1-Hamileyim!

2551 Words
4 Sene Önce “Ben hamileyim.” Sevdiğim adamın deniz mavisi gözlerine bakarak söylediğim bu haberden sonra kendimi onun kolları arasında buldum. Beni etrafında döndürdü. Bu habere sevineceğini biliyordum. Aramızdaki aşk o kadar büyüktü ki bu aşkın önünde kimse duramazdı. Kahkahalar atarak ona karşılık verirken “Kuzey, dur. Başım dönecek.” dediğimde ayaklarım yerle buluştu. Büyük ellerini soğuktan üşüyen yanaklarıma koyunca içim sıcacık olmuştu. “İyi misin? Hastaneye gidelim mi?” diye sordu, telaşlı bir sesle. Gülümsedim. Telaşından bile bana ne kadar aşık olduğu ortadaydı. Ben de elimi sarı, gür sakallarına koyup okşadım. Onun sakallarına dokunmayı çok seviyordum. “İyiyim. Telaşlanma.” “İyiysen ölüp bittiğim tütün rengi gözlerin neden endişeli? Yoksa bebeği istemiyor musun?” Kafamı iki yana salladım. Ondan bir parçayı nasıl istemezdim? Çok istiyordum ama biz ayrı dünyaların insanıydık. “Hayır, çok istiyorum ama ben sizin evde çalışanım. Bizi kabullenmezler, Kuzey.” Çocukluktan bu yana sevdalı olduğum adam kararlıydı, aşkımıza sahip çıkmaya hazırdı. Ona güveniyordum ama diğer yandan da içim hiç rahat değildi. İçimde bir huzursuzluk vardı. “Gülfem’im, ben senin tütün rengi gözlerine, rüzgârda uçuşan saçlarına, lavanta kokuna vurulmuşum, kim karşımda durabilir? Hangi güç seni benden alabilir? Ferhat gibi önüme koca dağı verseler, senin bir tutam saçını görmek için deler geçerim.” Kalbimi her defasında hızlandırmayı nasıl başarabiliyordu? Alınlarımız hâlâ birbirine yaslıyken dudaklarıma küçük bir buse kondurdu. Kuzey’in gözlerini hiç bu kadar parıl parıl görmemiştim. Bebeğimiz olacağı için çok heyecanlıydı. Bir süre biz sustuk, tütün rengi ve mavi gözlerimiz konuştu. Onlar birbirine her zaman çok şey söylerdi. Biz sonsuza kadar sussak da onlar anlaşırdı. “Bebeğimin güzel annesi, benimle evlenir misin?” Ani sorusuyla şaşırsam da gözlerim doldu. Buğulu gözlerimle ona bakarken kafamı salladım. “Evet, seninle evlenirim.” Her genç kızın hayali gibi ben de sevdiğim adamla evlenmek istiyordum. Alnıma uzunca bir öpücük kondurdu. “Akşam, bizimkilerle konuşacağım. Açık açık ben bu kıza sevdalıyım, onunla evleneceğim diyeceğim. Bebek meselesini de evlendikten sonra söyleriz.” Benim adımı kirletmemek için söylemiyordu. Ona bir kez daha aşık olmuştum. “Tamam, sen nasıl istersen öyle olsun. Kuzey, ben yine de korkuyorum.” “Korkma, gerekirse her şeyi geride bırakırım. Seninle evlenmek için her şeyi göze alırım. Peki, sen alır mısın?” “Evet, alırım. Seninle evlenmek için her şeyi yaparım.” Gülümsedi. “İşte senden duymak istediğim şey de buydu. Şimdi benim gitmem gerekiyor. Akşam, her şeyi halledeceğim.” Dudaklarıma son bir buse kondurup gitti. Arkasından bakarken ona olan aşkımı düşündüm. O benim çocukluğumdu. O zamandan beri ona sevdalıydım. Kalbimde öyle bir aşk vardı ki küçücük yere sığamıyor, taşıyordu. Onun yanında kanatlanıp adeta uçuyordu. Bundan hiçbir zaman rahatsız olmamıştım ama ailesinden çekiniyordum. Ben ve ailem onların yanında sadece çalışandık. Babam, Yunus amcanın eli ayağıydı. Babamı yanından hiç ayırmazdı. Annem de Gülsüm teyzenin her işini görürdü, sırdaşıydı. Gülsüm teyze aslında çok tatlı bir kadınken Kuzey’in birkaç kez bana olan bakışını yakaladığı için ondan bu yana bana hep mesafeli davranıyordu. Beni istemediği belliydi. Kuzey ise annesinin karakterinin böyle olduğunu söyleyip geçiştiriyordu. Ona göre her şey kolaydı. Ben mutfağa leyla bir şekilde girince annem kolumu cimcikledi. “Gülfem, ne bu haller? Yine mi Kuzey’in yanındaydın? Bu sevdadan vazgeç. Sana kaç kez söyledim, üzüleceksin! Gülsüm Hanım, seni Kuzey’e alır mı?” diye dil döktü. Kuzey’i bu kadar çok severken ondan nasıl vazgeçerdim? Hem Kuzey de benim yanımdaydı. Senin için her şeyi yapmaya hazırım deyip beni daha bugün rahatlatmıştı. “Anne, ben ona aşığım. Vazgeç demekle olmuyor! Gönlüm buna izin vermiyor.” Hem artık tek kişi de değildim. Kuzey ve benim bebeğimiz olacaktı. Annem bunu öğrenirse benim bacaklarımı kırardı. Bunu istesem de şimdi söyleyemezdim. Kuzey de zaten şimdi söylememizi istemiyordu. “Fısır fısır ne konuşuyorsunuz?” Gülsüm teyzenin sesiyle konuyu kapattık. Kaşları çatık bir şekilde bize bakıyordu. Annem de “Akşam ne pişirelim diye konuşuyorduk, hanımım,” diye geçiştirdi. Gülsüm teyzenin bakışları bana kaydı. Beni süzdü. “Gülfem, sen kaç yaşına girdin? Kuzey’le aynı yaşta mıydın?” diye sordu. Bunu neden soruyordu? “Yirmi iki. Evet, Kuzey’le aynı yaştayız.” diye cevapladım. Kuzey derken gözlerinde büyük bir öfke olmuştu. O bir şeyleri anlıyordu. Annem “Neden sordun, hanımım? Gülfem’in bir yanlışını mı gördün?” diye sordu, telaşla. Annemin ödü kopuyordu. Bizim aramızdakileri duymasından çok korkuyordu. Gülsüm teyze bombayı patlattı. “Hayırlı bir iş, Lale. Gülfem’i yoklamak istedim.” İnadına yapıyordu. Anlayıp anlamamızlığa verdim. “Anlamadım. Ne hayırlı işi?” diye sordum. “Okulunu da bitirdin. Evlenme çağına gelmişsin. En yakın zamanda seni evlendirmek lazım. Sevaptır,” dediğinde yutkundum. Bana imada bulunuyordu. Akşamın olmasını beklemekten başka çarem yoktu. Ben, Kuzey’i seviyorum dememek için kendimi zor tutarken susmak zorundaydım. Annemin bakışları bana kaydı. Yüzümdeki ifadeyi anlamış olmalı ki “Gülsüm Hanım, benim kızım daha küçük hem Nuri’yi bilirsiniz kızını herkese veremez. Gülfem’i çok sever,” dedi. Gülsüm teyze ise vazgeçmedi. “Bilirim, Nuri’yi fakat halamın kızının oğluna ben kefilim. Ben, konuşursam ikna olur. Ne diyorsun?” diye sordu. Asla bana sormuyordu. Annemle muhatap oluyordu. Beni bu evden göndermek niyetindeydi. Annem “Nuri’yle konuşurum, hanımım,” dediğinde ben gözlerimle hayır işareti yaptım. “Konuş, konuş. Gülfem’i severim, evlenince rahat etsin. Biliyorsundur Osman tek erkek. Bütün her şey ona kalacak. Yüz ton çay bahçesi var. En lüks siteden evi, son model de arabası var. Bizim çay fabrikasında da müdür yardımcısı. Daha ne olsun?” Gülfem’i severim… Bu cümle bile her şeyi ele veriyordu. Beni bu evden bir an önce gönderip kurtulma niyetindeydi. Yoksa Gülsüm teyze bunları söyleyecek biri değildi. O, beni sevmezdi. Annem bana döndü. “Kızım sen ne dersin?” diye sordu. İkisinin bakışları da üzerimdeyken stres olmuştum. Özellikle Gülsüm teyze ağzımdan çıkacakları merakla bekliyordu. “Ben istemiyorum.” Kararlı duruşuma kaşlarını havaya kaldırdı. “Gülfem, sana bundan daha iyi bir görücü gelmez. İstememe gibi bir lüksün yok! Bence iyice düşün!” derken görücüyü bastırmıştı. Annem de rahatsızca yerinde kıpırdandı. Ben ise ağlamamak için kendimi zor tuttum. Kuzey’le birbirimizi sevdiğimizi biliyordu. Bana son kez küçümseyici bir bakış atıp gitti. Annem koluma tuttu. “Gördün mü? Bu kadın seni asla oğluna almaz. Vazgeç bu sevdadan, kızım. Kuzey ve sen ayrı dünyalardansınız. Zorlama daha fazla,” dediğinde omuzlarımı düşürdüm. “Anne, seviyorum.” diye fısıldadım. Annem ellerini yanaklarıma koydu. “Güzel kızım. Senin üzülmeni istemiyorum. Kuzey ve sen yasaksınız. Bazı sevdalar yarım kalmak zorundadır. Sizinki de yarım kalsın, daha fazla zorlama.” Anne ben hamileyim dememek için kendimi zor tutarken susmak zorundaydım. Sol gözümden yanağıma bir damla yaş düştü. “Anne, neden bazı sevdalar yarım kalır? Bırak, bizimki yarım kalmasın. Seven sevdiğini alsın. Ben başkasıyla evlendiğimde aklım, kalbim, ruhum Kuzey derken nasıl mutlu olabilirim?” Annemin de omuzları düştü. Burukça bana baktı. Gözyaşlarımı sildi. “Kara ve bahtsız kuzum benim. Bu sevdanın yarım kalacağını sen de biliyorsun. Ölürler de Kuzey’le seni evlendirmezler. Şimdi elini yüzünü yıka. Akşam yemeğini hazırlamamız lazım.” Kafamı salladım ve odama gittim. Yatağımın üzerine bıraktığım telefonu aldığımda ebe arkadaşımın mesaj gönderdiğini gördüm. Dün verdiğim sonuçları atmıştı. Kan değerlerimin olması gerektiği gibi yükseldiğini yazmıştı. En yakın zamanda doktora gidebileceğimizi söylemişti. İçim kıpır kıpır olmuştu. İlk doktor kontrolüne Kuzey’le gidecektim. Moralim bozulsa da Kuzey’e güveniyordum. O bu sevdanın yarım kalmasına izin vermezdi. Akşam yemeğini hazırlamak için mutfağa geri gittim. Masayı hazırlamak için salona gittiğimde Gülsüm teyzenin bakışları hep benim üzerimdeydi. Çatık kaşlarıyla beni süzüyordu. Ondan çok çekiniyordum. Kapı çalınca açmak için gidecekken beni durdurdu. “Sen, dur! Ben bakacağım!” Kafamı sallayıp masadaki eksikleri tamamladım. Kuzey ve Yunus amca salona girdi. Kuzey’in girdiğini kokusundan anlıyordum. Onun kokusunu unutmam çok zordu. Kuzey bilerek bana yakın bir yerden geçip çaktırmadan elime temas etti. Kalbim deli gibi atarken istemsiz dudaklarım yana doğru kıvrıldı. Ben masayı düzenlemeye devam ederken bakışları benim üzerimdeydi. Herkes masaya oturunca çorbaları boşalttım. Annemin mutfakta işi vardı. Gülsüm teyze buna bile takılmıştı. “Lale nerede? Sen neden yapıyorsun?” Yunus amca “Ne fark edecek, Gülsüm? Bir akşam da şu kaşlarını çatma. Bir insanın her gün mü Karadeniz’de gemileri batar?” diye sordu. Susmak zorunda kaldı. O, bir tek eşine laf diyemezdi. Kuzey de gülerek “Annem her zamanki gibi formunda,” dediğinde yüzünü astı. Yüzünü asında çok çirkin oluyordu. Yunus amca “Gülsüm asma yüzünü! Zaten bugün yoğun bir gündü. Gürcistan’dan gelen mallar yüzünden polisler fabrikayı bastı. Tatlıya bağladık ama bu işin altındanda da o şerefsiz çıkacak gibi. Bir de sen başlama, hatun.” dedi. Yunus amcanın amcasının oğlu İdris Karayel en büyük düşmanlarından biriydi. Bunları da babam anlatmıştı. “Tamam, tamam. Benim zaten sizinle konuşmam gereken önemli bir şey var.” Herkes merakla ona baktı. Gülsüm teyze sanki benim inadıma yapar gibi sözlerine başladı. “Kuzey’im, okulun bitti. İşlerin başına da geçtin.” Bunun altından evlilik çıkacaktı. Kuzey kaşığını bırakıp kafasını kaldırdı. Ben de tam yanındaydım. Suları dolduruyordum. Yunus amca da “Bunun altından ne çıkacak, hanım? Meraklandım,” derken alaylı konuşuyordu. “Hayırlı bir iş, bey. Diyorum ki Kuzey’in evlenme vakti gelmedi mi?” Yunus amca da gülerek Kuzey’e baktı. Kuzey de sanki böyle bir şey bekliyormuş gibi bana baktı. Benim yanımda söylemesini istemiyordum ama şu an gidersem okları üzerime çevirmiş olacaktım. Kafasını salladı. “Evet, annem haklı. Evlenme vaktim geldi,” dediğinde annesi gülümsedi. Kalkıp horon edecek gibi duruyordu. Babası ise şaşkındı. Kuzey’den böyle bir şey duymayı beklemiyor gibiydi. Kuzey, sır küpüydü. Kimseye pek bir şeyini anlatmazdı. Sadece yakın arkadaşı Kadir’e anlatırdı. Onun kız arkadaşı Sibel’le de onlar sayesinde tanışmıştım. Babası da merakla “Oğlum yoksa biri mi var? Hiç de belli etmiyorsun yoksa okuldan mıydı?” diye sordu. Kafamı yere eğdim. Kalbim heyecanla çarparken Kuzey suyundan bir yudum aldı. Kuzey’in bakışları bana kaydı. “Evet, biri var.” “Biz tanıyor muyuz, oğlum?” Kuzey onayladı. “Evet, tanıyorsunuz hem de çok yakından. Çok güzel ve aklımı başımdan alan biri. Gülümsemesi bile kalbimi sıcacık yapıyor.” Babası heyecanla bakarken annesi bir şeyleri anlamış olmalı ki bana işaret verdi. “Mutfağa geç!” dediğinde Kuzey ayağa kalkıp elimi tuttu. “Hiçbir yere gitmiyor,” dedi. Babası şaşkınca annesi ise öfkeyle bize baktı. Ben kafamı yere eğdim. Çok utanmıştım. Yunus amca “Oğlum bu ne demek?” diye sordu. Kuzey ellerimizi havaya kaldırıp “Her şey gayet açık! Benim aşık olduğum kadın Gülfem!” dediğinde annesi sert soluklar almaya başladı. “Kuzey, bırak o kızın elini!” diye bağırdı. Yunus amca ise suskundu. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Gülsüm teyze tam da beklediğim tepkileri veriyordu. Kuzey daha sıkı elimi tutup meydan okudu. “Asla tuttuğum eli bırakmam! Gülfem ve ben evleneceğim! Siz de kabulleneceksiniz!” dedi. Kafasını şiddetle iki yana sallayıp işaret parmağıyla beni işaret etti. “Ben, asla bu kızı gelin olarak kabul etmiyorum! Hemen elini bırak ve kendine gel! Sen, Kuzey Karayel’sin senin hizmetçi parçasıyla ne işin olur?” diye bağırdı. Öfkesi yeri göğü inletiyordu. Benim tam karşıma geçti. “Seni yılan! Oğlumu ayarttın! Seni arsız!” Ben ağlamamak için kendimi zor tutarken Kuzey elimi bırakıp annesini benden uzaklaştırdı. “Sözlerine dikkat et, anne! Gülfem benim karım olacak!” diye uyardı. Gülsüm teyze delirme noktasına gelmişken babası hâlâ suskundu. Ben kafamı yere eğmiş, ağlıyordum. Annem haklıydı. Bize izin vermeyeceklerdi. “Nuri, Lale!” diye bağırdı. Annem ve babam koşarak geldiler. Annem benim ağlamamdan bir şeylerin döndüğünü anlamıştı. Telaşlı bir şekilde bakarken babam “Yunus Bey’im ne oluyor?” diye sordu. Gülsüm teyze beni işaret ederek “Sizin kızınız benim oğlumu ayartmış! Belki de altına da yatmıştır! Alın bu orospuyu gözüm görmesin onu!” diye bağırdı. Babamın alnındaki damar şişmeye başladı. Kafamı iki yana salladım. Kuzey “Anne, yeter! Kes sesini!” diye bağırıp bana doğru gelirken babamdan sert bir tokat yememle dengemi sağlayamayıp yere düştüm. İlk defa babamdan dayak yiyordum. Kuzey “Lan, sen ne yapıyorsun? Benim sevdiğim kadına nasıl dokunursun?” diye bağırıp benim yanıma çöktü. Herkesin içinde ellerini, yanaklarıma koyup okşadı. Ben yaşlı gözlerimle ona bakarken babamın vurduğu yeri öptü. Gülsüm teyzenin hakaretleri, annemin ağlamaları devam ediyordu. Kuzey ise kimseyi umursamıyordu. Sevdiğim adam yanımda olduğu için burukça ona baktım. Elimden tutup kaldırdı. Kuzey, babama öfkeyle baktı. “Nuri amca bana Fırtına derler biliyorsun, değil mi? Sevdiğime zarar verene ne yaptığımı da bilirsin! O fırtınayı körükleme!” diye açıkça tehdit etti. Babam susmaya devam ederken bana öfkeyle bakmaya devam ediyordu. Yanağım hâlâ sızlıyordu. İlk defa dayak yemiştim. Bunun acısı asla geçmezdi. Gülsüm teyze “Kuzey kes sesini! Şimdi bunlar pılını pırtını toplayıp evimizden defolup gidiyor!” diye bağırdı. Kuzey tam annesine bir şey diyecekken Yunus amca nihayet yerinden kalktı. Bizim önümüzde durdu. “Susun! Kimseden ses çıkmayacak! Benim onayım var,” dediğinde şaşırmış, bir o kadar da mutlu olmuştum. “Ne diyorsun sen bey? Ne onayı? Bu kızı ben gelin olarak kabul etmiyorum!” Yunus amca “Gülsüm sus! Ben ne diyorsam o! Kimse bir yere gitmiyor! Gülfem de bundan sonra bizim gelinimiz! Saygıda kusur etmeyeceksin! Kuzey ve Nuri siz de benimle çalışma odasına gelin!” deyip merdivenlerden çıktı. Herkes arkasından bakarken Kuzey alnımı öptü. “Bundan sonra asla mutsuz olmayacaksın. Yakında kavuşacağız!” deyip babasının arkasından gitti. Babam da gitti. Ben, annem ve Gülsüm teyze baş başa kaldık. Bana yaklaştı. Ellerini kollarıma koydu. Sıkarak “Ben yaşadığım sürece bu evlilik asla olmayacak, küçük yılan! Bunu sakın aklından çıkartma!” deyip salonu terk etti. *** Diğer gün ev sessizdi. Babam hâlâ benimle konuşmamıştı. Annem desen bu evlilikten vazgeçmem için dil dökmüştü. Yunus amcanın söyledikleri ona göre önemsizdi. Gülsüm teyzenin bir şey yapacağından çok korkuyordu. Mutfağa gittiğimde Kuzey’i orada buldum. Beni kendine çekti. “Güzelim, benim bugün Gürcistan’a gitmem gerek ama yarın akşam geleceğim. Babamla dün gece konuştuk. Yakında nişan yüzüklerini takacağız,” dediğinde ona sarıldım. “Seni seviyorum. Hep seveceğim.” O da bana sarılıp “Ben de seni seviyorum. Bundan sonra her şey güzel olacak. Sen, ben ve bebeğimiz!” dediğinde kafamı kaldırıp dudağını öptüm. “Umarım,” diye fısıldadım. Kuzey de dudaklarıma buse kondurup evden çıktı. Onun arkasından bakarken artık kavuşmamıza az kalmıştı. Gülümsedim. Annem, alışveriş için çarşıya gitmişti. Evde sadece ben vardım. Mutfaktaki işleri hallederken “Gelin Hanım, birer kahve yap da gel!” diyen Gülsüm teyzeye döndüm. Gülümseyerek “Olur,” dedim. Sanırım beni kabullenmeye başlamıştı. Kahveleri tam onun istediği gibi yapıp salona gittim. Yanına oturduğumda “Gelin Hanım, pişmaniye de getirsene. Tatlı konuşalım,” dedi. “Hemen getiriyorum.” Bana karşı yumuşadığı için mutlu olmuştum. Elimi, karnıma bastırdım. “Hepsi senin sayende miniğim. Anne ve babana şans getirdin!” Pişmaniyelerle içeriye geçtiğimde gülümseyerek ona baktım. Kahveyi işaret etti. “Kahvelerimizi içerken seninle sohbet edelim. Dün gece yaptıklarımdan dolayı beni affet. Fevri davrandım.” “Estağfurullah,” dediğimde kahvesini bırakıp birden elimi tuttu. Sıktı. Bir anne gibi yaklaşıyordu. “Sen, çok akıllı ve masum bir kızsın. Kuzey benim değerlim. Her anne gibi biraz gerildim ama sizin aşkınızı görünce kabullenmek zorunda olduğumu anladım.” Aslında birazcık şaşkındım. Bir anda ne değişmişti? Şaşkınlığımı anlayınca elini çekip “Haklısın, kızım ama şaşırma. Beni sizin aşkınız değiştirdi. Kahveni soğutma. İç, hadi,” dediğinde gülümseyerek kahvemden bir yudum aldım. Kahveden yudum alışımı izledi. “Biz birbirimize çocukluktan bu yana aşığız. Senden bunları duymak beni mutlu etti. Ben, senin de onay vermeni çok istiyorum.” “Evet, biliyorum. Bundan sonra hep beraber mutlu olacağız,” dediğinde gülümsedim. Kahveler bitince fincanları tepsiye koyarken başım dönmeye başladı. Gülsüm teyze bir şeyler söylüyordu ama asla duymuyordum. Ellerimin arasındaki tepsi birden yeri boyladı. Ben de koltuğa tutundum. Karnıma da ağrı saplandı. Gülsüm teyze öylece bakarken dayanamadım ve yere düştüm. “Ah!” diye bağırırken başım çok dönüyordu. Başım yere düşerken ayağa kalkıp yanıma çöktü. Kulağıma fısıldadı. “O bebeğin doğmasına, oğlumla evlenmene asla izin vermem, küçük yılan!” Gözlerim kapanmadan önce son söylediğim söz “Kuzey, bebeğimiz.” oldu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD