7-Geçmişin İzleri

3038 Words
Pusat... Hayatımızın kirli geçmişi. O buradaydı. Merdivenlerin başında simsiyah gözleriyle bana bakıyordu. Gözleriyle bile bana tehditler gönderiyordu. Bana attığı mesaj tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Yarım bırakmayı sevmem demişti. Neden mutlu olduğumuz bir zamanda gelmişti? Ya da her şeyin güzel olacağına söz verdiğimizde bana mesaj atmıştı? Doğum günümüzde de aynısını yapmadı mı? Mutluyduk. Ama zehrini bize bulaştırıp tüm mutluluğumuzu emip aldı. Bir anda gözden kayboldu. Sağıma soluma bakınırken insanlar "Bir daha, bir daha!" diye bağırıyordu hep bir ağızdan. Ben ise deli gibi etrafta Pusat'ı arıyordum. Ama hiçbir yerde yoktu. İnsanlar ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bakıyordu. Herkes susmuştu. "Vay benim kuzenim de buradaymış!" diyen Pusat'ın sesiyle gözlerimi kapattım. Defne'nin gülen yüzü kasıldı. Geçmişin izleri yeniden ortaya çıkıyordu. Defne'nin yanına gidip "Sakin ol. Bir şey yapamaz. Tamam mı? Oda bunun için uğraşıyor. Bizi korkutmaya çalışıyor." Bizi şaşırtan ikinci şey ise Aras'ın "Ne işin var burada?" diye sorması oldu. Bu kadarı da olmazdı değil mi? Onlar kuzen olamazdı. Hayatımda daha korkunç ne olabilirdi? Pusat'ın bakışları bize kayınca sıkıca Defne'nin eline tuttum. Ama Pusat bizi görmezden gelip Aras'a ilerledi. Bu işte bir terslik vardı. Pusat asla böyle bir şey yapmazdı. Bizi görmezden gelmesi hiç onluk bir hareket değildi. Aras'ın tam karşısında durup "Artık buradayım kuzen. Ne istediğime gelirsek hesaplaşmamız gereken bir konu var." Aras ellerini yumruk yaptı. Herkes şaşkınca onlara bakıyordu. Pusat etraftaki herkese bakıp "Sence de insanlar bilirken burada olman saçma, değil mi?" diye sordu alayla. Pusat’ın ailesi öldürülmüştü ve bunu bize anlatmıştı. O ne demişti, telefonda? Benim yaptığımı kimse bilmeyecek! Nefesim kesilir gibi olmuştu. Aras suçsuzdu. Aras aniden Pusat'a kafa attı. "Kes sesini!" diye kükredi. Pusat iki metre yere düşerken Defne'nin kolundan tutup çekiştirmeye başladım. Çünkü burası karışacaktı belliydi. Defne'yi bir an önce buradan çıkarmalıydım. Biz bardan çıkarken Baran ve Melis "Nereye? Neler oluyor?" diye sordular bir ağızdan. Defne'nin ağladığını gördükleri için şüphelenmişlerdi. Baran "Siz Pusat'ı nereden tanıyorsunuz?" diye sordu aniden. O an Defne daha fazla ağlamaya başladı. "Buraya hiç gelmemeliydik. Lanet olsun!" diye bağırdım. Defne barın duvarına tutunup "Simay gidelim." Baran "Neler oluyor Defne? Neyden kaçıyorsun sen?" diye sordu. "Geçmişimden." diye cevap verdi. Melis "Senin Aras'ın kuzeniyle bir geçmişin mi var?" diye sordu. *** Defne, ben, Melis ve Baran sahil kenarında bir banka oturduk. İkisi merakla bize bakarken Defne "Simay sen anlatsana." Defne'ye dönüp "Emin misin?" diye sordum. Kafasını salladı. "Onları yeni tanısak da güveniyorum. Hem birine söyleseler bile kaybedecek bir şeyim yok. Ben zaten geleceğimi kaybetmişim." dedi acı bir sesle. Gözleri mavi olduğu için ağladığı zaman gözlerinin içi kıpkırmızı oluyordu. Bana da aynısı oluyordu. Defne bana anlat dercesine bakınca derin bir nefes aldım. Olanları anlattım ama boğazım düğüm düğüm olmuştu. Defne de gözyaşlarını akıtıyordu. O günden sonra ilk defe birine anlatıyorduk. Defne için çok zordu. Benim içinde öyle. Çünkü Defne'nin yaşadıklarının iki katını yaşamıştım. Melis de ben ve Defne gibi ağlıyordu. Baran ise tepkisizdi. Böyle bir şey beklemediği kesindi. Melis "S-Sen bunca şeye nasıl göğüs gerdin?" diye sordu titrek sesiyle. "Simay sayesinde. Ben yaşamak istemedim Melis. Herkes bana acıyan gözlerle bakarken ben ölmek istedim. Ama ölmeyi bile beceremedim." Baran afalladı. "Sen intihar mı ettin? Nasıl böyle bir şeye kalkıştın?" diye sordu. Defne "Zaten ölmüş biri için kolaydı." *** Eve geldiğimde yatağımın üstüne oturup öylece duvarı izledim. Neden böyle oluyordu? Böyle olmamalıydı. Telefonum çalmaya başlayınca çantamın içinde olan telefonumu çıkarttım. Betül skypeten arıyordu. Aramayı kabul ettim. Betül "Selam. Oha senin ne halin var? Simay neler oluyor kızım?" diye sordu telaşla. "Pusat o burada!" Betül şaşkınca bana baktı. "Ne! O Amerika'daydı. Ne ara dönmüş? Biz onu izliyorduk,” dediğinde bilmiyorum dercesine kafa salladım. "En kötüsü de ne biliyor musun? Okuldan bir çocuğun kuzeni çıktı. Bu nasıl bir şanstır." Betül "Simay sen çocuk dediğin kişiden hoşlandın mı yoksa?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. "Sence bunca şeyden sonra nasıl âşık olayım? Defne kötüyken ben nasıl biriyle sevgili olayım?" diye sordum. Betül "Simay her şeyi sen yapamazsın! Senin de nefes almaya ihtiyacın var. Evet, Defne'nin yaşadıkları zor. Ama onun geçmişiyle yüzleşip geleceğini kurtarması lazım. Bunu sen yapamazsın o yapabilir." Haklıydı ama yapamazdım. Defne'yi geçmişiyle baş başa bırakamazdım. Çünkü biliyordum o bunları kaldıramazdı. "Betül haklısın ama Defne bunları kaldıramaz." Betül "Simay böyle olmayacak biz Can'la oraya geliyoruz. Tamam mı? Sıkma canını. Böyle diyorsan ben de yanınızda olmalıyım. Hep beraber geleceğini iyileştirmeliyiz. Hem de Betül Sayer'siz oralar çekilmez." Dediğinde kıkırdadım. Ağlamaklı halime gülüyordum. "Kız yakışıklı var mı?" diye sordu sırıtarak. *** Sabah uyandığımda ayakucumdan saçlarımın ucuna kadar acıyla uyandım. Acının yan etkileriydi bunlar. Kalbimdeki acı kendini böyle belli ediyordu. Neyse ki Betül'le Can geliyordu. Yataktan yavaşça kalkıp banyoya ilerledim. Suyu açıp duşa girdim. Gözlerimi kapatıp kendimi suya bıraktım. Su akıp giderken acılarımı alıp gittiğini hafiflediğimi hissettim. Sanki vücudumdaki acılar suyla akıp gitmişti. Bedenimdeki biriken acılar hafiflemişti. Keşke her şey söylediğim kadar kolay olsaydı. Suyu kapatıp bornozuma sarındım. Giyinme odama gidip iç çamaşırlarımı giydim. Siyah dar kot bir şort ve kırmızı bir tişört giydim. Altına da beyaz converselerimi giydim. Saçlarımı kurutup düzleştirdim. Çantama birkaç kitap koydum. Telefonumu alıp annemlere görünmeden evden çıktım. Şoföre bugün onunla gelmeyeceğimi söyledim. Biraz yürüyüp kendime gelmem gerekiyordu. Eminim ki açık hava iyi gelecekti. Yürürken yanından geçtiğim insanlar telaşla koşuşturuyordu. Bazıları ise yanındaki arkadaşıyla gülüşerek yürüyordu. Okula kadar insanları izleyerek yürüdüm. Okula geldiğimde boş bir bank bulup oturdum. Bugün Defne gelmeyecekti. Boş boş etrafı izlemeye başladım. Defne geçmişinden böyle kaçıyordu işte. İnsanlardan uzak durarak. Okula giren Aras ve arkadaşlarını gördüm. Hepsi de keyifsiz görünüyordu. Dün Pusat'ın gelişi bir tek bizi değil onları etkilemişti. Asıl sorun bu değildi. Pusat bir katildi ve Aras’ın hapse girmesini istemişti. Ben bunu kanıtlamalıydım. Hem Aras’ın suçsuzluğu kanıtlanacak hem de ondan kurtulacaktık. Yanıma gelen Melis "Naber? Defne yok mu?" diye sordu. Ona doğru döndüm. O bugün gelmez." Melis "Yaşadıkları kolay değil. Ama her şeyden kaçamaz ki." Dün Betül de bunu söylemişti. "Melis, Defne çok zor süreçlerden geçti." demekle yetindim. Zil çalınca Melis söyleyeceği şeyi dudaklarının ardında bıraktı. Ben de üstelemedim. Çünkü daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Sınıfa girdiğimizde Melis Baran'ı satarak yanıma oturdu. Baran "Vay dört yıllık kankini iki dakikada sattın ha!" Güldüm. Melis "Satmak demeyelim kanka. Sadece kısa süreliğine. Defne gelene kadar." Yanımızdan geçen Arda Defne'nin adı geçince direkt bize baktı. Arda Defne'den hoşlanıyordu. Bunu fark etmiştim. Keşke bir mucize olsa da Defne de ondan hoşlansa. Çünkü Defne'yi bir tek aşk kurtarabilirdi. Edebiyat hocası içeri girdi. "Günaydın arkadaşlar." deyip masasına oturdu. "Bugün farklı bir şey yapacağız. Ben size bir söz diyeceğim sizde yorum yapacaksınız." Hoca "Sözümüz MURATHAN MUNGAN'dan Acı veriyorsa geçmiş; geçmemiş demektedir." "Evet, Simay'dı değil mi? Sen açıkla bakalım." dediğinde kafamı salladım. "Evet, hocam adım Simay." Ayağa kalktım. Bu söz tam olarak Defne'yi anlatıyordu. "Mesela; bir ilişki yaşadın ve bitti. Geçmişte kaldı diyorsun artık ama hatırladıkça için yanıyor, boğazın düğümleniyor. İşte geçmişte kalmamış işte." Hoca "Peki arkadaşlar Simay'a katılıyor musunuz?" diye sordu. Kimseden ses çıkmayınca hoca güldü. "Simaycığım çok güzel açıkladın. Teşekkür ederim." deyip derse döndü. Tahtaya bir şeyler yazıp "Sınavda soracağım bunları." Baran "Hocam el insaf daha okul açılalı bir hafta olmadı. Ne sınavı?" diye sordu. Hoca kaşlarını çattı. "Baran sonra sınav haftası başımın etini yiyorsunuz. Şimdiden söylüyorum not olmazsan sen bilirsin." Hocanın yazdıklarını not aldım. Ama yazarken kafam başka yerdeydi. Diğer derslerde aynı geçmişti. Çıkış zili çalınca eşyalarımı toparlayıp sınıftan çıktım. Melis ve Baran erken gitmişlerdi. Bana teklif etseler de ben kabul etmemiştim. Okuldan çıkarken biri bana çarptığı için dengemi kaybedip dizlerimin üstüne düştüm. Acıyla inledim. Şort giydiğim için daha fazla acıyordu. Ben ayağa kalkmaya çalışırken biri kalkmama yardımcı oldu. Aras "İyi misin?" diye sordu. Elimi dizimin üstüne koyup "Biri bana çarptı. Ben de yere düştüm." "Şoförün nerede?" diye sordu etrafa bakınarak. Yüzümü buruşturdum. "Bugün şoföre izin verdim. Taksiye binerim." Aras kafasını iki yana salladı. "Ben bırakırım, aynı yere gidiyoruz," deyip belimden tutup beni arabasına kadar götürdü. Bir kızın bakışları dikkatimi çekti. Sinirle bana bakıyordu. Aras arabaya binmeme yardımcı olup kendi de şoför koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırınca kemerimi bağlayıp kafamı cama yaslayıp yoldan geçen insanları izlemeye başladım. Aras arabaya bindiğimizden bu yana çok sessizdi. Bir eczanenin önünde durduğunda arabadan indi. Neden eczaneye gidiyordu? Kaldırımdan geçen birkaç kız arkasından bakarken kaşlarımı çattım. Kızların saçını başını yolasım gelmişti. Kafamı iki yana sallayıp elimle kaşlarımı düzelttim. Kendine gel Simay!! diye fısıldadım kendime. Ne ara Aras'a karşı bir şeyler hissediyorsun? Betül haklı olabilir miydi? Ay ne saçmalıyorsun sen iç ses? Aras eczaneden çıkıp benim kapımı açtı. "Ne yapıyorsun?" diye sordum şaşkınca. Sorumu es geçip eliyle bacaklarımı kendine çekti. Elleri tenime değince elektrik çarpmışçasına irkildim. O da farkına varınca ellerini çekip poşetin içinden birkaç şey çıkartıp elime tutuşturdu. Tentürdiyotu hiçbir şey söylemeden diz kapaklarıma bastırdığında acıdığı için refleksle tırnaklarımı kaslı kollarına batırdım. Aras inleyince utançla ellerimi çektim. Eli ayağına dolaşmış bir şekilde bandı yapıştırmaya çalıştı. Allah'ım ben ne yapmıştım? Bandı yapıştırınca hızla kalkıp kendi tarafına dolandı. Lanet olsun!! Arabayı çalıştırınca yandan bir bakış attım. Bakışlarım kollarına kayınca utançla kızardım. Tırnaklarımın izi oradaydı. Bakışları bana dönünce hızla başımı cama döndürdüm. Aras benim dengemi alt üst ediyordu. Zaten dengesiz biriydi. Yoldan geçen el ele bir çift fark edince tüm düşüncelerimi beynimden sildim. Birbirlerine bakışlarının yoğunluğu buradan bile belli oluyordu. Gülümsedim. Acaba bir gün ben de böyle birini sevebilecek miydim? Kim bilir belki daha tutkulu bir aşk yaşarım. Geçen gün onu takip ettiğimde geldiği yetimhaneye gelmiştik. "Bugün ikimizin de keyfi yerinde değil. Ne dersin onlarla vakit mi geçirsek?" diye sordu. Bakışlarımı gözlerine sabitledim. Gülümsedim. Çok dikkatliydi. "Olur." dedim. Benim keyifsiz olduğumu anlamıştı. “Sen cidden dengesizsin, ya da biri olunca rol yapıyorsun.” Aras güldü. “İkincisi olabilir,” dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım. “Neden?” diye sordum. “Bunu gidip babamlara sormak lazım ama bizim aile konuşmuyor,” dediğinde o gün Asya’nın tepkilerini hatırladım. O yüzden o kadar gerilmişti. “Bunu bilmiyordum,” Aras “Nedenini ben de bilmiyorum. Bir gün öğrenirsem sana da söylerim,” Kafamı salladım. “Senin baban ve benim babamın ne bağı var?” diye sordum. Aras “Biz uzaktan kuzeniz. Yani baban ve annem amca çocukları,” Şokla ona baktım. “Sen Emre dedenin torunu musun?” diye sordum. Doğru, ona çok benziyordu. “Neden bu kadar şaşırdın?” “Ona çok benziyorsun. Teknik olarak babama da benziyorsun. Ben bunu şimdi fark ettim,” dediğimde kafasını salladı. Sonra kaşlarımı çattım. “Ama sen abimle konuşuyorsun,” “Emir abiyle konuşuyorum, o istisna.” “Benimle de konuşuyorsun. Ben de mi istisnayım?” diye sordum. Cevap vermedi. Yetimhanenin önüne geldiğimizde arabadan indim. Aras da arkamdan indi. "Ama hediye getirmedik." dediğimde tam yanımda durdu. "Çünkü onlara bugün daha güzel bir şey getirdik." dediğinde kaşlarımı çattım. "Ne getirdik?" "Bugün onlara kalplerimizi getirdik." dediğinde kocaman gülümsedim. "Sen çok iyi birisin. Ama neden kötü görünmek istiyorsun?" diye sordum. Sadece baktı. Sonra ise dolgun dudaklarını yaladı. "Herkesin beni iyi bilmesini istemiyorum. Değer verdiğim kişiler bilse yeter." dediğinde utançla yanaklarım yandı. Bana değer verdiğini mi söylemişti? Önden yürümeye başladım. İçeri girdiğimde çocukların seslerini takip ettim. Oyun odasında olmalıydılar. Oyun odasına girmemizle hepsi bize koşup sarıldı. Aras "Ee ne oynuyoruz?" diye sordu. Çocuklardan biri bir bandanayı havaya kaldırdı. "Körebe oynayalım." dediğinde ellerimi çırptım. "Tamam oynayalım,” dedim. "O zaman ebe Simay ablanız olsun." diyen Aras'a ters bakış attım. Gözlerimi Aras bağladı. Ben etrafta deli gibi dönerken herkes "Simay abla buradayım." diye bağırıyordu. Birinin kafasına tuttum. "Yakaladım. Kenara." dedim. Bir bir çocukları yakalarken Aras'tan ses yoktu. Arkamı dönüp kollarımı açtım. O an birine sarıldım. Aras'tı. "Yakaladın." dedi. Kafam kalbinin üstüne denk gelmişti. Çok hızlı atıyordu. "Yakaladım." deyip geri çekildim. Yüzümdeki bandanayı çıkarttım. İçlerinden bir çocuk "Saklambaç oynayalım. Ama ebe ben olayım." Aras kafasını salladı. Erkek çocuğu saymaya başlayınca Aras kolumdan tutup beni masanın altına götürdü. Masada örtü olduğu için bizi göremezdi. Masa küçüktü. Birbirimize çok yakındık. Hatta nefesi saçlarıma vuruyordu. Sayma işlemi bitince "Neredesiniz?" diye bağırdı. Birkaç kişi sobeledi. Bizi hâlâ bulamamıştı. Umarım hemen bulurdu. Yoksa burada yanacaktım. Aras "Tenin çok sıcak." dediğinde "Terledim." dedim. Yüzümü yerden kaldırdı elleriyle. "İyi misin? Çıkalım istersen." Kafamı iki yana salladım. Bunu bana sen yaptın Aras! *** Bizim evin önüne geldiğimizde şaşkınca ona baktım. Hemen inmek istemediğim için konu bulmalıydım. Hemen ne soracağımı buldum. "Bu arada benim bilekliğim nerede?" diye sordum. "Senin için çok mu önemli bileklik?" diye sordu. "Sayılır." Can böyle dediğimi duysa beni dövebilirdi. Çünkü verirken bileklik sayesinde benim kadar mükemmel olabileceksin demişti. "Bilekliğim nerede? Vereceğini söylemiştin. Tamam, dün gece veremedin ama bugün verebilirsin." "O şansı kaybettin. Ne zaman istersem o zaman veririm." "Acaba ne zaman olur Aras Bey?" diye sordum alayla. "Bilmem." dediğinde oflayarak ileri doğru baktım. Bakmamla gözlerimin fal taşı gibi açılması bir oldu. Abim köpeği Çakıl'la eve doğru geliyordu. "Abim." dedim dehşetle. Kafamı aşağı doğru eğdim. "Ne bekliyorsun? Kafanı eğsene. Abim bizi görürse ben biterim." dedim korkuyla. Aras hâlâ düz bir şekilde bana bakarken ensesinden tutup kafasını eğdim. Aras kafasını kornaya basınca "Ya dikkat etsene!" Aras "Senin yüzünden çarptım." Elim hâlâ ensesindeydi. Ellerimi çektim yavaşça. "Gitti mi baksana?" diye sordum. Hafifçe kafasını yukarı kaldırdı. Şüpheli bir şekilde etrafı izledi. "Temiz." dediğinde güldüm. "Aras Soydan'dan beklenmeyecek hareketler şok şok." Aras "Ne hallere soktun beni? Kimseden duymayacağım hele Doruk piçi öğrenirse dilinden düşmem daha." dedi homurdanarak. "Arkadaşın o senin düzgün konuşsana." dedim alayla. "Kızım insene artık bir abi vakası daha kaldıramam." dedi başından atarak. "Ben de sana çok meraklıydım." deyip kapıyı açıp sertçe kapattım. Eve doğru ilerleyince gaza basıp gitti. İnsan eve girene kadar bekler. "Öküz!" diye bağırdım arkasından. Bir an da önüme abim çıkınca korkuyla elimi damağıma koydum. "Ödümü kopardın abi!" "Kime öküz diyorsun sen?" diye sordu şüpheyle. Şirin bir bakış attım. "Hiç kimseye." dedim. "İyi gir içeri. Şu şortla fazla dolaşma ortalıkta." diye homurdandı. Gözlerimi devirip zile bastım. "Bu arada akşam misafir var." dedi. Arkamı dönüp abime baktım. "Kim?" diye sordum. "Kız arkadaşım." dediğinde elimi karnıma koyup gülmeye başladım. "Allah bu akşam komedi var. Hem sen onu nasıl kandırdın? Kıza işkence etmedin, değil mi?" dedim.Abim "Akşam görürsün," dedi sırıtarak. Abim böyle güldüğüne göre bir bildiği vardı. "Abi bu arada babamla aranı düzelttin mi?" diye sordum. "Düzelttik sayılır. Hadi eve gir." dedi duygusuz bir sesle. Abim bu konularda konuşmayı pek sevmezdi. Kafamı sallayıp eve girdim. Eve girdiğimde annemle karşılaştım fazla mutluydu. Abimle babamın arasının düzeldiğini zannediyordu. Yanağına öpücük kondurdum. "Ben odamdayım." deyip odama çıktım. Banyoya girip kısa bir duş aldım. Askılardan narçiçeği omuzlarımdan aşağı olan kalın bir kemeri olan kısa bir elbise giydim. Altına da siyah babetlerimi giydim. Saçlarımı kurutup fön çektim. Aynada kendime son kez baktım. Güzel görünüyordum. Telefonumu yatağın üstünden alıp aşağı indim. Annem son hazırlıkları kontrol ederken babam salonda oturuyordu. Abim de herhâlde sözde sevgilisini almaya gitmişti. Gidip babamın yanına oturdum. Birkaç gündür onu görmüyordum. Özlemle kollarıma omzuna doladım. Oda bana sarıldı. Kokusunu içime çekip kafamı göğsüne yasladım. Başımın üstüne öpücük kondurdu. "Nasılsın meleğim?" diye sordu. Babam Amerika'dan döndüğümden beri bana çok ilgili davranmaya başlamıştı. Kafamı kaslı göğsünden kaldırıp yanağına öpücük kondurdum. "Çok iyiyim yakışıklım sen?" diye sordum. "İyiyim prensesim. Bu gece eğlence bizi bekliyor." dediğinde kıkırdadım. Zil çalınca annem kırmızı göğüs dekolteli kısa elbisesi ve siyah platform ayakkabılarıyla içeri girdi. "Hadi kalkın geldiler." dedi telaşla. Babam "Bu da diğerleri gibi badanalı mı acaba?" dediğinde kıkırdadım. "Ya da Emir aşkıemm diye bağıran biri mi?" dedim. Babamla biz kahkaha atarken annem gidip kapıyı açtı. İki dakika sonra içeri annem girdi. Arkasından abim ve yüzünde hafif bir makyaj, beyaz askılı elbisesi olan bir güzel kız girdi. Mine olmalıydı. Babam "Kız arkadaşın nerede Emir?" dediğinde gülmemek için dudaklarımı dişledim. Annem babamın sözüne yalandan güldü. Yandan karnına dirsek attı. Babam inleyince "Ahh canım kocam diye demiyorum çok şakacıdır." dedi yalandan gülümseyerek. Abim gülümseyerek kollarını kızın beline sardı. Abim "Sevgilim Mine, bu da babam Gökhan-babamı göstererek-Bu da benim prensesim Simay." dedi beni göstererek. Mine abla "Memnun oldum efendim." dedi gülümseyerek. Ben de aynı içtenlikle "Ben de memnun oldum Mine abla." dedim gülümseyerek. Annem "Açsınızdır yemeğe geçelim." diye bir öneride bulundu. Babam başköşeye geçti. Annem babamın sağına abim de soluna oturdu. Ben de annemin yanına oturdum. Abim ayağa kalkıp Mine ablanın sandalyesini çekti. Mine abla gülümseyip oturdu. Sürekli gülümseyen çok güzel bir kızdı. Yemekler servis edilirken "Nasıl tanıştınız abiciğim?" diye sordum. Olanları sadece ben biliyordum. Abimin içtiği su boğazında kalırken annemde heyecanla "Evet, Emir anlatsana." dedi. Abim konuşacakken Mine abla "Okulda tanıştık. Aynı bölümdeyiz." dedi gülümseyerek. Babam "Yani barda tanışmadınız Emir beni şaşırttın." diyen babama karşılık abim "Normal bir baba olsaydın önceden öğrenirdin." diye tısladı. Babam cevap vermedi. Annem gergin bir şekilde gülümseyip konuyu değiştirmek adına Mine ablaya döndü. "Ailenle mi yaşıyorsun canım?" dediğinde Mine ablanın gözleri doldu. "Geçen sene onları trafik kazasında kaybettim, sadece kurtulan ben oldum." dedi gözleri dolu bir şekilde. Annem "Çok üzüldüm canım keşke sormasaydım." dedi üzüntüyle. Mine abla "Önemli değil alıştım artık." dedi düz bir ifadeyle. Annem "Özel değilse şimdi nerede kalıyorsun? " diye sordu. Abim "Anne yeter!! Mineyi üzüyorsun." dedi sert bir sesle. Abimi tanımasam ona değer verdiğini zannederdim. Ve olanları bilmesem. Mine abla "Önemli değil Emir, ben lösemi bir arkadaşımla annem ve babamdan kalan evimizde kalıyorum." Annemler lösemi arkadaşı hakkında sorular sorarken ben de onları dinliyordum.Yemeği yedikten sonra annem "Biraz da salonda oturalım." dediğinde ayaklanıp salona geçtik. Annem "Sende Emir gibi Mimarlık okuyordun değil mi? Az önce o kısmı kaçırdım galiba." "Evet, efendim." diye cevapladı. Babam "Gelinim de mimar olduğuna göre daha gözüm arkada kalmaz." dedi rahatlıkla. Abim gözlerini büyüttü. Mine abla utançla kafasını yere eğdi. Annem "Gökhan!! Utandırma kızı!!" *** Mine abla "Ben artık gitsem iyi olur. Arkadaşım evde yalnız." diye açıklama yaptı. Abim de ayaklanınca "Ben Mine’yi eve bırakacağım." dedi. Mine abla bizle vedalaştıktan sonra annem ona sıkıca sarıldı. "Yine gel olur mu canım?" dedi. Ben de Mine ablaya sarılıp telefon numarasını istedim. Birbirimize numaralarımızı verdikten sonra babam "Selfie!!" diye bağırdı. Annem babamın yanında elini beline koydu. Babam "Oğlum sevgiline sarılsana." dediğinde abim de Mine ablanın beline sarıldı. Ben de Mine ablanın koluna girdim. Hepimiz gülümsedik. Babam çektikten sonra i********:ı açtı. Babam ailemizin yeni üyesi yazınca abime bakıp sinsice sırıttım. Abim ise oflamakla yetindi. Abim ve Mine abla evden çıktıktan sonra salonda geçtik. Babam "Bu sefer düzgün bir kız bulabilmiş." dedi beğenmiş bir şekilde. Annem memnunca kafasını salladı. "Ben de çok beğendim Gökhan, hem ailesi de yok yazık bu yaz bir nişan yapar mıyız hatta bir daha ki ay söz takalım." dedi. Yuh anne!! Acaba abim bunları duysa ne yapardı? Kesinlikle pişman olurdu. Hem Mine abla nasıl olmuştu da buraya gelmeyi kabul etmişti? Abim onunla dalga geçiyordu. Ben düşüncelere dalmışken annem "Sen ne düşünüyorsun Mine hakkında?" diye sordu. "Bence çok tatlı ve güzel." dediğimde annem kafasını salladı. Babam "Hanım şimdilik bir şey söyleme Emir'e, belli olmaz onun sağı solu. O iş bende." dediğinde abimin haline üzüldüm. Babamın sinsice gülüşü hiç de iyiye işaret değildi. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD