Bölüm 3

1252 Words
"Onu öldüreceğim!"  Eve geldiğinden beri Armina'nın ağzından başka kelime çıkmıyordu. İspir, deli dana gibi burnundan soluyarak kapıdan girdiğinde ancak susabilmişti. Başını kaldırıp yüzüne baktığında, asık suratı yiyeceği fırçanın da korkusuyla daha da buruştu. Adamın ilk bakışta herkesi korkutacak iri bir yapısı ve sert bir çehresi vardı. Ela gözlerini, gözlerine diktiğinde bal renginin yerini almış siyahlıkla yutkundu. Bu rengi biliyordu. Gözleri bu şekilde çakmak çakmak yanarken, içinde fırtınalara taş çıkartan renk değişimleri oluyorsa, fena kızmış demekti. Gözlerini gözlerinden çekmedi çünkü o, çok daha kızgındı. Kızmak için bir yığın sebebi vardı. "Neler olup bittiğini bana hemen anlatıyorsun! Kıvırcığı korumaya çalışma ve her şeyi olduğu gibi anlat. Beni delirtme Armi!" Armina, ona arkasını dönüp sinirlenince sürekli yaptığı gibi ayaklarını yere vura vura odasına kadar olan kısacık mesafeyi yürümeye başladı. Arkasından geldiğini duyabiliyordu. Sinirle söylenmesini umursamadı. Aklı eve girdiğinden beri saatlerdir olmadığı kadar normal bir şekilde çalışmaya başlamıştı. Fena halde kızgından aşırı öfkeliye terfi etmişti artık. "Püren'i onun evinde bulduğumu söylememe gerek yok sanırım?" İspir, ses vermeyince anlatmasını bekleyeceğini anlamıştı. Aralarda çıkışmıyorsa, sonunda büyük bir patlama ile onu ve ince duvarlı eski evlerini derinden sarsacağını biliyordu. Omuzlarını dikleştirmeye çalışarak ciğerini havayla doldurdu. "Püren, sabah okula geç kaldı. Onu ben bırakmak zorunda kaldım." İkinci cümleyle İspir'in dişinden sinirli bir gıcırtı çıktı ama kız ara vermeden konuşmaya devam etti. Onun motorunu kullandığını anlamıştı. Motoru yıllardır para biriktirerek satın aldığı yegane mal varlığıydı ve Armina ise değerli motorunun başına gelenleri duyduğunda dişlerinden bir kaçını kaybetmekten korkuyordu. "Okul dönüşünde işe yetişmeye çalışırken bir aksilik oldu ve motoruna veda ettim." Cümlenin sonuna doğru sesi kısılsa da tamamlamayı başarabilmişti. En büyük itirafı yaptıktan sonra hâlâ onu boğazından tutup sallamaya başlamadığı için şanslı hissederek tekrar konuşmaya başladı. "Sonra işe geç kaldığım için Kamile cadısı beni azarladı. Ona çok sinirlendiğim için dikkatsiz hareket ediyordum. Bir bayan müşterinin servis etmem gereken yemeğini üzerine devirdim. Sonuç olarak artık işsizim. İşim olmadığı için eve erken gelip yemek yaptım ve Püren'i beklemeye başladım. Gelmeyince arkadaşını aradım ve Işıl'dan bu gün Burak denen o pisliğin bir parti verdiğini ve Püren'in sınıftan birkaç kızla birlikte katılmak için çok ısrar ettiğini öğrendim. Verdiği adrese gittim, Kıvırcık gerçekten de oradaydı ve onu alıp eve getirdim." Sinirle gözlerini kapatmış İspir'in çatık kaşlarına bakarken, aklına gelenlerle yine boğazı düğümlenmeye başlamıştı. İçinde dolup taşan, yüreğini ezen hisle başa çıkmaya çalışırken kuzeni o piçin adını ağzına aldı. Sesi, saf çelik kadar yumuşaktı. "Peki, Aren?"  Genç kızın gözünden akmak için çırpınan yaşlardan biri taşıp yanağından aşağı süzülmeye başladı. O piç beni zorla öptü! "Araç bulamayınca bizi eve bıraktı." İspir, son cümleden sonra her zaman yaptığı gibi kızın yüzüne karşı kükremek yerine arkasını döndü. Sıktığı ellerinde parmak boğumları beyazlamıştı. Armina, gözlerini sırtına çevirdi. Kasları kasılmıştı. Sinirliydi. Ve bağırmıyordu. Bu oldukça şaşırtıcı olmakla birlikte gözünden inmeye başlayan yaşları görmemesi tek tesellisiydi. İçinde bastıramadığı bir ağlama isteği vardı. İspir'in bağırışı, musluğu sonuna kadar açmasına sebep olacak, doyasıya ağlamasına bahane yaratacaktı belki de. "Sabah konuşuruz Armi, git uyu." Genç kız hayal kırıklığıyla kapıyı kapatıp gidişini izledi. Birkaç saniye sonra dış kapının kapanışını duydu. Onun nereye gittiğini biliyordu ve bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Ev kirası, okul giderleri, en çok da yaşamak için paraya ihtiyaçları vardı. Onu gece çalışmaktan vazgeçirmek için çalışmaya başlamıştı. Şimdi bir işi yoktu ve yine başa dönmüşlerdi. Bir başlarına kaldıklarından beri yaptığı şeyi yapacaktı yine. Zarar görmeyi umursamayacaktı. Başına bir şey geleceğini umursamadan gittiği her gecede, sabaha kadar pencere önünde motor sesini duymayı beklediği günlere geri dönmüşlerdi. Ve hepsinin sorumlusu olarak kendini suçluyordu. "Dikkatsizliğim yüzünden hayatımıza güçlükle kurduğumuz düzene çomak soktum," diye düşünerek çaresizlikle kollarını kendine doladı. Sade yatağına, yatağının yanında yığılı ve tekrar tekrar okunmaktan yıpranmış kitaplarına bakarak ağlamaya başladı. Sesini biri duyar kaygısı olmadan hüngür hüngür ağladı. Uzayan dakikalarda, beyaz duvarlardaki eski lekeleri seçemeyene kadar ağladı. Yıllardır kendini herkesten sakınmıştı ama olan olmuştu. Hem de en beklemediği, en savunmasız anında... Sinirle kitaplarından birini alıp yere fırlattı. Anlattığı aşka inanmıyordu. Aşk diye bir şey vardı belki de... Herkes ısrarla varlığını savunduğuna göre inanamamak aptallık olurdu. Sadece gelip onu bulacağına inanmıyordu. Bu mahalleye taşınmadan çok önce vazgeçmişti aşka inanmaktan. "Sana dokunan ilk ve son kişi kocan olacak kızım söz ver." Ağlayan sesi ile çarpan kalp sesi arasında bir yerlerde eko yaparak kulağına, oradan da dağılmış silik anılarına karışıyordu yine aynı cümle. Babasının sözleri kabuslarından çıkıp nesnelleşmişti. "Söz veriyorum," demişti ama sözünde duramamıştı işte. Bir saat kadar sonra kapıda dönen anahtar sesini duyduğunda gözlerini silerek odadan dışarı fırladı. İspir gelmişti. Yüzüne kısa bir bakış atıp gözlerini vücudunda dolaştırdı ve seri bir hasar tespiti yaptı. Kaşındaki yarık ve gözünün altından yanağına doğru koyulaşarak inen kırmızılık dışında bir yarası yoktu. Derin bir iç çekip rahatlayarak odaya girdi. Yatağının altında, yaklaşık beş aydır açılmadığı için tozlanmış olan kutuyu tek bir hareketle çıkarttı ve İspir'in odasına doğru yürümeye beş adım sonra kapısından içeri girmişti bile. Yatağında oturmuş ve onun yanına gitmesini bekliyordu. İspir "Ufaklık, ne desem boş değil mi?" dediğinde başını sallayarak kutuyu yatağa, hemen yanına bıraktı. Kaşının pansumanı bitirdiğinde mutfaktan bulduğu bir beze birkaç parça buz koyup yanına döndü. Gözüne buzu bastırırken "Üzgünüm," dediğinde İspir'in dudağı kıvrıldı ve gülümseme benzeri bir şeye dönüştü. "Söyle ve rahatla ufaklık."   Genç kız, kuzenin neden bahsettiğini başta anlamadı. İmalı bir şekilde dudağına baktığını fark ettiğinde gözünü kıstı. Bakarak anlamış olamazdı değil mi? "Hâlâ çocuk gibisin kızım. Kara kalemle "Adam beni öptü!" diye alnına yazsan, bu kadar belli ederdin ancak. Adam uzaklaşana kadar başını yerden kaldırmadın. Ben sana bağırdığımda karşı çıkmadın veya çemkirmedin. Yanakların pancar gibi kızarmış, gözlerin şişmiş ve kan toplamış... Sen o adamın resmini görünce kusma taklidi yapardın. Onu sana sorduğumda, gözlerinin yanması ve sadece "Bizi eve bıraktı," demen bile her şeyi ortaya koyuyor zaten. Nasıl olduğunu anlatacak mısın? Konuşmazsan uyurum ve sinirden sabaha kadar kendi kendine ağlarsın. Ya da dışarı çıkıp onu bir daha dövmek zorunda kalırım." "Bir dakika, onunla mı kavga ettin? O yere gitmedin yani?"   "Dudağını patlattığımı bilmek, belki biraz rahatlatır seni?" Yutkundu ve yeniden ağlamaya başladı. Kuzeni diğer sırlarının yanında ilk öpücük ile ilgili takıntısını biliyordu. İlk öpücük ve erkeklerle ilgili diğer şeyleri... Püren'in odasında tüm duvarları kaplayan posterleri her gördüğünde kusma taklidi yaptığı da doğruydu. Kızların onda ne bulduğunu anlamıyordu. Bir resme saatlerce bakmanın ve bir adam için iç geçirmenin ne kadar saçma olduğunu söyleyip duruyordu. Şimdi ise her gün bir kızla magazin haberlerinde boy gösteren, yedi sülalesi zengin, şımarık ve kuzeninin yıllardır âşık olduğu adamı nasıl kafalayacağını düşünüyordu. Bir söz vermişti. Ona dokunan ilk ve son adam, kocası olacaktı. Sevse de sevmese de adamla evlenecekti. On beş yaşından beri kendi kendine unutmamak için aynı şeyi tekrarlıyordu. Şimdi ise verdiği sözü yerine getiremeyecek olmanın ağırlığı altında eziliyordu. "Onu nerede buldun?" sorusu üzerine İspir kaşını kaldırmaya çalıştı. Acıyla yüzünü buruşturup vazgeçti.  "O beni buldu. Sokaktan çıktığımda karşıma çıktı. Epeyce sarhoştu ve şu gördüğünü yaptı," diyerek gözünün altında artık mora çalmaya başlamış kızarıklığı gösterdi. "Nasıl yani?" diyen soran Armi'ye, dişlerini göstererek gülümsedi. Beyaz dişleri ile sert yüz hatları yumuşamıştı.  "Seni öptüğünü nasıl anladım sanıyorsun? O söyledi ufaklık. Senin öpmeye kıyamadığın dudakların tadına baktım, dedi. Seni sevgilim sanıyordu. Yoldayken neden salak salak seviyorum falan dediğini anlamış oldum. Gül gibi koktuğunu falan söyledi. Kaşınıyordu kısaca. Ben de kaşıdım. Önce sallıyor olabilir diyordum ama eve gelirken düşününce doğru söylediğini anladım. Sen de beni yanıltmadın. Seni öpmüş ve hâlâ tek parça olduğunu hesaba katınca niyetini de fark ettim tabii." Armina, "İspir, ben ne yapacağım?" dediğinde, dudaklarından pes bir ses çıkarttı. Bir eliyle yastığını düzeltirken, diğerini ona doğru sallayarak gitmesini işaret etti. Cevap alamayacağını düşünen kız odadan çıkmadan, "Önce ufaklığı ondan soğutman lazım..." dediğinde gözünü silerek başını salladı. İçinde hafif bir ümit filizlenir gibi olmuştu. İspir, onu anlıyordu. "Sonra?" "Eşek değil ya, bu güzelliğe hayır diyemez."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD