17 yaşına yeni girmiştim haberi aldığımda. Rojda Teyze yani Botan' ın annesi hayırlı bir iş için Evin Abla' nın evine gitmişti ve eve buyur edilmişti. Zaten bu olduğunda burada iş bitmiş demekti. Bir kere kapısına gidildi mi buyur edilirse geri dönülmezdi. Dönülürse kızın bir eksiği görülmüş olurdu herkesin gözünde ve kız mimlenirdi. Ne acı bir durumdu. Daha kızın haberi bile olmazdı çoğu zaman. İki gün sonra da istemeye gittiler ve söz kesildi. Evin Abla ablamın arkadaşıydı. Çok sohbetimiz yoktu ama güler yüzlü, güzel ve sıcakkanlı bir kızdı. Ablam izin verse benimle bile konuşurdu ama ablam genelde çekiştire çekiştire odasına götürür beni de odaya almazdı. Aslında oda ikimizindi ama bu sadece görüntüde böyleydi. Önce nişan yapıldı. Hasta olduğumu söyleyip gitmedim nişana. İki ay sonra da anlı şanlı düğün yapıldı. Ablam sözde yardıma gitmişti Evin Abla' ya. Hayatında ilk kez beni yanında götürüyordu. Tabii ki asıl amacı beni çalıştırmaktı. Ellerimle hazırladım Evin Abla' nın çeyizlerini. Botan' a alınanları tek tek yerleştirdim damat bohçasına. Kaderimde sevdiğimin damat bohçasını bu şekilde hazırlamak varmış. Pijama takımının üzerine bir damla gözyaşım düştü ama Botan' ın sevdamdan haberi olmadığı gibi bundan da olmayacaktı. Belki ilk gecelerinde giyecekti bunu. Benden başka yardım edenlerde olduğu için hızla sildim gözyaşımı. İşte o gün öğrendim Botan ve Evin arasındaki sevdayı.
Kimse duymamıştı. Kimse bilmiyordu. Gizli gizli haberleşip görüşmüşlerdi.
' Beni hiç zora sokmadı biliyorsun ama artık kocam oluyor. Yüzüne rahat rahat bakıyorum. Elini tuttum sözden sonra içim sıcacık oldu. O ikinci elimi tutuşu oldu. İlkinde söz vermişti. Helalim olacaksın demişti. Sözünü de tuttu. ' diye anlatıyordu ablama. Ablamda 'Bu kaçıncı baskı görmemişin kocası oluyor. ' diyerek gülüyordu.
Kalbim. Kalbim sevdayı bilen bir adama düşmüştü. Sevdiğini korumayı, sahip çıkmayı bilen birine. Kimse bir saniye bile onlarla ilgili dedikodu yapamamıştı. Bu köyde ateş olmayan yerlerden bile ne dumanlar çıkmış kızların hayatı kaymıştı da Botan gözü gibi korumuştu sevdiceğini, adını dile düşürmemişti. Kalbim sevilecek bir adamı sevmiş ama yine kaderi değişmeyerek sevilmemişti. Ailemide seviyordum. Babam buradaki bir çok kişiden iyi bir babaydı. Başka baba olsaydı ablam çoktan bir başka köye bir ağa oğluna gelin gitmiş olurdu ama o okuyordu. Üniversiteye gidiyordu. Belki beni de gönderir. Hatta belki başka şehire gitmeme izin verir diye dua ediyordum. Sevdiğimin mutluluğunu isterdim elbette ama buna seyirci kalmak istemezdim.
Kına gecesinde her şey düşünülmüştü düşünülmesine ama Evin Abla heyecandan neredeyse düşecekti. Kına karılmaya başlandı. Uzun yıllardır evli biri başlamıştı karmaya ama sonra tamamen karılması için elime tutuşturuldu. Ağır geliyordu bu kadarı. Gözümün yaşı akmasa da, zorlukla engel olsam da bu kez kalbimin gözyaşıyla kardım kınayı ve bir an karışıklık olduğunda, herkes Evin' in yanına gittiğinde kına tepsisini taşımak bana kaldı. Kaynanası avcuna birer yarım altın koydu. Ağa karısıydı. Aşağısı kurtarmaz ama fazlası görgüsüzlük olurdu. Kızın elini kapatması gerekiyordu. O tepsiyi taşımayı nasıl başardım bilmiyorum. O kısa yolda nasıl düşüp kalmadım.
Ertesi gün dillere destan bir düğün yapıldı. Bu köy daha önce böyle kalabalık görmemişti. Köy meydanında yemekler yapıldı masalar kuruldu. Yedi köy doyuruldu. Kolay mıydı? Geleceğin ağası Botan Karahanlı evleniyordu. Düğünde kıyıya köşeye kaçmayı başardım. Kimse o kalabalıkta anlamadı yokluğumu. Ve sevdiğim adam başka birinin kocası oldu.
...
Düğün aylarca konuşuldu. Sonra başka şeyler konuşulmaya başlandı. Botan karısını alıp gezmeye gidiyordu. Şehir şehir gezdirdi Evin Abla' yı. Bu bizim buralarda pek olmazdı. Balayı tamam ama sonra anca akraba ziyaretine gidilirdi başka şehire. Sonra duyduk ki araba almış. Araba kullanmayı öğretmiş. Aslında traktör kullanan kadınlar var bizim köyde ama araba kullanan yoktu. Kadına yakıştırmazlar pek. Hem kadın nereye gidecek değil mi? Otursun evinde. Evin öyle değildi. Sadece altı aydır evliydi ama herkes onu konuşuyordu. Gelin ağa. Herkesten farklı. Biz yapsak namusumuza gelmeyen laf kalmazdı ama Evin Abla yapınca herkes takdir ediyordu. Gerçi edilecek şeyler yapıyordu ama bizim köyde bunu anlamaları kolay değildi. Bizim köy merkeze uzaktı. Bir kere bir kadını bir kerede bir çocuğu arabasıyla hastaneye götürmüştü. Kadının kocası hastaneye gerek yok diyen bir tipti ama gelin ağaya karşı gelemedi. Çocuğu da kırık çıkıkcıya götürmüşlerdi. Misafir geldiklerinde kolunun yanlış kaynadığını fark etmiş. Kaptığı gibi götürmüş çocuğu. Aslında okuyanlar vardı köyümüzde ama büyükler eskiye sıkı sıkıya bağlıydı. Aslında okumakta bizden eski gelenekleri tam olarak alamıyordu. Zaten üniversiteyi bitiren de geri gelmiyordu. Bu köyde gelse ne yapacak? Kimse düzene karşı gelmeye cesaret edemezdi buralarda. Biz uyuyorduk düzene ama Evin Abla başkaydı çünkü ardında kocası duruyordu. Yıkılmaz bir dağdı Botan Evin Abla' nın arkasında. Ona yanlış demek Botan' a yanlış demekti. Botan' ı seçen kalbimle gurur duyuyordum ama artık sevmemeliydi. Niye sevme dediğinde sevmekten vazgeçmiyordu kalp?
Sonra bir gün bir şey oldu. Yemin ederim ben böyle bir şey dilemedim. Değil böylesini ben düğünden sonra Botan' ın ve Evin Abla' nın mutlu olmasından başka bir şey dilemedim. Böyle bir şeyi düşmanıma bile dilemezdim. Bir gün babam telefonu acı acı çaldı. Aslında o ana kadar bu saçma gelirdi ama oluyormuş. Bir telefon sesine insanın içine ateş düşebiliyormuş. Babam telefonu bulup açana kadar neredeyse çığlık atacaktım. Ve o haber geldi. Abim trafik kazası geçirmişti ve hastanedeydi. Babam apar topar gitti. Telaş içinde bir aile daha vardı. Evin' in ailesi. Onların arabasıyla gitti babam. Beni götürmedi. Zaten ne olursa olsun götürmezdi. Onlar döndü. Babam dönmedi. Acı bir çığlık ardından zılgıtlar yükseldi. Mahalle kalabalık oldu. Ablam fırladı gitti. Ben öylece kaldım yerimde. Biri ölmüştü biliyordum ama konduramıyordum. Annesini babasını ve abisini görmüştüm giderken. Akrabadır diye kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Evin Abla ya da kardeşlerinden biri olamazdı. Olmamalıydı. Belki de kaza demişlerdi ama kavgaydı. Abim zaten hayırsızın tekiydi. Kavgaya karışmış olabilirlerdi.
Acı haber ablamla bir geldi eve. Ablam gözyaşları içinde geldi. Neredeyse yarı baygındı. Onu içeri aldım.
' İyi misin?'
' Evin. Evin ölmüş Dicle. Abimin arabasıyla çarpışmışlar. Bana düşman gibi baktı ailesi. Yanlarında bile olamıyorum. Beni görmek istemiyorlar. Hep o abim yüzünden. '
' Abim nasıl? Ondan bir haber var mı?'
' İyi. Abim iyi. Duyduğum kadarıyla ona bir şey olmamış. '
Abime gerçekten bir şey olmamıştı. Sadece kafasında yara vardı. Bu yüzden tedbir amaçlı tutmuşlardı. İçkiliydi ve Evin Abla' nın arabasına çarpmıştı. Bizim köyün yolları oldukça virajlıydı ve abim sık sık babam görmesin diye köy dışına şelalenin oraya giderdi içmek için. Evin Abla' da hızlı kullanıyormuş. Araba uçuruma yuvarlanmış. Evin ablayı zorlukla çıkarmışlar arabadan ve çıkarıncaya kadar can vermiş. Bu gencecik ölüm herkesin ciğerini yakmıştı. Bütün köye bir sessizlik çöktü. Fırtına öncesi sessizlik. İçim yanıyordu. Bir fırtına yaklaştı. Yaklaştı. İçimdeki yangını harladı. Bu hikayede yanan ben oldum. Hemde en büyük hayalim gerçek olurken yanan. Abim Botan' dan bir can almıştı ve elbet bunun bir karşılığı olacaktı. Bu karşılık benden başka kimseye acı vermeyecekti ama benim için acı günler başlıyordu.