Bütün gün hiçbir şey yapmadım. Sadece çarşafı yıkadım serdim. Evde bunun için bir oda vardı. Gerçi kurutma makinesinden zaten kuru halde çıkıyordu ama yine de havalandırmak gerekiyordu tabii ki. Odayı bana çalışanlardan biri gösterdi. Boş durdukça huzursuz oluyordum çünkü alışık değildim. Akşam yemeğinden sonra yine sofrayı toplamaya yardım etmek istedim ama kaynanam yine oturttu. Elbette iş yapacaktım. Gelindim ama benim böyle bir evde sorumluluğum olan iş az olurdu. Hala alışmamıştım. Acaba her evlenen böyle mi hissediyordu? Evde yemeğe en son ben otururdum. Eksik bir şey olursa benden istenirdi. Babam ben hariç herkesin duyduğunu anlayınca da kalk sofrayı topla diye bacağıma vururdu ayağıyla. Çoğu zaman aç kalkardım sofradan ama utancımdan mutfakta da yiyemezdim. Hal böyle olunca da burada oturmak bana tuhaf geliyordu. Yemekten sonra kayınpederim ilk kez konuştu.
' Gelin elinden bir kahve içmenin vakti gelmiştir. '
Hemen kalkıp kahve yaptım. Botan almadığı kahvesini. Sanki içine zehir koyacaktım. Ondan sonra da odama çekildim. Kapı tıklatıldığında Botan geldi zannedip üzerimi düzelttim ama gelen Zeynep' ti. Botan kapıyı çalmazdı büyük ihtimalle ama insan yine de umutlanıyordu. Beni istemeyen bir adam için heyecan yapmam ve uğraşmam belki kötü bir şeydi ama ben o adama aşıktım. Aşk gurur tanımıyordu. Üstelik tanısa ne olacaktı? Botan' ı sevmem bu hikayenin iyi yanıydı çünkü sevsem de sevmesem de bu evlilik olacaktı ve ne yaşarsam yaşayayım bu evlilik ölene kadar devam edecekti. Kan davası doğmasın diye yapılan bir evlilikti ve bu evlilik biterse özellikle benim bir hatamdan biterse Botan' a kanına kan alma hakkı doğardı. Üstelik bu topraklarda kocası nefes alma derse kadının nefes alması bile suçuydu. Karı koca arasında olan her şey aile sırrıydı. Kol kırılır yen içinde kalırdı ama olurda bir şekilde bir sebeple dışarı duyulursa yine sonunda kadın suçlu olurdu. Üstelik dedikodu seven bir köyümüz vardı. Aldatılan bir kadın için bile kocasını elinde tutamadı deniyordu. Yani bu evlilik ne olursa olsun benim suçum olmadan bitmezdi. Kocam hala eski karısını seviyor diye hiç bitmezdi. Ne diyeceklerini adım gibi biliyordum.
' Kadın olsaydın da kocanı kendine bağlasaydın. '
Hem her şey tabuydu. Konuşulmazdı. Hemde daha evlendiği andan itibaren iyi bir eş olması istenirdi kadından. Gerçi konuşulacak ne vardı? Kocana itaat et, evini çekip çevir, kan kussan kızılcık şerbeti içtim, dayak yesen ne hata yaptıysam bir daha yapmam de. Buralarda şiddetinde bahanesi çoktu. Koca dövmek isterse yemeğin tuzu çok diye bile döverdi ama yine kadın suçluydu. Kocasının nasıl yemek sevdiğini bilecek, yemeği kontrol edecek, gerekirse tekrar yapacaktı.
Bu köye her şey geç gelirdi. Kadın haklarının gelmesi ise bin yılı bulacaktı herhalde. Gerçi ben bin yıl sonra bile doğsaydım aynı ailede benim için yine değişen bir şey olmamış olurdu. Bazı aileler kızlarının arkasında duruyordu. Kimin ne dedikodu yaptığına aldırmıyordu ama her şey ailede bitiyordu işte. Bekarken sığamadığım eve dul olarak sığmam mümkün değildi. İşte bu nedenle sevgime sıkı sıkı tutunup kocamın beni sevmesi en azından sayması için uğraşmak dışında bir yolum yoktu benim. Gelinliğimle geldiğim bu evden ancak kefenimle çıkardım onda bile babam siz gömün beni uğraştırmayın derdi. Gerçi ele güne karşı demezdi ama içinden kesin derdi.
' Abimin karşı odaya girdiğini görünce yanına gelmek istedim. '
' İyi yapmışsın. ' dedim. En azından iki sohbet ederdik.
' Salaklığının faturasını ödüyorsun. Okulda da sana sinir olurdum. ' dediğinde şok oldum. Tamam çok bir samimiyetimiz yoktu ama iyi bir kızdı Zeynep ve bana sinir olacağı hiçbir şey yoktu. Benden bir sınıf alttaydı lisede.
' Neden? ' diye sordum.
' Şu köyde toplasan kaç kız liseye gidiyor? Sen böyle bir imkanı bulmuşsun üstelik bak baban üniversiteye gönderecek ablanı. Okumanıza karşı da değil ama sen tembel, sümsük biriydin. Bak abim mesela ablanı istedi. O da seni istemedi ama ablan okuyacak diye baban seni vermek istedi. Anneminde işine geldi. "Yaşı küçük daha kolay döl tutar." dedi. '
' Benimle derdin ne bilmiyorum ama yalan söylüyorsun. ' dedim dayanamayarak. Botan ablamı istemiş olamazdı. Evin Abla' nın en yakın arkadaşıydı.
' Yalan falan söylemiyorum. Gerçi abim bütün ailenizden nefret ediyor ama yaşı yaşıma daha yakın en azından büyüğü olsun dedi tabii bence bu bahane seni sümsük olduğun için istemedi. Adam gibi çalışıp üniversiteye gidecek olsaydın daha büyük olduğun için ablan evlenirdi. Hayat işte. Okumak isteyeni okutmazlar, senin gibilerde kıymet bilmez. '
' Benimle derdin ne bilmiyorum ama lütfen gider misin? '
Gözlerim dolmuştu. Onun yanında ağlamayacaktım kesinlikle. Görümcelik etmeye pek hevesli görünüyordu. Kendi bilirdi. Onunla iyi arkadaş oluruz sanıyordum. İyi davranacak gibi görünüyordu ama yanılmıştım.
' Abim seni asla sevmeyecek Dicle. O Evin Abla' ya çok aşıktı. Sende salaklığının bedelini asla seni sevmeyecek bir adamla evli kalarak ödeyeceksin. ' dedi ve gitti. Daha sabah sofrada gülümsemişti oysa ki. Her yüzüne gülene güvenmemek gerektiğini bu evde öğrenecektim. Hakkımda hiçbir şey bilmeden ahkam kesmişti. Ablamın imkanları ile benimkiler asla bir olmamıştı. Ayrıca okuyor olsam bile beni verirdi babam.
Evliliğimin ikinci günü ağlayarak yalnız bir şekilde uyudum. Botan odaya hiç gelmedi.
....
Sabah erkenden kalkıp kahvaltıya yardım ettim. Botan yüzüme bile bakmıyordu. Bir günaydını bile çok görmüştü. Çay servisi yaptım. Botan yüzüme ilk kez onda da öfkeyle baktı. Bir şey diyecek gibi oldu ama demedi. Çayı doğru düzgün içmeden iki lokma yedi ve babasından müsaade isteyip gitti. Galiba işe gitmişti ki babası erken dediğinde onu dinlemedi. Aslında ben Botan' ın ne iş yaptığını tam olarak bilmiyordum. Yani tarlaları vardı. Köylülerin çalıştığı bir küçük fabrikaları vardı ama bildiğim kadarıyla onun işleriyle genelde babası ilgileniyordu. Tereyağı, peynir falan yapıyordular o fabrikada ama fabrikanın asıl amacı köylüye işti. Ağa olarak köylüye iş imkanı sunmayı görev bilmişti Derzan Ağa. Kaynanam kafasıyla işaret etti, bende Botan' ın peşinden çıktım ama elbette ki yolcu etmeme izin vermedi. Hızla arabasına bindi ve gitti. Evdeki hizmetliden daha değersizdim onunda gözünde.
Akşama doğru mutfağa girdim. Ardımdan kaynanam geldi.
' Hanımağam müsaadeniz olursa yardım edeyim. Bütün gün boş duruyorum. ' dedim.
' Botan mumbar dolması sever. Yapmayı bilmiyorsan yardımcı olsunlar. ' dedi.
' Biliyorum. ' dedim. Erkeğin kalbine giden yol gerçekten midesinden geçiyor mu bilmiyordum ama aşık olduğum adam için yemek yapacaktım. Aslında böyle düşünerek girmemiştim mutfağa ama şimdi bu fikir hoşuma gitmişti. Kolay değildi yapması ama alışıktım. Özenerek yaptım. Aslında bize misafir olarak geldiklerinde de özenerek yapardım ama tabii o zaman görmüyordum severek yiyip yemediğini çünkü erkekler ayrı oturuyordu.
Hevesle hazırladım ama Botan akşam yemeğine gelmedi. Gece yarısına doğru hızla kapım açıldı. Botan gelmişti. Üstelik benim odama gelmişti. Işığı yaktı. Bir tuhaf görünüyordu.
' Soyunda şu işi bitirelim. ' dedi. Sesi de bir tuhaftı.
' Sen iyi misin?'
' Sanane. Sen işini yap. Seni damızlık olarak aldık sonuçta. Soyun hemen!'