BÖLÜM 4 ''ÇİFTLİK EVİ''

1052 Words
Caleb ile sonunda çiftlik evine varabildiğimizde gülümsemeden edememiştim. Yola çıkmadan önce yaptığım planın çok öncesindeydik. Üstelik şimdi güvendeydik de. Caleb arabayı kullanırken ben sürekli dürbünlü silah ile etrafımızı taramıştım. Tamir ettiğim araba bizi yarı yolda bırakmamıştı. Şükür ki. ‘’Burada mola verelim bence. Biraz araba ile ilgileniriz, hem dinlenmiş hem de güzelce karnımızı doyururuz.’’ Caleb’in dediklerini kafamı sallayarak onaylarken arabanın yakıt göstergesine baktım. Bizi belli bir mesafeye götürecek kadar yakıt vardı hala. Arabadan çantaları alıp yere koyduktan sonra silahları çıkarmaya başladım. ‘’Ben etrafı yine de bir kontrol edeyim olur mu? Yüksek bir yere çıkıp yakınlarda biri ya da mutant var mı diye bakayım.’’ Caleb’in dedikleri ile arabadan elimde silahlarla çıkıp ona baktım. Eli ile ensesini kaşırken etrafına bakınıyordu. Gergin bir hali vardı. Bu hali beni de gererken ben de etrafıma bakındım. ‘’Eşyaları eve koyalım, birlikte kontrol ederiz. Yalnız gitmeni istemiyorum.’’ Caleb dediklerim üzerine bakışlarını bana çevirdiğinde elimdeki silahlardan birini ona uzatıp kendiminkini de aldıktan sonra diğerlerini çantaların yanına bıraktım. Caleb’in hala daha ona uzattığım silahı almaması ile doğrulup tekrar ona baktım. Silahı elimden alırken diğer elini de omzuma koyarak bana yaklaştı. ‘’Merak etme An. Sen eşyalarımızı eve taşıyana kadar gidip gelirim. Endişelenmene gerek yok. Biraz dinlensen iyi olur.’’ Caleb’in dedikleri ile kaşlarımı çattım ve kafamı hafifçe sağa doğru eğdim. ‘’Caleb yorulmadım ki. Buraya kadar tahminen bir gün kadar sürmesi gereken yolu üç saatte geldik sayılır. Arabada yeterince dinlendim. Gayet dincim şu anda.’’ Caleb dediklerim ile omzumdaki elini yanağıma çıkardı ve başparmağı ile elmacık kemiğimi okşadı. Dokunuşu ile titrerken gözlerimi kıstım. ‘’Fiziksel olarak dinlenmenden bahsetmiyorum. Birkaç saat önce aylardır boş olan zihnin birçok bilgi ile doldu ve hala daha hazmetmen gereken şeylerin olduğunu görebiliyorum. Biraz yalnız kalman senin için çok iyi olacak.’’ Caleb’in dedikleri ile tam ağzımı açıp isyan edecektim ki buruk bir şekilde gülümseyerek konuşmaya devam etti. ‘’Ben evin etrafında olacağım ve sen de bu sayede güvende olacaksın. Endişelenme tamam mı? Sadece biraz yalnız kalman, kalmamız gerektiğini düşünüyorum. Benim de hazmetmem gereken gerçekler var. Sonuçta her ne kadar yıllardır kendim ile ilgili şüphelerim olsa da bu zamana kadar sadece insan olduğumu sanıyordum. Meğer tam anlamıyla, safkan bir insan değilmişim.'' Dediklerinin ardından elini ensesine atıp kaşıdı ve sırıttı. O da uzaylı kanı taşıyordu. Aynı benim gibi. Ama aramızda fark vardı, bunu bilmekten çok hissediyordum. Atalarımızdan bize geçen genler farklıydı, bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama onun damarlarında benden çok insan kanı akıyordu belki de. Ayrıca, safkan atalarımdan kalan ve günümüze bir şekilde ulaşmayı başarmış bir miktar kan bana enjekte edilmişti Horus'tayken. Kim enjekte etmişti ve amacı neydi bilmiyorum ama bu kan sayesinde geçmişimdeki atalarımla kısa bir sohbet etme şansım da olmuştu. Asıl geçmişimizi öğrenmiş, NULL'un bize anlattığı yalanların doğrularını öğrenmiştim. Sam'i de bu şekilde biliyordum. Josephine'i bulmamı da atalarım istemişti o kısa sohbet sırasında benden. Caleb elini tekrar yanağıma koyup daldığım düşüncelerden sıyrılmamı sağlarken gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. ''Lütfen An. Bir bilemedin iki saat. Bir şey olacak olursa sana seslenirim. Aynı şekilde sen de bana. Birbirimizi duyabileceğimiz bir mesafede olacağım.’’ Caleb’in dediklerine her ne kadar itiraz etmek istesem de haklı olduğunu biliyordum. Yenilmişlikle omuzlarım çökerken derin bir nefes aldım gözlerimi yumup. Tutmam gereken bir yasım vardı. Caleb yanağımdaki elini yavaşça çektiğinde tekrar derin bir nefes aldım. Gözlerim yanarken gülümsemeye çalışarak göz kapaklarımı araladım ve Caleb’e baktım minnetle. ‘’Peki Caleb. Sen öyle diyorsan. Ama bak çok uzaklaşmayacaksın. Hem… Bunları da al.’’ Elimdeki silahı yere bırakıp belimdeki hançerlerimi koyduğum kemeri çözüp ona uzattım. Uzattığım silahlarıma kaşlarını çatarak bir süre baktıktan sonra mavi – yeşil renk arası gözlerini bana çevirdi. ‘’Bunları neden veriyorsun An? Senin bunlar.’’ Caleb’in dedikleri ile tüm yükümü sağ ayağımın üstüne verip bilmiş bir şekilde gülümsedim. ‘’Daha önce anlattığın anılardan anladığım kadarı ile ateşli silahlar pek de mutantlara işlemiyor. Bunları alman can sağlığın için en iyisi.’’ Caleb dediklerim ile bir süre bana ifadesiz bir surat ile bakmış ve ardından alay ile sırıtarak ona uzattığım kemeri almıştı. ‘’Hay hay efendim. Sonuçta mutant öldürme listesinde zirvede olan sizsiniz. Siz ne derseniz benim için bir emirdir.’’ Caleb’in dedikleri ile sırıttım ve uzanıp omzuna vurdum. ‘’Bir çılgınlık yapayım deme! Bir saate eve gel de yemek yiyip güzel bir uyku çekelim.’’ Caleb dediklerim ile sırıtmaya devam ederek dürbünlü silahı alıp yanımdan ayrılmıştı. Caleb’in gidişini bir süre izledikten sonra etrafıma bakındım ve yerdeki silahları kayışlarından omuzlarıma asıp ağır çantaların hepsini yerden alıp eve doğru yürümeye başladım. Aklıma gelen şey ile gözlerimi devirdim ve yarı yolda durup elimdeki çantaları bıraktım ve tekrar arabaya dönüp yürümeye başladım. Direksiyona bağlı anahtarı aldım ve cebime atıp çantaları elime geri alıp eve ilerledim. Eve girdiğimde hızlıca etrafı kontrol ettiğimde güvende olduğumuzu görerek derin bir nefes aldım. Çantaları bırakıp pencereleri örten siyah muşambalara baktım. Yere oturup sırtımı duvara yasladım ve derin bir nefes aldım. Dizlerimi kendime çekip dirseklerimi yasladım ve ardından yüzümü ellerime gömdüm. Omuzlarım çökerken nefesimi titrek bir şekilde verdim. Beni bir arada tutan her ne varsa birden kopmuş gibi hissederken sarsılarak ağlamaya başladım. Sam’i kaybetmiştim. Sevdiğim adamı öldürmüşlerdi. Her şeyimi almıştı NULL elimden. Sam’i almışlardı benden. Sonsuza kadar. Bana yaşamayı öğreten, aşkı öğreten adamı almışları elimden. Beni seven, bana sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğreten Sam’imi almışlardı benden. Kalbimin, ruhumun sahibini… Her şeyin ilkini yaşadığım sevgilimi almışlardı benden. İlk temasımız, ilk el ele tutuşmamız, sarılışımız, birlikte uyuyuşumuz, ilk sevişmemiz… O benim her şeyimdi ve şimdi o yoktu. Sam yoktu. NULL onu öldürmeyi seçmişti. Göğsümün ortasında bir karanlık belirmiş gibi hissediyordum. Her şeyi içine çekiyordu. Yaşamak için ihtiyacım olan her şey bir bir kayboluyormuş gibi hissediyordum. Beni ayakta tutan tüm dayanaklar bir bir yıkılıyor ve ben bir enkazın altında can veriyordum adeta. Dünyam yıkılıyordu. Kalbim tarifi imkansız bir acı ile göğsümde çırpınırken acı sıvı haline gelip damarlarımda dolaşıyordu sanki. Ruhum bedenimde kavruluyordu. Sam’in yokluğu, onun öldüğünü bilmek ölümü düşleten bir şekilde beni yok ediyordu. Ölmek istiyordum. Sam’ime kavuşmak istiyordum. Ölmeyi arzuluyordum. Sam’siz yaşamak istemiyordum. Onsuz aldığım her nefes haram gibi gelirken çığlık atmak istiyordum. Ellerimi saçlarımın içinden geçirip çekiştirdim. Bedenim titremeye başlarken acımın yerini alan öfkeye tutunmaya çalıştım. Nefrete, intikam duygusuna… NULL’u yok edecektim. Yoluma kim çıkarsa hepsini öldürecektim. Bu işte kimin parmağı varsa, NULL için kim çalışıyorsa hepsini öldürecektim. Bundan sonraki tek amacım buydu. Sam’in intikamını sonunda ölüm olsa bile alacaktım. Ne kadar süre ağladım bilmiyorum, kaç zamandır intikam planları kurduğumu da bilmiyordum. Ama sonunda sakinleştiğimde bedenime çöreklenen yorgunluk ile yere uzandım. Ağlamaktan şişmiş gözlerim ve tıkanmış burnumla derin bir uykuya daldım. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD