Mardin Midyat ilçesinde vakit öğlene doğru geliyordu. Şêroğlu Konağı'na Maria'nın eşyaları getirilmişti bile ama Maria hâlâ ortalıkta yoktu.
Konağın çalışanlarından biri olan Berfin hanım "Esma merak etme, kızın Maria gelir. Büyük ihtimalle yoldadır." Sabahtan beridir Esma hanımı bu şekilde teselli edip duruyordu.
"Sen de duydun Berfin. Kızımın eşyalarını getiren adam 'ikinci taksiye binmemiş.' dedi. Kesin başına bir iş gelmiştir. Benim kızım buraları bilmez etmez." diyerek feryat etmeye başlamıştı. Hissediyordu. Kızı Maria'ya bir şey olduğunu hissediyordu.
Berfin hanım durmadan Esma hanımı teselli edip duruyor ve Esma hanım için üzülüyordu. Esma'nın kendi kızına ne kadar bağlı olduğunu bildiğinden Esma hanıma daha çok üzülüyordu. Zaten kendi kızından başka kimsesi yoktu Esma hanımın.
Berfin hanım kendi kızı Seher'e seslenerek "Seher, Esma teyzene su getir." dedi.
Seher annesinin söylediğiyle oturduğu sandalyeden istemeye istemeye kalkarak dezgâhtaki suyu alıp annesine uzattı.
Berfin hanım kızının uzattığı suyu alıp Esma hanıma içirmeye çalışırken bir yandan da konuşuyordu. "Kızın gelecek Esma. Gelmezse polise gideriz. Ya da Emine Hanım'a söyleriz, o bize belki yardımcı olur." Bir umut yardım eder diye düşünüyordu.
***
Emine Hanım mutfaktan gelen seslerle oturduğu avlunun sedirinden kalkarak mutfağa doğru yol aldı. Gelini Rojda ve kızı Gül de peşine takılmıştı.
Mutfağa vardıklarında Esma hanımı ağlarken gördüklerinde ne olduğunu anlamış değillerdi. Emine Hanım sert bir ses tonuyla "Ne oluyor burada? Sesiniz taa avluya kadar geliyor."
Mutfaktaki çalışanlar ve Esma hanım, Emine Hanım'ın mutfağa girdiğini görünce kendilerini toparlayarak ayağa kalktılar.
Esma hanımın, kızı Maria'nın telaşından dolayı sesi çıkmadığı için Berfin hanım cevap verdi. "Hanımım, Esma'nın kızı Maria Midyat'a gelmiş ama ortalıkta görünmüyor. Esma da bunun için üzülüyordu."
Emine Hanım, Maria'nın geldiğini duyunca içten içe sevinmişti. Zira oğlu Berzan artık Maria'yı beklemek zorunda kalmayacaktı.
"Olayı baştan anlatın. Dinliyorum."
***
Ahmet adamları peşine takarak Berzan Ağa'nın yanına doğru yol aldı. Arabanın bulunduğu yere varmasıyla Berzan Ağa'nın donmuş bir şekilde arabanın içindeki kıza kilitlendiğini görünce şaşırmamıştı. Çünkü genç kız haddinden fazla güzeldi. Her erkeği kendine kilitleyecek kadar hem de.
Ahmet daha fazla beklemeden Berzan Ağa'ya seslenmeye başladı. Fakat Berzan Ağa kızın güzelliğinden dolayı Ahmet'i duymuyordu.
Ahmet böyle olmayacağını anlayınca Berzan Ağa'yı çekinerek de olsa dürtmeye başlayarak "Ağam... Ağam... Ağam!" diye seslendi.
Berzan Ağa durmadan kendisine seslenilip dürtüldüğünü anlayınca güzel bir rüyadan uyanmışçasına kendine geldi.
"Ağam özür dilerim... Adamları getirdim. Hastaneye götürecekler kızı."
Berzan Ağa duyduğu cümleyle kaşlarını çatarak "Gerek yok. Konağa gideceğiz. Kız da bizimle gelecek."
Ahmet duymuş olduğu emir karşısında şaşırıp kalmıştı. Çünkü Berzan Ağa'nın söyledikleri hiç hayra alâmet değildi. "Ama ağam, kızı konağa götürüp ne yapacağız. Kızın ailesi merak eder." Korku içinde ve titreyen sesiyle sözlerini sarf etmişti.
Berzan Ağa yüksek çıkan bir sesle, "Sana mı soracağım ne yapıp ne yapmayacağımı?" dedi.
Ahmet korkuyla "Estağfurullah ağam. Ben öy..." Cümlesini bitiremeden Berzan Ağa "Tamam kes!" diyerek kızın yanında yerini aldı.
Ahmet, Berzan Ağa'nın anlamsız eylemine şaşırsada daha fazla beklemeden şoför koltuğuna geçti.
Berzan Ağa yanındaki hâlâ baygın hâlde yatan kızın güzelliğine dalıp gitmişti. Kızın başını kendi göğsüne doğru dayamış ve genç kıza gözünü kırpmadan seyre dalmıştı.
Kızın yüzünde tek bir makyaj bile yoktu. Doğal güzelliğe sahipti.
Genç kızın beyaz teni, al al yanakları, dolgun ama küçük kiraz kırmızısı dudakları, küçük hokka burnu, orta büyüklükteki gözleri, gözlerinin etrafını çerçeveleyen gür kirpikleri, beline kadar uzanan kumral rengindeki saçları Berzan Ağa'nın aklını başından almasına yetmişti.
Giymiş olduğu elbise de cabasıydı zaten. Diz altına kadar gelen beyaz renkli ama üzerinde küçük küçük çiçekler bulunan bir elbiseydi. Genç kızı çok güzel ve tatlı göstermişti.
Berzan Ağa sonradan fark ettiği hafif göğüs dekoltesiyle nedensizce sinirlenmişti. Ona ne olduğunu kendisi de bilmiyordu. Hoşuna gitmemişti açık olması.
Berzan Ağa genç kıza biraz daha yanaşarak elini kızın açıkta kalan gerdanına doğru götürüp elinin tersiyle genç kızın açıkta kalan gerdanını çok naif bir şekilde neredeyse tüy misali gezdirdi. Elini açık gerdanda doyasıya gezdirdikten sonra yüzünü kızın boynuna doğru gömerek derin bir nefes aldı.
Kızın kokusunu içine çekmek istercesine biraz daha sokuldu. Papatya gibi kokuyordu. Genç kızın kokusu Berzan Ağa'nın hoşuna gitmiş ve aklını başından almıştı. Normalde asla böyle bir şey yapmazdı ama kendini tutamıyordu. İlk defa böyle bir şey yaşıyordu. Bu yaptığı eylem karşısında yavaştan sertleştiğini hissettiğinde hemen geri çekildi. Kendini tutamayıp genç kızı korkutabilirdi.
Ahmet arabanın arka kısmında olan olayları göremiyordu çünkü arada engel vardı.
Ahmet Şêroğlu Konağı'na gelmeleriyle arabayı Şêroğlu Konağı'nın önüne park ederek arabadan indi ve Berzan Ağa için arka kapıyı açtı. Berzan Ağa açılan kapıyla kendisine gelerek genç kızdan zor da olsa uzaklaşarak arabadan indi. Hemen ardından genç kızı kucağına alarak konağa doğru yol aldı.
***
Emine Hanım duydukları karşısında paniğe kapılmış vaziyette endişeyle dolmuştu. Çünkü Maria bulunmazsa oğlu Berzan'ın deli gibi öfkeleneceğini biliyordu. Berzan Ağa öfkelendiği anda hiç kimse onun karşısında duramazdı. Zira siniri ve öfkesi herkese zarar verirdi.
"Merak etme Esma... Adamlara haber salacağım. Kızını bulacaklar." Sözlerini sar ettikten sonra mutfaktan çıktı. Ardından da gelini Rojda, kızı Gül, Seher ve Esma hanım da mutfaktan çıktılar.
Mutfaktan çıkar çıkmaz konağın büyük kapısı açılmıştı. Berzan Ağa gelmişti, kucağında bir kız ile hem de...
Karşılarında gördükleri manzara karşısında avludaki herkes şaşırıp kalmıştı.
Gül abisinin kucağında kızı görünce "Anaa! Berzan abim kız kaçırdı." diyerek ortalıkta cırladı.
Rojda Gül'ün ortalığı ayağa kaldıracak cinsten bağırması karşısında Gül'ün kolunu sert olacak vaziyette çimdikleyerek susmasını işaret etti.
Esma hanım, Berzan Ağa'nın kucağındaki kızın Maria olduğunu anlayınca koşar adımlarla Berzan Ağa'nın kollarında olan kızına doğru koşarak "Kızım. Ne oldu sana? Ne oldu kızıma?" diye feryat edip ağlamaya başlamıştı.
Berzan Ağa kimseyi umursamadan Maria'yı kendi odasına doğru götürecekken Emine Hanım fark edip "Oğlum kızı nereye götürüyorsun? Müştemilat o tarafta değil. Kendine gel ve kızı müştemilata bırak." Sessiz ama sert bir şekilde sözlerini sarf etmişti. Oğlu Berzan'ın her ne pahasına olursa olsun yanlış bir harekette bulunmasını istemiyordu.
Berzan Ağa duydukları karşısında annesini ikiletmeden kollarındaki genç kızı doğruca müştemilata götürdü.
Berzan Ağa Maria'yı yatağın üzerine bıraktığı gibi kızın güzelliği karşısında tekrar dalıp gitmişti. Odadaki herkes Berzan Ağa'nın hâl ve hareketlerini fark ediyorlardı ama korkularından ses etmiyorlardı.
Gül bu durum karşısında yengesi Rojda'nın kulağına eğilerek "Galiba abim aşık oldu. Baksana kızın güzelliğine dalıp gitmiş," Sözlerini sarf ederken istemsizce kıkırdadı.
"Sus kız, abin duymasın. Yoksa seni ayağının altına alır." Rojda da görümcesi Gül gibi alttan alttan gülmeye başladı.
Seher duyduğu cümleler karşısında içten içe Maria'yı deli gibi kıskanmıştı ama belli etmemeye dikkat ediyordu.
Emine Hanım oğlu Berzan'ın kızın güzelliğine kapıldığını anlamıştı ama şimdi kapılmanın sırası değil diye, oğlu Berzan'ın omzuna dokunup sarsarak "Berzan," dedi.
Berzan Ağa dürtülmenin etkisiyle kendisine geldiği gibi üstünde oturduğu yataktan kalkıp kimseye bakmadan odadan hemen ayrıldı. Biraz daha kalırsa dayanamayıp kızı alıp odasına doğru götürecekti.
Doktor gelmiş, muayene yapıp gitmişti bile. Doktor çok ciddi olmadığını söylemiş, hava sıcaklığından dolayı bayılmış olma ihtimalini vurgulayıp gitmişti.
Odada sadece Esma hanım, Seher, Rojda ve Gül vardı. Maria'nın uyanmasını bekliyorlardı.
Seher hâlâ içindeki kıskançlıkla yatakta baygın hâlde yatan genç kıza bakıyordu. Kız güzeldi, haddinden fazla güzeldi kabul ediyordu ama kıskanmıştı işte. Koskoca Berzan Ağa'nın onun güzelliğine dalıp gidişine tahammül edemiyordu.
En sonunda kıskançlığından ve içindeki pis hasetten dolayı odada daha fazla dayanamayıp çekip gitmişti.
***
Ağırlaşmış göz kapaklarımı yavaş olacak bir şekilde açmamla üstümdeki tavanı görmem bir olmuştu. Yumuşacık bir yatağın üzerinde uzanmış vaziyette bulunuyordum. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Kendimi nedensizce fazlasıyla yorgun ve bitkin hissediyordum.
Başımı yavaş bir şekilde yana doğru hareket ettirerek etrafa bakınmamla karşı berjerde annem ve annemin yanında iki kişiyi konuşurken gördüm. Annemi görmemle yüzümde istemsiz küçük bir tebessüm oluşmuştu. Annem buradaydı.
Annemi gördüğüm için içimde yer edinen mutlulukla zor da olsa yatağın üzerinde oturur pozisyona geçerek "Anne," Kısık çıkan bir sesle anneme seslendim. Kısık çıkan sesimle konuştuğum hâlde boğazım acı içinde yanmaya başlamıştı.
Annem sesimi duyar duymaz konuşmayı kesip yanıma doğru geldi. Annemin ardından da iki kişi geldi. Onları tanımıyordum.
Annem yüzünde yer edinen mutlulukla yanıma gelerek saçlarımı okşamaya başladı. Bir yandan okşarken bir yandan da "Kızım ne oldu sana böyle?" diye endişe içinde sordu. "Anneni çok korkuttun. Berzan Ağa olmasaydı kim bilir ne gelirdi başına." Sözlerini sarf ettikten hemen sonra bana sarıldı.
Berzan Ağa mı? Hiçbir şey anlamıyordum. Buraya nasıl gelmiştim? Bana ne olmuştu?
Birden aklıma birkaç yaşanan vahşet anıların akın etmesiyle ağlamaya başlamıştım. Çok korkunçtu...
"Ne oldu kızım? Niye ağlıyorsun? Korkutma beni."
"Anne ben gördüm. Birini öldürdüler... Anne gördüm. Çok kk... Korktum anne. Adama yardım edecektim ama edemedim." Avazım çıktığı kadar daha çok ağlamaya başladım.
Annem bana endişeli bir şekilde bakarak durmadan akan gözyaşlarımı silmeye başladı. "Kızım kâbus görmüş olmalısın. Yaklaşık iki saattir baygın hâldesin. Hem korkma, ben senin yanındayım annem." Endişe barındıran sesiyle beni teselli etmeye çalışıyordu.
Başımı olumsuz anlamda sağa sola doğru hareket ettirerek "Hayır anne kâbus değildi. Ben gördüm diyorum. Lütfen bana inan." Annemin bana inanması için hızlı hızlı sözlerimi sarf etmiştim.
Odada bulunan esmer olan kız "Esma Sultan doğru söylüyor. Kâbus görmüş olabilirsin." diyerek anneme katıldı.
Gerçekten kâbus mu görmüştüm? Yoksa gördüklerim gerçek miydi? İnşallah dedikleri doğrudur. Aksi hâlde gördüklerim kâbus değil de gerçek ise...
Bunu düşünmek bile istemiyorum. Çünkü gerçekten de korkutucu bir şey...
Annem esmer olan kızı göstererek "Bak kızım. Bu kız, konağın biricik kızı Gül. Yanındaki bayan ise konağın gelini Rojda. Azat Bey'in eşi olur kendisi." mutlu dolu çıkan sesiyle onları bana tanıttı. Annem onları bana tanıttığı için yüzümde yer edinen hafif bir gülümsemeyle tebessüm ettim.
Gül denen kız hemen yatağa oturarak "Aman Allah'ım senin gamzen var. Keşke benim de olsaydı." Kocaman gülümseyerek ışıl ışıl parlayan göz bebekleriyle konuşmuştu.
"Teşekkür ederim." Kız benim yaşlarımdaydı sanki.
Ayakta dikilen Rojda abla "Gül'e kesinlikle katılıyorum. Çok güzel gamzelerin var. Kıskandım şimdi bak." diyerek o da kocaman gülümsedi.
Sanırım Gül ve Rojda abla ile iyi anlaşacaktım. Öyle görünüyor...