Genç adam keyiflenmeye başladığını hissetti. Uzun zamandır durağan ve sıkıcı geçen işinden bıkmıştı. Hatta bazen bunaldığını bile söyleyebilirdi. Elinden gelse istifa edip daha hareketli bir iş bulabilirdi. Yapabilirdi ama yapamıyordu işte. Söz konusu Bay Rutherford olunca dünya duruyordu. Bay Rutherford'u yalnız bırakamazdı. O adamı yapayalnız bırakmak bu hayatta yapabileceği en büyük kötülük olurdu. Canını vermek zorunda kalsa bile patronunu yalnız bırakmayacaktı.
Kararı her zaman net olan genç adam, bir kez daha seveceği hareketli bir işe geçemeyeceğini düşündü. Madem başka bir işe gidemeyecekti, o halde yaptığı işi daha çekilir kılacak şeylerden de uzak durmayacaktı. Buna profesörleri patronuna ispiyonlamak da dâhildi.
AYP gerçekten farklı bir projeydi. Sürekli kavga çıkarmaya meyilli profesörler gönderildiğinde kim bilir burası nasıl bir yer olurdu? Kovulduklarına dair yapılacak son konuşma sırasında yanlarında olabilmeyi diliyordu, fakat muhtemelen başka işleri olacaktı. Buna rağmen profesörlerin sinirden kıpkırmızıya dönmüş yüzlerini görmeyi çok isterdi. Belki yine sesler yükselirdi. Profesörler daha yaratıcı hakaretler etmeye başlarlardı. Sonra da kapının önünde buluverirlerdi kendilerini. Açıkçası ne olursa olsun şık bir veda yaşanmayacağını düşünüyordu.
Adam için pek iyi şeyler duymamıştı. Ancak kadın olan profesör için üzülmüyor değildi. Yıllarca projeyi ayakta tutmak için tek başına mücadele ediyordu. Başarısızlıklarına rağmen çok çabaladığını kimse inkâr edemezdi. Profesörler gittiğinde projenin hali ne olacaktı kim bilir? Aklından geçen bir düşünce aslında bu sorunun cevabını bildiğini söylüyordu. Onlar olmadan bu proje kesinlikle yok olur giderdi.
Son yılların en gizemli araştırmalarından biriydi. Bu araştırmayı tüm dünyanın bilmesini elbette ki kimse istemiyordu. Yürütülen çalışmalar basına açık değildi. Olabildiğince de sıradan bir projeymiş gibi görünüyordu. Kimsenin AYP hakkında bir şeyleri merak edip irdelediğini, bir şeyleri araştırdığını veya bu konuda sorular sorduğunu sanmıyordu. Ta ki proje çalışanlarının tuhaf ölümleri gündeme bomba gibi düşene kadar...
O zamandan beri bir şekilde AYP medyanın ilgi alanındaydı. Olaylar soğumuş olsa da bazı insanlar hâlâ o olayda takılı kalmıştı. Onlar için ilerlemek ve hayatlarına kaldıkları yerden devam etmek kolay olmasa gerekti.
Kötü bir olayı herkes duyardı. Hatta bazen toplumun hafızasına kazınır, yıllar boyunca hatırlanırdı. Toplumsal bir travmaya bile dönüşebilirdi. Bazen de ilk zamanlar sıcaklığını koruyan olaylar zamanla soğur giderdi. Herkes hayatlarına devam eder, toplumsal hafızada bir travma olarak kalsa da yaşananlar unutulurdu. Ancak olayların içerisindeki insanlar için her şey çok daha farklıydı. Sevdiğiniz birinin ölümünü kolay bir şekilde atlatamazsınız. Uzun bir süre yas tutar ve siz de hayatınıza devam etmeye çalışırsınız. Anılarınız unutulmaya yüz tutsa da sevdiklerinizin hatırasına veda etmek kolay değildir.
Vedalar hiçbir zaman kolay olamazdı. Hayır, bu mümkün değildi. Bay Rutherford'un anılarına veda edebildiğini hiç sanmıyordu. AYP ekibindekilerin bunu atlatabildiğini hiç sanmıyordu. Herkes kendi yaralarını sarmaya çalışıyordu, ama başaramıyordu. AYP projesinin araştırmaları tamamlanmadan da bunu başaramayacaklardı.
İçinden "Kahretsin." diyen adam, bütün düşündüklerinden sonra profesörlere merhamet duyacağını tahmin etmemişti. Öyle ya da böyle. Profesörler birbirlerinden nefret de etseler, kavgaları gökyüzünden de duyulsa araştırmaların tamamlanması için onlara ihtiyaç vardı. Araştırmalar bittiğinde nihayet bazı yaralı kalpler şifa bulabilirdi. En çok da Bay Rutherford...
Patronunun iyileşmesini sağlayacak haberleri yakın zamanda almayı umuyordu. Bunun için proje çok önemliydi. Projenin yanı sıra Bay Rutherford'un kişisel araştırmasının geleceğini de düşünüyordu. Özellikle de Bay Rutherford'un kişisel araştırmalarının iyiliği için AYP'ye ihtiyaçları vardı. Bunun içinde profesörlere...
Genç adam telefonda patronuna rapor verirken profesörler hakkındaki endişelerini bir kez daha dile getirdi. "Bize sorun çıkaracaklar, onların projeye uygun olduğunu düşünmüyorum." dedi ve sonra da az önce şahit olduğu kavgadan bahsetti.
"Sadece rakip olduklarını sanıyordum. Bu kavgayı kesinlikle beklemiyordum. Fırsat buldukları her dakika birbirlerine gireceklerse daha çok başımız ağrıyacak demektir. Projenin başında Rogan kalmaya devam ederse, Harbert'ın onun işini baltalamayacağını ya da işleri sabote etmeyeceğini bilemeyiz. Harbert yönetici olursa sorumsuzluklarının tekrarlanmayacağını da garanti edemeyiz. Ancak her ne olursa olsun ikisi de en başından beri projede yer alıyordu ve proje hakkında sahip oldukları bilgiler işimize yarayacaktır. Bu durumda ne yapmamı istersiniz efendim?"
Kısa bir süre sessiz kalarak ne yapacağını düşünen patronu, sonunda birkaç şey söyledi. Bay Rutherford'dan aldığı talimatlar doğrultusunda genç adam "Emredersiniz efendim." dedi. Telefonunu kapatırken, bunun çok isabetli bir karar olduğunu düşündü. Artık tamamen boş olan otoparktan idare katına çıkmak için asansörlere yöneldi. Kısa bir süre sonra asansörden indiğinde de Bay Belmonte'nin odasına doğru gitti.
Korumalara özgü bir havası olan genç adam koridorda yürürken ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmeden edemedi. Fazla umursamasa da kadınlar her zaman kendisine dönüp bir kez daha bakarlardı ve bu yüzden ister istemez özgüveni daha da artıyordu. Bu bakışlara alışkın birinin rahatlığıyla Vekil Müdürün odasına ilerlerken girişteki sarışın sekretere tek kelime etmedi. Adının Hilary olduğunu hatırladığı sarışın, bugün Vekil Müdürün yardımcısı olarak kendisini tanıdığı için bir şey dememiş olsa da, bu, kendisinden gözlerini alamadığı gerçeğini değiştirmiyordu.
Gülümsemesini gizleyen adam "Bunu bildiğim iyi oldu." diye mırıldandı ve Müdürün odasına kapıyı çalmadan girdi. Bay Belmonte'nin yanına gelince ona az önce tanık olduğu kavgadan söz ederek üstü kapalı imalarda bulunan adam, Vekil Müdürü uyardı. "Patron, hiç kimsenin sorun çıkarmasını istemiyor."
Bay Belmonte kavgayı öğrendikten sonra, CTA'daki kontrolünün daha başlamadan bitmek üzere olduğunu düşündü. Bundan sonra ekip konusundaki herhangi bir kararı ancak patron verebilirdi. Müdüriyetinin daha ilk gününde otoritesi sarsılmıştı ve bu yüzden buna neden olan profesörlerle ilgili hiç de iyi duygular beslemiyordu. Üstelik karşısında özgüvenle konuşan bu genç adam, hâlâ ergenlik dönemlerindeki gibi burnu havada biriydi. Yıllar geçse de bazı huyları hiç değişmemişti. Tok bir sesle sorusunu yönelten Bay Belmonte, genç adamın diyeceklerini az çok tahmin edebiliyordu.
"Patron ne yapmamı istiyor?"
Genç adam sesini olabildiğince kontrollü kullanarak "Rogan'ın da Harbert'ın da ekip lideri olmasını artık istemiyor ve yeni ekip liderini de bizzat patron seçecek. Ona göre özgeçmişleriyle birlikte güvenilir kişilerden oluşan bir liste hazırlamanı istiyor." dedikten sonra kapıya yöneldi. Giderken onu durduran Belmonte, "Tyler," diyerek bekledi. "Listeyi en kısa zamanda ona sunacağımı söyle."
Başıyla "elbette" anlamında bir hareket yapan Tyler, tek kelime etmeden odadan çıktı. Tyler ile hiçbir zaman anlaşamayacağını düşünen Belmonte ise aklında beliren isimlerin özgeçmişleriyle beraber bir listesini hazırlamaya koyuldu. Tyler da CTA'dan ayrılırken yanından geçtiği Hilary'e göz kırptı, bu her zaman kadınları etkilemek için kullandığı bir hareketti ve Vekil Müdürün sekreterine bu şekilde yaklaşmak en başından yanlış görünüyordu. Buna rağmen içinden geçen düşünceye tebessüm etti. Yine de onunla bir şekilde görüşeceklerine emindi. Seninle daha çok işimiz var sarışın...
Bir giden adama bir de çıktığı odaya bakan Hilary, onun son hareketine anlam vermekte zorlanırken çalan sabit hatlı telefona gecikmeli olarak yanıt verdi. Bay Belmonte'nin söylediği isimleri not alarak CTA güvenlik şefinden onlarla ilgili sicil dosyalarının idareye getirilmesini istedi. Bay Belmonte geldiği ilk günden çok yoğun ve zorlu bir sürecin kendilerini beklediğini hissettiriyordu. Tyler denen adamla daha da zorlaşacağı kesindi üstelik...