Ben çırpındıkça adamın eli kuvvetle dudaklarımı bastırmaya devam ediyordu. Bir eli ağzımı kapatırken diğer eli ensemden sıkıca kavramıştı. O bal rengi gözlerden geçen öfkeden ürküyordum. Bakışları en az dudaklarımı örten elleri kadar soğuktu.
Tok olduğu kadar korkunç bir sesle "Elimi çekeceğim ama bağırma!" dediğinde kalbim hızla çarpmaya başladı.
Sesi boğuk boğuk çıkarken soğuk nefesi tenimi üşütüyordu. Bedeni bedenime baskı yaparken geriye doğru belim bükülmüştü. Elini ensemden çekerse yere düşecek haldeydim.
Elini dudaklarımdan çekip beni kendisinden uzaklaştırdı. Sert yüz hatları kaşlarını çattıkça daha acımasız bir hale bürünüyordu.
Konuşma yetimi kaybetmiştim sanki, konuşursam hıçkırıklara boğulacak gibi hissediyordum. Bu adam azrailin kılık değiştirmiş haliydi ve ben az önce azraille cebelleştim. Oysa ben ölümü kolay sanırdım. Ruhumu daha teslim etmem mümkün değilken bu kadar korku fazlaydı.
Artık ürkmüyordum, bu adamdan ölümüne korkuyordum. En kötüsü ise korktuğumu çok belli ediyordum.
Arkama dahi bakmadan onun yanından uzaklaşmak istiyordum. Azraili arayıp dururken ondan kaçmak isteyeceğim hiç aklıma gelmemişti. Tüyler ürperten bakışları gözlerime takılmıştı. Bana böyle öfkeyle bakmasını istemiyordum.
Banyoya girip saklanmak için kenardan hızla yürürken koluma yapışan eliyle bir adım geriye doğru sendeledim.
Boğuk sesiyle "Kimsin sen?" diye sorduğunda yutkundum. "Bu odada ne arıyorsun?"
Ben bu evin sığıntısıydım ama bunu dile getiremezdim. "Mi... Mi...safir..." diyerek geçiştirmeye çalışsamda bir kelimeyi bile doğru düzgün söyleyememiştim.
"Demek misafir! Niye benim haberim yok acaba!"
"B-bilmiyorum." dedim kendimi zorlayarak.
Öfkeyle parlayan gözlerinde kıvılcımlar çaktığına yemin edebilirdim. Kaçamak bakışlarıma engel olamıyordum. Eğer bakmazsam bana aniden zarar verebilirmiş gibi paranoyakça bir fikre kapılmıştım.
Kolumu zorla elinden kurtardığımda koşarak banyoya girdim. Kapının arkasına yaslandığımda rahat bir nefes alabilmiştim. Neydi bu? Kimdi? Neden bu kadar kızmıştı?
"İkizlerin arkadaşı mısın?" diye sordu kapının diğer tarafından. "Kapıyı aç da cevap ver."
Banyo kapısını hafifçe aralayıp alt dudağımı ısırdım. "Hayır. Benim hiç arkadaşım yok."
"O halde kimsin sen?"
"Hiç kimseyim."
"Düzgün cevap ver!" dedi kızgınlıkla. "Ev işleri için mi alındın?"
Kadir amcaya evde kalma şartımı hatırlayınca 'Hı hı' demekle yetindim.
"İyi, giyinip mutfağa git öyleyse."
"Pe-ki efendim."
Genç adam odadan çıkınca ben de banyodan çıkıp odanın ortasında öylece dikildim. Resmen korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim. Üstelik bana zarar vermeye kalkışmadığı halde kalbimin bu kadar şiddetli çarpmasının bir anlamı yoktu.
Bornozu üstümden çıkarıp yatağın kenarına bıraktım. Yatağın ucuna bırakılmış bir parça kıyafet vardı. Kadir amca bu kıyafeti ben banyodayken yollamış olmalıydı.
Elime aldığım tek parça bir elbiseydi. Fazlasıyla açık ve kısaydı. Böyle şeyler giymeyi sevmezdim ama başka seçeneğim yoktu. İç çamaşırlarımı yıkadığım için altıma ne giyeceğimi bilmiyordum. Etrafıma çaresizce bakınırken aklıma Eda ile Çağla geldi. Onlardan başka kıyafet ve temiz içlik isteyebilirdim.
Bana getirilen yeşil ip askılı elbiseyi geçici olarak giyindim. Sırt kısmı belimin ortasına kadar açıktı. Eteği ise dizimin çok üstündeydi. İçten çıplak olduğum için kendimi rahatsız hissediyordum. Hemen Eda ile Çağla'yı bulup sorunu çözmeliydim.
Odadan çıkıp kimseye görünmemeye çalışarak Eda ile Çağla'yı aramaya başladım. Evde sanki in cin top oynuyordu. Odalara girmeye karar verip kapalı kapıları açmaya başladım. Ve ilk açtığım kapıda karşıma o adam çıktı.
Gözlerini kısarak beni süzdü. "Bu kıyafetle mi çalışacaksın?" diye sordu. Bir çalışan için fazlasıyla cüretkar bir kıyafetti.
"Başka kıyafetim yok."
"Anladım. Odama neden geldin?"
"Eda ile Çağla'yı arıyorum."
"Ne yapacaksın ikizleri?"
"Bana uygun kıyafetleri var mı diye soracaktım."
"Bu eve çalışan olarak geldiğine emin misin? Çalışanlarımız üst katı banyo yapmak için kullanmazlar. Evin kızlarının kıyafetlerini sadece yıkamak için isterler, giymek için değil. Kimsin sen?"
"Gidecek yerim yoktu, Kadir amca bana yardımcı oldu. Ben de ev işlerine gönüllü yardımcı olmak istiyorum. Hepsi bu."
"Babam mı seni getirdi buraya?" İlk defa kaşları çatık değildi. Şaşkındı. Demek ki Kadir amcanın oğluydu bu adam. Babasına hiç ama hiç benzemiyordu. Hem karakter olarak hem de dış görünüşüyle alakasızdı.
"Evet ama çok kalmayacağım. İş bulunca ev tutup hemen gideceğim."
"O halde bir süre misafirimizsin. Odama bir daha girmezsen sevinirim."
Başımı salladım. Odadan çıktığımda rahat bir nefes aldım. Önceki kadar sinirli değildi. Sakinken o kadar korkunçta bakmıyordu.
Alt kata inip başka bir odanın kapısını çalıp içeri girdiğimde çok büyük ve süslü bir oda beni karşıladı. Gerçekten filmlerde bile böyle güzel odalar yoktu.
Eda, elindeki tabletle birisiyle konuşuyordu. Beni farkedince tableti ters çevirdi.
"Ne var?"
"Eda, ben bir şey istemeye geldim." Eda önce yüzüme umursamazca baktı ve sonra benim üstümde örümcek görmüş gibi gözleri kocaman açıldı.
"O, elbisenin üstünde ne işi var? Benim elbisem o, çıkar hemen!" O hışımla oturduğu koltuktan hızla kalkıp yanıma geldi. Elbisenin askısını omzumdan sıyırdı ve beni sertçe itmeye başladı.
"Hırsız!" diye bağırıyordu. Beni yanlış anlamıştı ama gerçekleri anlatmama fırsat da vermiyordu.
"Bak, ben..." dememle sözümü kesip bağırmaya devam etti. Açıklamama izin vermiyordu.
"Ne sen! Sen ancak kendini acındırmayı bilirsin! Babamı nasıl kandırdın ha! Bu evde kalmana izin veriyoruz diye eşyalarımızı kullanabileceğini sanma! Sen kimsin ha kimsin, o elbisemi ne hakla giyersin?"