' Doğru mu duydum? Vampir avcısı olacak, bizi öldürmeye çalışacak bir insanı mı koruyacağım.?'
'Kısmen evlat. Kanına karışan bir zehir nedeniyle vampir avcısı olmak üzere bir insan. Onu düzeltmenin bir yolu var aslında'
'O halde düzeltin. Ben bir insanı nasıl koruyayım? Farkındaysanız ben bir vampirim. Bir insanla yan yana... Üstelik o insan bir vampir avcısı olmak üzere... O zamana kadar ben onu öldürmezsem o zaman gelince o beni öldürecek. Kimin avcı, kimin av olduğu belli olmayan bir ölüm hikayesi gibi... Bu mümkün değil. '
' Ne zaman dönüşeceğini biliyoruz. Üç ayı var henüz. Ufak krizleri olacak ama sen bütün vampirlerden güçlüsün. Kontrol etmek senin için zor olmaz. 18 yaşına girinceye kadar, güçlerine tam anlamıyla kavuşmayacak. O zamana kadar onu düzeltme şansımız var. Onu düzeltmek için bir kana ihtiyacımız var ve o kan nerde bulamıyoruz.'
'Peki nasıl bulacaksınız? Ne kadar zamandır arıyorsunuz ? Kanı bulmanıza yardımcı olalım. Böylesi daha mantıklı. İnsanıda bir yere kapatırız. '
' Uzun zamandır. Basit bir kandan bahsetmiyoruz. '
'Sizin için bile uzun zamansa bahsettiğiniz, üç ayda nasıl bulacağınıza inanıyorsunuz? '
'Uğraşıyorum ancak hala bulamadım. Bu konuda da araştırma yapmanı istiyorum senden.'
'Bu insanı öldürelim o halde şimdi. Neden uğraşıyoruz ki? Neden ona güçlenmesi için zaman tanıyoruz ?'
Ertunga Uraz' ın daha önce hiç görmediği kadar sinirlenmişti. Ertunga genellikle sakin ve olgun yapısı ile bilinirdi.
'Hayır! Ona bir zarar verilmeyecek, kesinlikle. Uraz ona bir zarar gelirse eğer bundan seni sorumlu tutarım. Ayrıca onu öldürmek o kadar kolay değil. Hala insan olsa da kanında taşıdığı zehir aktif durumda. Bu onu şu an bilmediğimiz bir durumda tutuyor. Sonuçları belli olamayan bir işe kalkışamayız ve Mina benim için değerli. '
' Neden? Alt tarafı bir insan.'
' Zamanı geldiğinde öğrenirsin.'
Uraz ne olduğuna anlam veremedi. Ertunga' yı ilk defa böyle düşünceli görüyordu. Saygı duyduğu bir kişiydi Ertunga. Daha fazla karşı gelemedi.
'Peki siz nasıl isterseniz. Nerde bu insan?'
'Burada. Sizin üniversitenin kampüsündeki kolejde okuyacak. Burs kazandığını zannediyor ve okulun yurdunda kalacak. İsmi Mina. Mina Tuna. Henüz 17 yaşında ve bizim üç ayımız var. Tam olarak üç ay sonra 15 Haziran' da 18 yaşında olacak.'
Ertunga çekmeceyi açtı. Biraz karıştırıp aradığını buldu. Uraz 'ın yanına gitti.
.....
Elindeki kolyeyi gösterip
'Bu kolye Mina' nındı. Üç gün önce satmış . Bu kolye onun kimliğini gizliyordu. Ancak kolyeyi çıkardı boynundan, yerini böyle öğrendik ama Oyta 'da buldu. '
'Oyta 'nın ne alakası var?'
'Oyta ve onun topluluğu geri dönüşümlü biliyorsun. Vampir olduğu kadar yarı kurt adamlar. Bu kız vampir avcısı olursa bir ırkı tamamen yok edecek.'
' Yani aynı şeyin peşindeyiz.'
' Tam olarak değil. Mina zamanı gelince bir tercih yapacak. Ve onlar bu kararı etkilemek istiyorlar. Bizi tamamen yok ettirmek. Biliyorsun Cenk' in böyle güçleri var. '
' Hangi türü yok edeceğine dair bir karar mı?'
' Sayılır. '
'Yani Mina' yı Oyta ve adamlarından koruyacağım. Bizi öldürmek isteyecek biri için hala gereksiz bir risk aldığımızı düşünüyorum. Ama siz daha iyi bilirsiniz. '
'Evet, koruyacaksın. Ama ilk önce bu kolyeyi tekrar takmasını sağlayacaksın. Bu kolye boynunda olduğu sürece Oyta ve adamları ona bir şey yapamaz. Aynı zamanda bu kolye onu krizlerden de kurtaracak. Kolye boynunda olduğu sürece 18 yaşına kadar güvendesin. Söylediğim gibi kolyeyi çıkarırsa, ufak krizleri olabilir dikkat et.'
' Anladım.'
' En önemlisi Mina hiçbir şey bilmiyor. Ne bizi ne de kendini. '
'Söyleyecek miyiz?'
'Zamanı geldiğinde evet, ama şu an bu ortama alışması gerek. Yoksa vereceği tepkiler sürecin daha hızlı işlemesine neden olabilir. Ben sana neler yapacağını şimdi anlatacağım.'
.......
Mina' nın anlatımı....
Yeni odam eski odama göre bayağı büyüktü ve yeni eşyalar vardı. Yatağa uzandım gibi mis gibi kokan çarşafları kokladım. Aslında garip bir okuldu. Karanlık bir ormandan geçtik gelirken , öyle sık ağaçlar vardı ki gün ışığı yere ulaşamıyordu sanki. Ve kampüs devasa bir fanus içindeydi. Gün ışığı giriyor mu diye merak ediyordum. Güneşe aşıktım. Sanki benim yaşam kaynağımdı. Neden bunlara gerek duymuşlardı, anlamamıştım. Özel bir okuldu ve sanırım sahibi benim çok param var demeye meraklıydı. Neyse bana burs vermiş biri hakkında daha düzgün düşüncelere sahip olmam daha doğru olurdu.
Yatağımdan kalktıktan sonra karşımdaki dolabı açtım. Eşyalarımı yerleştirdim. Kapının sesiyle o tarafa döndüm.
' Cihan Bey sizi çağırıyor?' Kim olduğunu bilmediğim için kaşlarımı çatınca karşımdaki kız;
'Okul müdürüdür kendisi.' diye açıklama yapmıştı.
'Aa öyle mi? Hemen geliyorum.'
'Benim gitmem gerek. Sen bulursun odasını. Okul bölümünde bu katta zaten.'
Ben daha bir kelime bile söylemeden kız çoktan gitmişti. Öğrencilerde bir garipti. Bütün suratsız insanlar benim karşıma mı çıkıyordu yoksa? Kız sanki beni öldürse mutlu olacak gibiydi. Soluk yüzlü soğuk bakışlı bir kızdı. Herkes böyleyse burada; iyi ki oda arkadaşım yok diye düşünürken, odadan çıkıp koridorda yürümeye başladım. Uzun bir koridor sonunda okulun olduğu bölüme geçmiştim. Sağda ve soldaki kapıların üzerindeki isimlere bakarak gidiyordum. Ama müdürün odasını bulamadım.
Arkaya dönüp, acaba görmedim mi diye söylenerek yürürken hala arkaya bakıyordum. Birisine sertçe çarpmamla beraber yere düştüm.
Kafamı kaldırıp baktığımda çarptığım çocuğu gördüm. Bu çocuğu görseler yakışıklı sözcüğünün patentini verirler bir daha kimseye yakışıklı demezdiler.
Elini uzattı. Elini tutup yerden kalkıyorum. Rezil olmanın utancı ile başımı önüme eğdim. 'Özür dilerim' dedim. Bir eliyle çenemi tutup hafifçe kaldırdı. 'Önemli değil güzel kız herkesin başına gelebilir. Bende dikkatsizdim. Ben özür dilerim bir şeyin yoktur, umarım canını yakmadım' dedi.
Bunun aklımın bir oyunu olduğunu fark ettim. Çünkü hala yerdeyim ve uzatılan bir el falanda yoktu. Aksine gözleri o kadar sert bakıyordu ki korkmamak elde değildi. Hızla yerden kalktım. O bana tuhaf tuhaf bakarken özür dilemek için dudaklarımı araladım ama o birdenbire;
'Kokun?' dedi.
Söylediği kelime üzerine kendimi kokladım. Dün gece korkudan duş almayı unutmuştum. Sabahta aniden buraya gelmiş ve müdürün odasına çağrılmıştım. Ama dün sabah duş almıştım , hava sıcak değildi. Daha Mart ayındaydık. Hiçte kötü kokmuyordum bence.
'Ne varmış be kokumda!'
Kafasını salladı. Yanımdan geçip gidince, ben arkasından sadece baktım. İçimde anlam veremediğim bir öfke oluşmuştu. Bugüne kadar kimseye tokat bile atmamış olan ben sanki o çocuğu öldürsem rahat edeceğim gibi hissediyordum. Sadece söylediği bir kelime beni neden bu kadar sinirlendirmişti? Sanırım yeni bir yerde olmanın gerginliğiydi hissettiğim. Önce lavaboya gittim. Yüzümü yıkadım. Önce saçma hayaller sonra saçma istekler... Sanırım oldukça gerildim. Hiçbiri normal değildi. Yüzüme çarpan suyun serinliği beni kendime getirirken gözbebeklerimin büyüdüğünü adeta gözlerimin siyaha döndüğünü fark ettim. Sanırım buranın ışıkları çok zayıftı ya da sinirden olmuştu. Burdaki insanların genel sinirli hali bana da bulaşmıştı.
En sonunda odayı buldum. Kapıya vurdum. Kapıyı açtığımda karşımda orta yaşlı bir adam ve az önce çarptığım çocuk vardı. Orta yaşlı adam müdür olmalıydı. Bana gel diye işaret yaptı. İçeri girince;
'Okulumuzda burslu okumaya hak kazandın Mina. Senin gibi başarılı öğrencilere bu imkanı sağlarız her sene. Sen bunu değerlendirirsen eğer güzel bir fırsat yakalarsın emin ol. Oldukça iyi eğitim veren bir okulumuz var.'
'Teşekkür ederim.' Konuşmakta zorluk çekiyordum . Çocuğun bakışlarını üzerimde hissediyordum ve bu beni daha çok geriyordu.
'Güzel o zaman Uraz' la tanış . Seninle bir süre o ilgilenecek. Okulda yeni olduğun için.'
'Gerek yok ben kimseye rahatsızlık vermeyeyim .'
'Bunu her öğrenciye yaparız Mina. Okulumuz disiplinlidir. Kurallarımız nettir. Uraz sana her anlamda yardımcı olacak. Şimdi ikinizde çıkabilirsiniz.'
Ben önde , adının Uraz olduğunu öğrendiğim o çocuk arkamda yürüyorduk . Koridora çıktığımızda ona döndüm. Boyunun ne kadar uzun olduğunu şimdi farkediyordum. Omuzlarına anca geliyordum. O bana üsten bakarken
'Beni takip et ufaklık.' dedi. Yürümeye devam ediyordu ama ben yerimde duruyordum. Geri dönüp sinirle bana baktı.
'Sana beni takip etmeni söylemiştim ufaklık.'
'Ben ufaklık değilim!'
'Bak sen! Bunu daha 18 yaşını doldurmamış bir küçük kız çocuğumu söylüyor?'
' Üç ay sonra 18 yaşında olacağım ben.'
Yüz hatları gerildi. Bana doğru geldi. Eğilip parmağını bana uzattı.
' Ne güzel. Bende üç ay sonra sana bakıcılık yapmaktan kurtulacağım yani .'
' Sanki ben dedim bana bakıcılık yap diye. Kabul etmeseydin.'
'İnan seninle uğraşmak benim de hoşuma gitmiyor. Ama zorundayım. Okul kuralı bu. Eğer okuldaki günlerinin rahat geçmesini istiyorsan beni dinlersin ufaklık. Kurallarıma uyarsın. Şimdi beni takip et.'
O yürümeye başlayınca bende peşinden yürüdüm. Başıma nasıl bir bela aldım diye düşünüyordum. Bu çocuk sinirimi bozuyordu. Geldiğim zaman hissettiklerim uçup gitmişti. Burada günlerim anlaşılan baya zor geçecekti.