Hanife Hanım şaşkınlıkla torununa baktı. Gerçekten çok özlemişti bu evin zıpır oglanını. "Ne zaman geldin oglum? Hoş gelmişsin" Dedi Kerem "Sabah'a karşı geldim. Abim gelip hava limanından aldı. Geldigimde hepiniz uyuyordunuz." Dedi güldü. Masada ki tatlı tepsilerine uzandı. Selma Hanım bir hışım son anda tepsiyi keremden kurtardı "Gelir gelmez ortaligı karıştırmaya başladın ha oglum! Gelin evine gidecek bunlar. Sonra tatlı tepsisi diye seni mi verek?" Deyince Kerem kahkaha attı. "Beni gelin evine verin de kızlar tatlı görsün!" Deyince o sırada "Tabiii kızlar tatlı görsün, Sena abla da seni bir güzel öldürsün dimi abim? Sonra ben kimden para yontarım?" Dedi abisinin boynuna atladı "Sen ne zaman geldin?" dedi daha cevap vermeden abisini şapur şupur da bir öptü "Ohh! Çok özlemişim yahu. Dur bir daha öpeyim." Deyince Kerem "Dur be kızım! Yataktan yeni kalkmışsın pijamalarınla geldin vamtuz gibi yapıştın. Git elini yüzünü yıka!" Deyince Elif "Ev de bir nursuz abim vardı, öbürü de geldi. İnsan bacısını bir öperdi be! Neyse Sena abla da geldi mi?" diye sorup etrafına baktı Kerem "O daha gelmedi. Akşam kınaya yetişir ama." cevabı duyan Elif "Ay elbiseme akşam Alparslan abim kızarken beni korursun dimi canım abim?" deyince Kerem güldü olur anlamında kafasını salladı. Bu kızı çok seviyordu. Elif'te, Kerem abisine çok düşkündü. Alparslan abisini de severdi de Kerem onun herşeyiydi. Kerem cerrah olup Ankara'ya gidene kadar hiç ayrılmamıştı abisinden. Peşinden kuyruğu gibi de az gezmemişti. Beraber izledikleri filmlerin sayısını bile unutmuştu. En önemlisi sırdaşıydı abisi... Selma Hanım, Sena'nın da gelecegini duyunca sevindi. Sena'yı çok begeniyordu. Kerem ile Sena aynı hastanede çalışırken tanışmış, görüşmeye başlamışlardı. Eger Leyla'nın olayı ortaya çıkmasaydı söz kesmek için aileler tanışacaktı. Böyle olunca şimdi biraz ertelenmesi gerekmişti. Selma Hanım'ın yüzü gülüyordu. Senelerdir gelin beklerken şimdi iki gelinide peş peşe geliyordu. Daha ne isterdi bir de torunları peş pese gelirse kurban kestirip dagıtırdı valla. İçindeki de dilindeki duası ise "Allah'm sen leylam'la Alparslan'ımın kalplerini birbirine ısıt yarrabbim." büyükler nikahta keramet vardır diye boşuna dememişti ya? Kerem' e olan biten herşeyi anlattılar. O da senelerdir babaannesinin dilinden düşmeyen Leyla'yı biliyordu tabiki. Kuzeninin eve gelecegine sevinmişti. İyiydi hoştu da... Alparslan ve Leyla'nın evliliklerinin formalite oldugunu ögrenince bu evlilik işi pek aklına yatmadı. İçinden inşallah kaş yaparken göz çıkarmış olmayız diye geçirmeden edemedi. Alparslan da fark ettirmemeye çalışsada gergindi. Adam şaka maka akşama evleniyordu. O da "Acaba bir ketenpeleye geliyorum da ben mi anlamıyorum?" diye düşünmeden edemiyordu. Çünkü anası sanki gerçek dügünmüş gibi coştukça coşuyordu. Sonra Leyla aklına gelince anası az bile coşmuştu. Leyla'ya az bileydi bu hazırlık. Leyla'yı düşünürken gülümsediginin farkında bile degildi. Evin erkekleri damat tıraşına gittiler. Kadınlar da hazırlıklarını tamamlamak üzereydi. Her şey iyiydi hoştu da Hanife Hanım'ın içinde seneler sonra karşılaşmak zorunda kalacagı Şükran Hanım'ın sıkıntısı çökmüştü. Leyla'nın gelin saçı ve makyajı yengesinin eve çagırdıgı kızlar tarafından yapıldı. Durmadan kendi aralarında gelinin ne kadar güzel oldugundan konuşa konuşa Leyla'yı özene bezene hazırladılar. Leyla etrafında olup biteni takip etmekte zorlanıyordu artık. Daha düne kadar kendi halinde yaşayıp giden kızdı kendisi. Şimdi ise her şey çok hızlı degişmiş ve Leyla aslında bu degişimden deli gibi korkuyordu. Düşündü sorsan kendi aralarında göstermelik bir kına gecesi, ertesi günde formaliteden bir nikah diye konuşulmuştu. Ama aile arası denilen kına bildigin yedi sülalesi davetli dügüne dönüşmüş, sade nikah denilense müzikli yemekli davete dönmüştü. Yarın evden kız çıkartmaya davul zurnayla gelirseler artık şaşırmazdı. Odasının camından evin avlusuna baktı. Babaanne'si en iyi organizasyoncuları bile çagırmış, avluyu hazırlattırıyordu. Şükran Hanım'ın derdi Leyla degildi. Kendisi kimseden aşada olmayı asla sevmez hazmedemezdi. Etrafındaki insanları çok konuda begenmeyip eleştiren kişilikte oldugundan, şimdi el alemin agzına kendini sakız etmeye niyeti yoktu. Bahçedeki hazırlıgı izlerken içi sıkıldı. Leyla'ya dokunsalar aglayacak gibiydi. Fazlasında gözü yoktu altı üstü insanca yaşamak istiyordu. Böyle oyunların içine girmek zorunda olması zoruna gitti. Herkez sıgmıştı bu eve de bir garip Leyla'mı fazla gelmişti? Oda'ya giren Gülcan yengesi ve Suna'ya baktı. İkiside hazırlanmış çok şık olmuştu. Özellikle Suna kugu gibiydi. Leyla'nın son halini gördüklerinde Gülcan Hanım kızın mahsun duran yüzüne içi yandı. Böyle mi olmalıydı yani? "Ah benim narin guzuum. Rahat vermediler guzuma tazecikten gelinlik giydi." diye aglamaya başladı. Zeynep'in kızına elinden geldigince sahip çıkmaya çalışmıştı. Ama nereye kadar başarılı olabilmişti ki. Kızın hayatı kendi evinde ezile büzüle köşelerde saklanarak geçmişti. Zaten bu öksüz yavru hepten garip kalmasın diye Şükran Hanım'la tekrar bir evde yaşamaya başlamamış mıydı? Gülcan Hanım'ın kocası Yakup Bey abisi Ümit Bey'in aksine karısı ve çocuklarını el üstünde tutmuştu. İlk önceligi her zaman ailesine verirdi. Gülcan Hanım'ı mahsül bakmaya gittigi Kayseri'nin bir köyünde görmüş daha sonrası peşini bırakmamış. Şükran Hanım köyden gelin istemem diye direnince,Yakup bey zaten annesi babası olmayan Gülcan Hanım'ı abisinden istemiş. Abiside verince de nikahı basıp eve getirmiş. Şükran Hanım İlk zamanlar Gülcan Hanım'a çok hakaretler etmiş. Ama Gülcan'ın dönecek bir yeri kalmadığından sabredip kocasına sığınmış. Çok geçmeden hamile kalan Gülcan Hanım'ın bir oğlu olunca, Şükran hanım biraz durulmuş. Gelinini biraz daha insan yerine koymaya başlamış. Yakup Bey'in karısının gözyaşlarına dayanacak halide kalmamış. Böyle giderse karısı hasta olacak diye korkmaya başlamış. En nihayetinde karısını alıp dededen kalma eski konağa taşınmışlar. Taşınmışlar taşınmasına da akılları da arkalarında tek kalan Zeynep'de kalmış. Yakup Bey de çözümü Zeynep'i arada bir Gülcan Hanım'ın yanına getirmekte bulmuş. İşte o zaman da Zeynep abisi ve annesi ile buluşabilir hale gelmiş. Zeynep'le hasret giderip ona maddi manevi destek olmuşlar. Şükran Hanım, Yakup Bey'e eve dönmesi için çok dil dökmüşse de fayda etmemiş oğlunu geri döndürememiş. Torunu Emirhan'ın yanında büyümesi için Yakup Bey'i çok baskıladıysada işe yaramamış. Zeynep hasta oldugunda, Yakup Bey Ümit'i bulup abisini silkelemiş "Git evine kızına bari sahip çık karın ölüyor!" Deyince Ümit eve tekrar uğramaya başlamış. Ama gel gelelim ki ne karısına, ne kızına sahip çıkmayı becerememiş. Aksine kendi acılarının içine gömülmüştü. Zeynep ölünce Leyla'yı dayısı almaya çalıştı. Başarılı olamadı. Yakup Bey, Leyla'yı annesiyle bir evde bırakacak degildi. Ümit desen ne cehennemdeydi? Belli degildi. Çareyi Leyla ve Şükran Hanım'ı kendi evine getirmekte buldu. Şükran Hanım için bu iş ekmegine sürülmüş tereyagı gibi olmuştu. Ahmet'in kızı ölmüş. Evden ayrılan ogluysa tekrar annesinin dizinin dibine düşmüştü...Yakup Bey kızı Sunay'la, Leyla'ya istedigi gibi yaklaşabiliyor, sevip ilgileniyordu.Onda sorun yoktu. Ama Ümit Bey, Leyla'yı biraz korusa Şükran Hanım kızılca kıyameti koparıyordu. Yakup Bey annesinin gözünü gitmekle korkutmuştu. O giderse Şükran Hanım'ın çok sevdigi torunu Emirhan da giderdi. İşte bu sebepten fazla ileri gidemiyordu. Emirhan, Şükran Hanım için çok degerliydi. Onun için kafasındaki gelin bile hazırdı. Bir gelinini zaten gelinden saymıyordu. Digeriyse nerden geldigi belli olmayan anasız babasız Gülcan olmuştu. Bu sefer gönlüne göresini alacaktı. Ne de olsa Emirhan'ı onun tek erkek torunuydu. Soyunu devam ettirecek, kendisinin nesi var nesi yoksa Emirhan'ın olacaktı. Emirhan ise Suna ve Leyla'yı bir tutmuştu. İkisi de öz bacısıydı. Başının üstünde taşır, hiç de gocunmazdı. Esasen Emirhan babaannesinin yaptıgı bu ayrımcalıktan çok rahatsızdı. Zaten evde ki bütün huzursuzlugun sebebi de babaannesi degil miydi?Suna baktı annesiyle kuzeni çeşmeleri açacaklar "Dur annecim be ne yaptın? Aglatacaksın makyajı akacak." dedi. Leyla aglayacak küçük çocuk gibi duruyordu. Hani her yerinden çatlamış cam olurda bir ufak darbede tuz buz dagılır. İşte Leyla öyle dagıldı dagılacak gibiydi. Odanın kapısını aralayan Yakup Bey aralıktan kafasını uzattı "Gelebilir miyim güzellerim?" dedi. Suna "Ayy baba gel Allah aşkına, gel de şu karına bişey de aglıyor." deyince Yakup Bey karısına döndü. Baktı Gül kokulu Gülcan'ı incilerini döküyor "Ne aglıyorsun hatun? Sanki kızımız komple mi gidiyor? Farzet ki ünüversite için başka ile gitmiş. Ben sürekli götürecegim seni Leyla'mızın yanına." dedi. Sonra Leyla'ya döndü baktı aslında kendisi de Gülcan Hanım gibi içi yanıyordu. Bu çocugun vebalini annesi nasıl ödeyecekti? Yigeninin yanına gidip alnından öptü "Sanma ki kızım şimdi temelli gidiyorsun. Burada kanatlarını kırdılar. Seni gönderiyorum ki kanatların iyileşsin. Sonra tekrar bana uçup geri geleceksin. Okulun bittiginde ne istersen onu yapacagım. Dersen ki amca ben sizinle duracagım babaannenle evleri bile ayırırım. Amcan sizin için herşeyin çaresini üretir kızım." deyince Leyla'nın gözyaşları boncuk gibi akmaya başladı.