Bir saat kadar sonra kızlar hazırlanmıştı.
"Bir daha gülen olursa..." diyen Armi, kendisine bakarak bıyık altından gülen kuzenlerine kıl, arkadaşı Güzide'ye de çok pis uyuz olmuştu. An itibari ile dövmek istemediği bir Işıl vardı, bir de peşlerine takılıp etraflarında dönüp duran sokak köpeği.
"Sana gülmüyoruz ki sen neden üzerine alınıyorsun? İspir, şaka yaptı."
"Bırak kızım giydirdiniz bu acayip şeyleri, evden çıktığımızdan beri gülüp duruyorsunuz! O kadar error vermedim daha!"
Arkadaşının alınmadığını ama az buçuk gıcık olduğunu anlayan Güzide, ortamı yumuşatmak için Püren ve Işıl'dan ayrılıp kokusu gül, manzarası kaktüs olan arkadaşının koluna girdi ve adımlarını hızlandırdı. Diğerleri ile aralarına on adım kadar mesafe koyduktan sonra dirseği ile böbreğine hasar bırakmamayı umarak dürttü.
"Pişt, ister misin gittiğimiz yerde Aren de olsun? Sonra sen kapıdan siyah saçlarını savurarak ve yüzünde şuh bir ifade yaratarak gir... Işıklar seni aydınlatsın falan... Sonra herkesin gözü sana dönsün, böyle ağızlar falan yerlerde, salyalar çeneden akarken Aren milletin nereye baktığını fark edip gözlerini sana çevirsin..."
"Yav he he!"
"Sonra elindeki bardak yere düşsün şaşkınlıktan..."
"Kızım, hasta etme beni! Estetik yaptırmadım, altı üstü bir penye elbise giydim bir de ayağımdaki şu terlikleri... Lan o değil de, ben neden terlik giyiyorum? Siz topuklu giydiniz? Bak doğru söyle dövmeyeceğim, dalga geçmek için böyle giydirdiniz ona gülüyorsunuz değil mi? İtiraf edene üç yumruk az atacağım. Hadi söyle komik görünüyorum değil mi?"
Armina, elbisesini çekiştirip giydiği yazlık terliği görebilmek için ayağını öne uzatınca, arkadaşı gülümseyerek son eserini incelemeye başladı. Siyah elbisesi teninin beyazlığı ile tezat oluşturmuştu. Kocaman ela gözleri göz çevresine çektiği, Müge yengesinin elden çıkarttığı ceviz sürmesi ile tabir-i caizse eşek gözü gibi olmuştu. Dudağındaki hafif ışıltılı şeftali rengi ruj, çok doğal bir hava katmıştı kıza. Yanağına da şeftali tonlarında pırıltılı bir allık sürmüş, görenlerin bir ısırık almayı düşündüğü taze bir meyveye çevirmişti.
Üzerindeki penye olan sade elbise, dizinin az üzerinde bol dökümlü bir şekilde bacaklarına dolanıyor, adım attıkça vücudunun kıvrımlarını ve belinin inceliğini de ortaya koymakla da kalmıyor, düzgün bacaklarını da gözler önüne seriyordu. Hafif 'V' şeklindeki yakasının etrafında minik güllerden oluşan detayı, elbisenin tek süsü olmakla birlikte çok az topuğu olan terlikleri ile tam uyumluydu. Pırıltılı kavuniçi rengindeki detaylar, terlik ve elbisenin bir takım gibi gözükmesine sebep olmuştu. Omzundan geçirdiği ve yanında sallanan uzun zincir şeklinde askıları olan mini siyah çantasıyla da, çok güzel gözüküyordu.
Tüm düşündüklerini "Bence afet-i devran oldun yavrum! Ayrıca o terlikleri, erkeklerin standart boyundan uzaklaşma diye giydirdim sana. Topuklu giyince çoğu erkekten uzun oluyorsun, Aren'i de geçebilirsin yani." şeklinde özetleyince, arkadaşının ters bakışlarının hedefi oldu.
"Ne bakıp bakıp gülüyorsunuz kızım o zaman? Etek falan toplandı da bir yerim açıkta kaldı gibi hissediyorum! Hem Aren ile karşılaşacağımız ne malum?"
"Işıl'ın abisi Burak ile konuşmasını duydum." diyemeyen Güzide, gülümsedi. Aren'in tam olarak inatla gitmek istediği mekâna geleceğini biliyordu. "İçime doğuyor" diyerek, elbisenin ince askısını çekiştiren arkadaşının elini ittirdi ve onu ufak bir gülümsemeyle geçiştirdi.
Armina, sık sık yaptığı gibi eteğini yoklayarak seri adımlar atmaya devam ederken, arkadaşının kıkırtısını duyunca dişini gösterip hırlama benzeri bir ses çıkardı. Bacaklarını çevresinde dolanan sokak köpeği değişik bir ağıt tutturarak kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp sokakta kaybolduğunda, arkadan gelen üçlünün gülüşmeleri kulaklarına ulaştı.
"Kızım valla çok hoşsun ama askerden yeni gelmiş onbaşı gibi yürüyorsun! Az kız gibi yürü ya. Biraz esnek ol Allah için."
"Tamam ya, biz alma demeyi de biliriz elma demeyi de, rahat ol. Olay bende."
Armina, duruşunu düzelttikten sonra kırıtık denemeyecek kadar nazik, erkeksi olmayacak kadar kıvrak bir yürüyüş tutturduğunda, arkasında kalanlar ıslık çalarak tezahürata başladı. Onları görmek için kendi çevresinde hızla dönüp onlara sırıtarak geri geri yürümeye başladı. Kulaklarına gelmeye başlayan müzikle kendini hafifçe sallayarak daha sokakta oynamaya başlayınca, diğerleri de eşlik ederek müziğe tempo tutmaya başladı. Bu gece eğleneceklerdi.
"Abi, iki biradan fazla içmek yok!" diyen Püren, bir gece önce içen kendisi değilmiş gibi parmağını İspir'e sallıyordu. Güzide ise yola çıktıklarından beri dalgın gözlerle onları izleyip ara ara İspir'e göz diken Işıl ile göz göze geldiğinde, kızın gözlerindeki boşluğun yerini dolduran kindar ifadeye şaşırıp kaldı. Bir kaç saniye gözlerini kısıp kıza baksa da araya giren saftirik merinos yüzünden başını çevirip az önceki bakışma hiç yaşanmamış gibi İspir'in koluna girdi.
"Kanka sana da bir kız ayarlayalım. Olmuyor böyle sap sap!" diyerek, potansiyel kız düşürme planlarını anlatmaya başladı. Kolunu İspir'in boynuna atıp kulağına eğildiğinde, Işıl'ın gözlerinde gördüğü ifade ile emin oldu. Işıl alev almıştı! Bildiğin yanıyor, gözleriyle İspir'e dokunanları fena halde yakıyordu. Üzerinden dumanlar çıkacağından endişe eden Güzide, yine Aren'den bahseden Püren'e iç çekip, Armina'ya gözlerini çevirdi. Deli arkadaşı hâlâ ters ters yürüyordu ve yol ortasında deli saçması dansına devam ediyordu. Arada bir kendi etrafında dönüp etrafında çarpacağı bir engel olup olmadığına baktıktan sonra devam ediyordu. Kendi halinde oldukça eğlendiği ortadaydı. Üçlüye göz süzüp sıkıcı olduklarına karar verdikten sonra onun yanına koşturarak arkadaşına ayak uydurdu.
İkisi önde diğerleri arkada eğlenerek girecekleri mekâna az bir mesafe kala, gördükleri kuyruğun aralarına kaynak yaptılar. Dağıldıklarında Güzide, kapıya yakın bir konum bulup elini sıkı sıkı tuttuğu Armi'yi de kendisi ile çekmişti. İçeriye giren bir grup gördüğünde sırıttı.
Kör istedi bir göz, Allah verdi iki!
Burak, Aren, Furkan, Sait ve gruplarındaki tek kız olan Nehir, önden giden bir grupla şakalaşıyordu. Dikkatlerinin dağılmasını fırsat bilerek arkadaşını çekiştirdi. İki grubun tam ortasına tek bir kıvrak hamleyle girmeyi başardı.
"Kim vurdu lan!" diyen adamın sesini duyduğunda, Armi'nin bileğini ovuşturduğunu görünce kaşını kaldırdı. Arkadaşı ile bakıştıklarında ilk gülen Armi olmuştu. Sinirden güldüğü belliydi ve söylenirken sarf ettiği kelimeler ağzından küfür gibi çıkıyordu. "Beni çimdikledi piç! Beni ya!"
Arkadaşının hâlâ arkalarından gelen Aren ve diğerlerini fark etmemiş olduğunu anladığı için hafifçe dürtüp işaret etti. Azıcık gecikmişti çünkü içeride ışıklar kapalıydı. Kocaman bir pist, kenarda oturanlar için bir kaç masa ve sandalye harici, içeride içki ve sarhoştan bol bir şey yoktu. Sarhoş ve neşeli dans eden gençliğe omuz silken Armina, arkadaşının işaretini umursamadan arkasından ışıkların aydınlattığı piste çekiştirdi onu.
Herkesin bir yeteneği vardı. Armina'nın da belki yetenekli olduğu şeyler vardı ama dans etmek, daha doğrusu göbek atmak onlardan biri değildi. Mahalledeki düğünlerde asla oynamak için piste çıkmazdı ama böyle bir ortam bulmuşken, hele ki sevdiği şarkılar kulağında gümbür gümbür atıyorken, yerinde durması olası değildi. İçkiyle arası yoktu, içmeye gelmediyse ez azından kurtlarını dökmeliydi. O da öyle yaptı!
İspir ve diğerleri kapıda belirdiğinde, Armi ve Güzide elbiselerinin eteklerini savura savura deli gibi dans ediyorlardı. Güzide bacağını ayırıp Armi'yi ellerinden tutarak bu açıklıktan arkaya doğru savurduğu anda, diğerleri içeri girmişti. İspir, gördüğü figür karşısında ufak bir boğulma tehlikesi geçirirken, Işıl ilk defa ağzını açtı ve sevdiği adamın yanında ağzından ilk çıkan kelime "Vay sürtükler!" oldu. Dudağından dökülür dökülmez fark edip pişman olsa da olan olmuştu bir kere.
İspir, bakışlarını kıza çevirip onu süzmüştü. İlk defa alıcı gözle bakmıştı ona. Kız kumraldı, gözleri iri kahverengiydi, yaşını aşan bir makyajı yoktu ama yüzü ay gibi parlıyordu. Kısa saçları dalgalı bir modelle yüzünün etrafını çevreliyor, saçının ön tarafında yeşil bir tutam ona ayrı bir hava katıyordu. Üzerinde Püren'den ödünç aldığı siyah bir kumaş şort ve pırıltılı bir askılı bluz vardı. Ayağında ise en az on santim yükseklikte topukları olan bağcıklarını bacağına doladığı bir ayakkabı vardı. Fazlasıyla çekici görünüyordu.
İspir, kardeşinin arkadaşı hakkında düşündüklerini fark ettiğinde, alçak sesli bir küfür savurup Püren'i çekerek piste sürükledi. Normalde müzik, dans adamı değildi ama kalabalık pistte özellikle de deli kuzeni ve kankası dikkatleri üzerlerine toplamışken, fazla dikkat çekmeyeceklerini biliyordu. İç çekerek kızları göz hapsine de tutarak yavaş hareketlerle salınmaya başladı.
Işıl, alışık olduğu tavrı umursamamaya çalışarak, gözleri ile abisini aradı. Bir kenarda diğerleri ile içmeye başlayan abisini gördüğünde, başını eğip hemen yakalanmamayı umarak, o da diğerlerinin yanına ilerledi. Bir altmış boyu topukluları ile bir yetmiş olduğu için hafifçe eğiliyordu ilerlerken.
Diğerlerinin yanına ulaştığında dünyayı umursamadan dans edenleri iç çekerek izlerken, üzerinde hissettiği gözlerle Burak'a yakalandığını anlamıştı. Ki abisinin koluna yapışması bir dakikadan kısa sürmüştü sonrasında. Abisi, kolunun altına çektikten sonra kulağına eğilip, "Şu kıvırcığın adı neydi?" dediğinde, başını kaldırıp yüzünü görmeye çalıştı. Işıklandırma yüzünden göremeyince omuz silkip, "Püren, ne oldu ki?" diye sordu. Bir kaç saniye tepkisiz kalan Burak, "Âşık oldum sanırım..." dediğinde, hızla abisinin kolunun altından çıktı.
"Oha Burak! O kız benimle yaşıt ve o sarıldığı adam da abisi. Dayak yemeden uza!" diyerek, ondan kurtulmaya çalışınca attığı adımı geriye doğru tekrar atmak zorunda kaldı çünkü abisi kolunu mengene gibi sıkmıştı. "Ciddiyim kızım, bizi tanıştırmalısın."
"Kız Aren'i seviyor."
"Şu deli kız onun arkadaşı mı?"
Abisinin deli derken Güzide'yi mi yoksa Armi'yi mi işaret ettiğini anlamaya çalışan Işıl, iç çekip "Siyah saçlı mı yoksa turuncu kafalı mı?" diyerek, çenesiyle kızları işaret etti.
"Siyah."
"Kuzeni?"
"Aren, kıza fena tutuldu. İki gündür içmediği kadar içip, etmediği kadar küfür ediyor. O iş kolay kızı Aren'e ayarlarız, kıvırcık bana kalır. Abisini de beş dakika oyalarsın ben konuşurken."
"Burak, İspir beni de seni de çiğ çiğ yer. O siyah saçlı da Aren'i paralar. Kız bildiğin Aren anti fanı. Adını duyunca kusuyor."
"Dün akşam, üzerine atlıyordu ve bugün de konuşmuşlar sanırım. Olur bu kız, Aren'i yola getirir. Karşılaştıralım yeter. Sen o kısmı bana bırak. Şimdi doğruca kıvırcığı abine getir. Ben de sevgili babamıza seni burada gördüğümü söylemeyeyim. Ayrıca herife fazla sokulma, evde bir yerini kırmak zorunda kalmayayım, anladın mı?"
Işıl, eğlenen dörtlüye bakıp omuzlarını dikleştirdi. Bu işin sonu nereye varacaktı bilmiyordu ama mektup yazmakla ilerleyemeyeceğini artık anlamıştı.
"Ya şimdi ya da asla..."