bc

MÜPTELA +18

book_age18+
8.8K
FOLLOW
82.8K
READ
age gap
forced
kicking
city
like
intro-logo
Blurb

Müptela: Âşık, vurgun, bağımlı gibi kimselere denir.

***

"Beni kendinle mi tehdit ediyorsun lan sen?" Öfkeden deliye dönmüş hâliyle üzerime gelmeye devam ederken, sırtım banyonun fayansla döşenmiş duvarına temas etti.

Köşeye sıkışmıştım.

Tam dibime girmesiyle çenemden sertçe kavrayıp yüzümü havaya kaldırdı ve böylelikle korku dolu gözlerim, ateş gibi yanan gözlerine kenetlendi. "Ya seni hamile bırakırsam, o zamanda beni kendinle tehdit edecek misin?" Sessiz ama korkutucu çıkan sözleri karşısında gözlerim ardına kadar açılmıştı.

"Karnındaki bebeğimize zarar verebilecek misin?" Dudaklarının kıvrılmasıyla "Veremezsin, çünkü sen benim gibi katil değilsin." Beynimin işlevini durduran sözlerini acımasızca sarf ettikten sonra belimden sıkıca kavrayıp ayaklarımı yerden kesti ve böylelikle istemesizce bacaklarım beline dolandı.

Berzan & Maria

chap-preview
Free preview
FOTOĞRAF
"Ağam istediğiniz kişiyi bulduk." Genç adamın duyduğu cümle ile dudağı sinsi bir şekilde iki yana doğru kıvrıldı. Her şey istediği gibi gidiyordu. Ne eksik ne fazla, kısacası mükemmel... Adaletin olmadığı bu dünyada, kendi elleriyle adaleti sağlamaya çalışıyordu. Ne kadar doğru olduğu muamma tabii. Kendisi de kötü biriydi kabul ediyordu ama en azından ihanet eden değil, sözünün eri olan biriydi. Elinde bulunduğu siyah gümüş işlemeli babasından yadigâr kalan silahı, yavaş bir şekilde çalışma masasına bıraktı. Daha sonra çalışma masasının koltuğundan kendinden emin bir şekilde kalkarak arka bahçeye bakan büyük pencereye doğru adımlamaya başlamasıyla "Güzel, her zamanki depoya götürün. Yarın bir güzel ilgileneceğim." Sert ve korkutucu çıkan ses tonu ile yarın için ne kadar acımasız olacağını vurguluyordu. En iyi adamlarından biri olan Ahmet, yarınki adam için şimdiden üzülmüştü. Çünkü karşısındaki adamı çok iyi tanıyordu. Ona yanlış yapan birinin hayatta kalması neredeyse imkansız olduğunu biliyordu. Mardin'de acımasız gaddar ağa diye boşuna anılmıyordu. Ahmet, "Hemen ağam." diyerek çalışma odasından ayrıldı. Ahmet'in çalışma odasından çıkmasıyla genç adam da, konaktaki çalışma odasından çıkarak yatak odasına doğru yol almıştı. Konaktaki en üst kat, ağa olduğu için kendisine aitti; yatak odası, çalışma odası, hamamı, spor alanı... Kısacası birçok özel alanı bu katta bulunurdu. Bu kata izni olmadan hiç kimse elini kolunu sallayarak gidip gelemezdi. Yatak odasına girdiğinde ceketinin cebinden yine tanımadığı adını bile bilmediği yabancı bir kızın fotoğrafını çıkardı. Çıkardığı fotoğrafı eline alarak yavaş adımlarla yatağına doğru ilerledi. Yatağa varınca, sırtı yatak başlığına gelecek şekilde oturup elindeki fotoğrafa simsiyah gözleri ile git gide kararan bakışlarıyla bakmaya başladı. Geçen hafta kendi arabasında gördüğü yabancı bir kızın fotoğrafını neden hâlâ yanında taşıdığını bilmiyordu. Bu kızın kim olduğunu ve nerede yaşadığını bile bilmiyordu. Hoşuna gitmiş ve almıştı fotoğrafı. Her boş bulunduğu vakitlerde de tekrar tekrar; bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan bakıyordu fotoğraftaki kıza. Sanki her baktığında içi nedensizce huzur doluyordu. Çok güzeldi, haddinden fazla güzeldi hem de. Hiç şüphesiz ki, kızın yüzüne yansımış masumluğu ve güzelliği anlatacak kelimeler kifayetsiz kalırdı. Kıza karşı sadece tutku ve arzu beslediğini zannediyordu. Hâlbuki ilerleyen zamanlarda ne tür duyguların kendisini beklediğini bilmiyordu. Odasının kapısı aniden açılınca elindeki fotoğrafı hemen komodinin üzerine ters gelecek şekilde bıraktı. Gelen kişi Emine Hanım'dı, yani annesi. Annesi, "Aslan oğlum benim." diyerek odaya giriş yapmıştı. Genç adam annesinin kendisine doğru geldiğini görünce ayağa kalkarak ceketini çıkardı. Ardından da üstündeki gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. Üstündeki yorgunluğu ve ter, kan kokusunu gidermek için duş alması gerekiyordu. Leş gibi kan kokuyordu çünkü daha bugün gözünü bile kırpmadan kendisine ihanet adamı öldürmüştü. "Akşam yemeğinde istediğin özel bir şey var mı? Varsa emret aslanım." Emine Hanım sürekli oğluna 'aslanım' diye seslenirdi. Neticede oğlu onun ilk göz ağrısıydı. Genç adam annesine donuk bakışları ile bakarak, "Yok ana." diye kısaca cevaplayıp, annesini arkasında bırakarak banyoya doğru ilerlemeye başladı. Annesi kendisine çok değer veriyordu ve oğlu bunun farkındaydı. Zira Emine Hanım, oğlu için her şeyi gözünü bile kırpmadan yapabilecek bir kadındı. Emine Hanım, oğlunun banyoya girmesiyle odadan çıkacaktı ki komodinin üzerine ters bir şekilde bırakılmış fotoğraf dikkatini çekmişti. Komodinin üzerinde bulunan fotoğrafa meraklı bakışlarıyla bakarak fotoğrafa doğru ilerlemeye başladı. Komodinin önüne gelmesiyle fotoğrafı hemen eline alarak merakla bakmaya başladı. Fotoğrafta gördüğü kişiyle merak yerini şaşkınlığı alınca bir süre öylece donup kaldı. Bu o kızdı. Fotoğraftaki kızı gayet iyi tanıyordu ama fotoğrafın neden burada olduğuna bir türlü anlam veremiyordu. Oğlu hiçbir zaman herhangi bir kadının fotoğrafını yanında taşımazdı. Sadece kadınlarla cinsel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bir arada bulunur, daha da kadınlarla aynı ortama bile girmezdi. Peki elindeki fotoğraf da neyin nesiydi? Emine Hanım'ın içi merakla dolup taştığı için bunu öğrenmeden odadan çıkmamaya karar verdi. *** Genç adam beline bağlamış olduğu beyaz havluyla banyodan çıkar çıkmaz karşısında, berjerde oturmuş annesiyle göz göze gelince annesinin neden hâlâ gitmediğini anlamış değildi. Genç adam, "Hayırdır ana? Neden gitmedin, diyeceğin bir şey mi var?" Odadaki sessizliği bozarak konuşmuştu. Annesi Emine Hanım ise, "Var oğul var. Sen hele giyin de gel." diyerek cevapladı oğlunu. Genç adam annesinin söylediğiyle arkasına dönerek odanın içinde bulunan giyinme alanına doğru yol aldı. Annesinin ona ne diyeceğini merak bile etmiyordu. Çünkü yine 'evlen evlen' diye tutturacak diye düşünüyordu. Giyinmiş bir şekilde giyinme alanından çıkarak annesinin hemen yanı başında bulunan berjere doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan ilerlerken bir yandan da konuşmaya başlamıştı. "Dinliyorum ana, ne diyecen? Bu kadar beklediğine göre önemlidir herhâl?" Karşıdaki berjere, iri ve cüsseli bedenini yayarak oturdu. "Berzan, sen bugüne kadar hiçbir kadının fotoğrafını yanında taşımazdın. Annenin bile... " dedi ve elindeki fotoğrafı oğlu Berzan'a göstererek "Bu fotoğrafı senin odanda buldum. Hayırdır oğul?" diye ima ile sözlerini sarf etmişti. Berzan Ağa annesinin elinde gördüğü fotoğrafla kaskatı kesilmişti. Zira bu fotoğrafı nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Aslında hiç kimseye hesap vermek zorunda degildi ama... Kendi istifini bozmadan "Bu muydu ana diyeceğin?" Hafif sert çıkan ses tonuyla konuşmuştu. Annesi Emine Hanım elindeki fotoğrafla birlikte ayağa kalkarak "Anladığım kadarıyla senin için önemli değildir. Yanlış mıyım?" dedi. Berzan Ağa duydukları karşısında âdeta dişlerinin arasından sertçe tıslarcasına "Tabii ki de önemli biri değil, ana!" diyerek cevapladı. Emine Hanım almış olduğu cevapla kapıya doğru ilerlemeye başladı. Berzan Ağa, annesinin fotoğrafla birlikte odanın dışına doğru gittiğini görünce hemen oturmuş olduğu berjerden kalkarak "Ana fotoğrafı neden götürüyorsun?" Hafif telaşlı çıkan sesiyle konuşmaya başladı. Emine Hanım duyduğu cümleyle yerinde durarak yavaşça oğlu Berzan'a döndü. "Neden mi? Benim için önemli değil dedin. Hem sana ait olmayan bir şeyi neden yanında taşıyorsun? Fotoğrafın sahibi her kimse onda olmalı değil mi? Senin olmadığına göre, fotoğrafı sahibine vereceğim." Emine Hanım bilerek bu şekilde konuşmuştu çünkü Berzan'ın fotoğrafı gördüğü ilk andan beri gerildiğini fark etmişti. Oğlunu çok iyi tanıyordu. Bu fotoğraf onun için bir önem arz etmeseydi, kesinlikle yanında taşımazdı. Berzan Ağa duymuş olduğu cümlelerle nedenini anlamadığı bir şekilde sinirlenmişti. Nasıl ona ait olmazdı? Annesinin söylediği cümle nedensiz bir şekilde kanına dokunmuştu. "Ana! Ne saçmalıyorsun? Ne sahibi? Hem sen kime ait olduğunu, nereden bulacan? Fotoğrafı bana ver ben bulurum." Sert ses tonuyla sözlerini sarf etmişti. Emine Hanım, oğlu Berzan'ın birden hiddetlenmesiyle içten içe seviniyordu. Çünkü oğlu otuz yıllık hayatında ilk defa bir kadın için gerilmiş ve sinirlenmişti. Bu da Emine Hanım'ın hoşuna gitmişti. Emine Hanım oğluna yaklaşarak "Fotoğrafı sahibine vereceğim dedim, duymadın mı?" dedi. Berzan Ağa duyduğu cümleyle afallamıştı. Annesi tanıyor muydu yani? Berzan Ağa sonunda kendisine gelerek konuşmaya başladı. "Ne demek bu? Fotoğraftaki kızı tanıyor musun?" Sesinde bariz bir heyecan vardı. Emine Hanım oğlunu daha fazla bekletmeden "Evet, kızı tanıyorum. Esma'nın kızı olur kendisi. Hem sen neden bunları merak ediyorsun?" Son cümlesini ima ile söylemişti. Oğlu Berzan'ın ne düşündüğünü ve ne hissettiğini bilmek istiyordu. Berzan Ağa annesinin söyledikleri karşısında ne diyeceğini bilemediği için sessiz kalmayı tercih etti. Emine Hanım, oğlu Berzan'ın sessizliği karşısında yavaşça oğluna doğru ilerleyip elinden tutarak yatağa oturttu. Kendisi de oğlunun yanına geçip oturdu. Berzan Ağa ise annesine bakmakla yetiniyordu. Annesinin konuşmasıyla annesine kulak verdi. "Bak oğlum, bu kıza karşı bir şeyler hissettiğin bariz bir şekilde ortada. Bana içindekileri anlat. Ben de sana ona göre yardımcı olacağım. Yani kız hakkında ne biliyorsam anlatacağım." Sakin bir şekilde cümlesini kurarak oğlu Berzan'ın vereceği tepkiyi bekledi. "Ana yine ne saçmalıyorsun?" Berzan Ağa annesini geçiştirmeye çalışıyordu. Emine Hanım, oğlunun kendisini geçiştirmeye çalıştığını biliyordu. Fakat ne olursa olsun oğlu Berzan'dan gerçekleri duyacaktı çünkü inat etmişti. Emine Hanım, oğlunun elini sıkıca tutarak "Aslan oğlum benim, seni ben yetiştirdim. Yani demek istediğim seni çok iyi tanıyorum. Dilin yalan söylüyor ama gözlerin..." Berzan'dan ses çıkmadığını görünce "Eyi. Madem söylemiyorsun, ben de fotoğrafı kızın annesine veririm. Kaç gündür perişan oldu kadın. Bir tane tek fotoğrafı vardı onda." diyerek yataktan kalktı. Bilerek böyle konuşuyordu. Oğlu konuşsun diye. Berzan Ağa annesinin söyledikleri karşısında sinirlensede karşı çıkamadı. O da istiyordu kızı tanımak, bunun için beklemeden dişlerinin arasından tıslarcasına "Tamam ana, anlatacağım." dedi. Emine Hanım'ın duymuş olduğu cümle ile yüzünde bir gülümseme belirdi. Kendisi de istiyordu oğlunun birisini sevmesini ve ne olursa olsun, oğlu ne istiyorsa o olacaktı. Emine Hanım'ın gözü kara biriydi. Çocukları için yapamayacağı hiçbir şey yoktu, sonunda ölüm bile olsa. Emine Hanım kalkmış olduğu yatağa tekrar oturarak, "Dinliyorum." dedi. Berzan Ağa annesinin inadını bildiği için içindekilerini dökmeye başladı. "Fotoğrafı geçen hafta arabanın arka koltuğunda buldum. Dikkatimi çektiği için aldım. O gün bugündür ben de ve nedensizce bakıp duruyorum. Sanırım fotoğraftaki kıza karşı tutku ve arzu besliyorum. Bir kere yatağıma alsam geçecek." diyerek konuşmasını bitirdi. Berzan Ağa bu tür konuşmalardan asla çekinmezdi. Gerçi o hiçbir şeyden çekinmezdi. Emine Hanım, oğluna gururla bakıyordu. Oğlu hiçbir şeyden çekinmez, açık açık konuşurdu. Bu da Emine Hanım'ın hoşuna giderdi. Ona göre erkek adam dediğin, hiçbir şeyden çekinmez ve ne isterse onu yapmalıydı. "Evet sıra sen de ana." Emine Hanım sabırsız oğlunu daha fazla bekletmeden konuşmaya başladı. "Kızın adı Maria. Yirmi bir yaşında gencecik bir kız. Çalışanımız olan Esma'nın kızı Maria." dedi. Berzan Ağa duyduğu isimle nedensizce içinin huzurla dolduğunu hissetti. Uzun zamandır kızın ismini deli gibi merak ediyordu. Şimdi durmadan kızın ismini içinde tekrar edip duruyordu. Kızın yaşı küçüktü. Zaten fotoğrafta da belli oluyordu. Kızın yaşı küçük olması, onun için pek önemli değildi. "Ana, Esma hanımın kimsesi yok diye biliyordum." "Esma'nın kimsesi yok, doğru biliyorsun. Sadece bir kızı var, o da Maria. Kızı son bir buçuk yıldır Ankara'da tedavi altında." Berzan Ağa 'tedavi altında' cümlesini duyunca içini nedensizce bir korku kapladı. Tedirgin olan bir sesle "Tedavi altında mı?" diye sordu emin olmak istercesine. Emine Hanım, oğlunun tedirgin sesini işitince hemen araya girerek "Ama o iyi. Kalp ritim bozukluğu vardı. Annesi bir yıl önce yakın bir köyden iş için gelmişti. O zamanlar kız Ankara'da çoktan tedavi altına alınmıştı bile. Esma kendi kızının tedavi masrafları için bu konakta işe başladı. İşe alındığından beri de müştemilatta kalıyor." diyerek sözünü tamamladı. "Peki kızın fotoğrafı neden benim arabamdaydı? Bunu biliyor musun?" "Geçen hafta Esma ile çarşıya kadar gittik. O gün senin araban tek müsaitti. Diğerleri yıkanmaya gönderilmişti. Bizde seninkine bindik. Esma herhâlde kendi kızının fotoğrafını arabanda düşürmüş. O günden beri her yeri karış karış arıyor. Meğer fotoğraf sen de imiş." dedi gülümseyerek. Berzan Ağa duyduklarıyla başını 'anladım' dercesine hareket ettirdi. Daha sonra aklına takılan soruyu sordu. "Peki Maria, o gelecek mi?" dedi. Oğlunun sorduğu soru üzerine oğlunun bacağını sıkarak "Merak etme oğlum, bugünlerde gelecek. Maria tamamen iyileşti artık. Yatağına alacaksın onu." Oğlu bunu istiyordu ve istediği için olacaktı. Maria reddetse bile boştu, çünkü oğlu ne derse o olurdu. Ağa idi sonuçta. Berzan Ağa duyduğu son cümleyle sertleştiğini hissetti. Daha önce bir cümle veya bir kelime ile böyle olmamıştı. Bu kız ona çok farklı duygular hissettiriyordu. Âşk gibi... Emine Hanım yataktan kalkarak "Ben gideyim artık oğul. Sen de oyalanmadan yemeğe gel." diyerek odadan çıkacaktı ki "Ana fotoğrafı bana ver. Götürme!" diyen oğluna yaklaşarak fotoğrafı oğlunun avucunun içine bıraktı. "Artık o senin oğul. Sen ne istersen o olacak." dedi. Emine Hanım, oğlu Berzan'ın saçlarından öperek odadan çıktı. Berzan Ağa ise elindeki fotoğrafa bakarak "Sadece benimsin. Sadece benim," Boğuk çıkan bir sesle fısıldadı.

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook