Savunma pozisyonumu almış bir şekilde beklerken Caleb'in yanıma gelmesi ile bakışlarımı kısa bir anlığına ona çevirdim. Yüzünde endişeli bir ifade ile etrafına bakınıyordu. Ben de tekrar bakışlarımı bir şey görebilme ihtimali ile çevremizde dolaştırmaya başladım. İçimdeki ürperme her geçen saniye artıyordu ve karıncalanma tüm bedenimi sarmış bir şekilde beni rahatsız ediyordu. Abartıyor muydum? Bilmiyordum ama içimden bir his ayaklarımı popoma vura vura kaçmamı söylüyordu. Canımı kurtarmam için haykırıyordu. Deliriyor muydum acaba? Mümkündü.
Yaşadığım onca şeyden sonra; Horus'taki Arınma sabahına uyanmam, Sam'in adının söylenmesi, hücrede uyanıp tuhaf bir halüsinasyonda acı çekmem, gizlice Sam'i ve diğer masumların aktarımını sağlayan transporter gemisine binmem. Sam'in zehirli sıvıya maruz kalışını çaresiz gözlerle izlemem, gemi kazası ve karanlık... Acı, hafıza kaybı, bir süre bunalımda olmam ve sonrasında Caleb ile geçirdiğim kendimi geliştirme sürecim. Mutantlara karşı kendimi savunmak adına aldığım eğitim. Caleb ile ateşli anlarımız. Caleb'in yuvasına doğru çıktığımız bu yolculuk ve hafızamın geri gelmesi. Sam'i kaybetmiş olduğumun farkına varmam... Ve şimdi de bu tuhaf ürperti. Delirmiş olmam gayet anlaşılabilir bir durumda bence.
''An, şehirden çok uzaklaştık. Hiç değil ise elli kilometre kadar bir aramız var. Sürekli kontrol ettim. Hiç mutant yoktu etrafımızda. Bizi takip etmiş olma ihtimalleri de yok. Eğer öyle bir durum söz konusu olsa, mutlaka bir şey görürdüm.'' Caleb'in dedikleri ile içimin rahatlaması gerekiyordu ama tüm hislerim ayağa kalkmış durumdaydı. Duyularım isyan edercesine buradan uzaklaşmamız gerektiğini haykırıyordu adeta.
''Bilmiyorum Caleb. İçimde çok kötü bir his var. Bence yürümeye devam etmeliyiz.'' Dediklerimin ardından omzumda Caleb'in elini hissederken derin bir nefes alıp ona döndüm. Yüzüme endişeli bir şekilde bakarken eli ile çantalarımızı ve silahları gösterdi.
''Dinlenmeliyiz An. Bu kadar yük ile uzun mesafe gitmek bizi tüketir.'' Caleb'in dedikleri ile nefesimi oflarcasına verdim.
''Sen beni bulmak için o dağ evinden geldin ama hiç mola vermeden.'' Dediklerim ile kafasını hafifçe yana eğdi ve hafif bir tebessüm ile gözlerimin içine baktı.
''O zaman bu kadar yüküm yoktu An. Hem o zaman ölümden korkmuyordum ama şimdi korkmam için bir sebep var. Şunu anlamalısın. Ben kendimi düşünmüyorum. Seni düşünüyorum.'' Caleb'in dedikleri ile gözlerimi yumdum ve bir adım geri çekildim. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. İçimdeki o korkunç ürperme hala yerli yerindeydi ve Caleb'in dedikleri Sam için hissettiklerimi tekrar geri getirmişti.
''Yine de... Gidelim dersen, seni dinlerim.'' Caleb'in kısık bir ses ile dedikleri ile derin bir nefes alıp gözlerimi araladım. Gördüğüm manzara ile ellerim arasındaki hançerleri sıktım ve hızla öne atıldım.
''Dikkat et Caleb!'' Caleb'e doğru atılan mutanta sağ elimdeki hançeri kafasını hedef alarak fırlatıp Caleb'i kenara ittim ve mutant bedenime çarptığında hızla geriye doğru savruldum. Cızırtılı bir uluma mutanttan yükselirken hayatta kalabilecek miyiz diye endişelenmeden edemedim. Yerde birkaç metre yuvarlanıp sonunda durduğumda yüzümdeki kumları sağ elim ile temizlerken hızla ayağa kalktım. Görüşümü korumak zorundaydım. Bakışlarımı yerden kalkan mutanta odaklayıp sağ elime belimdeki kından tekrar bir hançer aldım ve ona doğru koşmaya başladım. Mutantın umurunda değildim. İtişim ile yere düşmüş olan ve şu anda gözlerini ovuşturan Caleb'e ulaşmaya çalışıyordu.
Mutant ona yaklaştığımı fark ederek kafasını bana çevirdiğinde sol gözüne saplanmış hançerimi görünce sırıttım. Hedef çalışmalarım gerçekten işe yaramıştı sanırım. Sol elimi altta sağ elimi yukarda tutarak aramızdaki mesafeyi azalttığımda hırlayarak pençesini bana doğru savurmuştu. Sanırım dikkatini Caleb'ten bana çekmiştim. Hızla geriye sıçrayıp darbesinden kurtuldum ve etrafında dönmeye başladım. Horus'ta yaşayan koyunlara benziyordu. Farkı ise koyunların sahip olduğu yünler yerine sivilceye benzeyen kabarcıklar vardı derisinde. Dört ayaküstündeki mutant hareketlerimi görebilmek için etrafında dönerken ona doğru atıldım ve kendini korumak için savurduğu pençesine basıp güç alarak üstüne sıçradım. Dört ayaküstündeki mutantın sırtına ata biner gibi otururken beni üstünden atmak için kıvranmaya başlamıştı ama artık onun için çok geçti. Hızlı davranarak işini bitirdim. Sağ elimdeki hançeri sağ gözüne sapladım ve öne doğru biraz eğilip sol elimdeki hançer ile boğazına derin bir kesik açtım.
Mutantın bedeni bacaklarım arasında titrerken son bir çırpınış ile beni üstünden atmaya çalıştı ama artık çok geçti. Mutant yere yığıldığında üstünden kalktım ve sol elimdeki hançeri mutantın derisine silerek temizledim. Aynı işlemi gözlerine sapladığım hançerlerime de uygulayıp kınlarına koyduktan sonra derin bir nefes alıp Caleb'e döndüm. Sırıtarak bana bakıyordu. Az önce ölecek olma ihtimalini ne çabuk unutmuştu.
''Bunun ile iki etti An. Bu zamana kadar tek bir mutant bile öldüremedim ama sen şimdiden iki gün ara ile iki mutant öldürdün. Mükemmelsin.'' Caleb'in dedikleri ile gözlerimi devirdim ve aldığım nefesi yavaşça verirken etrafıma bakındım. Biraz şans ve Caleb'ten aldığım eğitim sonucu tüm bunları başarmıştım. Belki damarlarımda dolaşan uzaylı kanının da bir etkisi olabilirdi. Bilmiyordum. Az önce, mutant saldırısından önce, hissettiğim o ürkütücü ürperme kaybolmuştu. Ama yine de huzursuzdum. Burada durmak istemiyordum. Caleb yanıma gelip mutantın cesedine doğru eğildi ve ensesine baktı. Bir süre elini ensesinde gezdirirken ben bakışlarımı Caleb'in kazarak çıkarmaya çalıştığı arabaya çevirdim. Üst kısmı gözüken arabada bakışlarımı gezdirirken gözlerimi kıstım.
''Gitsek iyi olacak An. Başından beri haklıydın.'' Caleb'in yanıma gelerek dedikleriyle elim ile arabayı gösterdim ve ardından ona döndüm.
''Araba ile uğraştım demiştin değil mi?'' Caleb sorduğum soru ile bakışlarını arabaya çevirdi ve ardından tekrar bana döndü.
''Evet, sığınmak için kullanırım diye düşünerek etraftan parça toplamıştım.'' Caleb'in dediklerini kafamı yavaşça sallayarak onayladım.
''Hemen arabanın geri kalanını da çıkarmalıyız. Bakalım motor ne durumda.'' Caleb dediklerim ile gözleri kocaman açılarak bana inanamıyormuş gibi baktı. Sanki üçüncü bir uzvum çıkmış gibi bakıyordu bana.
''Ne demek istiyorsun An?'' Caleb'in sorusu ile sırıttım ve arabaya doğru ilerledim.
''Belki de Horus o kadar kötü bir yer değildir demek istiyorum. Orada biz avamları eğitirken her alanda uzman olmamız için bir sürü ders görmüştük. Motorlardan az buçuk anlıyorum. Hadi, işe koyulalım da ayaklarımızı yerden kesebilecek miyiz bir görelim.'' Caleb'e doğru döndüm ve hala daha şaşkınca bana baktığını görünce gözlerimi tekrar devirdim. Geldiğim yolu gerisin geri dönüp ellerimi kollarına koydum ve alttan yukarı gözlerinin içine baktım.
''Tamam, belki boşa bir uğraş olacak ama denemeden bilemeyiz. En azından hem dinlenmiş oluruz hem de bir bakarız, olmaz mı?'' Caleb söylediklerim üzerine bir süre gözlerini kısarak bana bakmış ve ardından bakışlarını etrafımızda dolaştırmıştı. Ben cevabını beklerken o bakışlarını tekrar bana çevirerek gülümsediğinde o daha konuşmadan ben cevabımı almıştım.
''Sen nasıl istersen An. Hadi, işe koyulalım.'' Az önce benim dediklerimi tekrarlayınca gülümseyerek kafamı salladım ve ellerimi Caleb'in kollarından çekerek arabanın gömülü olduğu yere doğru döndüm. Belki gerçekten de sonu hüsran olacaktı ama denemeden bilemeyiz, değil mi? Şansımızı denemek zorundaydık. Üstümdeki ceketi çıkarıp çantaların üstüne bıraktım ve ardından kazağımın kollarını sıyırarak arabaya yöneldim.