BÖLÜM 3 ''KAYIP YAPBOZ PARÇALARI''

1053 Words
Buna inanamıyordum. Gerçekten inanılmaz bir olaydı. Arabayı çalıştırmayı başarmıştık. Hoş arabadan geriye pek bir şey kalmamış olsa da, yine de işe yarardı. Motoru tamir etmem zor olmamıştı. Depoda şans eseri yakıt vardı hala. Tek sorun su miktarıydı. Birkaç matarayı feda etme kararı almıştık Caleb ile. Ben motor ile uğraşırken o beni bir süre izlemiş ardından arabanın içini temizlemişti. Caleb benim yaşam mücadelesi verdiğim transporter gemisinin baş kısmına gelirken; bu arabayı bulduğunda camlarının olması gereken yerleri etraftan topladığı hurdalar sayesinde kapattığı için, kum fırtınaları yüzünden içinde pek de fazla hazar yoktu. Arabayı temizlemiş, lastikleri kontrol etmiş, motor da çalışır hale gelince eşyalarımızı arabaya yüklemiştik. Bu arabanın eski sahibi kim ise anahtarı tuhaf ve oldukça süslü gözüken bir bağ ile direksiyona bağlamıştı. Minnettardım ona. Kısa devre yaptırmaktan kurtarmıştı beni. ‘’Eee? Şimdi ne olacak?’’ Arabaya bindiğimizde yolcu koltuğunda Caleb’e dönerek sorduğum soru ile Caleb şoför koltuğundan bana bakmıştı. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Sanki tüm sorunlar ortadan kalkmış ve her şey normale dönmüş gibi huzur dolu bir ifade ile bakıyordu. Peşimizde kana susamış mutantlar yokmuş gibi. ‘’Nasıl yani?’’ Diye sorduğunda direksiyonu gösterdim. Caleb bakışlarını direksiyona çevirip tekrar bana dönmüştü. Yüzündeki bin voltluk gülümseme silinmiş yerini şüpheci bir ifade almıştı. Kaşlarını çatmış bir şekilde dudaklarını büzerek bana bakarken koltuğumda iyice geriye yaslandım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. ‘’Tamam, Horus’ta bize bir sürü eğitim verdiler. Motoru tamir etmek, hele de oldukça basit bir mekanizması vardı, çok kolaydı. Ama bize böyle bir eğitim vermediler. Horus’ta araba yok sonuçta. Sürüş dersi almadım.’’ Dediklerimi beni bölmeden dinleyen Caleb’e baktığımda kafasını olumlu anlamda yavaşça aşağı yukarı salladığını gördüm. Çenesini kaşıyıp direksiyona döndü. Bir süre önümüzde uzanan yola baktı ve ardından pantolonunun cebinden bir kâğıt çıkarıp bana uzattı. Elindeki kâğıdı kaşlarımı çatmış bir şekilde aldım ve bakışlarımı tekrar ona çevirdim. Caleb kontağı çevirdi ve ardından tekrar gülümseyerek bana döndü. ‘’İyi ki Josephine ile çalıştığım zamanlarda araba kullanmayı öğrenmişim. Sence de güzel bir şans değil mi?’’ Caleb’in dedikleri ile kaşlarım havalanırken ona şaşkınca baktım. Aklımdan bir sürü düşünce geçerken kaşlarımın çatılması pek de uzun sürmemişti. ‘’Madem öyle, niye Yuva dediğiniz kampta ya da keşif aramalarında araba kullanmıyorsunuz? Beni bulduğun yere gelirken bu arabayı keşfettiğinde neden tamir edip kullanmadın onu?’’ Sorduğum sorular ile Caleb kıkırdadı. Ardından vitesi değiştirip ilerlemeye başlarken konuştu. ‘’Şöyle ki sevgilim, fark ettiysen etrafta hiç yakıt istasyonu yok. İkincisi, senin gibi mükemmel olmadığım için motoru tamir edemedim. Sen sormadan söyleyeyim, Josephine araba yakıtı olarak güneş enerjisini kullanan bir mekanizma geliştirdi. Maalesef bizim yuvamızda da onun emri altında olan zeki insanlar gibi kişiler yok. Bu yüzden araba kullanmıyoruz.’’ Caleb’in verdiği cevapları dinledikten sonra kafamı yavaşça olumlu anlamda salladım ve az önce bana uzattığı katlanmış kâğıdı açtım. Bir tür harita gibi bir şeydi. Bir süre inceledikten sonra Caleb’in gideceğimiz güzergâhı haritaya çizmiş olduğunu gördüm. Yolumuzun üstünde ‘Çiftlik evi, demir parmaklıklar’ olarak işaretlenmiş bir yer vardı. Tahminen hiç durmadan yürürsek bir günümüzü alacak bir mesafedeydi ama araba sayesinde birkaç saate orada olurduk. Tabi yakıtımız o kadar dayanırsa. ‘’Yakıt durumu sıkıntı yaşatacak, büyük ihtimalle kuyruğa kadar gidebiliriz ama ondan sonrası meçhul.’’ Caleb’in dedikleri ile derin bir nefes alıp koltuğumda geri yaslandım ve elimdeki haritayı katladım. Kuyruğa gitmek benim fikrimdi. Josephine denilen kadın ile Caleb’in geçmişte bir bağlantısı vardı. Yeni yuvasına katıldıktan sonra Josephine ile tüm irtibatını koparmıştı. Göçebe atalarımın dediği gibi onu bulmam gerekiyordu ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Hem Josephine’in nasıl bir önemi vardı ki? Kimdi bu kadın? Bir ipucu bulma umudu ile kuyruğa gidiyorduk ama ne gibi bir şey elde edebilirdik ki? ‘’Josephine nasıl biri Caleb?’’ Caleb’e dönerek birden sorduğum soru, onu şaşırtmış olacak ki araba hafif bir zikzak çizdi. Kalbim korku ile birden hızlanmıştı ama Caleb kontrolü ele geçirdiğinde derin bir nefes alarak sakinleşmiştim. Gözlerimi ondan ayırmazken kafasını kısa bir anlığına bana çevirmiş ve ben de beklentiyle yüzüne bakmıştım. ‘’O gerçekten güçlü ve kararlı bir kadın. Bildiğim her şeyi ondan öğrendim küçükken. Yetenekli, cesur, gözü pek ve çoğu zaman da acımasız bir kadın. Çok zeki. Kendi çıkarları doğrultusunda yapamayacağı şey yok diyebiliriz. Kendi emri altında olanları korumak için korkunç şeyler yapabilecek kadar da deli. Hayatımın bir kısmında ona hizmet ettim. Kampını büyütmesine, korunaklı hale getirmesine, emri altında insan toplamasına yardım ettim. İyi bir lider.’’ Caleb’in dediklerini dinlerken koltuğumda geri yasladım ve söylediklerini düşünce süzgecimden geçirdim. Bir insanın sorumlu olduğu kişileri koruması yanlış bir şey değildi, tabi bu koruma içgüdüsü başkalarına zarar veriyorsa o başka, gayet de anlaşılabilir bir durumdu. Josephine duyduklarım kadarı ile gerçekten mükemmel bir kadın, muhteşem bir liderdi. Peki, neden Caleb onun ile yollarını ayırmıştı ki? ‘’Caleb, onun için birçok şey yaptığını söylüyorsun. İyi bir lider olduğunu kendi ağzınla söyledin. Bildiğin her şeyi sana o öğrettiyse; neden onun ile birlikte değilsin? Neden Yuva dediğin kampa katıldın ki? Anlattıklarından yola çıkarak gözlemlerimi söylüyorum. Yuva’n sürekli yer değiştirmek zorunda kalan bir kervan gibi değil mi? Hayat daha tehlikeli. Josephine ile daha güvende olmaz mıydın? Hem neden Yuva’ndaki insanlar Josephine’in kampına katılmadılar ki?’’ Çıkarımlarımı ve aklımda olan soruları ona dönerek dile getirdiğimde Caleb derin bir nefes almıştı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra aşina olduğum o alaycı sırıtışı dudaklarına yayıldı ve bana kısa bir bakış attı. ‘’Sen çok zeki bir kızsın An. Gerçekten sevgilim. Mükemmelliğin beden bulmuş halisin. Sorularına ve gözlemlerine gelecek olursak; Josephine her ne kadar iyi bir lider olsa da herkesin yapacağı o bariz hatayı yaptı. Elinde güç olduğu halde daha fazlasına ihtiyaç duymaya başladı. Bu yolda da yapamayacağı şey yok gibiydi ve açıkçası bu beni korkuttu. Şüphelendiği kişileri ortada bir kanıt yokken bile öldürmeye başladı. Sırf yerini sağlamlaştırmak ve daha fazla güç elde edebilmek için. Saygı duyulan bir liderden, korku yayan bir lidere dönüştü. Güvende olmaktan bahsettin değil mi? Mutantlar ile her an burun buruna olmayı Josephine’in ölüm kokan nefesini ensemde hissetmeye yeğlerim.’’ Caleb sustuğunda gözlerimi kırpıştırdım. Josephine’i hiç de böyle hayal etmemiştim. Gözünü güç bürümüş bir katil… Peki, neden atalarım için bu kadar değerliydi ki bu kadın? Caleb’e canım pahasına güveniyordum. Bugüne kadar bana yalan söylediğine şahit olmamıştım. Hem neden bana yalan söylesin ki? Josephine’i bulmak istediğimi söylediğimde bana karşı çıkabilirdi ama bunu yapmamıştı. Anlayamıyordum. Boşluklar vardı hala. Yapbozda eksik olan parçalar vardı. Zaman içinde tüm parçaları yerine oturtacaktım ama umarım hayati bir tehlikeye yol açmazdı bu süre. Parçalardan biri, ben hafızamı geri kazandığımda yerleşmişti yapboza. Kim olduğumu, ne olduğumu öğrendiğimde sırların üstündeki sır perdesi kalkmıştı. Sıradaki parça Josephine’di. Acaba onun nasıl bir rolü vardı bu bilinmezlikle dolu olan yolda?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD