Komiserin karşısında otururken adamın sakinliğine gıpta ettim. Alışmıştı besbelli her gün yüzlerce sabıkalı ile uğraşırken ben ona sıradan bir olay gibi gelmiştim. Altı üstü evini yakan bir kızdım.
"Anlat bakalım! Ev nasıl yandı?"
Cevap yok... Konuşmak istemiyordum. Kendimi öldürmek için evi yaktığımı söylersem halime acıyabilir ve daha fenası beni tımarhaneye kapatabilirlerdi.
"Kaza mıydı?"
"E-vet..."
"Nasıl oldu?"
"Bilmiyorum."
"Yangın çıkarken neredeydin?"
"Evdeydim."
"Kundaklama olabilir mi?"
"Hayır, yangın içeride başladı." dediğimde beni tutuklayacağını sandım. Garip bir bakışı vardı. Kızgınlık değildi. Şüpheliydi biraz… Acımak... Belki.
"Anladım. Polis beye ifadeni ve bilgilerini verdikten sonra çıkabilirsin."
Komiserin işine geri dönmesi ile birlikte bende yanımda bekleyen polisle birlikte başka bir masaya geçtim. Söylediklerimi not aldıktan sonra imzamı istedi ve kimlik bilgilerimi de dosyaya ekleyip çıkabileceğimi söyledi.
Çıktım... Nereye gidecektim? O an ne yaptığımın farkına vardım. Bu dünyada sığındığım tek yeri kendi ellerimle yakıp kül etmiştim. Kimsem yoktu, gidecek bir kapım bile yoktu koca şehirde. Sokaklarda bir başına kalan beş parasız kızı kim başına bela ederdi.
Karakolun bahçesindeki banka oturdum ve düşündüm. Korkaktım... Yaşamaya cesaretim yoktu. Annem yaşasaydı muhtemelen benim bu halime üzülürdü. Her zaman beni güçlü görmek isterdi, kendisi gibi güçlü olayım diye elinden geleni yapan kadına en büyük ihanet içerisindeydim.
Ne yapıyordum?
Ayak sesleri ile başımı soluma çevirdim. İri yapılı, kirli sakallı bir adam ağır ağır bana yaklaşıyordu.
Yanıma gelip oturan adamdan rahatsız olmuştum. Sanki oturacak başka yer kalmamış gibi benim olduğum yere oturmuştu.
"İyi misiniz?" diye sorduğunda kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Hakan'ın dokunuşları aklıma doluştu. Sadece uzaklaşmalıydım. Hepsi bu kadar!
Oturduğum yerden hızla doğrulup adama bakmadan, cevap vermeden telaşla yürümeye başladım. Artık kimsenin iyi niyetli olduğuna inanmıyordum. Yabancı adamların hepsi benim için bir Hakan'dı.
"Bakın beni yanlış anladınız! Sadece..."
Arkamdan gelen adama aniden döndüm ve nefretimi kusarak, "Sadece beni rahat bırakın! Bana yaklaşmayın!" diye bağırdım. Bir güne yeterince adrenalin sığdırmıştım. Daha fazlasını kaldıracak gücüm yoktu!
"İyi görünmüyorsunuz."
Adamın ısrarı sinirlerime dokunuyordu. "Bu sizi ilgilendirmez!" diye çıkıştığım halde söylediklerimi umursamıyordu.
"Ama..."
"Eğer peşimi bırakmazsanız sizi polise şikayet ederim."
Yabancı adam bu kez etrafına bakındı ve nerede olduğumuzu anımsayınca geri adım attı. "İyilikte yaramıyor." deyip çekip gitti.
Sonunda bir başıma kalabilmiştim ama nereye gideceğimi bilmiyordum. Üstümde kararmış bir gecelik ve çıplak ayaklarla sokakta kalmıştım. Ne kadar berbat bir durumda olduğumu şimdi anlıyordum.
Yaz ayı olmasına şükredip yalın ayak yürümeye devam ettim. Geceyi karakolun önünde geçirmekten başka çarem yoktu. Açtım ama bunu umursayacak halde değildim. Zaten üstümde para yoktu olsa bile gidecek halim de kalmamıştı.
Duvar dibinde bir kuytuya geçip oturdum. Karanlıkta buradan görünmüyordum. Önümde çamlar vardı ve kimse bu tarafa gelmiyordu. Sırtımı duvara yasladım ve bacaklarımı kendime çektim. Bu halimle tam bir sokak kızıydım. Nazan Öncel'in şarkısı kulağımda yankılanırken istemsizce mırıldanmaya başladım.
Ben sokak kızıyım
Salıncakta sallanmadım
Parka gitmedim
Şeker almadım
Ne oyuncağım oldu
Ne uçurtmam oldu
Yeni pabuçlarım
Ne bayramlığım
Ben çocuk olmadım
Ben hiç çocuk olamadım. Bu yüzden eksiklerim çok, tırnaklarım ise uzundu. Kendimi sokakta mendil satarken korumayı öğrenmiştim. Para kazanmayı ve eve ekmek götürmeyi çok erken yaşta öğrenmiştim. Annem istemezdi ama ben çalışırdım. Annem ele muhtaç haldeyken ben nasıl evde oturup sıcak yemek beklerdim?
Annem trafik kazasında bacağını kaybettiğinde ise hayatımız daha da kötüye gitmeye başlamıştı. Annemin bakıcılığını yaptığı zavallı kadın vefat ettiğinde evini anneme bırakmamış olsaydı başımızı sokacak bir çatımız bile olmayacaktı. O kadın aksiydi ama içten içe annemi sevdiğini bilirdim. Kimi kimsesi yoktu varsa da onu kendi haline bıraktıkları ortadaydı.
Başımı dizlerime dayayıp uyku ile uykusuzluk arasında bir yerde asılı kaldım. Yarın sabah beni neyin beklediğini bilmiyordum. Ama neyi beklediğimi biliyorum, sonsuz uyku tek isteğim…
***