Merhaba ben Dicle. Hayatınıza Cizre 'den konuk oluyorum. Size anılarımı anlatmak isterdim ama acılarımı anlatacağım. Hayatıma hoş geldiniz. Saçma mı oldu? Nereden nasıl başlayacağımı çok düşündüm aslında. Sonunda en başından başlamanın doğru olacağına karar verdim. Beni anlayan kimsem olmadı hiçbir zaman. Umarım siz anlarsınız. Kendimi anlatırken hatalarım olursa affedin. Okula da gittim aslında ama pek parlak bir öğrenci olamadım. Olma şansım da yoktu. Ailem Cizre' nin önde gelen ailelerinden biri ve örnek olması için gönderdi beni de ablam ve abilerim gibi okula ama abilerim gibi üniversite şansım olmadı tabii ki. Liseyi bitirdim zor bela ama buraya birazdan geleceğim. Baştan başlayacağım demiştim. O zaman en başa döneyim.
Babam annemi severek almamış. Aşiret uygun görmüş, babamda kabul etmiş kararı ama sonradan sevmiş. Çok sevmiş. Annem beni dünyaya getirirken gözlerini kapatmış hayata ve bunun suçlusu her zaman ben oldum gözlerinde. Yıllarca öyle olduğuna da inandım zaten. Belki hala inanıyorum. Zaman zaman arka arkaya dünyaya getirilmiş dört çocuk nedeniyle olmuş olabileceğini düşünsem de sonra başıma kötü bir şey geldiğinde anlıyorum ki suçlu benim, cezayı da ben çekmeliyim.
Babam benden adeta nefret etti ve bunu ablama ve abilerime de aşıladı isteyerek ya da farkında bile olmadan. Dışarıda güzel, şanslı Kirmanlı kızıydım ama eve dönünce evdeki hizmetliden bile daha azdı değerim. Bir tek süt annem okşadı saçlarımı. Babam bütün baskılara rağmen bir daha evlenmedi. Bu buralarda pek sık karşılaşılan bir durum değildir. Çocuklara bakmak için illa ki bir kadın gerekir ama zaten evde hizmetliler olduğu için babam böyle bir zorunluluk hissetmedi ve annemin yasını tutmaya devam etti. Maddi durumu kötü olsaydı yine de böyle yapar mıydı bilmiyorum ama sanmıyorum da. Süt annem evimizde çalışan Zelal Teyze' nin bir akrabasıydı ve hala arasıra gelir beni görmeye. Ben adımı bile ondan öğrendim. Dicle. Adımı babaannem koymuş. Onunda benimle bir derdi yoktu ama o da vefat etti. Kadersizlik mi dersiniz yoksa günahımın laneti mi bilmem ama benim adım baba evinde hep katildi. Daha 18' imde evlendiğim koca evinde ise katil soyu olacaktı adım. İşte bu yüzden sanırım Dicle' nin hikayesini anlatmak istedim. Dicle satırlarda var olsun istedim çünkü hayatta var olamadı. Hikayemin sonunu bende bilmiyorum. Birlikte öğrenmeye ne dersiniz?
Okula başladığımda aslında sevinmiştim. Evde gördüğüm şiddetten bir kaçıştı aslında. Evde gördüğüm abilerim ablam gibi bende bir odama çekilip dersimi çalışacaktım. Babama ödevlerimi gösterecektim, benimde saçımı okşayacaktı. Babam pek sevgi gösteren biri değildi. Hiçbirimize değildi. Zaten buralarda sevgiyi göstermek ayıptı erkek için. Yine de babam aferin der başlarını okşardı öyle zamanlarda. Karne hediyesi alırdı onlara. Sıra bana da gelmişti. Bende ablama ödevim var diyecektim. Ablamda çıkacaktı odadan. Hep ben sağda solda uyuyup kalıyordum. Eğer şanslıysam babam erken uyuyordu ve bende sıcak salonda uyuyup kalıyordum ama genelde şanslı olmuyordum. Salonda soba, mutfakta şömine benzeri bir ocak vardı ama mutfakta geç saate kadar işler devam ederdi. Babamda salondaysa soğuk bir yere kıvrılır uyurdum. Üzerimi örten genelde olmazdı. Bazen Zelal Teyze gördüyse bir battaniye getirirdi ama o da evde beni arayacak değildi ya yorgun haliyle. Bundan sonra benimde ödevim olacaktı ve odadan çıkmayacaktım işte. Hatta bazen ablam çıkacaktı. Öyle olmadı tabii ki. Aslında ilk karnem çok güzel gelmişti. Okumayı ilk söken ben olmuştum. Okulda öğretmen dışında kimse tebrik etmedi. Evde de hiçbir şey değişmedi. Ben babamın sürekli emirler verdiği, onu getir bunu götür, ablanı rahat bırak kız olmaya devam ettim. Aslında babam bir kere bile Dicle diye seslenmedi ama eğer iş buyuruyorsa ablam hiç üzerine alınmadı, abilerim zaten alınmadı. Erkeğe iş buyrulmazdı ki. Abilerimde babam gibi bana emirler yağdırırdı. Zelal Teyze' ye bile benden iyi davranıyorlardı. Karnemi hevesle götürüp babama ' Bana bebek alır mısın? ' dediğimde bakarız demişti ve ben o bebeği tam dört karne süresince bekledim. Herkese hediye alındı bana alınmadı. Hiçbir şey alınmadı değil elbette ama çocuk aklıyla bile anlıyordum. Bana hep alınması mecbur şeyler alınırdı. Kıyafet falan işte. Ele güne karşı Kirmanlı' ların kızı paspal geziyor dedirtecek halleri yoktu ya. Ablamın parçaladığı için bir köşeye attığı oyuncaklar dışında oyuncağım olmadı. Dikiş dikmeyi de bu sayede küçük yaşta öğrendim zaten. Zamanla ders notlarım düştü ama kimse fark etmedi.
Sonra bir gün daha 14 yaşındayken başıma bir olay geldi. Ablam varken arabayla gidip geliyordum okula ama ablam artık liseliydi. Artık farklı okullarda olduğumuz için babam ablamın okulunun uzak olmasını bahane etti ve onu arabayla göndermeye başladı. Bana ise yürümek kaldı. Zaten eve koşa koşa gitmiyordum. Havanın soğuk ve yağmurlu olduğu bir günde yolda yürürken sınıfımdan iki oğlan sataşmaya başladı. Sınıfın saf salak kızıydım sonuçta. Normalde kızlar ve erkekler birbiriyle pek muhatap olmazdı ama beni pek kızdan saymıyorlardı. İçlerinden birinin abisi ablamı istemeye gelmek istemişti ama babam kabul etmedi tabii ki. Şu anki konuda buydu.
' Seni kimse istemeye gelmeyecek biliyorsun değil mi? Seni kimse istemez. ' dedi.
Daha 14 yaşındaydım ama buralara göre 15 evlilik yaşı için uygundu. Onlarda buna vurgu yapıyordu. Diğeri;
' Baban üste para verirse ben alırım seni. ' dedi. Bir anlık öfkeyle ittim. O da beni itti. Ben yere düştüm. İşte tam o anda o geldi. Aslında onu tanıyordum. Ailelerimiz birbirine gidip gelirdi ama bir diyalogumuz yoktu elbette. Zaten kadınlar ayrı erkekler ayrı otururdu. Sadece eve girip çıkarken görüyordum onu ama zaten buralarda onu tanımayan olmazdı. Benden yaşça büyüktü. Bu ana kadar hiç başka gözle bakmamıştım ama adeta yeri sarsarak geldi. Çocuklara bağırdı. Onlar kaçışırken bana elini uzattı. Tuttum. Beni kaldırdı.
' İyi misin? Bir yerin acıyor mu?' diye sordu. İnanır mısınız bana bu soruyu soran ilk kişiydi. İşte o an kalbim sıcacık oldu ve Botan Karahanlı gözümde kahraman oldu. Benim kahramanım. İlk kıvılcım içime o an düştü. Bana elini uzatmıştı. Bu aslında gözünde çocuk olduğum içindi. Düşen bir çocuğu kaldırmıştı kendince. Aksi durumda yapmazdı zaten. Uygun değildi helalin olmayana dokunmak. O ne düşünürse düşünsün ben bir kez gözünün içine bakamadan kalbimde büyüttüm sevdamı.
Siz hiç sevdiğinizin düğününde kına tepsisi taşıdınız mı? Ben taşıdım. Meğer ben onu severken o gözümün önünde başkasını seviyormuş ve o sevdiğine kavuştu. Üç yıl kalbimde büyüttüğüm sevdamı o gün kalbime gömmek zorunda kaldım. Hikayem burada bitti sanıyordum. Bir kalp bir kere severdi ve benim sevdiğim başkasına aitti artık. Onu sevmemek için kendimle savaştım ama meğer benim hikayem orada bitmemiş aslında yeni başlıyormuş.