Hiç tanımadığınız biri için endişelendiniz mi? “Simay!” deyip elimle yüzünü kavradım. Beni tanımıyordu, fakat ben onu tanıyor ve adını ilk söylüyordum. O duymadı. Beni dikizleyen de oydu. Şu an sırası değildi. “İsterseniz kolonya koklatın.”
Adamın elinden kolonyayı alıp ona koklattım. Ayılacak gibi oldu fakat yine bayıldı. Adam endişeli gözlerle bana bakıyordu. “Ambulansı arasana, ne bekliyorsun?” diye bağırdım. Adam ambulansı arayınca ben de Emir abiyi aradım. “Aras, sabah sabah rüyanda beni mi gördün?”
“Abi, kardeşin.”
Ayaklandığını karşı taraftan gelen sesten anladım. “Aras, ne diyorsun sen? Ne kardeşi?” diye sordu. “Araba çarptı, abi. Sizin evin karşısındayız.”
Çok geçmeden ambulans ve Emir abiler ve ailesi evden çıktı. Büyük bir feryat ve çığlık koptu. Ambulansa annesi binmiş, diğerleri de hemen arabaya binmişlerdi. Ben de onları takip edecektim. Babam “Nereye, Aras?”
“Sönmezlerin kızı kaza geçirdi, onu ben gördüm. Hastaneye gidiyorum.”
Babam bir şey söylemedi ama onaylamadığı belliydi. Hemen gaza basıp onları takip ettim. Hastaneye geldiğimde annesini, babasını ve Emir abiyi acilin önünde beklerken buldum. Beni gören Tarık Sönmez kaşlarını çattı. Emir abi yanıma geldi.
“İyi mi, kardeşin?” diye sordum. Emir abi “Bilmiyoruz,”
Destek olurcasına elimi omzuna koydum. Tarık Sönmez yanımıza geldi. “Kızımı görüp yardım etmişsin, sağ ol.” dediğinde “Kim olsa aynısını yapardı.”
Sanem Sönmez de yanıma geldi. “Sağ ol Aras,” deyip kocasına yaslandı. Doktor gelip iyi olduğunu ve görebileceklerini söyleyince ailesi içeri girdi. Ben de kapıda beklemeye devam ettim. Çok geçmeden Emir abi yanıma geldi. “Aras buradan gitsen iyi olur,” dediğinde istemesem de gitmek zorundaydım. “Olur, abi. Sen sıkma canını,” deyip çıktım. Ama kalbim burada kalmıştı.
Simay’dan
Gözlerimi açtığımda kolumda serum vardı ve herkes başımdaydı. Ne olmuştu, bana? Annem “Simay!” dediğinde kaşlarımı çatıp doğrulmaya çalıştım. Fakat başım dönmüştü. “Ne oldu bana?”
“Araba çarptı,” diyen abimle en son yaşananları düşündüm. Şimdi hatırlamıştım. Karşıya geçerken bana araba çarpmıştı. Başım feci derecede ağırıyordu. Babam saçlarımı okşadıktan sonra abimin yanına gidip bir şeyler söyledi. Abim “Baba, yardım etti.”
“Emir, dediğimi yap!” dediğinde abim dışarı çıktı. Ne olduğunu anlamamıştım, normalde olsa sorardım fakat başım o kadar çok ağırıyordu ki konuşacak hâlim yoktu. Babam “İyi misin, kızım?”
“Başım.”
Babam “Ben gidip doktoru çağırayım.”
Çok geçmeden babam ve doktor içeri girdi. Doktor bana sorular sorduktan sonra bir ağrı kesici verdi. Çok geçmeden uyuyakaldım.
***
Eve geldiğimizde herkes benimle ilgileniyordu. Amcamlar da gelmişti. Hatta Defne başımdan ayrılmıyordu. Can ve Betül de duymuş görüntülü aramıştı. Bir şeyim yok desem de inanmıyorlardı. Ağrım kalmamıştı. Sadece birazcık yorgundum. Defne ile odama çıktım. Defne odamı incelerken ben de uzandım.
Defne “İyisin, değil mi?”
Kafamı salladım. “Bin kez sordun, Defne. İyiyim, dedim ya,” dedim, sitemle. Artık, sıkılmıştım. “Simay, annem beni sorguya çekti.”
“Ne sorgusu?” diye sordum. “Neden döndüğümüzü sordu. Irkçılıkla ilgili yalana inanmadı. Babam da üzerime gitmemesini söyledi. Simay öğrenmelerini istemiyorum.”
Elini tuttum. “Kimse bir şey öğrenmeyecek. Hadi, bana yardım et de balkona çıkalım. Gece orası çok güzel.”
Defne koluma girdi. Birlikte balkona çıktık. O çocuk balkondaydı. Kimdi, çok merak ediyordum. Defne yıldızlara bakarken ben karşı balkona bakıyordum. Oturmuş kitap okuyordu. Benim ona baktığımı fark etmiş olacak ki kafasını kaldırıp baktı. Karanlık olduğu için onu yine görememiştim. Ama bana baktığını anlayabiliyordum.
Defne “Kim o?” diye sordu. “Bilmiyorum,” dediğimde sırıttı. “Yakışıklı mı, acaba?” diye sordu. Güldüm. “O kadar yakından görmedim ama geçen akşam kum torbasını yumruklarken gördüm, baya kaslı.”
Defne bana dönüp “Bir de yakından görsen neler olurdu?” dedi, gülerek. “Aşık olmak istemiyorum, ama sen ol isterim Simay.”
Kaşlarımı çattım. “Neden olmayacaksın?”
“Kim beni ne yapsın?” diye sorunca “Defne, lütfen! Sen bir şey yapmadın, kimse geçmişte yaşadığı bir olaydan dolayı yargılanamaz. Geleceğinde çok seveceğin biri olacak.”
Defne umutsuzca kafasını iki yana sallasa da ben biliyordum. O gerçek aşkı bulacak ve çok mutlu olacaktı. “Olacak, Defne. Hatta senin çocuğun olsa adını ne koyardın?”
“Poyraz,” dediğinde “Evet, Poyraz. Senin karşına çok aşık olacak biri çıkacak. Bütün yaraların kapanacak.”
Defne iç çekti. Buna pek ihtimal vermiyordu. Ben inanıyordum. Pusat’ın açtığı yaraları saracak biri gelecekti. O zaman Defne’nin hayatına güneş doğacaktı.
ARAS'TAN
Cezaevinden çıktığımdan beri her gece yaptığım gibi Darkness'a gelmiş oturuyordum. Buraya gelip benden daha bitik insanlar olduğunu görmek bile beni rahatlatıyordu. Deli gibi dans edenler, içki içenler hepsi benden daha bitikti. Arda yanımdaki boş sandalyeye oturup "Pazartesi okul başlıyor."
Omuz silktim. "Okul benim için bitti." dediğimde Arda kafasını salladı. "Herkes arkamızdan deli ve katil derken haklısın."
Okulda biz yokken müdür bizi katil ve deli olarak gösterip bir daha okula gelmeyeceğimizi söylemiş. Doruk "O şerefsiz müdür yüzünden değil mi?" diye sordu.
Sustum. Doruk "Bu dönem onun için planlarım varken beni yüzüstü bırakmayın! Hem okul Demir abinin söylersem döver sizi!" dedi, sertçe. Su bardağını sertçe masaya bıraktım. "Doruk, ısrar etme! Gelmeyeceğim, dedim." deyip ayağa kalktım. Doruk "Nereye?" diye sordu.
"İşlerim var." dediğimde Doruk sırıttı. "İnce iş mi?" diye sordu. Gözlerimi devirdim. Ben bu zamana kadar hiçbir kızla beraber olmamıştım. Çapkın erkekler gibi her akşam başka biriyle geçirecek zamanım yoktu. Bu tür şeyler özel olmalıydı. Her şeyi o kadar basitleştirmişlerdi ki insanları anlamıyordum. Kızların bekaretini alıp sonradan bakire kız ararlardı. Bu tür zihniyetteki insanlar şerefsizdi. Sevmiştim, o bana inanmamıştı. Aklıma gelmesiyle iç çektim. Nerede olduğunu da bilmiyordum.
"Bu akşam benden bu kadar." dedim.
Mekândan çıktığımda boğulacakmış gibi hissediyordum. Sanki bir el boğazımı sıkıyordu. Elimi boğazıma götürüp hafifçe okşadım. İlerideki arabama yürüyüp kilidini açtım. Eve gidip uyumalıydım yoksa fiziksel olarak geberip gidecektim. Ruhsal olarak ölmüştüm zaten. Hapiste çektiğim bütün acıların hesabını ödetecektim.
Arabaya bindiğim gibi gaza bastım. Ana yoldan eve sapmadan önce bir yere uğramalıydım. İnsanlardan uzak olmak istiyordum. Sanki herkes bana korkarak bakıyormuş gibi hissediyordum. Annemin aramasını cevaplamayıp işim olduğuna dair mesaj attım.
Bana en iyi gelen yere geldim. Yetimhane.
Oradaki çocukların yüzündeki gülümseme bana hayat veriyordu. Geçen gün aldığım oyuncukları bagajdan aldım. İçeri girmemle bir sürü çocuk etrafımda pervane oldu. Buraya hapisten çıktığımdan bu yana geliyordum. Ve bana çok iyi geliyordu.
"Aras abi!"
Hepsine gülümsedim. Ve ellerimdekileri havaya kaldırdım. "Bakın burada neler var?" diye bağırdım sevinçle. Hepsine oyuncaklarını dağıttıktan sonra bir süre hepsinin heyecanlarını izledim. Hepsi bir oyuncakla mutlu olmuştu.
Gülümsedim. Onlar bu hayattaki en masum kişilerdi. Çoğu ailesini küçük yaşta kaybetmiş ve buraya mahkûm kalmışlardı. Kızlardan birkaç tanesini yanıma geldi. "Aras abi."
"Efendim güzelim." dedim onu dizime oturtarak. "Senin sevdiğin var mı?"
"Yok." dediğimde gözlerimin altına dokundu. "O yüzden gözlerin bu kadar hüzünlü. Eğer sevgilin olursa gözlerin ışıl ışıl olur."
Kahkaha attım. "Bak sen. Neler de biliyor. Birine âşık olursam ilk sana anlatacağım."
Gülümsedi. Ben de gülümsedim. Bana her şeyi unutturuyorlardı. Buraya daha sık gelmeliydim.
Eve geldiğimde arabadan inip taşlı yolda yürümeye başladım. Zile bastım. Kapıyı annem açtı. "Hoş geldin, oğlum."
Yanağına öpücük kondurdum. "Hoş buldum. Babam evde mi?" diye sordum. Kafasını salladı. Salona geçtim. "Baba." deyip yanına oturdum. Annem de arkamdan içeri geldi. Babam "Söylediğim işi yaptım. Artık sen de yönetim kurulundasın. Pusat da geri dönmüş."
"Sağ ol, baba. Pusat şerefsizi artık korksun benden. Hele Vural olacak dedem." dedim, sinirle. Babam elini omzuma koydu. "Her şeyin bir zamanı var. Metanetli ve sabırlı ol. Zamanı gelince onları bitirmek için her şeyi yapacağız."
Kafamı salladım. "Sana güveniyorum, baba."
Yemek hazırlanmadan duş almalıydım. Üst kattaki odama gidip üstümdekileri çıkartıp banyoya girdim. Sıcak su bedenimden aşağı döküldü. O an karar verdim. Kaçamazdım. Geçmişten kaçamazdım. Okula gidecektim ve müdürden de intikam alacaktım. Yarın eski Aras olarak uyanacaktım. Eski Aras'tan tek farkım intikam duygusu olacaktı. Ama eski hâlimden ödün vermeyecektim; aileme karşı.
Havluyu belime sarıp odama geçtim. Üstüme rahat bir şeyler giyip balkona çıktım. Biraz kitap okumaya karar verdim. İçerideyken çok kitap okumuştum. Yapacak çok şeyim yoktu. Ben kitabımı okurken karşıdan bana bakan bir çift göz hissettim. Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. Bu sefer yanında biri de vardı. Bana bakıyordu. Simay, iyi olmuş muydu? Bir süre daha balkona baktıktan sonra kafasını çevirmişti. Onda bir şey vardı. Beni ona çeken bir şeyler…
3 Gün Sonra
Sabah altı gibi kalktım. Her günkü rutinim olan koşu için evden çıktım. Bir saat kadar koştuktan sonra eve geldim. Kısa bir duşun ardından aynanın karşısına geçip saçlarımı düzelttim. Annemlerin kalktığını Asya'nın aşağıda bağırarak şarkı söylemesinden anladım. Dolabımdan siyah bacaklarımı saran dar bir pantolon ve siyah, düz bir tişört çıkardım.
Üstüme giyip aşağı indim. Asya "Günaydın, abiciğim."
"Günaydın, güzelim." deyip saçlarına öpücük kondurdum. Annem bir şeyi sormaya çekinir hâldeydi. "Okula gidiyorum, anne. Sonra da şirkete gideceğim." dediğimde gülümsedi. Yanıma gelip sarıldı. Babam da bize sarılınca "Kimse sana bir şey diyemez! Sana bir şey diyen karşısında avukatımı bulur." deyip omzuma vurdu. Ailemin yanında olması çok güzeldi. Hep beraber kahvaltı sofrasına oturduk. Asya "Simay dönmüş."
Balkonda gördüğüm kız oydu. Döndüğünü biliyordum. Bilmezlikten gelerek "O kim?" diye sordum.
"Emre dedem var ya onun kardeşinin torunu. Yani Sönmez'lerin kızı. Bizim de yan komşumuz. Senin kurtardığın kız işte, abi." diye açıkladı. Emre dedem bu evi anneme bırakmıştı, biz de onlarla komşu olmuştuk. Ama onlarla konuşmazdık. Olayları pek bilmesem de kavgalıydık.
Omuz silktim. "Yani?" diye sordum. "En son kızı beğendiğini hatırlıyorum, abiciğim. Ve sen onu kurtarmışsın. Kahramanı olmuşsun," dediğinde babam "Onlar bizim sadece komşumuz! Öyle de kalacak! Onlarla fazla muhatap olmanızı istemiyorum!.." dedi, sert bir şekilde. Asya somurtup "İyi be." deyip ayağa kalktı. Cadıydı. Asya ile evden çıktık.
Asya "Özel şoförüm var."
Güldüm ve "Hadi bin."
Asya "Abi, okula şöyle artistik bir giriş yapsak diyorum. Herkes Aras Soydan geri döndü, desin."
Kahkaha attım. "Yeter ki iste." deyip ona öpücük attım. Asya'da eliyle kapıp kalbine götürdü. Gaza daha çok bastım. Bekle bizi okul!
SİMAY'DAN
Alarmım çalmaya başlayınca homurdandım. Başlıyordu işte. Alarma sövülen, tekme atılan zamanlar. Zorlu bir süreçten hemen sonra yatağımı okşayıp kalktım. Uyumayı fazlasıyla seven bir kızdım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı arkaya atıp dişlerimi fırçaladım. Bugün maalesef ki okulun ilk günüydü.
Aynada kendime bakarken alnımın ortasında bir şey gördüm. "Sivilce mi o?" diye bağırdım. Aynaya doğru yüzümü yaklaştırdım. Oh sadece göz yanılmasıymış.
Atlattığım küçük çaplı krizden sonra giyinme odama gittim. Kıyafet seçmek için odanın ortasında dikildim. Bir sürü kıyafetim olmasına rağmen her kız gibi ne giyeceğime bir türlü karar veremezdim. En sonunda dizlerinde yırtıklar olan tam üstüme oturan kot jean üstüne de beyaz, düz göbeği açık bir tişört giydim. Ayakkabı olarak da kırmızı air maxlerimi tercih ettim.
Kot bir kepi de kafama ters bir şekilde taktım. Saçlarımda elektriklenen yerlere sprey sıkıp elimle yatırdım. Gözüm makyaj malzemelerine gidince yüzümü buruşturdum.
Makyaj yapmayı pek sevmezdim. Hem okula gidiyorduk balo salonuna değil.
Takı kutumdaki bileklilerimi de taktım. Bileklik ve kep benim için olmazsa olmazdı. Çantama birkaç defter ve kalem koydum.
Telefonumu ve çantamı alıp salona indim. Annem ve babam masadaydı. "Günaydın Sönmez ailesinin yakışıklı babası ve güzeller güzeli annesi." diye şakıdım. İkisinin de yanağına sulu birer öpücük bıraktım.
Abimin "Yağcı." diyen sesini duyunca alayla "Kıskanç." dedim. Abim gözlerini devirip babamın sağına oturdu.
Kahvaltımızı sessiz bir şekilde yaparken babam "Emir dün gece neredeydin?" diye sorarak sessizliği bozdu.
Abim umursamaz bir havayla "Takıldık öyle."
Babam çayından bir yudum alarak "Takılmışsın belli oğlum." dedi alayla.
Abim düz bir şekilde "Yine gazete manşeti mi olmuşum?" dedi.
Babam sinirli bir şekilde ayağa kalkarak "Senin bu umursamaz hallerin beni çıldırtıyor Emir Sönmez!" diye bağırdı.
Annem "Gökhan gitme çocuğun üstüne." dedi babamın eline tutarak. Babam "Sanem, sen karışma." diye bağırdı. Babam cemiyet hayatındaki itibarına çok önem verirdi.
Abimin sürekli gazetelerde manşet olması babama göre itibarımızı sarsıyordu. Abim "Varsa yoksa itibarın değil mi? Benim ne yaşadığım senin için önemli değil." diye bağırdı.
Babam alayla "Gece hayatın mı senin için önemli?" dedi.
Abim "Ne zaman yanıma gelip bir şeyin var mı oğlum diye sordun? Ne zaman birlikte bir şey yaptık? Sen bu söylediklerimi ne zaman yapmaya başlarsan ben de o zaman normal biri gibi davranacağım, Gökhan Sönmez. Son bir şey şunu unutma ben senin çalışanın değilim!" dedi ve masadan kalktı.
Abimin arkasından ben de kalktım. "Abi? "diye bağırdım. Abim arabasına binip çoktan gitmişti bile. Annemle babamın içeriden bağırış sesleri geliyordu. Allah'ım neler oluyordu?
Hem de daha ilk günden. Demek ki bu ev böyleydi. Babam da abim gibi sinirle evden çıkarken beni bile görmemişti. Babam da abim gibi arabasına binip gitti.
İçeri girdiğimde annem stilettolarını çıkarmış makyajını umursamadan ağlıyordu. Koşarak yanına gittim. "Annem, iyi misin?" diye sordum.
Annem beni göğsüne çekip ağlamaya devam etti. "Kızım ben dayanamıyorum. Baban böyle davrandıkça dayanamıyorum." dedi hıçkırırken.
Elinden tutup onu odasına çıkarttım. Banyoda elini yüzünü yıkayıp yatağına yatırdım. "Annem sen okuluna git. Ben iyiyim." dedi burukça gülümseyerek.
"Anne olmaz." dediğimde "Kızım git. İyiyim ben." dedi kesin bir sesle. Yanağına küçük bir öpücük kondurup odadan çıktım.
Hemen arkamdan annemin hıçkırık sesleri koridorda yankılandı. Üzüntüyle merdivenleri indim. Gökçe abla şaşkın biraz da üzüntüyle bana bakıyordu.
Bir şey söylemeden evden çıktım. Ben neden mutlu olamıyordum. Lanetli falan mıydım? Yalandan güldüm. Arabaya bindim. Şoför kapımı kapattı. Defne'yi almaya gidiyordu. Kafamı cama yasladım. İç çekerek yolları izledim. Defne'nin evinin önüne geldiğimizde araba durdu. Defne de evden yeni çıkıyordu.
Onu inceledim. Siyah bir pantolon, siyah bir düz tişört giymişti. Altında da yine aynı renk ayakkabı vardı. Nerede o renkli giyinen Defne? Saçlarını toplamayı sevmeyen kuzenim basit bir topuzla bana doğru geliyordu.
Üzüntüyle ona baktım. Şoför inip kapısını açtı. Binince bana sarılıp "Günaydın." dedi gülümseyerek. Gülümsemesinin altında bile büyük bir hüzün vardı. "Günaydın." dedim keyifsizce. Arabayı çalıştırdı.
Defne "Ne oldu? Keyfin yok gibi." dedi merakla. "Abimle babam kavga etti." diye açıkladım. "Neden? Ha şu gazete olayı değil mi?" diye sordu. Kafamı salladım. "Amcam bu konularda çok hassastır." dedi. Biliyorum hem de fazlasıyla.
"Bu durum en çok annemi üzüyor." dedim yola bakarken.
Defne "Mutsuzluğun içinde boğuluyoruz." diye fısıldadı. "Ay! Küçük Emrah'a bağladık! Yeni bir başlangıç yapacağız, bugün." dedim acılarımı içime gömerek.
İnsan her ne olursa olsun böyle yapmaz mı? Gündüzleri sahte gülücükler saçıp geceleri ağlamaz mı? Okulun önüne geldiğimizde "Simay ben korkuyorum." diyen Defneye döndüm. Korkmak? Korkularını anlıyordum. Amerika'daki gibi insanların ona acıyarak bakmasını istemiyordu.
Gülümsemeye çalışarak "Her şey çok güzel olacak." dedim. Bakışlarımı büyük ve gösterişli okula çevirdim. Beyaz ve mavi renkli duvarlar fazla uyumluydu. Bahçe fazla genişti. Arabadan inip okula ilerlerken lastik ve yüksek sesli müzik sesiyle arkamızı döndük.
Bahçedeki herkes fısıldamaya başladı. Kimdi bu? Arabadan önce bir kız çıktı. Kız çok güzeldi. Şoför koltuğundan da bir erkek çıktı. O kadar yakışıklıydı ki kalbimin atışını unuttum. Nefesim kesildi. İlk dikkatimi çeken ela gözleri oldu. Kalın dudakları pembe ve şekilliydi. Esmer teniyle uyumlu kahverengi saçlarına rampa şeklini vermişti. Hafif sakalları ise onu olgun bir o kadarda genç gösteriyordu.
Giydiği bacaklarını saran siyah pantolon ve mavi tişörtle çok yakışıklı olmuştu. İkisi de yanımızdan geçip gidince Defne "Bu da neydi?" demesiyle ikinci bir araba okulun içine giriş yaptı. Bu sefer arabadan iki erkek çıktı.
Kahverengi saçlı olan da inince herkes fısıldaşmaya başladı. Ardından sarı saçlı indi o ise herkese göz kırpıyordu. Önce inen birden bize döndü. Bakışları Defne'de takılı kaldı. Girene kadar da ona baktı.
Defne "Bu nasıl okul böyle?"
Güldüm ve "Gözlerini senden alamayan için diyorsan haklısın." dediğimde güldü "Boş ver müdürün odasını bulalım." dedi konuyu değiştirerek. Kafamı salladım. Birlikte okula girdik. Bir öğrenciye sorup müdürün odasını bulduk.
Kapıyı tıklatıp içeri girdik. "Ne istiyorsunuz yine?" diye sordu bıkkınlıkla gözleri bilgisayardayken. Hafif kel saçlarıyla beklediğim müdür tipiydi. Ne bekliyordun Simay?
Yakışıklı ve genç bir müdür mü? Yani, biraz bekliyordum. Bu söylediklerim sadece kitaplarda olurdu. Kafasını kaldırıp bize bakınca düşüncelerimi beynimin en ücra köşelerine fırlattım. Gözlüklerini hafifçe eliyle burnuna doğru hizaladı.
"Biz okula yeni geldik. Ve sınıfımızı öğrenecektik." dedim düz bir ifadeyle. Düz bakışları gülümseyen bir hal aldı. "Ah kızlar ben de sizi bekliyordum. Hoş geldiniz, okulumuza." dedi.
Babamın okula yüklü bir bağış yaptığı çok belliydi. İkimiz de göz devirdik.
İnsanlar böyleydi işte parayı her şeyden üstün tutan yaratıklar. Odanın kapısı açılınca içeri o üç çocuk girdi.
Müdür kaşlarını çatıp "Dingonun ahırı mı lan burası?" diye bağırdı. O nefesimi kesen çocuk "Kişiye göre muamele." dedi karanlık bir sesle. Müdürün karşısındaki koltuğa yayılıp bacağını erkeksi bir şekilde diğer bacağının üstüne attı. Arkadaşları da aynı şekilde oturdu.
Müdür bize dönüp "Kızlar sizi biraz bekleteceğim." dediğinde odak noktası biz olduk. Odak noktası olmayı severdim ama onun bana bakışıyla gözlerimi kaçırdım. Onun da bana fazla bakmadığına eminim. Farklıydı. Her şeyinden belli oluyordu. Müdür boğazını temizleyince bakışları ona döndü.
Müdür bey "Niye geldiniz?" dedi hoşnutsuz bir sesle. "Bilmem sen daha iyi bilirsin Erhan." dedi çocuk karanlık bir sesle. Sesi beni bile ürkütürken müdür bey seslice yutkundu. Bu kadar korkuyordu ondan. Bakışlarıyla öldürmek bu olsa gerek.
Sarışın olan "Sen de mi brütüs?" dedi eğlenceli bir sesle. Diğeri bakışlarını Defne'den çekip ona kısa bir bakış atınca dudağını eliyle kapattı.
"Okulda arkamızdan atıp tuttuğunu duyduk." diye söze başladı. Müdür bey masasının üstündeki su dolu bardaktan bir yudum aldı. Yüz ifadesi korktuğunu fazla belli ediyordu. Çocuk "Ne oldu korktun mu? Bize bunu yapmayacaktın Erhan! Öğrenmeyiz mi sandın?" dedi sinirli bir ses tonuyla.
Bu çocuk neyden bahsediyordu? Müdür ona ne yapmış olabilirdi? Müdür "Yok, öyle bir şey canım. Kim söylediyse, yalan." dedi hafif gülerek.
"Müdür dediğin doğruyu söyler ve örnek olur. Yakışmadı sana." dedi eğlenen bir sesle. Müdür "Ben pişmanım." dedi korkarak. Kaşlarımı çattım.
O çocuğun ise dudağı aşağı doğru kıvrıldı. "Ben de olsam korkarım Erhan. Artık buradayım." dedi.
Odada olduğumuzu unutmuşlardı galiba. Müdür, bu çocuğa ne yapmış olabilir ki? Merakla olayı takip ederken Defne'ye bakan müdürün yanına gitti. Cebinden parlak bir şey çıkartıp müdüre doğrulttu. Şok olmuş bir ifadeyle çakıya bakarken Defne çığlık attı. Hepsinin bakışları Defne'ye döndü. Diğer çocuk "Geri zekâlı kızlar varken ne yapıyorsun sen?" diye bağırdı.
O çocuk, müdüre dönüp "Kızları gönder." diye bağırdı. "Hayır, çıkmayacağım!" dedim bir anda kararlı bir ses tonuyla. Bakışları tehlikeli bir yavaşlıkla bana döndü. "Ne dedin sen?" dedi karanlık bir sesle. Sesi çok korkutucuydu. Bakışlarıyla beni öldürüyordu resmen. Alayla "Anlama sorunun mu var? Çıkmayacağım, dedim." diye diklendim.
Ben bugün cesaret hapı içip gelmiştim galiba. Çocuk ayağa kalkıp bana doğru yürürken içlerinden biri "Aras!" dedi uyarıcı bir tonda. Demek adı Aras'mış. Aras çocuğun uyarısını takmayıp tam önümde durdu. Boyu benden epey uzun olduğu için kafamı kaldırıp ona baktım. Zaten birinin uyarısını dikkate alan bir çocuğa benzemiyordu.
İyice yüzünü bana yaklaştırıp "Çıkmanı öneririm. Yoksa iyi şeyler olmayacak." dedi, sinirle. Nefesi yüzüme çarpıyordu. Rahatsız hissettirmemişti.
İyi hissettirmişti. Nefesini tenimde hissetmek...
Ondan etkilendiğimi belli etmemek için "Gücün yaşlı insanlara mı yetiyor? Allah bilir ne pislikler yaptın?" diye diklendim. Aras sinirle bana baktı. Kulağıma dudaklarını yaklaştırdı. "Hemen buradan defolup gidiyorsun! Sana bir şey yapmak istemiyorum!" diye fısıldadı.
Defne "Simay!" dedi korkuyla. "Çıkmıyorum, çıkarsana." dedim alayla. Ben hala ona bakarken o birine dönüp "Çıkar ikisini de yoksa elimde kalacak!" diye bağırdı sinirle. Sarışın olan bizi dışarıya sürüklerken çıkmadan önce "Polisi arayacağım, maganda!" diye bağırdım.
Çocuk bizi dışarı çıkartınca cebimden telefonu çıkartıp 155'i ararken telefon elimden alındı. "Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdım. Çocuk "Asıl sen ne yapıyorsun? Şikâyet edince ne olacak?" dedi sinirle.
"Siz ne şerefsizsiniz. İçeride adamı öldürecek ve ben böyle bekleyecek miyim?" diye bağırdım. Birkaç kişinin bakışları bize dönerken çocuk "Kes sesini!" diye bağırdı. İçeride eğlenen bir sesle konuşan çocuktan böyle bir tepki beklemiyordum. Bize bakanlara da "Siktirin gidin!" diye bağırdı. Onlar giderken telefonumu elinden almaya çalıştım.
"Ver şunu!" dedim sinirle.
Defne "Simay yeter! Ölmek mi istiyorsun? Adamın bıçağı var!" dedi korkuyla.
"Defne içeride masum bir adam ölmek üzereyken..." diye devam ederken "Kimsenin öleceği yok! Ve o adam masum falan değil!" dedi çocuk kesin bir sesle. Tam o sırada odadan çıkan Aras ve diğeriyle, çocuğun elinden telefonumu alıp müdüre baktım. Yaşıyordu.
Derin bir nefes aldım. Hatta telefonuyla konuşuyordu. Boynumda bir nefes hissedince korkuyla arkamı döndüm. Aras kolumu hafifçe sıktı. "Bir daha bunu yapma!" dedi.
Kolumu hırsla çekip müdürün odasına girdik. Adamın yüzü korkudan bembeyaz olmuştu. Sınıfımızı öğrenip odadan çıkacakken "Onlardan uzak durun kızlar." dedi uyarıcı bir tonda.
"Onlar takılmak istemediğimiz türden insanlar. Merak etmeyin. Siz iyisiniz, değil mi?" diye sordum.
Müdür bey "İyiyim kızım. Hadi sınıfınıza gidin." dedi. Kafamızı sallayıp odasından çıktık. Defne "Hâlâ ellerim titriyor. Bir an kendimi aksiyon filminin ortasında kalmış gibi hissettim." dedi hafif heyecanla. "Al benden de o kadar."
Merak etmiştim. O çocuğun gizemli hallerini. Neden müdüre böyle bir şey yaptıklarını? Sonra kararlıkla "O çocukta ne olduğunu öğreneceğim." diye fısıldadım.
Çünkü çocuk davrandığı gibi biri değildi. Böyle hissetmiştim ve hislerime güvenirdim. Defne "Bir şey mi söyledin?" diye sordu. "Yok, canım. Sınıfı bulalım biz." dedim. Zil çalınca herkes sınıflarına dağıldı.
12-A sınıfını zor bela bulup kapıyı tıklattık. Hoca çoktan girmişti. Sınıfı bulmak zor olmuştu. İçeri girdiğimizde ilk olarak Aras'la göz göze geldim. Bunlar bizim sınıfta mıydı? Çok güzel. Bakışları tehditkârdı. Gözlerimi kaçırıp hocaya döndüm. "Siz yeni kızlarsınız değil mi?" diye sordu sevecen bir tavırla.
Dar kumaş pantolonun üstüne giydiği beyaz gömleği ve kırmızı stilletolarıyla tam bir öğretmen gibiydi. Yeşil gözleri ve beyaz teniyle çok güzel bir kadındı. "Evet." dedim aynı ifadeyle.
"Tanıtın kendinizi." dedi sınıfta dolaşırken. "Adım Simay Sönmez. Amerika New York Kolejinden geliyorum." dedim. Hoca gülümsedi ve Defne'ye işaret etti.
"Defne Sönmez. New York Kolejinden geliyorum." dedi. Hoca gülümseyip "Boş yerlere geçin." dedi.
Ön sıralarda oturan esmer çocuk "Hocam duymadık bir daha tanıtsalar." dedi sırıtarak. Dikkat çekmeye çalışan erkek tiplemelerinden nefret ederdim.
"Adım Simay. Duydun mu? "dedim adımı bastırarak. Çocuk şaşkınlıkla bana baktı. Böyle bir tepki beklemediği belliydi.
"Çok ateşli." dediğini duydum. Hoca olmasa ateşliyi görürdün sen! Erkek değil mi? Hepsi aynı. Defne'yle boş olan bir sıraya geçtik.
"İlk gün olduğu için serbestsiniz." deyip masasına oturdu. Önümüzdeki o salak çocuk ve esmer tenli güzel kız bize döndü.
Siyah kıvırcık saçlı kız "Ben Melis Soykıran."dedi gülümseyerek. Sevecen ve arkadaş canlısı bir kıza benziyordu. Gülümseyip "Tanıştığıma memnun oldum."
O salak çocuk da "Hoş geldiniz kızlar ben Baran Ateş. Okulun yakışıklı prensi aynı zamanda okulun basketbol takımı kaptanıyım." dedi göz kırparak.
Yeşil gözleri kahverengi saçları ve kaslı vücuduyla yakışıklıydı. Hakkınızı yiyemezdim. "Seninle tanıştığıma memnun olmadım." dediğimde yüzü düştü.
Baran elini ensesine koyup "Ya ben çok özür dilerim. Öyle bir şey söylediğim için." dedi pişman dolu sesiyle. Her zaman insanlara ikinci bir şans verirdim.
"Tamam, önemli değil." deyip geçiştirdim. Çünkü Defne öylece tahtayı izliyordu.
Koluna dokundum. "İyi misin?" diye sordum. "Evet iyiyim. Dalmışım." dedi gülümseyerek. "Ben de memnun oldum arkadaşlar."
Zil çalınca Baran çıkmayı teklif edince kabul ettik. Hava zaten çok güzeldi. Güneş ışıl ışıl parlarken bahçeye çıkan Aras ve çetesiyle somurttum. Tüm herkesin bakışları onlara dönerken havalı bir şekilde o çardağa oturdular.
Birkaç çocuk yanımıza gelip "Baran gelsene basket maçı yapalım."
Baran "Ben gittim." deyip bize öpücük attı.
Arkasından güldük. İyi bir çocuktu. Sınıfta yaptığı şey her ne kadar hoşuma gitmese de unutabilirdim. Zil çalınca Melis ve Defne ile ayaklandık. Bu okul bize iyi gelecekti. Özellikle de Defne’ye.