2.Bölüm

1709 Words
DİNÇER “Dinçer Bey, Lale Hanım ile Haluk Bey geldiler efendim.” “Teşekkürler, sen işinin başına dönebilirsin.” Serap çıktıktan sonra derin bir nefes alarak arkama yaslandım. Bugün sinirlerim had safhadaydı ve ben deyim yerindeyse çatacak yer arıyordum. Haluk’la olan görüşme tamamen aklımdan çıkmıştı. Lale’ye bir yarım saat sabredebilirdim ama aynısı Haluk için geçerli değildi. Değil o herife yarım saat, yarım dakika bile sabretmek için çok uzun bir süreydi. Yerimden kalkarak ofisimin içindeki banyoya yöneldim. Benim işimde görüntü daima ön planda olmuştu. Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra aynadan kendimi son kez kontrol ettim. Ellerim siyah kravatıma uzandığında, bu sabah karımla yaptığımız anlamsız kavga aklıma geldi ve istemsizce sırıttım. Burçak’ı çileden çıkarmak o kadar kolaydı ki fazla uğraşmama gerek kalmıyordu. Tek bir kibrit tanesi onu ateşe vermeye yeterdi. Bana karşı o kadar tahammülsüzdü ki, ağzımdan çıkan tek bir kelimeyle bile delirebilme potansiyeline sahipti. Kravatımı düzelterek başımı iki yana salladım ve banyodan çıktım. Benim sevgili karım bana olduğu kadar kravatlarıma da düşmandı. Evin içini kravatlarla doldurmama neden öfkelendiğini bir türlü anlamıyordum. Bir kadın için mücevher neyse, erkek için de kravat oydu. Bir erkeğin giydiği takımın hakkını ancak ve ancak düzgün bir fizik ve ona uygun bir kravat verebilirdi. İpek bir takımın içine saten kravat takamazdınız. Nasıl ki bir kadın pembe bir elbiseye turuncu kolye takamazsa, bir erkek de ipek takımı saten bir kravatla tamamlayamazdı. Her erkek için bu geçerli değildi elbette, sizi yanıltmak istemem. Bu benimle alakalı bir şey, görünüşümle ya da mükemmel olmamla… Her neyse işte… Ben Dinçer Soysal, otuz üç yaşındayım ve D&S Prodüksiyon’un sahibiyim. Ne yazık ki üzülerek söylemem gerekirse evli bir adamım. Birçok kadını elimde tutmak varken, saçma sapan bir hastalığa yakalanıp baş belası bir kadınla evlenmiş bulundum. Otuz yaş bunalımı deyim yerindeyse hayatımı içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Her erkeğin otuzlu yaşların ortasında geçirdiği bir buhran hali vardır. Hayatını sorgulamaya, elindekilerin yeterli gelmediğini düşünmeye başlar. Hele bir de yalnızsa ve etrafında âşık bir çift varsa bunalım süreci katlanarak artar. Burçak tam da böyle bir anda çıkmıştı karşıma. İhtiyaç duyduğum her şey onda mevcuttu. Güler yüzlüydü bir kere. Tatlı dili her erkeğin içindeki kılıbığı dışarı çıkartacak kadar vardı. Gözleri beni benden alıp başka diyarlara sürüklüyordu. Ve ben o diyarların cennet değil, cehennemin dibi olduğunu çok sonradan keşfettim. İmzayı attıktan çok sonra... Pişmanım... Pişmanım… Ve yine pişmanım... Bu pişmanlığım ondan boşanacağım anlamına gelmiyordu. Benden boşanıp başka adamların koluna gireceği fikri Çin işkencesi gibiydi. Burçak'ın işkencelerini, Çin işkencesine tercih ederdim. İşkence çekiyor olsam dâhi o tebessümler günümü aydınlatmaya, boncuk gözleri beni benden almaya devam ediyorken ayrılma fikri çok saçmaydı. Hele bunlara başka bir erkeğin sahip olmasını hangi aklı başında adam isterdi? Adımlarımı toplantı odasına yönlendirirken aklım ister istemez Burçak’a gitti. Bugün bizim evlilik yıldönümümüzdü. Koca bir yılı nasıl geride bıraktığımız hususunda hiçbir fikrim yoktu. Saçma sapan dizilerin yapımcısı olarak söylemem gerekirse öyle mükemmel bir evlilik beklentim elbette yoktu ama yine de beraber geçirdiğimiz o mükemmel üç aydan sonra bu kadar berbat olmasını da beklemiyordum. Burçak’ın gerçek kişiliğini evlendikten sonra fark etmek, benim gibi zeki birinin ilk hatası değildi. Benim ilk hatam evlilik kararını hızlı bir şekilde almam olmuştu ve hatalar silsilem ısrarla devam ediyordu. Son hatamsa, ona bu sabah evliliğimiz hakkında kara gün demem olmuştu. Onu güzel bir yemeğe çıkarabilir ve son aylarda yaşadığımız tartışmalardan dolayı gönlünü alabilirdim. Ama ben ve benim lanet gururum yine altta kalmayı kendine yedirememişti. Burçak’ın benden boşanmak istediği o aptal gün aklımdan çıkmadığı sürece dilime sahip olamayacaktım. Ah be kadın, sen bana neler yaptırıyorsun böyle? Hiçbir fikri var mıydı acaba? Derin bir nefes alarak toplantı odasının kapısını açtım ve kendime sakin olmam gerektiğini içten içe defalarca tekrar ettim. Haluk’u görmek bana geçen aylarda yaşadığımız kriz gününü hatırlatıyordu. Bu herif karımı işten çıkarmamın en büyük sebebiydi. Ve bizim kavgalarımızın başlama ve patlak vermesinin nedeni. Burçak’ın aklına bir şekilde girmiş ve onu oyuncu olmaya ikna etmişti. Karımı çekimlerde gördüğüm o ilk anı ömür boyu unutabileceğimi sanmıyordum. Kâbus gibiydi. Uyanınca üstüne bir bardak su içtiğiniz saçma sapan bir rüya değil, tam anlamıyla gerçek bir kâbustu. Düşüncelerimden sıyrılarak başımla selam verdim ve tam karşılarındaki boş koltuğa oturdum. O günü düşünmek Haluk’a tekrar yumruk atma isteği uyandırıyordu bende. “Hoş geldiniz,” diyerek konuya girmelerini bekledim. Dün akşam telefonla arayıp acil bir toplantı talep etmişti. Yine nasıl saçma sapan bir istekle gelmişti acaba karşıma? Haluk sabırsızlığımı anlamış olacak ki hemen konuya girdi. “Bu oyuncuyla çalışmayı kabul etmiyorum. Daha ilk çekimden beni delirtmeyi başardı. İstekleri bitmek bilmiyor. Rol yapmasını becerebilse bir yere kadar sabredebilirdim, fakat onun oyunculuktan anladığı kameraya bakıp aptalca sırıtmak.” “Çekimleri erteleyip yeni oyuncu bakabilirsin. Yönetmen sensin, kararına saygı duyarım. Bunun için buralara kadar gelmene gerek yoktu.” Bakışlarım istemsizce endişeli görünen Lale’ye döndü ve bu beni rahatsız etti. Lale kolay kolay endişeye kapılan biri değildi. Bu toplantının altından nedense bambaşka şeyler çıkacak gibi geliyordu. “Her kararıma saygı duyarsın değil mi?” Haluk’un sorusuyla kaşlarımın hafifçe çatıldığını hissettim. Yüzüm nedensizce gerilmeye başladı. Ve her an bir bomba patlayacak gibi görünüyordu. Lale’nin endişesi, Haluk’un tereddüdü ve kalbime yerleşen aptalca his… “Elbette,” diye mırıldandım gerçek olmadığını bilerek. Haluk’un her kararına saygı duyuyor olsaydım, Burçak’ın önüne engel olmazdım ve bunu ikisi de biliyordu. Ben rol de olsa karımın başka bir adama sarılmasına tahammül edememiş bir adamdım. Burçak’la ilgili olmadığı sürece Haluk’un her kararına saygı duyardım ve bunu kendisi de bilir yani önceden bilirdi. Şimdi karşıma geçmiş, tereddüt duyduğuna göre artık eskisi kadar emin değil gibiydi. Tıpkı benim gibi. Çünkü ben de eskisi kadar emin değildim ne yazık ki… “Aslında oyuncuyu buldum ve onun bu işin üstesinden kalkacağına eminim. Yeni bir yüz. Ve yeni bir soluğa ihtiyacımız var.” “Sorun ne o zaman? Onunla başla çekimlere.” “Başlayacağım, tabi kocası izin verirse.” Bu konu çok saçma bir yerlere gidiyordu. “Çocuk gibi kocasından izin almamı mı söylüyorsun?” “Hayır,” dedi Haluk tereddütle. “İzin vermeni bekliyorum.” Yüzüm allak bullak bir ifadeye bürünmüş olacak ki temkinle sandalyesini benden biraz daha uzaklaştırdı. Bir bombanın patlayacağını hissettiğimi söylemiştim değil mi? O bomba şu an anladığım üzere bendim. Gerçekleri idrak ettiğim anda ayağa fırlamamla, Haluk’un yakasına yapışmam ve odanın kapısının açılması bir oldu. Tesadüflerden nefret ederim. Bu bir tesadüf değildi aslında. Düpedüz bana uygulanan bir komplo gibi görünüyordu. “Düşündüğüm şeyi düşündüğünü ve hayata geçirdiğini söyleme!” dedim hiddetle. Ellerim hâlâ kalitesiz ceketinin kumaşını kavramaya devam ediyordu. Bakışlarımı ondan ayırarak tüm ihtişamıyla odaya giren karıma çevirdim. Mini, kalçalarını tamamen saran siyah kumaş elbisenin içinde çarpıcı görünüyordu. Benim karım diye demiyorum, maalesef giyinmeyi çok iyi biliyordu. Siyah topuklu ayakkabılarının bağcıkları bileğinden başlayarak bacağına kadar uzanıyordu ve bacaklarını öyle bir sarmıştı ki, insanın bakışları ister istemez bacaklarına oradan da yukarılara yöneliyordu. Sarı saçları dalgalar halinde sırtına uzanıyordu, bu göz alıcı hali o saçları ellerime dolama isteği uyandırıyordu. İntikamla parlayan mavi gözleri resmen gülücükler saçıyor gibiydi. Fark ettiğim dehşetle ellerim Haluk’un yakasından ayrıldı ve sırtımı dikleştirdim. Her şey Burçak’ın planıydı, elbette… “Düşündüğün şeyi düşünüyor kocacığım ve hayata geçecek.” Burçak’ın laflarını önemsemeden Haluk ve Lale’ye döndüm. “Dışarı!” İkisi de yerinden hareket etmeye yeltenmeyince tekrar kükredim. Bu kez sesim haddinden yüksek çıkmıştı. “Dışarı!” İkisi de yerinden kalkıp aceleyle kapıya yöneldi. Hemen arkalarından giderek kapıyı kapattım ve kilitledim. Öfkeli gözlerim karıma yöneldiğinde, benden adım adım uzaklaşmaya başladı. “Arkamdan iş çevirmedin değil mi?” Sonunda sırtı duvarla bütünleştiğinde panikle yana doğru kaymaya başladı. O kadar öfkeliydim ki, şu an onu camdan atsam sinirlerim yine de yatışmazdı. Nasıl benden habersiz iş çevirebilirdi? Aylar önce patlak vermeye başlayan kavgalarımızın çoğunun sebebi oyuncu olmak istemesiyken nasıl bana danışmadan Haluk’la ortak olabilirdi? O mülayim, güler yüzlü asistanım, boncuk gözlü sevgilim nereye gitmişti? Gerçek karımı içinde bir yerlere hapseden bu cadıyı sarsmak ve gerçek Burçak’ı ortaya çıkarmak istiyordum. Biz kesinlikle bu değildik. O aşktan geriye küller kalmış ve gökyüzüne karışmış olamazdı. Kalbim hâlâ inatla ona aitken böylesine dağılmayı hak etmiyorduk. Neden inatla benimle savaşıyor ve nefret ettiğim her şeyi yapmaya çalışıyordu anlamıyorum. Gerçekten boşanmayı bu kadar delice bir arzuyla istiyor olabilir miydi? Hadi oradan! “Arkandan çevirmiyorum,” diye diretti inatla. “Yüzüne söylüyorum Dinçer. Bu dizide oynayacağım. Karını teşvik etmen gerekir, önünde engel olman değil.” “Kimden izin aldın karıcığım? Buna izin vermeyeceğimi biliyorsun değil mi? Haluk’a güveniyorsan onun da parasını ben veriyorum.” Dudaklarını kemirmeye başladı. Artık Burçak’ı avucumun içindeki çizgiler kadar yakından tanıyordum. Bu hareketi genellikle beni alt etmek istediğinde ve düşünmeye başladığı zamanlarda yapardı. O öyle beyninin hareketlenmelerine dalmışken, ben de rahat bir tavırla karımı süzmeye başladım. Siyah elbise bronz tenini iyice ortaya çıkarmıştı. Çok fazla göz alıcı bir kadındı. İş görüşmesine geldiği gün, onun asistanlık işi için geldiğini duyduğumda açıkçası bir şok geçirmiştim. Daha çok oyuncu adayı gibi görünüyordu. Düzgün bir fiziği vardı ama benim takıntılı karım buna bir türlü inanmıyordu. Dip dibe geldiğimiz anlarda boyunun kısa olmasından yakınırdı ama esasında uzun boylu bir kadındı. Benim yanımda kısa kalıyordu ama ben de normal boyda biri sayılmazdım. “Senden izin istemiyorum,” demesiyle karımı süzmeyi bıraktım. Evli bir adam karısına aynı evin içindeyken hasret kalabilir miydi? Ben kalıyordum. Son büyük kavgamızdan, yani boşanma konusunun ilk gündeme geldiği günden – yaklaşık iki ay oluyor bu- beri aramıza bir duvar girmiş gibiydi. Burçak ve saçma sapan işleri… “Burçak beni çıldırtma.” Öfkem, sakin kalma çabamı geride bırakmıştı. Burçak’ın kolundan tutarak benden uzaklaşmasına engel oldum. Aklı başında lanet biri olsaydım karımı öperek sustururdum ama ben hıyarın tekiydim ve öfkem gözlerimi kör ediyordu. “Beni elin herifleriyle aldatmana izin vermeyeceğim. Rol icabı da olsa karımı paylaşmayacağım.” “Sen bana karışamazsın kontrol budalası!” Duydunuz değil mi? Hangi aşık kadın kocasına bunları söylerdi? Ve bu cümlelerden sonra kim benden sakin olmamı bekleyebilirdi? “İzin istesen de, istemesen de vermiyorum. Benim karım olduğun sürece boktan işlere girmeyeceksin. Hele bu sektöre asla! Duydun mu beni?” “Sağır değilim Dinçer, duydum. Ama sen kabul etsen de, etmesen de bu kez senin istediğin olmayacak!” “Neden olmayacakmış küçük hanım?” “Çünkü bana engel olursan, basın toplantısı yapar ve senden boşanacağımı tüm medyaya açıklarım. Sebep olarak da doğacak bebeğimizi zorla aldırdığını söylerim. Beni uyutup bebeğimizi zorla aldırdığını medya duyarsa o çok tepelerde gördüğün kariyerin yerin dibine çakılabilir.” Geriye doğru sendelemekten kendimi alamadım. Bu o kadar beklenmedikti kariyerimin yuvarlanmasına gerek kalmadan kalbim bir yerlerden yuvarlanıyordu. Karım beni doğmamış bir bebekle tehdit etmiş olamazdı değil mi? Ben yanlış duydum. Ayrıca Burçak hamile bile değildi. Ne bebeği Allah aşkına?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD