19.Bölüm (Geçmiş)

1208 Words
Burçak’ın apartmandan içeriye girmesini dalgın gözlerle izledim. Elbisesi kısacık etek boyuyla ve göz alıcı rengiyle tüm gece aklımı başımdan almıştı. Gece boyunca kendime kaç kez onun asistanım olduğunu hatırlattım, ben bile bilmiyordum. Böyle bir kadın insanın aklını başında bırakmıyordu. Hele gülüşü… Ona yakın olmak denizde boğulmak gibiydi. Hani denizin dibinde ciğerlerinize çekeceğiniz tek bir nefese muhtaçsınızdır ya, bu da öyle bir şeydi işte… Bugün iki hatta üç kez Burçak’a karşı mesafemi aşmıştım. Bu yaptığım affedilemezdi. İşyerinde onu izlerken kendimden geçmiş ve dibine girmiştim. Akşam da dans ederken fazla yakın davranmıştım, hem de haddinden fazla yakın… Ya arabada yaptığım hata! Başımı iki yana sallayarak Burçak’ı aklımdan çıkarmayı denedim. Onun da bana karşı tavırları aklımı karıştırmıyor değildi. Bazen öyle bir bakıyordu ki, beni bakışlarıyla soyduğu hissine kapılıyordum. Kimi zaman gözlerime dalıp gidiyor, kimi zaman benden köşe bucak kaçıyordu. Bu hâlleri dikkatimin daha fazla ona yönelmesine neden oluyordu. Daha fazla oyalanmadan eve geçtim ve kendimi duşun altına attım. Bu geceden itibaren kendime asistanımı düşünmeyi yasaklıyordum. Bir kadını aklımdan çıkarmak ne kadar zor olabilirdi ki? Bu konuda daha önce hiç zorlanmadım. Hem çevremde o kadar çok kadın varken, asistanımı düşünüp durmak ne kadar mantıklıydı? Artık bu işe bir dur demenin zamanı geldi. Çünkü bu yeni birini tanıma arzusunu geçmiş, etkilenmeye dönüşmüştü. Evet, itiraf ediyorum şu kısacık zaman diliminde Burçak beni etkilemeyi başarmıştı. Olacakları durdurmanın tek yolu ondan olabildiğince uzak durmaktı. *** “Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.” John Lennon’un bu sözünün doğruluğunu bugün bir kez daha hissetmiştim. Ben Burçak Hanım’dan kaçmak istedikçe, hayat hediye paketi gibi onu önüme çıkarıp duruyordu. Ondan uzak durma çabalarım yalnızca dört gün sürebilmişti. Bu dört günün iki günü hafta sonu olunca, hâliyle yalnızca iki gün çizdiğim sınırlarda gezebilmiştim. Bugün benimle birlikte ilk kez şirket içinde bir toplantıya katılacaktı. İlk iki hafta onu fazla zorlamak istememiştim. İşe ve ortama alışması için gereken süreçti bu... Artık daha aktif olmalı, yetkilerinin genişliğini kavramalıydı. Birlikte bir alt kattaki toplantı odasına gitmek için merdivenlere yöneldik. Benimle zaman geçirdikçe merdiven inip çıkmaya alışmıştı. Esasında asansörü tercih edebilirdi. Bana eşlik etmesi, uyum sağlaması hoşuma gidiyordu. Sabahtan beri ne yapacağını bilmez halleri beni hem endişelendiriyor, hem gülümsetiyordu. İş konusunda ciddiyetimi nedense ona karşı uygulayamıyordum. Öğrenmeye açık olması avantajımdı. Hevesliydi de… Belki, biraz da bu yüzden sabır sınırlarımı sonuna kadar zorluyordum. “Bugün elinden geldiğince kendin için not al ve konuları takip et. Aylık toplantıların konusu ne olur, kim bölümüyle ilgili ne gibi konuşmalar yapıyor, şikâyetleri ve önerileri neler… Daha çok aylık genel bir toplantının işleyişini öğrenmeni istiyorum.” “Anlıyorum, merak etmeyin,” dedi sadece… Düşünceli olduğu zamanlarda yaptığı gibi dudağının kıyısını kemirmeye başladı. Çaktırmadan benim sabrımı mı zorluyordu? Neden gözüme gözüme sokuyordu o dudakları? “Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım,” dedi toplantı odasının önüne geldiğimizde. Kapıyı açarken ne yaparsa yapsın, varlığı başımı döndürürken beni hayal kırıklığına uğratamayacağını içten içe biliyordum. Sekreterime karşı karmaşık duygular hissetmek hoşuma gitmiyordu ama bundan kendimi kurtaramıyordum. Ben kendimi dizginlesem bile, o yanımdayken duygularım şaha kalkıyordu. Kahvemi bile onun ellerinden içmeye alıştım. Geçen gün misafirlerim olduğunda Burçak kahveleri mutfaktan istemişti ve içtiğim o kahvenin onun ellerinden çıkmadığını ilk yudumda anlamıştım. Kaçmaya çalışsam bile, Burçak duygularım gibi yavaş yavaş benliğime işliyordu. Sanat Yönetmeni dizi için seçtiği kostümleri tanıtırken, benim gözlerim elbiselerden çok Burçak’ı görüyordu. Benden çok Yapım Tasarımcısı onay vereceği için onun dikkatle incelemesi daha öncelikliydi sonuçta… Burçak’ın tasarım mezunu olduğunu öğrendiğim ilk andan beri, onu birçok defa masa başında oturmuş, elinde kalem ve kâğıtla hayal etmiştim. Elindeki kâğıda öylesine dalmıştı ki, toplantıyı dinlemediğinden adım gibi emindim. Arada bir ekranda görünen elbiselere kısa bir bakış atıyor ve yeniden kâğıdına dönüyordu. Merak içimi bir fare gibi kemirdi. Yerimden kalkarak, sandalyelerin arkasından dolaştım. “Evet bunu beğendim,” diye onayladım Simge’yi. Neyi beğendiğim konusunda pek fikrim yoktu açıkçası. Masaya eğilmiş ve kâğıdına odaklanmış Burçak’ın arkasına geldiğimde, çaktırmadan ne yaptığına baktım. Ayakkabı çiziyordu. Biraz daha eğilip eserine bakmaktan kendimi alamadım. Bu kadar kısa sürede çizmesi hayranlık uyandırıcıydı. Sıradan bir çizim değildi. Elinde yalnızca kara kalem vardı ve detayları kısa bir dilimde mükemmel işlemişti. Aldığı ödüllerin hakkını veriyordu. Çizimi hayranlık uyandırıcıydı. Ekrana bakmak için kafasını kaldırdığında, tepesine eğilmiş olan beni fark etmesi hafifçe sıçramasına neden oldu. “Şey… ben…” Telaşla kekeledi. Kâğıdı saklamak istercesine elini masanın üstüne yapıştırdı. “Çok yeteneklisin.” Gülümseyerek bakışlarını benden kaçırdı. Onun tasarımlarını daha sonra incelemeyi aklıma not ederek, konuşulanları dinlemeye çalıştım. Aklımı ne kadar toplantıya verdiğim benim için bile muammaydı. Burçak işin inceliklerini öğrensin istemiştim ama onun burada olması bana zarardı. Hem mantıken, hem bedenen… Bir haftayı daha bocalamalar içinde geçirip durmuştum. Aramızdaki tuhaf durumun ikimizde farkındaydık ama önemsemiyor gibi davranıyorduk. En azından benim yapmaya çalıştığım buydu. Tüm işlerim bittikten sonra bilgisayarı kapatıp, eşyalarımı topladım. Burçak on dakika önce çıkmıştı. Arabama binip trafiğe karıştığımda, şirketin on-on beş metre ilerisindeki durakta Burçak’ı ve onunla konuşmaya çalışan adamı fark ettim. Kolay kolay öfkeye kapılan biri değilim normalde ama o herifin Burçak’a olan seviyesiz tavırları gözlerimi kör etti. Arabayı nasıl park ettiğimi fark etmeden kendimi dışarıya attım. Burçak’ın gözlerindeki öfkeyi görmek içime bir nebze su serpti. “Hadi ama eski günlerin hatırına bir kahve içeriz işte.” Eski günler? İçimi kemirmeye başlayan merak duygusuna engel olmak gibi bir fikrim yoktu. Bu herifin Burçak’ın hayatında ne gibi eski günler yaşadığını mutlaka öğrenmem gerekiyordu. “Birini bekliyorum.” Burçak’ın sinirli sesi ve cevabı hareket etmem için yeterliydi. Bir süper adam değildim. İnsanları kurtarmak gibi ulvi bir amacım da yoktu. Fakat söz konusu aklımı karıştıran şu kadın olduğunda vücudumdaki her şey ters yöne doğru akmaya başlıyordu. “Çok beklettim mi güzelim?” diye seslendim aramızdaki mesafeyi kapatınca. Burçak’ın bana dönen gözleri önce şaşkınlıkla açıldı, ardından yüzüne yerleşen sinsi tebessümle parladı. “Tam zamanında geldin,” diyerek yanındaki adama ters bir bakış attı ve bana doğru yürümeye başladı. Herif ters bir laf etsin, ben de suratına bir tane gömeyim diye çok dua ettim ama maalesef olmadı. Adam ikimizi şöyle bir süzüp duran ilk otobüse atladı. Burçak giden otobüse kısa bir bakış atıp bana döndü. “Yardımınız için çok teşekkür ederim Dinçer Bey. Sizi de yolunuzdan alı koydum.” “Hiç önemli değil,” diye mırıldandım ağzımın içinde. Bir süre ikimizde aptal aptal birbirimizi süzdük. “Hadi daha fazla bekleme, seni evine bırakayım.” “Gerek yok gerçekten, otobüs şimdi gelir.” “Arabam şurada hadi,” Koluna hafifçe dokundum. Bir kez daha hayır derse ısrar etmeyecektim. “Peki o zaman…” Arabaya doğru yürürken rahat bir nefes almıştım. Şu herifin nasıl bir geçmişten bahsettiğini öğrenme şansım olacaktı. Yola çıktığımızda sessizliğini pek bozmuyor, bu da benim sinirimi bozuyordu. Konuşsun istiyordum, sesi kulaklarımdan silinmemeliydi. “Nereden tanıyordun o adamı?” Merakıma daha fazla engel olamadım. “Eski çalıştığım yerden biriydi. O zamanlarda böyle devamlı bir yerlere davet ederdi. Nasıl bir bahtsız biriysem her yerde karşıma çıkma potansiyeli var.” “Ben de eskilerden bahsederken eski sevgilin falan sandım.” “Yok öyle bir şey,” dedi şiddetle itiraz ederek. Gönlüme nasıl bir hediye bahşettiğini bilseydi, dehşete kapılırdı. *** “Sen beni dinliyor musun?” “Ha ne dedin?” Erdem elindeki yeni projeyi salladı. “Projeyi anlatacak mısın yoksa aklındakileri öğrenmek için medyum falan bulmaya mı gitmem gerekiyor?” “Kusura bakma dalmışım,” dedim hemen karşısına otururken. Aklımın bir kısmı hâlâ geçmişin anılarında takılı kalmıştı. Burçak, asistanımken onunla daha fazla an paylaştığımızı acı da olsa fark etmiştim. Biz hangi ara birbirimizden bu kadar kopmuştuk?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD