"Halit çarşıda Leyla'ya saldırdı. Alparslan oğlum son anda yetişmeseydi götürüyordu kızcağızı." Dedi. Ümit duyduklarından hiç hoşlanmadı. Leyla'ya döndü bir zarar vermiş mi kıza diye hızlıca göz gezdirdi. Kızına sormak yerine Gülcan Hanım'a sordu "Bir yerine bişey yaptı mı?" diye sorunca Gülcan Hanım "Daha ne yapacak? Kızı korkuttu kolunu mosmor etmiş. Çarşının ortasında bayıldı kızcağız." Bu da baba mıydı be? Suna'yla Elif yüzünü buruşturmuş Ümit'e bakıyorlardı. Allah Leyla'nın yardımcısı olsundu. Ümit tepkisiz gibi duruyordu. Ama asIında Halit'e çok sinirliydi. Ne olursa olsun Leyla onun kızıydı. Halit'e bu kadar yüzü de Şükran Hanım vermişti zaten. 0 kart Halit'in eline kızını verecek hali yoktu. Annesi ne akla hizmetse Halit'e "olur" demişti. Daha sonra bir sene boyunca bu olur cevabının kaymagını yiyen Ümit olmuştu. Caydım deyip vermeyecekti. Takii Leyla'nın amcası Yakup Bey, Mustafa Bey'i arayıp durumu anlatana kadar planı böyleydi. Mustafa Bey gelince planını degiştirdi Mustafa Bey'in, Leyla'ya ne kadar düşkün oldugunu iyi biliyordu. Mustafa Bey'den para ya da mal koparmak için Halit'e verecegim dedi. Başka da bir şey demedi. Sonunda da planında başarılı olmuştu. Mustafa Bey'den üzerinde eski de olsa bir fabrikası olan arsa almıştı. Hem artık Leyla'da evden gitmiş olacak Zeynep'i hatırlatacak bir şey kalmayacaktı. Hem de Şükran Hanım'dan kurtulacaktı. Biliyordu ki Leyla'yı korusa Şükran Hanım daha çok kinlenip kıza baskısını arttıracaktı. Bu eve de Leyla'yı uzaktan takip edebilmek için geliyordu. Leyla gidince o da gidecek annesinden kurtulacaktı. Ümit soguk bakışlarıyla Alparslan'a bakarak sadece "Halitin icabına bakarım." dedi. Alparslan içinden Ümite sövdü. Bu adam neyin icabına bakacaktı acaba? O kuduz iti zaten kendisi sarmıştı Leyla'nın başına. Ümit'e dogru bir adım attı. Ümit, Alparslan'ın iyice degişen yüz kaslarını görünce, deminden beri takındıgı soguk ve umursamaz tavırlarından çıkmamak için kendini zorlamaya başladı. Alparslan bakışlarıyla Ümit'i yedi kat topragın altına sokup gömmüştü zaten. "Bakma! " dedi "Onun icabına da bundan sonra Leyla'ya yanlışlıkla gölgesi bile degen kim olursa hepsinin icabına da ben bakacagım. Sen iti kopugu bela etme kızın başına o kafi. " deyince Ümit sinirden kıpkırmızı oldu ama sesini çıkarmadı. Soguk sesiyle Gülcan Hanım'lara "Siz de geçin artık içeri." dedi. Kadınları vedalaşamadan içeri soktu. Kendisi de içeri geçti. Düşündügü ise şuydu, Alparslan'ı begenmişti. Leyla'yı emin ellere bırakacak olmanın biraz rahatlıgı vurdu içine. Kendisinin yapamadıgını Alparslan yapacaktı. Selma Hanım'ları eve bırakan Alparslan arabasının yönünü polis karakoluna çevirdi. Gidip Halit'i bir temiz dövecekti. Kaç gündür evde oturmaktan iyice vucudu elektiriklenmişti. Elektirigini Halit'in üzerine boşaltmak farz-ı vacip olmuştu. Onu cin çarpmıştan beter etmezse bu gece gözüne uyku haramdı. Yarın formaliteden de olsa dügünü vardı. Gece uykusu kaçsın istemezdi. Uykusuz uykusuz damat mı olunurdu? Sahi yarın dügünü vardı dimi? Bundan sonra ne olacaktı? Ne olacagı mı vardı? Yarın zaten üstüne düşen görevi yapacaktı. Gerisini babaannesiyle, babasına bırakacaktı. Yakında görev haberi gelirdi zaten. Alparslan'ın çoluga çocuga bakacak vakti mi vardı? Çocuk deyince de Leyla'nın ona kızgın bakan şirin yüzünü hatırladı. Ufaktan gene bir kahkaha attı. Tam bir şaşkın ceylandı, onunla ugraşmak hoşuna gitmişti. Bu gün hiç sigara içmedigini hatırladı. İyice aklına vurmuştu. Paketten bir sigara çıkardı. Kafasında Leyla ile ilgili bin tane soru fink atıyordu resmen. Neyse ki bu akşam Halit vardı da onu stres topu olarak kullanacaktı. Halit o gece hayatının gecesini yaşadı. Alparslan Halit'i hallaç pamuğuna çevirdi. Bezmiş gözleriyle yerde yatan Halit'e baktı. Bu da çok dayanıksız çıkmıştı. Adama iki vursa hemen yere düşüyordu. Habire yerden kaldırmakta bir işti yani. Yer de yatan adamın yakasını tuttu asıldı. Kafasını kaldırıp kendine bakan Halit'in dagılmış kanlı yüzüne eserine bakar gibi baktı. Şöyle bir inceler gibi yaptı "Makyajında yakıştı la usta ellerden çıktıgı belli oluyor." dedi biraz daha baktı "Morun yedi çeşit tonu kırmızının ateşli rengiyle bütünleşmiş. Sana makyaj yaparken hızımı alamamışım burnun kenara kaymış. Neyse üzülme la çokta bişeye benzemiyordu artık bir estetik olursun." Halit agrıdan zor kaldırdıgı koluyla elini burnuna götürdü. Anladı ki burnu kırılmıştı. Sonra kolunu daha fazla havada tutamadı. Kolu da mı kırılmıştı? Halit karşısında deli görmüş gibi Alparslan' a baktı. Ne biçim bir adamdı bu? Resmen zevk ala ala dövmüştü kendisini. Arada Halit bayılacak gibi oldumu bırakıp "Çay getirin la!" diye bağıryor. Çayını oturdugu sandalyeden Halit'i seyrede seyrede içtikten sonra kalkıp gene dövüyordu. Bu kaçıncı çayıydı? Halit'in artık sayacak şuuru kalmamıştı. Sorgu odasına giren Alparslan'ın arkadaşı Halit'in halini görünce yüzünü buruşturdu "Yeter da! İki saattir ne öttürdün bu herifi? Diger suçluların piskolojisini bozdu bunun sesi." dedi kahkaha attı. Orhan, Alparslan'ın çocukluktan arkadaşı aynı zamanda Kan kardeşi oluyordu. Orhan'ın attığı kahkaha ile Alparslan'ın dudağının kenarı kırılmış sadece hafiften gülmüştü. Zaten Orhan, Alparslan'ın daha fazlası güldüğünü de görmüş değildi. Çocuklugu suratsızın teki ile geçmişti. Orhan'ın en has dostu Alparslan'dı. Birbirlerinin canlarını kaç kere kurtarmışlardı? İkisi de sayısını bilmezdi. İki arkadaşın hayali de asker olmaktı. Alparslan asker olabilmiş, ama Orhan'ın annesi hasta olunca o hayalinden vazgeçmek zorunda kalmıştı. En nihayetinde asker olamasa da komiser olmuştu. Orhan "Yeter bu kadar gerisini ben hallederim. Git dinlen yarın dügünün de görüşürüz." dedi. Alparslan evlenecek adam degildi. Nasıl olmuştu bu iş? Onu da anlamamıştı ama arkadaşı için mutluydu. Alparslan bir sigara daha yaktı kafasını aşagı yukarı sallayıp "Olur. Sag ol." dedi. Halit'e baktı yarı baygın yatıyordu. Orhan'ın omzuna minnetle vurup odadan çıktı. Eve giderken hala kafasının içi Leyla ile doluydu. İki saat adam dövmüştü. Bu kaçıncı sigara, kaçıncı çaydı? Gene de zihninden Leyla'yı atamamıştı. Kendi kendisine homurdandı "Kafamın içini ne fethettin be Leyla!" dedi. Yok da anlamadıgı Leyla'yı düşünecek ne vardı? Leyla'ya denk miydi Alparslan? Leyla daha yolun başında gül goncasıydı. Önüne kim bilir ne fırsatlar çıkacaktı. Alparslan'ınsa ensesinde ölüm hep dans ederdi. Bir kere sagı solu belli olmayan gözü kara delinin tekiydi. Leyla'ya ne verebilirdi? Üstelik Leyla çok küçüktü, narindi. Alparslan'ın elinde harcanır giderdi. Kesinlikle Leyla'nın hayatına müdahale etmemeye karar verdi. Uzaktan koruyup kollar eli hep kızın üzerinde olurdu. O kadardı işte daha da uzatmaya gerek yoktu. Hanife Hanım'ın seneler sonra uyandıgı en huzurlu sabah belkide bu sabahtı. Sonunda Leyla'sı bu eve gelecekti. Zeynep'i düşündü acısı dün gibi içindeydi. Ölen kocası Ahmet Bey'in de Leyla'nın evlerine döndügünü görmesini çok isterdi. Sonra Zeynep'ini düşündü babasına aşık bir kız çocuguydu. Ahmet Bey'in kucagından inmezdi. İndirecek olsalar babasına sokulup uyur numarası yapardı. Hoş Ahmet Bey'in de bir şikayeti yoktu. Oda kızını alıp çalışma odasına gider kızı kucagında yatarken kendisi de radyodan Neşet Ertaş'ın türkülerini dinlerdi. Zeynep babasıyla dinledigi türküleri çok sevdigi için kedi gibi daha çok sokulup, babası yatagına götürüp yatırana kadar yerinden kıpırdamazdı. Zeynep babasının sevdigi türkülerde ki Leyla ismini kızına verdi. Sen Ahmet dedenin Leyla'sısın diye severek büyütmüştü Leyla'yı. Zeynep'in içini dökecek bir tek Leyla'sı vardı. Bir de eltisi Gülcan Hanım vardı. Eltisi ve kaynı Yakup sayesinde ailesinden haber alabiliyordu. Birbirlerine kardeş olmuşlardı. Ailesini özledikçe geceleri koynunda yatırdıgı kızına masal anlatır gibi herşeyini anlatmıştı. Leyla annesinin gençlik hatıralarını neredeyse ezbere biliyordu. Özellikle Ahmet dedesini, annesinin dilinden hiç düşmedigi için görmüş kadar iyi tanıyordu. Hanife Hanım eskiye dalınca gözleri sulanmaya başladı. İki eliyle yüzünü sıvazladı aglamanın vakti miydi şimdi? Selma Hanım mutfakta gelin evine gidecek tatlı tepsilerini hazırlıyordu. O'na yardım etmek için mutfaga girdi. Girmesiylede arkasından ona sarılan kollar yüzünden oldugu yerde sıçramıştı resmen. Kerem "Korkma benim sultanım. " Deyip şap diye öptü babannesini.