5. Güç Savaşı

1448 Words
Eğer yüzünüze kapanan kapılardan biri sevdiklerinize aitse tutunacak dalınızın kalmadığını hissedebilirsiniz. En karanlık sırlarınız, geçmişte kalsa bile bazen gömülmeyi kabullenemeyebilirler. Fırsatını yakaladıkları her seferinde karşınıza çıkmanın bir yolunu da bulurlar. Bugünse Rogan o sınıra çok yaklaştığını hatta bu durumla yüzleşmek zorunda kalabileceğini hissetmişti. Çünkü Harbert’la konuşmasının ortasındayken Olsen’ı karşısında gördüğünde bile bu yüzleşmenin kaçınılmaz olduğunun farkındaydı. Bunun olmaması için her şeyi yapabilecek kadar gözünü kararttığı bir an gelmiş ve sonra kendini tutamayacağı o noktaya ulaşmasını engelleyen nedenlerle daha erken yüzleşmişti. Derin bir iç çekerek parke zeminin koyu yüzeyine daldı bir süreliğine. Bu yüzey kendisine Alabama’daki günlerinden kareler hatırlatıyor ve ardından Florida’nın güneşli havasında son bulan anıları da beraberinde getiriyordu. En çok da Miami’deki gençlik yıllarını özlüyor ve kulağında çınlayan o sıcak gülüşü hiçbir zaman silemiyordu hatta silinsin de istemiyordu. Her ne kadar tersi bir durum için çabalasa da yavaş yavaş onu unutmaya başlayacaktı ve en çok da bundan korkuyordu. Aradığı gerçeklere ulaşmak için daha ne yapabilirdi bilemiyordu, fakat elinde kalanları da kaybetmek üzere olduğunun farkındaydı. Arayışı için zamanı gittikçe azalırken aklını geçmişten uzaklaştırarak şu ana geri döndü. Dönmeliydi çünkü birkaç saat önce yeni CTA Vekil Müdürü Bruno Belmonte ve yardımcısı yanına gelerek kendisiyle özel bir toplantı yapmak istemişlerdi. Görüşme için gittiği idarede, S&R Vakfı’nın genelinde mali bir daralmaya gidileceğini öğrenmişti. Bu durumdan tüm alt kurumlar gibi CTA da etkilenecekti ve Altın Yıldız Projesi için de bir bütçe kesintisi olacağı açıktı. CTA kendisinden yakın bir zamanda projeyi sonlandırmasını isterse bundan sonra asla vakıf tarafından desteklenmeyeceği anlamına geliyordu bu. Projede bir başına kalacağını düşünmek, kimseden destek alamamak ya da sadece bunların düşüncesi bile korkunçtu. Bu, arayışını sekteye uğratırdı ki sırf bunu düşünerek aylar önce tüm seçeneklerini gözden geçirmiş ve yapacaklarını planlamıştı. Şimdi yaptıklarından pişmandı ve yapacakları için de gurur duymuyordu ancak bunları geri alamazdı. Bazen bir şeyler için geç kaldığını hissediyordu ama yine de bir şansı daha olduğunu ummaktan kendini alamıyordu. Her şeye rağmen önemli olan tek şey elindeki son şansını da kaybetmemesiydi. İlk önceliği her zaman projenin başında olmaktı ve bu konuda Harbert kendisine ciddi anlamda bir engel oluşturuyordu. Ekip toplantısında Harbert’ın adını görmüştü. Harbert’ın eski ekibinden birkaç kişi de vardı listede. O zamandan beri de hiç iyi değildi. Harbert nasıl yeniden resme dâhil olmuştu, anlayamıyordu. Hâlbuki yıllar önce kovulduğunda tekrar projeye dönemeyeceğini herkes gayet iyi biliyordu. Bütün yaşananlara rağmen bir şekilde Harbert döner miydi, bunu bilemiyordu. Fakat olur da vakıf kendisinden tüm desteğini çekerse o zaman bile bağımsız olarak projenin başında kalmaya devam etmeliydi. Eğer Bay Belmonte’nin ima ettiği şeyi doğru anladıysa ikisinden birinin nihai ekip lideri olacağını, bunun için de en doğru kararı vermeye çalıştığını söylemişti. Bu durumda Belmonte’nin bir süre düşüneceğini hesaba katarak avantajın kendisinde olduğunu varsaydı. Hem kendisi çoktan ekibini oluşturmuş birtakım raporların tamamlanmasını bekliyordu. Vekil Müdürün, odasına kadar gelerek konuşmak istemesinin sebebi kendisine öncelik vermesi olabilir miydi, yoksa şu an resmi olarak hâlâ projenin başında olduğu için mi bizzat gelmişti yanına? Bay Belmonte’nin davranışlarına odaklandığı zaman “İkinizi de değerlendireceğim.” demek istediğini anlıyordu. Bu durumda Bay Belmonte ikisini de karşılaştıracaktı ve bir şekilde onu etkileyecek bir şeyler yapması gerekiyordu. Harbert ile konuşurken odasına bir anda girdiği için kovduğu asistanından raporları alması gerektiğini fark etti o an. İncelemesi gereken bir dünya evrak vardı üstelik. Dışarı çıkarak buradalar mı diye ekibini kontrol etti ama Yoshida ve Torrent’tan başka kimse kalmamıştı. Çıkmak üzere olan Yoshida’dan Olsen’ın tamamlanan raporları aldığını öğrendi ve yaptığı toplantıya dair detayları aldı fakat o gittiğine göre diğerlerinin raporlarını da inceleyemezdi. Torrent o toplantıya katılmadığı için Olsen’a vermediği tamamlanmış raporlarını Profesör Rogan’a teslim ederken Profesörün bu durumdan memnun olması, pek belli etmese de kendisiyle gurur duyduğunu hissettiriyordu. İtiraf etmek istemese de buradayken yanında olacak pek çok insan vardı ve onlardan biri de Rogan’dı. Daha önce pek çok kez karşı karşıya geldikleri için yaşayacağı en ufak bir sorunda yanında değil de yine karşısında olacağına inandığı biriydi o ve bu yüzden tam anlamıyla güvenememesi normal olsa gerekti. Belgelerini teslim eden genç adam başka bir direktif almayınca gitmek için izin isteyerek yanlarından ayrıldı. Rogan, Yoshida’ya Pellegrini’nin neden erken ayrıldığını sordu. Genç kadın “Nişanlısı gelmiş, onu karşılamaya havaalanına gitti.” diye yanıtladı. Profesör, kısa bir duraksamanın ardından hiçbir şey yokmuş gibi “Öyle mi?” anlamında bir bakış attı. “Senin Leyla’dan daha geç çıkmanın nişanlısı ile bir ilgisi var mı?” Yoshida o an Profesör Rogan tarafından bir şekilde göz hapsine alındığını hatta sınandığını düşündü. Bu soru yüzünden arkadaşının zor bir duruma girmesini istemiyordu ama o an yalan söylemek zorunda kalabileceğini hissetmişti. Her ne kadar bu etik olmasa da Pierre’in şu an muhtemelen Leyla ile beraber kaldıkları evde olabileceğini Profesör Rogan’a söylemek de pek doğru gelmiyordu. Leyla ile Profesör Rogan’ın yakın ilişkilerini bir türlü anlayamıyordu zaten. Yine de arkadaşını ispiyonlamayacak kadar çok önemsiyordu. Sadece tamamlaması gereken işlerinden dolayı henüz çıkmadığını söyleyerek Rogan’ı idare etti ve gitti. Rogan tekrar odasına girerek Leonard’ın evraklarını çantasına yerleştirdi ve CTA’dan ayrılmak için odasından çıktı. Asansörün gelmesini beklerken tüm düşünceleri Leyla ile doluydu, dalgınlığa meyilli haliyle açılan kabine girerek düğmeye bastı ve asansörün hareket etmesini bekledi. Buradan çıkınca belki de Leyla’nın yanına gitmeliydi ya da en azından onunla konuşmalıydı. Nişanlısı ve olası bir evlilik durumu kafasında soru işaretleri oluştururken endişelenmeden edemiyordu. Ancak bu durum kendisini ne kadar ilgilendirirdi işte bundan da tam olarak emin değildi. Bir süre sonra duran asansörden indi. O, arabasına doğru giderken bir araç da otoparka giriyordu. Bu sırada büyük bir karmaşa içerisinde olan zihni, yeni gelen arabayı fark etmesiyle alarm vermeye başladı. Çünkü o an duraksamasına neden olan şey arabanın Harbert’a ait olmasıydı. Gitmek için bir harekette bulunmadı ve gün içerisinde yarım kalan konuşmalarına son noktayı koymak için bekledi. Arabasından inen Harbert da kendisini gördüğü zaman asansöre gitmek yerine yanına gelmeyi tercih etmişti. Görünen o ki tartışmaları telefonda başlamış olsa da henüz son bulmamıştı. Selamlaşma ile başlamayan, alışılmışın dışında sayılabilecek bir karşılaşmanın ortasında kalan Rogan, Harbert’a tek kelime bile etmedi. Bu konuşmayı yapan kendisi olmayacaktı ve Harbert da bunu fark etmiş olacak ki üzerine basa basa “Vicky.” demişti. Rogan, adını bu adamdan duymaktan pek haz etmese de bozuntuya vermeden “Nicholas” diye yanıtladı. Sanki bir düellodaymış gibi birbirlerini tartıyorlardı ve bu durum pek de sonlanacak gibi durmuyordu. Sessiz sakin görünen bu iki insanın, hayatlarını bilime adadığına inanmak anbean daha da güçleşiyordu. Çünkü avının üzerine atılmayı bekleyen kartalların yaptığı gibi pençelerini sivrilttiklerini dışarıdan gören herkes anlayabilirdi. Ortamda kasvet verici bir hava vardı ve bu durum metrelerce uzaktan dahi hissedilebiliyordu. Nitekim o an otoparkta kendilerinden başka kimsenin olmadığını zannediyorlardı. Ancak aralarındaki sorunu açığa vurmaktan çekinmeyen bu ikiliyi gören bir çift göz daha vardı aslında. Bugün kısa bir süreliğine gördüğü kadının AYP’nin başındaki Profesör Rogan olduğunu fark eden genç adam, fotoğraflardan tanıdığı adamın da Harbert olduğunu anlamıştı. Aralarında bir gerginlik mi var diye düşünürken orada olduğunu fark etmedikleri için şanslı saydı kendini. Böylece ikiliyi doğal halleriyle gözlemleyebilecekti ve şu an bu halleriyle disiplin sahibi iki meslektaş olmaktan çok uzak görünüyorlardı. Harbert ve Rogan’ın nispeten ılımlı başlayan konuşmaları sadece birkaç dakikada hararetli bir tartışmaya dönüşmüştü. İdaredeyken Profesör Rogan’ın ağırbaşlı ve sakin biri olduğunu düşündüren tavırlarını görmese hiç kimse buradaki kişinin o olduğuna inandıramazdı. Benzer şeyleri Harbert için de duymuştu, o da insanları etkileyen bir otoriteye sahipti ve uluorta kavga eden biri olarak tanınmıyordu. Fakat sorun şuydu ki ikisi de yalnız olduklarını düşünerek gerçek yüzlerini gösteriyorlardı. Bir noktadan sonra yükselen seslerin, edilen hakaretlerin ve savrulan tehditlerin çetelesi tutulamayacak bir düzeye ulaştı. Çok sinirlendiği zamanlarda kendi ağzı da çok bozulan genç adam, asla bu kadar ağır sözler ettiğini hatırlamıyordu ve elinde olmadan utançtan kızaran yüzüne engel olamadı. Verecek bir tepki bulamayınca hayretler içerisinde Profesör Rogan’ın hakaretlerini izlemeye koyuldu sadece. O an genç adamı şaşkınlığa iten şey belki de kendinde çok iyi bir izlenim bırakan bir kadından bunları duymaktı. Ancak ne zaman “Bundan daha fazla şaşıramam!” dese başka bir hamle de Harbert’tan geliyordu ve o da karşısında bir kadın olduğunu umursamadan diliyle kırıp döküyordu. Aynı projede çalışan iki rakip ve meslektaş olarak gördüğü profesörlerin, belki de iş hayatlarını da aşan, büyük bir düşmanlıkları olabileceğini sezen genç adam keşfettiği bu gerçekle irkildi. Birbirlerine düşmanlık güden iki yöneticinin AYP’de olması asla hoşgörüyle karşılanamazdı. Aralarında ciddi bir sorun olduğu ilk andan beri hissedilen Harbert ve Rogan’a baktığında gördüğü tek şey çatışmalarının asla son bulmayacağıydı. Sürekli devam eden bir güç savaşında denge sağlamaya çalışmaktan daha yorucu bir şey yoktu. Bu çok ciddi bir sorundu ve bunu da ancak patronu gibi otoriter biri çözebilirdi zaten. “Bundan hiç hoşlanmadım.” Her şeyden habersiz kavga etmeye devam ederlerken yüksek sesle bir şeyler söyleyen Rogan en sonunda dayanamayıp arabasına yöneldi. Arabasının kapısını sertçe kapatıp oradan uzaklaşırken, Harbert da öfkeli bir şekilde asansöre bindi. Yaşananları arabasından izleyen genç adam "Bay Rutherford bundan hiç hoşlanmayacak." diye mırıldandı. Patronunu arayıp "AYP'deki profesörlerle ilgili bir sorunumuz var Efendim." dedi. Gördüklerinden bahsederken yüzünde garip bir gülümseme belirdi. İşler ilginçleşmeye başlıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD