"Kızım sen de ne açgözlüsün? Yeter yediğin be! Başla hadi..."
Güzide, artık bomboş olan tabağa bakıp iç çektikten sonra Armina'ya umursamaz bir bakış attı. Bardağına demi oturan çaydan yeniden doldurarak ilk yudumunu aldı. İkinci yudumdan sonra sandalyeye oturup, ayaklarını rahat bir tavırla Armi'nin sandalyesinin kenarındaki boşluğa uzattı.
"Tamam, anlatacağım da hangi biri aklında kalacak. Bu işler ince işler... Dikkat gerektirir." Armi, kıstığı gözlerini arkadaşına dikip lafı nereye getireceğini anlamaya çalışıyordu. "Yemek dedin yedirdim, çay dedin içirdim. Boğazından sonraki geçecek şey sağlam küfürler olacak ona göre... Sabrımı zorlama güzelim."
"Kalbimi kırıyorsun ama. İki lokma sarma yedim, bir yudum çay içtim, onu da sorularınla boğazıma dizdin. Canım sıkkın zaten, bir de sen üstüme gelme!"
Güzide, dudağını büküp nemli gözlerini çay bardağında durdurduğu kaşığına çevirdiğinde, Armi'de onun yanındaki sandalyeye çöktü. Bir derdi vardı Güzide'nin... Onu dinlemek, anlamak şöyle dursun, konuşturmamıştı bile. Kendi derdi yüzünden telefonda konuşurken, neden aradığını bile sormamıştı. Ne kadar kötü bir arkadaş olduğunun farkına varınca, utançla yutkundu. Güzide'nin stres olduğunda deli gibi yediğini unutmuştu anlık sinirle... Tamamen arkadaşına dönüp ellerini avucuna aldıktan sonra kırık sesiyle konuştu.
"Kızım, özür dilerim ya... Kendi derdime düştüm, seni boşladım. Bir derdin var senin." Güzide, başını kaldırmadan çayını birkaç kere daha kaşıkla çevirdikten sonra kısık bir sesle derdini söylediğinde, Armina'nın ağzı bir kaç kez açılıp kapandı. Söylemek istediği sözcükler ile şu anda arkadaşının ihtiyaç duyduğu kelimeler arasında seçim yapmaya çalışıyordu. Kararsızlığını yenip ağzını araladı. "Bizde kalabilirsin."
Güzide, devlet yurdunda kalıyordu. Yan odada kalan kızlarla gürültü yaptıkları için sürekli tartışıyorlardı ve daha önce uyarı almıştı. Dün gece de ders çalışırken, kahkaha atıp kâğıt oynayan kızlar yüzünden kafasına bir şey girmeyince, önce ortak duvarlarına yumruk yaptığı elinin yanıyla bir kaç darbe indirmişti. Nazikçe "Ben saçlarınızı yolmadan susun!" demek istemişti ama yandaki saftirikler bunun üzerine bir de müzik açmıştı. Sonuç olarak Güzide, tek başına yan ondadaki altı kızı teker teker yolmuştu. Sabah da yurttan atılmıştı.
Armina'nın teklifi ile gözleri ışıldayarak "Sahi mi?" diye sorduğunda, Armi doğru bir karar verdiğinden emin olmuştu. "Tabii ki... Dönem ortası yurt bulamazsın. Evler de ateş pahasıdır. Bizimle kalabilirsin."
"Kızım, sen var ya... Adamsın!"
Güzide, Armi'nin boynuna kollarını dolayıp Armi'yi sağa sola sallamaya başladığında, Armi de ona uyup bir dakikaya yakın fırtınaya yakalanmış gemi gibi sallandı durdu. Ahşap sandalyenin birinden çıtırtı duyduğunda, ayrılma vaktinin geldiğine karar verip yavaşça arkadaşının kollarından sıyrıldı. Arkadaşına bu teklifi yaparken tereddüt etme sebebi yine kafasında dolanmaya başlamıştı.
"Baban duyarsa ne yapacaksın?"
Güzide, Mardinliydi. Ailesinin durumu eve çıkmasına yetecek kadar iyiydi. Yurtta kalma sebebi ailesinin eve çıkmasına izin vermemesiydi. Gerçi kız başına büyük şehre okumaya gidemezsin de demişlerdi ama sonuç ortadaydı. Güzide'nin süper ikna kabiliyeti ve onu destekleyen iki erkek kardeşi vardı. Tıp fakültesi kazanması aile içinde soruna sebep olmuştu ama kardeşleri babalarını ikna etmesine yardımcı olmuşlardı. Mesleği gereği insanlarla iletişim içerisinde, hatta temas halinde olacağı için babası izin vermek istememişti. Karşı çıkarken de öğretmen olsa neyse demişlerdi. Güzide, çocuklardan korkuyordu. O yüzden öğretmenlik düşündüğü meslekler arasında en sonuncu bile değildi. Tercihleri arasında öğretmenlik yoktu. Etrafındaki evli kadınların çoğu üç beş çocuk sahibiydi. Onlar gibi olmamak için okumalıydı.
"Duymayacak! Saklayacağım. Bu dönem de bitince zaten bir senem kalıyor. Bayram ağa sonra öğrense de ona ihtiyacım kalmayacağı için sorun olmaz."
"Peki, sen öyle diyorsan bizim için fark etmez biliyorsun."
Armina, gülümseyerek kollarını sağa sola açtı. Ağzını ayırmış esnerken, sırt kaslarını da esnetti. Onun bir bayana yakışmayacak kaba hareketi karşısında Güzide elini ağzına götürüp şüphe çekecek kadar nazik bir şekilde işveyle kıkırdadı.
"Kural 1: Aren'in yanında hatta başkalarının yanında hayvan gibi ağzını ayırıp esneme. Kibar ol az!"
"Her rengi boyadık, bir fıstık yeşilimiz eksik!"
"Bunlar önemli ayrıntılar... Bu çocuk sana aşık olmazsa nasıl evleneceksiniz? Baban fabrikatör olduğu için mi?"
"Babamı karıştırma!"
Armi'nin çıkışını eliyle savuşturan Güzide, baygın bakışlar atarak çayından bir yudum daha aldığında soğumuş olduğunu fark etti ve elindeki bardağı uzanıp mutfak tezgâhına bıraktı.
"Kural 2: Küfür yok!"
"Lan, ben ne zaman küfür etmişim!"
"Argo, yok."
"Argo, küfür sayılmaz ki..."
"Yine de yok."
"Ona da tamam kız."
"Kaba konuşma, erkek gibi ulu orta karnını kaşıyarak gezinme, geğirme! Sehpaya ayağını uzatıp bira içme! Hatta mümkünse hiç içme! İçince hepten sapıtıyorsun."
Armina, gözlerini açıp mutlak bir saflık ifadesiyle Güzide'ye bakıp karşı çıkacağı sırada, dudağına arkadaşının parmağı yerleşmişti bile. "Sus, kızım bir! Çok konuşmak da yasak artık sana. Az konuş, öz konuş. Erkekler geveze, öyle her şeye muhalefet kızları sevmezler."
"Sevmesin zaten, evlensin yeter."
Güzide, lafa atlayan Armi'ye yeniden ters bir bakış atıp yerinden doğrulduktan sonra küçük mutfağı adımlamaya başladı.
"Kusura bakma, nah evlenir! Sevmezse niye evlensin ki seninle?" Küçük mutfak penceresinin önüne geldiği için arkasını döndü. "Önce arkadaş olmanız lazım, belki de kanka... Ne bileyim, hayatına girmelisin bir şekilde. Bu şekilde davranırken, seni yanına yaklaştıracağını sanmıyorum."
Arkadaşının kurduğu cümle ile gözleri dolan Armina, ince bacaklarına dolayarak çenesini de dizine yasladı. Onun akmaya hazır yaşlarını gören Güzide, yutkundu. Saçmaladığını fark edip vazgeçsin diye beklemişti ama ilk başta Armina'nın bu kadar ciddi olduğunu anlayamamıştı.
"Benim dediklerimi yaparsan, doğru strateji, saldırı planı ve ataklarla bu savaşı kazanabiliriz." Armina, sandalyeden kayıp arkadaşına sarıldıktan sonra derin bir nefes aldı. "Onun benimle evlenmesini sağlarsın değil mi?"
"Benim adım Güzide kızım. Ben yapamazsam, kimse yapamaz. Püren bile Aren'i benden iyi tanıyamaz."
Gaza gelen Güzide, konuşurken sağ elini yumruk yapıp havaya kaldırdığını fark edince yavaşça kolunu indirdi. Bu esnada Armina, "Yardım etmeseydin eve almazdım kızım zaten." dediği için yüzüne baktı yine ve "Bok, almazdın." dedi, normal bir ses tonuyla. Tehdit ya da kızgınlık değildi sesine yansıyan, bildiği bir gerçeği söylüyordu sadece.
"Kızım sen benden betersin. İki cümlenden birinde argo, diğerinde küfür oluyor! Ben niye edemiyorum? Evdeyken bari edeyim!"
"Olmaz dilin alışır, adamın yanında da edersin."
"Ya tamam, etmiyorum." diyerek Püren'in odasına geçtiğinde, Güzide de onun peşinden doğrulup odaya geçti. Armi'nin ela gözleri yine koşu yapan Aren'in fotoğrafına kaydı.
Mızıkçı çocuklar gibiydi Armina. Kurduğu cümlelerin saflığını görebiliyordu arkadaşı ama elinden bir şey gelmiyordu. Deli, taktı mı takar, istediğini alana kadar da durmazdı. O yüzden yardım etmeyi kabul etmişti. Bir sebebi daha vardı elbette. Armina'nın Aren'e bakan gözleri, dilinden dökülenlere tam bir tezat oluşturuyordu. Püren'in odasında posterlere bakarken fark etmişti bakışlarını ve üzülse mi sevinse mi kararsız kalmıştı.
Aren, ne kadar yakışıklı ve sevimli olsa da çapkın herifin tekiydi. Kadınlara pislik gibi davranmasıyla ün yapmıştı ama yine de çekiciydi işte. Şeytan tüyü dedikleri şeyden vardı adamda. Bir gülücük çakıyordu, beyaz dişlerini gösterip gamzesini ortaya koyuyordu ve puf! Olay bitiyordu. Kızlar "Arennnn!" diye çığlıklar atıp, "Sana aşığım!" diye bağırmaya başlıyordu.
Armina'nın bakışları bu kızlar gibi değildi. Ağzından sular da akıtmıyordu ama öncesiyle bariz bir farklılık vardı. Kusacak gibi değil de, beğeniyle ve ilgiyle bakıyordu adamın yüzüne. Gözleri postere takılı kalmıştı. Gamzedeydi.
"Kural 3: Adama yiyecekmiş gibi bakma! Dün de böyle baktıysan öpmesi normal..."
"Güzide!"
"Yalnız şanslı olduğun bir nokta var, adamın ilgisini çekmişsin. Buraya kadar geldiğine göre... Ne kadar inkâr edersen et, senin de ilgini çektiğini görebiliyorum. O yüzden güzel çeneni boşa yorma arkadaşım."
"Ona karşı hissettiğim tek şey, tahammülsüzlük! O da diğer pislikler gibi işte. Güzel bir yüz ve vücut gördüğünde arkasında yatan ruhu, kişiliği önemsemeyenlerden. Ben güzel olmasam, yanıma bile yaklaşmazdı. O ve diğer erkekler arasında bir fark yok. Güzel bir kız gördü ve elde etmek istedi. Sonra istediği kızın sevgilisi olduğunu öğrendi ve egosu zedelendi. Hepsi bu. Buraya gelişine başka bir anlam yükleme."
"Tamam, her neyse... En azından yüzüne bakmış, çoğu kızın yüzüne bile bakmadan yanından geçip gider beyimiz. Bir de yüzüne bakmama gibi bir şansı olmamış sanırım? Tam üzerine düştüm mü demiştin?"
"Güzideeeee!"
"Tamam, ben yurttaki eşyalarımı toplayıp geliyorum. Çok bir şey değil, bir valiz zaten. O zamana kadar sen de müstakbel kocacığını doya doya seyredersin artık." Diyerek, arkadaşının uzattığı kollarından sıyrılıp kapıya ulaştı. Evden kaçarcasına çıkıp gittiğinde, Armi bir süre daha fotoğraflara bakıp Aren'in nasıl bir kişilik olduğunu anlamaya çalıştı.