçük cadı.. keyfin bozulmasın diye nelerle uğraşıyorum gör.
Daha üç beş adıma atmıştım ki evin kapısı usulca aralandı. Annem gecelikleri üzerine şalını almış çatık gözlerle neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
“Oğlum ne oluyor?”
“Ayşem kurban olayım bir geçelim içeri anlatacağım ben sana.”
Fısıltıyla cevap verdiğimde başıyla onaylayıp kenara çekildi.
Ayaklarımı bir birine sürterek botları çıkarıp içeri girdim. Annem kapıyı örttükten sonra ellerini beline koyup önüme dikildi.
“Kız mı kaçırdın?”
Öyle bir soruyor ki he desem yarın kuracak düğünü. itiraz edecek kadar bile halim yoktu, işin kötüsü minicik gözüken kız gittikçe ağırlaşmaya başlamıştı kucağımda.
“Nereye yatırayım?”
“Getir, Çiçek’in odasına koyalım, orada kalsın nikaha kadar.”
Annem hiç bir yabancıyı salmazdı o odaya. Kucağımdaki kızı gelini zannettiği için müsaade ediyordu. Gerçeği anladığında belki bana kızacaktı ama şu an bunu konuşacak durumda değildim.
Araladığı kapıdan girdiğimde kardeşimin hayali yüzüme çarptı, özleminden burnumun direğinin sızladığını hissediyordum. Bu odada fazlaca kalmak bana iyi gelmiyordu, üstelik şu cadı yüzünden kabuk bağlamış yaralarım da tekrardan kanar olmuştu.
İki adımda yatağın yanına varıp koli bandı ile paketlediğim kızı yatağa bıraktım. Anında yan dönüp dizlerini karnına çekti.
“Ömer bi uyandırsaydık da üzerini değiştirseydi yavrucak, böyle rahat edemez ki. Pek de küçükmüş. Ah oğlum neden söylemedin ki bana sevdiğin olduğunu? Allah’ın emri ile isterdik. Anası babası perişan olmuştur şimdi.”
Annem konuşmaya devam ederken kolundan tutup dışarı çektim. Daha fazla hayallere kapılmadan gerçeği söylesem iyi olacaktı.
“Anne yanlış anladın, kızı kaçırdığım falan yok. Evlenecek olsam böyle mi getiririm gelinini eve?”
Az önce endişeli de olsa gözleri pırıl pırıl bakan kadının anında omuzları düştü.
“Ne demeye getirdin ya elin kızını?”
Kapı aralığından bir kez daha durumuna bakıp annemi salona yönlendirdim, diz dize oturduk.
“İşten dönerken yol kenarında buldum, hiç bir yere gitmek istemeyince eve getirdim mecbur. Sabah olsun bir çaresine bakacağım.”
Korkutmamak için bu kadarını bilmesi daha uygundu. Şu an eli kol bağlı olduğu için zaten kendine zarar veremezdi. Annem çatık kaşları ile yüzümü inceliyordu.
“Böyle mi uyuyacak, bari yağmurluğunu çıkarsaydık?”
Nasıl bir cadıyla karşı karşıya olduğumuzu bilmiyordu tabi. Allah korusun o sesini bir kez daha duymaya tahammülüm yoktu.
“Yok Ayşem, uyuyor zaten. Kalsın olduğu gibi.”
Yüzü hoşnutsuz olsa da itiraz etmedi.
“Var bu işin içinde bir iş ama hadi hayırlısı.”
Uzatmadığı için minnetle elini tutup içini öptüm.
“Bana müsaade, öldüm yorgunluktan.”
Anlayışla tebessüm edip yüzümü sevdi.
“Tamam dinlen sen.”
Hızlıca banyoma geçip en kısasından bir duş alarak denizin tuzundan kurtuldum. Saati kontrol ettiğimde vakit girmişti, sabah namazımı da kılıp öyle uyudum.
“NERDEYİM BEN ÇÖZÜN BENİİİ! KİMSE YOK M..”
Yatağımdan fırlayıp yan odaya geçerek elimi ağzına basmasam bütün mahalleyi kapımıza getirecekti cadı.
“Kes sesini baş belası.”
Dişlerimi sıkarak azarlayınca bir an yüzüme baktı. Aklının başına gelmesi için elimi çekmeden mühlet tanıdım. Başını sağ sol yapıp elimden kurtulmaya çalıştı.
“Bağırmaya kalkarsan canını yakarım.”
Uyarımı anladığını belli etmek için aşağı yukarı salladı bu kez başını, ben de elimi çektim.
“Neredeyiz?”
“Uyuya kalınca evime getirdim seni.”
Konuşma sonlanmış gibi yatakta oturmaya çalışırken gözü arkama takıldı. Tahmin ettiğim gibi annem çoktan uyanmıştı.
“Uyanmışsınız.”
Koskoca kadın ne diyeceğini bilememiş, malumun ilanını yapıyordu. Haline tebessüm ederek selamladım.
“Hayırlı sabahlar annem.”
“Hayırlı sabahlar yavrum.”
Oturduğu yatakta al al olmuş yanaklarıyla bizi izleyen kıza döndü sonra.
“Sana da hayırlı sabahlar kızım.”
“Hayırlı sabahlar efendim.”
Dün gece canıma okuyan kız bu değildi sanki, sesi anacak bir yavru kedi gibi çıkıyordu. Az önce fark etmemiştim ama kısılmıştı da sanki biraz.
Annem yanımdan hızlıca geçip elini kızın alnına yasladı.
“Vah yavruum ateşin var ya senin. Dur şunu çıkaralım, ben dedim böyle uyunmaz diye ama..”
Hem konuşup hem yağmurluğun fermuarını çözmeye çalışırken bir anda duraksadı.
“Ömer bu kızın hali ne?!”
Tam olarak neye şaşırdığını anlamaya çalışırken aklıma koli bantları geldi. Gel de açıkla şimdi
Benden bir cevap alamayınca hızlıca mutfağa geçip elinde ekmek bıçağı ile döndü. Kolları çözülen kız uyuşma yüzünden acı içinde inleyince bir an üzülecek gibi oldum ama sarma sebebim aklıma geldiğinde üzüntü falan kalmadı. Az bile yapmıştım cadıya.
“Su ter içinde kalmış yavrucak.”
Bu sözleri gözlerime bakıp söyleyince sıkı bir sorguya alınacağımı hissettim. Annem kızı daha fazla sahiplenmeden bu ortamdan uzaklaşmamız gerekiyordu.
“Anne sen bir iki parça temiz kıyafet versen de bir an evvel çıksak biz.”
Sanki beni duymamış gibi kızın kollarını ovuştururken sordu.
“Yavrum kimin kimsen yok mu senin? Haber verelim merak etmesinler. Sonra bir güzel kahvaltımızı yaparız, öyle gidersin gideceğin yere.”
Daha ismini bile öğrenemediğim kız gözlerime bakarak bir şey söylememi bekliyordu sanki. Bilmesem utangaç mazlum bir şey zannederdim. Benden yardım gelmeyeceğini anlayınca boynunu eğdi.
“Benim kimsem yok efendim. Hiç kimse merak etmez beni.”
Aldığı cevapla kızın kılığını birleştirmiş olacak ki annem başka bir şey sormadan yanımızdan ayrılıp kendi odasına geçti. Çalıştığım ortamları biliyordu, birinin merak edeni yoksa hangi yolun yolcusu olduğunu anlamak da zor değildi haliyle.
Annemin çıkmasıyla bana döndü kız.
“Nereye gideceğiz, götürecek misin iş yerine?”
Bu yalanı daha fazla uzatmamın anlamı yoktu, ben de doğrusunu söyledim.
“Neidüğü belirsiz birini iş yerime falan götüremem, bu kadar insaniyet yeter, karakola gideceğiz.”
Bir saniye içinde annemin yatağın üzerine bıraktığı ekmek bıçağına uzandı. Öyle güçlü tutuyordu ki bileğine dayadığı bıçağı alacağım derken benim elim çizildi.
“Bırak beni gitmem ben karakola.”
Elimden kurtulup arka cebime koyduğum bıçağa tekrar uzanmaya çalışırken uzun tırnaklarını kollarıma batırdı.
“Dur lan dur Allah’ın cezası.”
Biz birbirimize girmiş haldeyken annem odaya daldı.
“Oğlum ne oluyor burada?”
Eskortun biri ile bu derece meşgul olmamı yadırgamış olacak ki dik dik bakıyordu.
“Yok bir şey annem, getirdin mi kıyafet?”
Başıyla onaylayıp yanımıza geldiğinde hala bir birimize kenetli duruyorduk ve benim elimin kanı kızın beyaz elbisesine damlıyordu.
“Hiiii! Ne yaptın oğluma?”
Kız suçlu çocuklar gibi tırnaklarını kollarımdan alıp başını önüne eğdi.
“Özür dilerim, istemeden oldu.”
Annem cevap vermeye gerek görmeden kıyafetleri yatağın üzerine bırakarak beni dışarı yönlendirirken konuştu.
“Üzerini değişmeden banyo yap istersen, temiz havlu vereyim.”
“Teşekkür ederim efendim, size yeterince zahmet verdim. Kıyafetlerimi değişirsem yeterli.”
Sesindeki akıcı ton hiç sokak kızına yakışır bir tarzda değildi. Muhtemelen sonradan düşmüştü bu yolara. Ağzını açıp bir laf da söylemiyor ki bilelim aslını faslını.
“Zahmet olmaz merak etme. Gel benimle.”
Ben odama geçerken onlar banyoya yürüyordu. Kendi odamın banyosunda elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirirken ne yapmam gerektiğini düşündüm. Karakol sözü ile çılgına döndüğüne göre kesin kaçak bir suçlu derdim ama bu canına kıyma kararlılığını çözemiyordum.
Şu an bir suçluyu evimde gizlemek beni de suçlu konumuna düşüreceği için şubeden amirime mesaj yazarak bilgi verdim. Kızın eşkâlinde biri için kayıp baş vurusu yapıldıysa işimiz epeyce kolaylaşırdı.
Amirim bilgi edinene kadar gözümü üzerinden ayırmamamı söylüyordu. Telefonumla işim bittiğinde odamdan çıktım. Banyodan su sesi gelmeye devam ederken içime bir kurt düştü. Orada kendine zarar verebileceği pek çok şey vardı. Sessiz bir kaç adım atarak kulağımı banyo kapısına dayayıp kontrol etmeye çalışırken su sesi kesildi. Bir iki dakika içinde çıkmazsa annemi içeri yollayacaktım ki kapı açıldı.
“Ne yapıyorsun burada sapık mısın!”
Dili de yılan mübarek.
“He sana kaldım.”
Yüzüne bakmadan verdiğim cevaptan memnun kalmamış olacak ki çıplak omzunu benimkine çarptırarak uyuduğu odaya doğru ilerledi. Annemin verdiği küçücük havluyla vücudunun üçte biri ancak kapanmıştı. Arkasından seyredecek değildim tabi, kendimi annemin yanına, mutfağa attım.
“Çıktı mı banyodan?”
Konuşmamızı illa ki duymuştu ama yine cevabını bildiği sorulardan başlamıştı konuşmaya. Ben sessiz kalıp sandalyeye oturunca devam etti.
“Oğlum yolda buldum dedin getirdin, tanrı misafiri kapımız hepsine açık ama aranızda söylediğinden fazlası var görüyorum. Ne oluyor söyler misin?”
“Anne valla yolda buldum ya ne olacak aramızda, akşam tanıştığım kız, adını bile bilmiyorum hala..”
Bir hışımla elindeki tabağı masaya çarptırıp üzerime eğildi.
“Bana bak çocuk yok karşında senin. Yolda buldun diye mi bağladın kızı? Tuttun eve getirdin! Ayağını denk al Ömer ben torunlarıma sokak kadınından anne istemi..”
Tam anneme doğruları söyleyip yanlış anlamayı düzelteyim derken bana fırsat kalmadı.
“BEN FAHİŞE DEĞİLİM!!”