Telefon elimden kayıp yatağın üzerine düştü. Geçmiş bizi bırakmıyordu. Neden? Defne’ye daha bugün her şey güzel olacak demiştim. Geçmiş bizi asla bırakmayacaktı. Yaranın iyileştikten sonra bıraktığı iz gibi. Geçmişte yaşadıklarımızda geleceğimizin izi olacaktı. İzi yok etmek için elimden geleni yapacaktım. Beni Pusat bile yıldıramayacaktı. Daha güçlü olacaktım. Güçlü olmaya çalıştıkça ben daha da zayıf görünecektim. Ama pes etmeyecektim.
Telefonu elime alıp yazmaya başladım. Ellerim titriyordu fakat umursamadım. Kelimeleri yanlış yazsam da sonradan düzeltiyordum.
-Pisliğin tekisin. Defne'ye az daha tecavüz ediyordun sen şerefsiz! Daha ne istiyorsun? Bizden uzak dur!
Ruhunu kaybetmişti. Defne, kendini kaybetmişti. Artık dayanacak gücü yoktu. O yüzden artık onun yerine ben acı çekmeliydim. Ellerim titremeye devam ederken mesaj geldi.
053***-Ben yarım kalan işleri asla sevmem, Simaycık.
Şerefsiz! Defne bilmemeliydi. Bilmeyecekti de. Derin bir nefes aldım. Sakin ol Simay. Her şey güzel olacak. Ama bunu nasıl yapacaktım? Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken balkona çıkıp derin bir soluk aldım.
Elim kalbimin üzerindeydi. Dışarıdan biri kriz geçirdiğimi düşünebilirdi. Bakışlarım Aras’ın odasına kaydı. Kimse yoktu. Dışarı çıkmış olmalıydı. Yaslandığım duvardan aşağı doğru süzülüp ağlamaya başladım. Elimi ağzımın üzerine koydum. Sesim çıkarsa annemler odaya gelebilirdi.
Gözlerimi kapatıp özgürce ağlarken biri elini omzuma koydu. Gözlerimi açıp çığlık atacakken elimin üzerine biri elini koydu. Aras telaşla bana bakıyordu. Gözyaşlarımı silip “Ne yapıyorsun sen, ya?” diye sordum, burnumu silerken. Aras yüzüme bakıp “Sen neden ağlıyorsun?” diye sordu.
“Bu seni ilgilendirmez. Her sıkıldığında buraya mı geleceksin?”
Aras benim gibi duvara yaslandı. “Ağladığını gördüm.”
Ona döndüm. “İnsanlar ağlayabilir.”
Aras aklına bir şey gelmiş gibi sırıttı. “Yoksa küçük bebekler gibi bilekliğinden dolayı mı ağlıyorsun?” diye sordu. Göz devirdim. “Hayır, farklı sorunlarım var,” dediğimde “Anlatmak istemediğini fark ettim. Seni sıkmayacağım, merak etme fakat sıkıntın neyse ağlamakla geçmez.”
Kafamı salladım. “Biliyorum, ama ağlarken sıkıntılarımdan kurtulduğumu hissediyorum,” dediğimde benden bakışlarını çekti. “Ama kurtulmuyorsun.”
Haklıydı. “Buraya sürekli gelmezsen iyi edersin. Biri görürse kötü olabilir,” dediğimde kafasını salladı. “En çoğu Emir abi beni döver,” deyip güldü. Göz devirdim. “Çok tuhafsın. Okulda bana nasıl davranıyorsun, burada nasıl? Çift kişilikli falan mısın?” diye sordum.
Pusat konusu tamamen aklımdan çıkmıştı. Aras “Herkesin bir saklanma yöntemi vardır. Ben de bunu geliştirdim, diyelim.”
Güldüm. “Ben şanslıyım. Komşun olduğum için her şeyi biliyorum,” dediğimde Aras “Buraya sadece ağladığın için geldim. Yoksa sana hâlâ sinirliyim. Beni neden takip ediyordun?” diye sordu, sinirle. Odanın kapısı tıklanınca telaşla gözlerimi açtım. “Hadi git, buradan!”
Abim “Simay,” diye bağırınca Aras “Sakin ol, gidiyorum!” deyip ağaçtan aşağı indi. Ben aşağı baktığımda inmişti. El sallayıp kendi bahçelerine geçti. Abim yeniden adımı bağırınca odama geçtim. "Gir, abi!" diye bağırdım.
Abim kafasını içeri doğru uzattı. “Neredesin, sen?” diye sordu. “Balkondaydım,” dedim ve ekledim. “Sen ne diyeceksin?” diye sordum. "Annemler yok. Hadi dışarı çıkalım." demesiyle kafamı dağıtmak adına kabul ettim.
"Olur, ne zamandır İstanbul'da değilim. Özlemişim." diye mırıldandım. Lise hayatım boyunca İstanbul’a sadece bir kez gelmiştim. Neyse ki son senemi İstanbul'da -ait olduğum yerde- okuyacaktım. Abim "Hazırlan çıkalım. Kısa bir şeyler giyip beni katil etme sakın!" diye uyarmayı da unutmadı. Göz devirdim. Ah bu abiler!
"Tamam, abi!" dedim bıkkınca. Amerika'da kalmanın tek güzel yanı buydu. Karışan yoktu. Can kızsa da sonradan unuturdu. Abim odadan çıkınca giyinme odama girdim. Hava eylül ayına girmemize rağmen hâlâ sıcaktı. Yazın son günlerine girmiştik. Koskoca yaz bitmişti. Acılarla, gözyaşlarıyla. Oysa tatilin ilk günlerinde ne hayallerimiz vardı. Betül ben ve Defne kız kıza tatile gidecektik. Sabah havuz akşam gece kulüpleri...
Ama hepsi sadece hayallerde kaldı. Defne o günden sonra bırakın tatili bizle doğru düzgün konuşmadı bile. İstanbul'a döndüğümüzden bu yana daha iyi. Ondan öncesini düşünmek bile istemiyorum. Kafamı iki yana salladım. Kötü günleri düşünerek kendimi üzmemeliydim. Zaten başımızda Pusat gibi bir bela vardı. Deri dizimin bir karış üstünde bir etek giydim. Üstüne de beyaz şifon bir tişört giydim. Tişörtü eteğin içine sokup hoş bir hava verdim.
Altına da siyah bilekten kemerli ayakkabılarımı giydim. Saçımın kabarıklığını gidermek için sprey sıkıp elimle şekil verdim. Abim "Simay!" diye sabırsız bir şekilde bağırınca göz devirdim. Erkeklerin hepsi aynıydı. Her şeyin hemen olmasını isterlerdi. Ama karşıdaki bir kadınsa sanmıyorum.
Sırıttım. Makyaj masama oturup uçuk pembe bir ruj sürüp iyice dudaklarıma yaydım ruj kalemi yardımıyla. Küçük bir çantanın içine telefonumu koyup odadan çıktım. Abim koridorda sağa sola doğru gidip geliyordu. Saatine bakıp "Tam yarım saattir hanımefendiyi bekliyorum." dedi sinirle.
Abimin yanına yanağına bir öpücük kondurdum. "Abi abartma lütfen." deyip koluna girdim. Abim ağzının içinde bir geveledi. "Hadi gidelim." deyip adım atacakken abim "O etekle nereye?" diye sordu. Yok artık! "Abi etek kısa bile değil."
Abim "Simay biri bakarsa o zaman göstereceğim sana kısa değil." diye homurdandı. Abin mi var derdin var arkadaş. "Hadi gidelim artık. Hem bir dakika babam ve annem nerede? Annem babamın yüzüne dahi bakmadı, hem de çalışanlarının yanında. Görsen babam nasıl yağ çekiyordu,” dedim, gülerek. Abimin anında kaşları çatıldı. Babamla araları hiçbir zaman iyi olmamıştı.
"Babam önce yaralayıp sonra da yarayı sarmaya çalışıyor. Ama bilmediği bir şey var eskisi gibi olmuyor,” dediğinde ben yokken evde daha sert rüzgarların estiğini anladım. Abim bir bakıma haklıydı. Nasıl bir vazo kırıldıktan sonra eskisi gibi olamıyorsa kalp de öyleydi. Kırıldıktan sonra kolay kolay eskisi gibi olmuyordu.
Abimin neşesi iyice kaçmıştı. "Hadi çıkalım ve abi kardeş eğlenelim." dedim ellerimi çırparak. Abim keyifsiz de olsa kafasını salladı. Birlikte evden çıkıp abimin son model Audi'sine bindik.Kemerimi taktıktan yarım saniye sonra abim hızlı bir kalkış yaptı. Sinirini arabasından çıkartıyor gibi görünüyordu. Abim radyoyu açıp hareketli bir şarkıda durdu.
Radyoda Sefo-Bilmem mi şarkısı çalmaya başlayınca abim sesini açtı. İşte benim için olay buydu. Son hız araba ve son ses müzik... Araba neredeyse 200'yu zorlarken abim hafiften yavaşlamaya başladı. Çünkü ara sokağa girdik. Demir abinin diye bildiğim barın önünde durduk.
ARAS'TAN
Simay'ın evinden çıktıktan sonra Demir abi aradığı için aynı zamanda Arda ve Doruk Darkness’ta olduğu için oraya gittim. Darkness'ın önüne geldiğimde vale kapımı açtı. Ben inerken aynı anda tam karşımda abisiyle inen Simay'ı gördüm. Gülümseyerek abisinin koluna girdi. Şimdi iyi görünüyordu. Beni fark etmemişti. Onlar içeri girince ben de arkalarından içeri girdim.
Simay gülerek abisine bir şeyler anlatıyordu. Abisi de sırıtarak onu dinliyordu. Müzik sesinden dolayı duyamıyordum. Onu güldüren şeyi merak etmiştim. Ne zamandan beri merak ediyordum. İçeri girdiğimde önlerine geçip her zaman oturduğumuz locaya ilerledim. Doruk ve Arda oradaydılar. Yanlarına gittiğimde ikisi de baş selamı verdi.
Boş yere oturdum. Doruk “Demir abi seni bekliyordu, bir görün istersen.”
Kafamı sallayıp Demir abinin üst kattaki odasına gittim. Demir abi beni görünce direkt “Aras, sen ne yapıyorsun? Tek başına Secrecy’e gitmek ne demek? Bir de Kerem Kara’yı tehdit etmişsin,” diye bağırdı. Nereden duymuştu? Demir abi yüz ifademden anlamış ve “Ben Demir Soykıran’ım. Benden habersiz kuş uçmaz, Aras. Anlıyorum seni, kanın kaynıyor ve intikam almak istiyorsun. Ama böyle olmaz. Böyle yaparak kendini tehlikeye atıyorsun. Artık ben ne dersem onu yapacaksın,” dediğinde kafamı sallamak zorunda kaldım.
Demir abinin sözünün üzerine söz söylemek olmazdı. Söylersek sonu ceza ile biterdi. Sen benim tanıdığımsın, demezdi. Demir abi ayağa kalktı. “Aras, seni severim ama bu hareketlerin devam ederse burayla bağını kopartmak durumunda kalırım. Bilmem anlayabildim mi?” diye sorunca “Evet, abi.”
Demir abi omzuma vurdu. “Aras, sen çok esaslı bir çocuksun. Tek başına bu alemi yapamazsın. Sadece bekle,” deyip odadan çıktı. Ben de arkasından çıktım ama planın elimde patlaması beni üzmüştü. Bizimkilerin yanına gittiğimde Doruk “Ne oldu?” diye sordu.
“Azar işittim.”
Arda “Valla biz de işittik. Demir abi, radar gibi ya. Her şeyden haberi oluyor,” deyip elindeki telefona gömüldü. Keyfim kaçmıştı. Doruk “Demir abinin özel güçleri olabilir,” dediğinde göz devirdim. “Bir şeyi de abartmasan.”
Simay'dan
Abimle bir koltuğa oturduk. Abime dans etmek istediğimi söylemiştim ama kabul etmemişti. Neymiş eteğim kısaymış. Somurttum. Etrafı izlerken Aras ve arkadaşlarını gördüm. Aras, Doruk ve Arda ile bir şeyler konuşuyordu. Fakat keyifsizdi. Canı bir şeye sıkılmış olmalıydı. Doruk, Aras'ın söylediği şeyle sırıttı.
Aras göz devirip etrafı incelerken göz göze geldik. Bakışları düzdü. Etrafından birileri varken benimle arasına bir duvar örüyordu. Daha bugün iki kez evime tırmanmış ve benimle sohbet etmişti. Şimdi onlar değilmiş gibi davranıyordu. Abim "Nereye bakıyorsun sen?" diye sormasıyla bakışlarımı kaçırdım.
Abime dönüp "Hiç, burası çok güzelmiş." diye mırıldandım. Abim içkisinden içip kafasını salladı. Allah'tan anlamamıştı. Yoksa önce beni sonra da Aras'ı döverdi. Yanımıza esmer biri geldi. "Ooo Emir sahalara dönmüşsün!" deyip bana piç bir bakış attı. Abim "Gözlerine sahip çık!" deyip ayağa kalktı.
"Ne zamandan beri sürtüklerini savunuyorsun Emir?" diye sordu alayla. Dudağımı dişledim. Beni takıldığı kızlardan biri zannetmişti. Hey, esmer! Helvanı nasıl istersin? Abim "Lan o benim kardeşim! Sikerim belanı!" diye kükreyip adama kafa attı. Abim adamı döverken yalvarıyordu. "Emir gerçekten bilmiyordum bilsem asla öyle bir şey söylemezdim."
Abim adamı duymuyordu. Koluna tuttum. "Abi herkes sana daha doğrusu bize bakıyor!" diye bağırdım. Aras ve arkadaşları abimi geri çekti. Abim "Bırakın lan!" diye bağırıp Aras'ı itti. Doruk "Abi sakin ol!" deyip sakinleştirmeye çalıştı.
Abim "Doruk siktir git! Sen de dayak yeme!" diye tısladı. Abim onları tanıyor muydu? Komşuyduk, normal değil miydi? Doruk bana döndü. "En çok da Emir abiyle kardeş olmana şaşırdım. Hiç benzemiyorsunuz."
Abim "Lan herifin derdine bak! Doruk cidden hala sinirliyim dayak yiyen sen olacaksın!" diye sinirle ona baktı. Doruk elini ağzına koydu. Abim bana dönüp "Sen eve git ben yarım kalan işi bitirip geleceğim,” dediğinde gözlerimi büyüttüm. Abim ne diyordu?
Abimin koluna tuttum. "Abi saçmalama lütfen! Zaten yolları pek bilmiyorum. En iyisi sen de gel,” diye yalvardım. Yalan söylemiştim ama işe yaramamıştı. Abim araba anahtarlarını çıkartıp Doruk'a verdi. "Simay'ı eve bıraksana."
***
Sabah uyandığımda yataktan kalkıp koşarak abimin odasına gittim. Dün neredeyse saat bire kadar onu beklemiştim. Ama gelmemişti. Sonra da uyuyakalmıştım. Abimi yüzüstü yatağında yatarken bulunca derin bir nefes aldım. En azından hapse girmemişti. Farkındayım fazla saçmaladım.
Kafamı iki yana sallayıp, yavaşça kapıyı kapatıp, odama ilerledim. Ben iyice saçmalamaya başlamıştım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Dün geldiğim gibi duş almam iyi olmuştu çünkü şu an acayip üşeniyordum. Maalesef ki aşırı derecede üşengeçtim. Yalnız olsam aç kalırdım ben. Hızlıca hazırlanıp evden çıkmalıydım. Yoksa okula geç kalacaktım.
Giyinme odama gidip elime ilk aldığım siyah, dizimin bir karış üstünde biten kloş bir eteği giydim. Şu an hangisini giysem tartışmasına giremeyeceğim. Üstüne de kurtarıcım beyaz basic tişört giydim. Boynuma uzun kolye takıp bilekliklerimi taktım. Ayağıma nike beyaz ayakkabılarımı giyip gözaltlarımı kapatmak için kapatıcı sürdüm. Gözaltlarım eskisinden daha iyi olmuştu en azından. Ah abimi bekleyeyim derken uykusuz kalmıştım.
Bir de Pusat vardı. Geceleri gözüme uyku girmiyordu. Bazen yaptıkları aklıma geliyordu. Tüylerim diken diken oluyordu. Saçlarımı da yandan dağınık bir örgü yaptım. Çantama defter ve kalem koyup telefonumu alıp odadan çıktım.
Aşağı indiğimde bizimkiler kahvaltı yapıyordu. Barışmışa benziyorlardı. “Çifte kumrular,” deyip masaya oturdum. Annem gülümseyip “Öyleyiz, değil mi?”
Abim gelip masaya oturunca anneme bakıp göz devirdi. Bu hâlleri abimi sinir ettiği kesindi. Abim “Öylesiniz ya,” dedi, alayla. Babam ona sinirle bakınca abim hiçbir şey demeden tabağını doldurdu. Babam “Simay okula alışabildin mi?” diye sordu. Ağzımdaki zeytin çekirdeğini çıkartıp “Evet, alıştım.”
Babamın konu açmaya çalıştığı belliydi. Ben de bunun üzerine “Abimin kız arkadaşı var,” dediğimde masada önce büyük bir sessizlik oluştu sonra da babam “Abinin kız arkadaşı mı var? Şaka mı yapıyorsun?” diye sordu.
Abim de kaş göz işareti yapıyordu. Annem “Kim biz tanıyor muyuz?” diye sordu. “Ben de geçen gün Demir abi ile konuşurken duydum. Adı Mine’ymiş,” dememle abimin içtiği portakal suyunu püskürtmesi bir oldu. Dün gecenin intikamı budur. Portakal suyu bize sıçramamıştı fakat abimin kötü bakışlarına maruz kalıyordum.
Annem “Emir, iyi misin oğlum?” diye sordu, telaşla. Abim kafasını salladı. Babam “Yalan olduğu belli. Emir’in bir sevgilisi varmış, bu numaralarla bana gelmeyin,” dediğinde abim “Simay, doğru diyor. Mine benim kız arkadaşım,” dedi.
İşte böyle bir şey beklemiyordum. Babam kahkaha attı. “Bir akşam bu eve gelmediği sürece inanmam.”
Abim kafasını salladı. “Ona sormam gerek,” deyip masadan kalkıp gitti. “Benim de çıkmam gerek,” deyip abimin arkasından koştum. “Abi,” diye bağırdım. Abim beni biraz ileriye sürükledi. Bizimkilerin duymasını istemediği belliydi.
“Sen ne yaptığını zannediyorsun?” diye bağırdı. “Abi, ben…” diye devam edemeden sözümü kesti. “Simay içerideki şov neydi? Sen ne yaptığının farkında bile değilsin,” diye bağırdı. “Ne yapmışım ya? Sen cidden saçmalıyorsun abi!”
“Simay daha fazla kalbini kırmadan gidiyorum,” deyip arabasına binip gitti.
***
Şoför eşliğinde Defne ile okula gidiyorduk. Olanları Defne’ye anlattım. Defne çok şaşırmıştı. “Nasıl yani?” diye sordu. “Kısaca abimden hoşlanan bir kız var, abim ona kötü davranıyor. Ben de onun abimin sevgilisi olduğunu söylediğimde abimle tartıştık,” dediğimde Defne “Film mi çekiyoruz?” diye sordu.
Güldüm. “Yalnız abim çok öfkeliydi. Ne yapacağım?”
Defne “Üzülme, belki de Emir abi için iyi olacak,” dediğinde bilmem dercesine kafamı salladım. Her şeyi zaman gösterecekti. Şoför radyoyu açtı. Gripin-Beni boş yere yorma şarkısı çalmaya başlayınca “Bu kalsın,” dedim.
"Sonra topla beni düştüğüm yerden. Beni boş yere yorma derdim büyük efkârım derya,” diye mırıldandım. Okula geldiğimizde Defne kütüphanede işi olduğunu söyleyince ben kantine gittim. Tost ve çay aldım. Boş bir masaya oturdum. İsteksizce birkaç ısırık aldım. Başımı kaldırınca ilerde kantinin sonundaki masada oturan Aras'ı gördüm. Durgundu.
Dün akşam kulüpte de aynıydı. Elindeki kahveye bakıyordu. Onu baktığımı hissetmiş gibi kafasını kaldırdı. Göz göze geldiğimizde uzak bile olsa dikkatimi gözaltı torbaları çekti. Ne olmuştu? Neden böyle hüzünlü gözleri? Bakışlarımı kaçırıp tostuma çevirdim. Birkaç ısırık daha aldım. Arada Aras'a kaçamak bakış atmayı unutmadım.
O bana bakmak yerine duvara baktı. İnsanın bir kere mi bakışları bana uğramazdı canım? Ben saçmalıyordum iyice. Aras sana baksa ne olur bakmasa ne olur? Elimdeki tostu kemirmeyi bıraktım. Sabahları genelde bir şey yiyemezdim. Ama yemeyince de yorgun oluyordum. Farklı bir bünyeye sahiptim. Bakışlarım tekrar ona kaydı. Masamdaki sandalye çekildi. Bakışlarımı zorlukla ondan çekip oturan kişiye çevirdim.
Baran'dı.
Baran "Günaydın. Nereye bakıyordun sen?" diye sordu merakla.
"Günaydın. Dalmışım." dedim pürüzlü çıkan sesimle. Boğazımı temizledim. Bilmiyorum ama Baran'a Aras'a baktığımı söylemek istememiştim.
Baran "Simay o tarafa gözün dalmasın bile." dedi Aras'a bakarak. Neden böyle söylemişti? Kaşlarımı çatıp ona baktım. İfademden dolayı devam etti. "O tehlikeli biri. Ondan uzak dur." dedi uyarır bir tonda.
"Neden?" diye sordum. Nedenini biliyordum. Aras hapse girmişti. Baran "Nedenini bilmesen daha iyi. Yoksa ondan hoşlandın mı?” diye sordu. "Tabii ki hayır." dedim umursamaz bir sesle.
Baran "Sevindim. Çünkü canının yanmasını istemem." dedi gülümseyerek. Aras hakkında bir şeyler bildiği belliydi. Bildiğimi belli etmemeliydim. Kafasını hafifçe bana yaklaştırmasıyla daldığım düşünceden çıktım. Gözümün önündeki saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı.
Rahatsızca yerimde kıpırdandım. Oysaki Aras'ın bana yakınlaşması beni rahatsız etmemişti. Aksine farklı ve özel hissettirmişti. Kafasını geri çekmeden "Akşamki partiye benimle gelir misin?" diye sordu aniden.
Şu, Aras'ın bahsettiği parti olmalıydı. Partiye Baran'la gitmek. Böyle bir soru beklemediğim için "Bilmem olabilir." dedim kararsız bir sesle. Baran "O kadar mı çirkinim?"
"Anlamadım,” dedim. Baran iyi ama fazla tuhaf biriydi. Bana ilgisi olduğu anlayabiliyordum. İlgisi pek hoşuma gitmiyordu. "Teklifimi hemen kabul etmedim." dedi. İnsanları kırmayı ya da üzmeyi sevmediğim için reddedemiyordum.
"Ama ben reddetmedim." dediğimde Baran gülümsedi. "O zaman kabul ediyorsun."
Baran'ın ilgisinden dolayı ondan uzak durmak istiyordum. Bugün bunu bana apaçık belli etmişti. "Kabul ettiğimi de söylemedim." dedim gülerek. Baran bir şey söyleyecekken ders zili çaldı. Baran'la masadan kalktık. Kantindeki herkes kalkıp kantinden çıkarken Aras hâlâ aynı yerde otuyordu.
Baran ilerlerken bana döndü. "Gelmiyor musun?" diye sordu. "Şey sen git. Ben hemen geliyorum." dediğimde kafasını sallayıp kantinden çıktım. Allah'tan sorgulamamıştı.
Aras'ın yanına doğru ilerledim. "Selam." dediğimde bakışları bana döndü.
"Neden geldin?" dedi hoşnutsuz bir sesle. Oysa dün gece ağladığım için yanıma gelmişti. Bu onun herkesten sakladığı yüzüydü, bunu biliyordum. Fakat bana bu şekilde davranması üzücüydü. Karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum. Oturduğumda gözlerini devirdim.
"Derse girmeyecek misin? " diye sordum. Bana ciddi misin bakışları attı. "Hiç ders havasında değilim. Yalnız bırak beni." dedi duygusuz bir sesle. Ciddi misin, Aras? Dün beni teselli eden kişi nerede? "Bilekliğim nerede?" diye sordum. Onu bu duruma getiren şeyi merak etsem de sormadım. Bilekliğimi sorarak konu açmaya çalışıyordum.
Sorsam da cevap vermeyecekti. "Bende." dediğinde alayla "Çok açıklayıcı oldu gerçekten." dedim.
Aras homurdandı. "Gidip dersine girsene kızım! Beni yalnız bırak dedikçe sülük gibi yapışıyorsun!" dedi sinirle. Dengesiz herif! "Seninle konuşmaya meraklı değilim. Bilekliğim için geldim." dediğimde "Sana yalan söylemiyorsun dediğimde ciddiydim." dedi alayla. Oha lan bu çocuk yalan makinesi miydi? Onu merak ettiğim için gelmiştim. "Bilekliğimi versen diyorum." dedim konuyu değiştirerek.
"Dün akşam söyledim sana güzelim. Bu kadar balık hafızalı olduğunu bilmiyordum." dedi alayla. Güzelim. Ne güzel söylemişti.
"Ciddi miydin? Hem neden partide vereceksin?" diye sordum merakla. Güzelim dediği için heyecanlandığımı fark etmemesi hemen cevaplamıştım.
"Ben şaka yapmam. Akşamı bekle." dedi ciddi bir tavırla. Sonra da "Şimdi dersine git."
Göz devirip yanından kalktım. Fark ettim de ben Aras’ın yanında çok göz deviriyordum. Sınıfa girdiğimde hoca henüz gelmemişti. Defneyle sıramıza oturdum. Defne kafasını sıraya koymuş uyuyordu. Geceleri kâbuslar yüzünden uyuyamıyordum. Çoğu uykusuz dolaşırdı. Bedeni bu duruma direnç göstermeyince gününün çoğunu uyuyarak geçirirdi.
Hoca gelince zorlukla kafasını kaldırıp dersi dinlemeye başladı. Üniversite sınavı vardı bu sene. Hoca "Günaydın benim ponçik öğrencilerim!" diye derse giren Muzaffer hocaya baktım. Muzaffer hoca biyoloji hocamızdı. Kadındaki enerjiyi toplasak tüm sınıfınkinden fazla çıkardı. Doruk "Hocam yine çok güzelsiniz." dediğinde tüm sınıf kıkırdadı.
Kadın bir kere çakma sarışındı. Dip boyası hafiften gelmişti ve siyah saçları gözüküyordu.Giydiği mini siyah eteği ve dekolteli gömleğiyle hiç öğretmen gibi durmuyordu. Elini sarı saçlarına götürüp arkaya doğru savurdu. "Ah canım, Allah vergisi. Kıskanma senin de olur."
Doruk ranpa şeklini verdiği saçlarını yana doğru yatırdı. "Hocam benimki Allah sizinkisi doktor vergisi." demesiyle tüm sınıf kahkahalara boğuldu. Hoca kahkahalara kızarıp bozarsa da "Kesin artık!" diye bağırıp masasına oturdu. Sonra da çantasından çıkardığı kalemle bir şeyler yazmaya başladı. "Doruk ilk sözlüyü sana yapayım bakalım." dedi sırıtarak. Hoca "Tek hücreli canlıları say." demesiyle Arda "Hocam bizzat kendisi zaten tek hücreli." dedi gülerek.
Muzaffer hoca gülüp "Haklısın Ardacığım. Ama tek hücreli canlılara hakaret olur." deyip güldü. Ama kimse onun esprisine gülmedi.
Önümüzde oturan Baran kahkaha attı. "Hocam sadece ben güldüm bana 100 vermelisiniz."
Muzaffer hoca göz devirdi. Defterini kapattı. "Serbestsiniz." diye cırladı. Kadını bile bezdirmişlerdi. Doruk sırıtarak Arda'nın eline vurdu.
Doruk "Hocam tatilde neler yaptınız?" diye sordu. Hoca "Sana ne evladım? İşine baksana sen!"
Doruk "Hocam ayıp oluyor. Alınıyorum ama." deyip dudaklarını büzdü. Hocayla resmen dalga geçiyordu. "Memleketime gittim." diye cevapladı. Doruk "Hocam siz nereliydiniz?" diye sordu. "Annem İstanbullu. Babam Ağrılı." diye açıkladı. Doruk "Siz Ağrılı ben acılı."
Yüzümü buruşturdum. Bu çocuk bu esprileri nasıl türetiyordu? Hoca bile yüzünü buruşturdu. "Evladım sen de hiç Rizeli gibi değilsin."
Doruk Rizeli miydi? Orası cennet gibiymiş. Hiç gitmemiştim ama gitmek isterdim. Doruk kaşlarını çattı. "Valla hocam yeri geldiğinde masaya yumruğumu vuruyorum."
Hoca "Tamam, yeter bu kadar zevzeklik birazda test çözün! Üniversite sınavı var."
Baran "Hocam özel üniversiteye gideceğiz neden çalışalım?" diye sordu alayla. Hoca kafasını iki yana salladı. "Siz adam olmazsınız."
***
Günün geri kalanı da aynı biyoloji dersi gibi geçmişti. Okul çıkış zili çalınca derin bir nefes alıp ayaklandım. Hoca "Günde en az 50 paragraf çözmeyi unutmayın!" deyip gitti. Arkasından herkes hehe gülüm bakışları atıp yavaş yavaş sınıfı boşalttılar.
Defne'yle bizim için gelen arabaya bindik. Şoför arabayı çalıştırınca okuldan çıktık. Arkamdan Aras'ın aracıda çıktı. Aras okulda mıydı? Hiçbir derse girmemişti. Neden acaba? Sana ne Simay? Kafamı iki yana sallayıp sahil yoluna girdim. Aras da zaten son hız yanımızdan çekip gitti.
***
Partinin yapılacağı kulübe geldik. Darkness....
Adı gibi tabelasındaki beyaz ışık haricinde kapkaranlıktı. Ürkütücü bir havası vardı. Dün akşam abimle geldiğim bardı işte. Ama dün gece bu kadar ayrıntılı bakmamıştım. Baran'la gelmeyi son anda reddedip Defneyle gelmeye karar verdim. İçeri girdiğimizde müzik sesiyle yüzümü buruşturdum. Fazla gürültülüydü.
Merdivenleri indiğimizde ter ve içki karışımı koku midemi bulandırmıştı. Okulun çoğu gelmişti. Hepsini hafifçe süzdüm. Benim kıyafetim yanlarında özentisiz kalmıştı. Mavi kloş dizlerimin üç karış üstünde etek ve siyah göğüs dekolteli göbeği açık bir büstiyer giymiştim. Ayağıma da siyah bilekten bağlamalı bir ayakkabı giymiştim.
Bilekten bağlamalı ayakkabı benim için olmazsa olmazdı. Defne ise kısa deri bir etek ve deri göbeği açık önü dekoltesiz bir büstiyer giymişti. Ayağına da deri butilerini giyip tamamlamıştı.
Boş bir loca bulup oturduk. İnsanlar müziğin ritmiyle dans ederken biz de onları izliyorduk. Dans edenlerin bile dikkatini çeken şeye baktım.
Merdivenlerden inen Aras... Giydiği siyah üstüne yapışan pantolon ve beyaz gömleğiyle aşırı seksi gözüküyordu. Gömleğinin birkaç düğmesini açık bırakmıştı. Kasları giydiği gömlekle iyice belirgin bir hal almıştı. Merdivenleri inip arkadaşlarının yanına gitti.
Arda'yı Defne'yi izlerken yakalamıştım birkaç kez.
Arda fark ettiğimi anlayınca bakışlarını Aras'a yöneltti. Arda ve Defne çok yakışırdı. Gülümseyip önce Defne’ye sonra da Arda’ya baktım. Arda kaçamak bakışlarla buraya bakıyordu.
Baran ve Melis yanımıza gelince Arda'ya bakmayı kestim. Melis ve Defne konuşurken Baran bana bir şey söylüyordu. Gürültüden dolayı söylediklerini duyamıyordum. "Duyamıyorum." dedim. Baran sabahki gibi bana yaklaştı.
Baran kulağıma "Dans edelim mi?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. Baran "Hadi ama güzelim." deyip beni kolumdan tuttuğu gibi piste çıkardı. J-AX&Fedez-Assenzio çalmaya başladı. Bu şarkıya bayılıyordum.
Ellerimi Baran'ın omzuna koyup müziğin ritmine göre dans etmeye başladım. Baran elini belime koyup bana ayak uydurdu. "Çıkmam diyen kıza bak." dediğinde elimi omzundan çekip bireysel bir şekilde dans etmeye başladı. Uzun zaman sonra ilk defa mutlu hissetmiştim.
Baran öylece durup dansımı izledi. Müzik bitince gülümseyerek ona döndüm. Birlikte Melis ve Defne'nin yanına gittik. Birkaç kişi sahneye çıkıp şarkı söylemeye başladı. Çıkan kızın sesi güzeldi. Şarkı bitince herkes gibi ben de alkışladım.
Kız indikten sonra Defne sahneye çıktı. Şaşkınlıkla ona baktım. Eline mikrofonu alıp bana bakarak "Simay gelir misin?" diye sordu. Defne’yi uzun zaman sonra ilk defa bu denli mutlu görmüştüm. Yavaşça sahneye yürüdüm. Defne gitardan Sertap Erener-Olsun'u çalmaya başladı. Bu şarkı onun en sevdiği şarkılardan biriydi. Eskiden Defne gitar çalar ben de söylerdim. Küçük kafelerde konser verdiğimiz bile olmuştu. Bunu para için değil, hobi için yapıyorduk. Şimdi olduğu gibi..
Gitardaki o giriş, herkesi mest etmişti. Ben de girişi beklerken en son ne zaman şarkı söylediğimi düşündüm. Doğum günümden bu yana şarkı söylemediğimi hatırladım. Ondan sonra da hayatımız pek iyi olmamıştı, zaten. Şarkı söyleyecek moralde değildik. Bunun için paslanmıştım. Ama yapabileceğimi biliyordum. Gözlerimi kapatıp giriş yaptım. İlk giriş beni derinden sarsıyordu. Bence herkesi derinden sarsardı. Şarkıyı söylerken anlamlarını düşündüm. Ne masum olduğunu ne de yalansız bir hayatı olduğunu söylüyordu. Resimler onun olsun benim mevsimlerden biriktirdiğim anılarım var, diyordu. Ama insafsız olma diyor, şiirleri ve arkadaşları bölüşelim.
Sonra da hiç kimsenin yapmayacağı şeyi yapıp ben giderim diyor. Nakarat kısmına gelince gözlerimi açıp söylemeye başladım. Kulüpte çığlıklar havada uçuşmaya başladı. Aras'a bakıp söylemeye başladım. En çok da bu bölümü seviyorum. En çok sevdiğim cümle ise "Bir kedi alırım sen de anneni çağır" Bu cümle her zaman etkileyici gelmiştir. Diyor ki ben, senin yokluğunda bir kediyle bile kendimi avuturum ama seni ancak annen avutabilir. Dehşet anlamı olan bir cümleydi. Şarkının nakarat kısmı bitince herkese bakma fırsatım oldu. Herkes pür dikkat beni izliyordu. Bence sesimi beğenmişlerdi. Aras'ın düşünceleri çok önemliydi. Gözlerinin içine baktım.
Tabii ki anlayamadım. Duygularını saklama konusunda çok başarılıydı. Ben, ise hemen belli ederdim. Şu an olduğu gibi. Şarkıya tekrar başladığımda gözlerimi kapatıp hislerimi herkese aktarmaya çalıştım. Onların da benim acılarımı hissetmesini istiyordum. Herkes aşk acısı sanabilirdi ama bu daha farklıydı. Şarkı bitince gülümseyip insanlara baktım. Çoğu deli gibi çığlık ve ıslıklar atıyordu. "Bir daha!" sesleri artınca Defne yeniden şarkıya giriş yaptı. Onun da hoşuna gittiğine emindim. Uzun süredir, gitar çalmamıştı. Aynı hisleri karşı tarafa aktararak söylemeye gayret ettim.
Şarkı bitince aynı tepkileri almıştık. "Teşekkürler," deyip mikrofonu Defne'ye verdim. O da teşekkürler dedikten sonra sahneden inerken gördüğüm kişiyle kanım dondu. Defne'nin elimi sıkmasıyla gördüğünü anladım. Tehlikeli bir şekilde bize bakıyordu. Defne'nin elini sıktım. Defne'nin gözlerinde saf korku vardı. Ben de korksam da belli etmedim. Merdivenlerin başında bana bakan kişi geçmişi kelepçe gibi bileğimize geçiren kişiydi.