Hayatının en güzel günlerini yaşadığını düşünürken aslında ne büyük bir yanılgı içinde olduğunu fark eden genç kadın yakında evleneceği adamı bir başkasıyla uygunsuz bir halde yakalamayı beklemiyordu. Üstelik yaz sonunda evlenmeyi planlamalarına rağmen, adam başka bir kadınla aynı yatakta olmayı yanlış bulmuyordu anlaşılan.
Parmağındaki yüzüğü, ihanetini tattığı adama fırlatan Leyla buna daha fazla dayanamayacağını düşündü. Kalbinin sızladığını hissederek gözlerinden süzülen yaşları umursamadan kapıyı çarparak çıktı evden. Bundan sonra Pierre onun için ne bir sevgili, ne bir eş, ne de bir arkadaş olabilirdi. Gerçek olduğuna inandığı aşklarına ihanet eden bu adam hiçbir şeyi değildi bundan sonra onun.
Pierre’in peşinden gelmesine izin veremezdi ama peşinden gelir miydi acaba, bu konu tamamen soru işaretleriyle doluydu. Onunla değil ömrünü geçirmek, tek bir saniyesini bile tüketmek istemiyordu artık. Yola çıkınca durdurduğu bir taksiyle uzaklaştı oradan hemen. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilemiyordu ancak gözünün önünden bir türlü gitmiyordu Pierre’in o kadını hırsla öpüşü. Sanki dünyanın son günüymüş de biraz sonra birbirlerini tamamen kaybedeceklermiş gibi tutkulu olmalarına mı üzülecekti, güvendiği adamın ihanetine mi?
Bir süre ilerleyen taksinin yeterince uzaklaştığını düşününce tanıdık gelen bir sahilde indi. Sevdiği adamın en büyük yalanını yakalamıştı bugün. Önemli bir işi olduğunu söylerken aslında yalan söylemiş, yanında durmak yerine bir başkasıyla olmayı kendisine tercih etmişti. Önemli işi de o kadının kollarında olmaktı… Kendisi arkadaşlarıyla anlamsız yere yalnız kalırken hem de…
Yalnızlığın verdiği acıdan daha çok üzen şeyin adını koyamayan Leyla kaybettiği her şey için gözyaşı döktü dakikalarca. Titreyerek ağlarken sakinleşmenin yolunu bir türlü bulamadı fakat sakinleşmesi gerektiğini biliyordu. Yoksa canı bu kadar yanarken ya kendine zarar verirdi ya Pierre’e yahut o kadına… Tanrı biliyor ya sırf canını acıttıkları için herkesin canını yakmak istiyordu.
Pierre’i ve o kadını, birlikte gördüğü anda başına yıkılan dünyasının enkazlarından nasıl kurtulacaktı şimdi? Hayattayken diri diri mezara gömülmüş sayılmaz mıydı bundan sonra? Bu acıdan kurtulmanın bir yolunu bulup yaşamaya nasıl devam edecekti? Her zaman kendisini koruyan kollayan adam neden şimdi bir sığınak değildi? Tüm gemileri yakıp limanı ateşe veren kendisi olduğu için mi? Oysa alevler içindeki bu limandan başka bir sığınak bilmiyordu ki. Bir cehennemden kaçıp gelmişti ona, güvenli bir liman bildiği kollarına sığınmıştı. Oysaki yanlış bir sığınaktı.
Her şeye rağmen, aldatılmasına rağmen, belki de kendisini sevmiyor olmasına rağmen, peşinden gelmesini istemişti. Ancak o gelmemiş hatta buna tenezzül bile etmemişti. Neden peşinden gelip de üzüntüsünü söylememiş ya da af dilememişti? En azından daha iyi bir adam olamadığı için pişmanlığını dile getiremez miydi? Birbirlerine duydukları güvene ettiği ihanetten sonra kendisinden geriye bıraktığı tek şey Leyla’nın hayatı boyunca yaşayacağı en büyük hayal kırıklığı olacaktı muhtemelen. Sırf bu yüzden bile pişmanlık duyamaz mıydı sanki?
Pişman mıydı ya da pişmanlık duyar mıydı? Aralarına üçüncü birinin girmesine neden izin vermişti? Hem bu durum ne zamandan beri devam ediyordu? Yakınlıkları geldi aklına yine; belini sertçe kavrayışı, sarıldığı bedenini bırakmamak için adeta direnmesi ve arzuyla öptüğü kadını sanki hayatındaki tek kadınmış gibi sahiplenmesi… Onları gördüğünü fark ettiğinde bile kendisine karşı kayıtsız kalıp o kadını bir türlü bırakamayışını ise hiç unutamıyordu.
Eğer Pierre o kadına karşı bir şey hissetmiyorsa bu kadar yakınlaşmaları mümkün değildi. Uzun süredir devam eden bir ilişki yaşamasalar ona karşı bu kadar sahiplenici ve korumacı olamazdı. Artık onun tarafından sevildiğinden bile emin değilken yaşadıkları tüm anlardan şüpheleniyor, acaba benimleyken de mi onu düşünüyordu diye merak ediyordu.
Onu gerçekten seviyor musun Pierre? Ben şimdi neye yanayım? Onun gibi sevilmediğime mi yoksa seni kaybettiğime mi? Çünkü onu bu kadar sahiplendiğini görünce bizden çoktan vazgeçtiğini gördüm. Sen benden çoktan vazgeçmiş bir başkasına gitmişsin bile. Bizim şu saatten sonra seninle yollarımız birleşemez. Ayrılan yollar tekrardan nasıl bir olur sahi? Bunu bana bir anlatsana Pierre…
O anlarda peşinden gelmeyen adamın en azından aramasını beklemek hata mıydı? Çünkü aramasını beklese de o bunu yapmamıştı. Gerçi arasa da açmazdı zaten orası bambaşka bir konuydu. Şimdiyse bu kararını değiştirmek üzereydi. Çünkü çalan telefonda adını göremese de kişiye özel seçtiği zil sesinden Pierre’in aradığını biliyordu. Sonunda! Nihayet arayabildin.
Şu saatten sonra maruz kaldığı haksızlığa daha fazla kayıtsız kalamazdı. Kendisi son yarım saattir cehennem ateşinde yanarken bir kez bile aramayan nişanlısı -tabii artık bundan o kadar da emin değildi- belki de sevgilisinin kollarından ancak çıkabilmişti. Sadece bunu düşünerek çetin bir yüzleşmeye hazırladı kendini.
Pierre’i hayatından sonsuza dek çıkaracak sözleri söylemek asla kolay değildi. Böyle bir şey yaparak kendisine nasıl kıyabildiğini sormak istiyordu. O kadını o kadar çok mu seviyordu ki kendiyle evlenmek üzereyken bile ondan uzak duramıyordu? Gerçekten kaybetmeyi göze alabilmiş miydi kendisini? Madem bir başkasını seviyordu o zaman neden bunu itiraf edecek kadar dürüst olamamıştı ki? Gittikçe gözümden düşüyorsun Pierre…
Duymayı bekledi o sesi ve yüzleşmeyi istedi gerçekten. Bana bu acıları yaşatmaya hakkın yoktu Pierre. Ona hesap sormak istedi tüm hıncını çıkarmak istercesine. Madem başkasını seviyordun, niye oynadın benimle? Neden sana âşık olmama izin verdin? Leyla, Pierre’e karşı olan tüm öfkesinin kendisini yok edeceğine emindi ve bunu ona haykırmak istiyordu.
Seni gözünde büyüten ben miydim, yoksa hep aşağılık biriydin de ben mi göremedim? Kalbimi kırmana gerek yoktu, beni paramparça etmeye hakkın yoktu. Eğer başkasını sevdiğini söyleseydin zaten ayrılırdım senden. Sana zorluk çıkaracağımı mı düşündün? Senden ayrılmayıp da peşini bırakmayacağıma mı inandın yoksa?
Düşündüklerini asla söyleyemedi genç kadın. Zira duymayı beklediği ses hiç konuşmadı, telefonun kapandığını zannederek kontrol etti ama hâlâ açıktı. Bu yüzden telefonu kapatarak bir kenara fırlattı. Pierre ona bu şekilde işkence mi edecekti artık? Hem konuşmayıp hem de arayarak kendini mi hatırlatacaktı sürekli? Şiddetli bir şekilde ağlarken birkaç kez duyduğu Pierre’e özel zil sesine kayıtsız kaldı.
Uzun dakikaların ardından bambaşka bir melodiyle çalan telefonunu güçlükle bulabildi ve böyle bir durumdayken tanımadığı bir numaradan gelen aramayı açmakta tereddüt etti. Arayanın Pierre olmadığını biliyordu ve çalmaya devam eden telefona giden eli havada durdu. Arayanın kim olabileceğini düşünerek uzun bir süre açmadı ancak sonunda merakına yenik düşerek açtı.
Karşıdan bir ses bekledi fakat bir cevap gelmedi. Arayan Pierre olabilirdi, belki de bu yüzden konuşmuyordu. Arayan her kimse konuşana kadar sessiz kalmaya kararlıydı ve konuşmadığı süre boyunca da sayfa seslerinden başka bir şey duymadı. Belki de arayan kişi çalma sesine o kadar alışmıştı ki sonunda açmayacağını düşünerek kapandığını sanmış, bu yüzden de aramanın yanıtlandığının farkına varamamıştı.
Bu düşünceyle konuşmadan oturduğu iskelenin yüzeyine tırnaklarıyla vurarak küçük bir ses çıkardı ve test ettiği düşüncesinde haklı çıktı. Çünkü karşı taraftan işitilen bu ritmik sesle bir yanıt aldı ve kendisine “Alo,” diyen tanıdık bir ses işitti ama çıkaramadı kim olduğunu. Kâğıt çevirme sesleri kesilirken şimdi tamamen aramaya odaklanmış gibi gelen kişinin sorusunu duydu. “Pellegrini, orada mısın? Çeviriler için aramıştım.”
Çeviri mi? Ne çevirisi diye düşünürken gerçek dünyaya döndüğünü hissetti genç kadın. Çalıştığı bir işi vardı öyle değil mi? Özel hayatı yolunda değilken bile her gün düzenli olarak gitmesi gereken bir işi. Eğer birisi kendisini çeviriler için arıyorsa o kişi ancak son günlerde birlikte çalıştığı Torrent olabilirdi.
Güç bulmaya çalıştığı sesiyle “Leonard.” dedi ama sesi o kadar cılızdı ki yeni bir ağlama krizinin eşiğindeydi. Başka bir şey diyemeden şiddetli bir şekilde ağlamaya başlayarak aramayı sonlandırdı ve titreşime aldı. Bu haldeyken iş falan düşünemezdi ki hem bütün motivasyonu yerle bir olmuşken işine odaklanması imkânsızdı. Dinmeyen gözyaşlarına bir yenisi daha eklenirken geçen dakikaların ardından sakinleşir gibiydi. Kendi sorunlarıyla kimseye eziyet etmeye hakkının olmadığını düşünse de haykırmak geliyordu içinden.
Bu dünyada yapayalnız kalmak istemiyorum.
Suskunluğu aslında büyük bir çığlığın sessiz yankılarıydı. Her feryadı acı doluydu ve hiç kimse bunu görmüyor ya da işitmiyordu. En güzel zamanlarının çöpe gittiğini düşünmektense kendisini alamıyordu. Bu sefer fena kaybetmişti ve kolay kolay toparlanamayacaktı.
Arandığını bildiren titreşim sesi yükselirken gözlerini yumarak başını çevirdi. Yüzünü bile görmek istemediği adamın adını okumak yaktı canını. Bu saatten sonra Pierre ile konuşacak hiçbir şeyi kalmamıştı ve şu an gerçekten onu dinlemek istemiyordu. Bir süre sonra kapanan telefon tekrar çalınca her şey daha da zorlaştı ve tekrar tekrar çalsa da bakamadı. Ağlamasını ise asla durduramıyordu. Parçalamak istercesine sıkmaya başladığı telefondan yayılan sese kayıtsız kalamadı daha fazla. Bir anda açarak kulağına götürdü ve güçlükle kontrol edebildiği sesiyle “Beni bir daha sakın arama!” dedi.
“Pellegrini.”
Duymayı beklediği ses değildi karşısındaki. Kulağından uzaklaştırdığı ekranı bulanık gözlerle okudu. Durdurmaya çalıştığı gözyaşlarının ardından arama kayıtlarını kontrol etti ve son on dakikadır neredeyse durmaksızın kendisini arayan hiç de ummadığı şekilde o tanımadığı numaraydı.
“Leonard.”
Titreyen sesine engel olamayarak onun aramasını beklemediğini fark etti. Telefonu kulağına götürdü ve genç adamın adını söyledi tekrar. Leonard ise bu sesi nerede duysa tanıyacağına emin olarak “Kim incitti seni?” diye sordu. İncinen, kırılmış bir kadının çektiği tüm anları bilirdi. Bu ses canı gerçekten çok yanan birinden gelebilirdi ancak.
“Neredesin?”
Ona bulunduğu yeri zorlukla tarif eden Leyla telefonu yere bıraktı. Kapatmasa da Leonard’ın kendisini sakinleştirmek için söylediği şeyleri duyabiliyordu. Onun merhametli tarafı kendinde daha çok ağlama isteği uyandırıyordu hâlbuki. Daha düne kadar her şeye sahip olduğunu düşünüyordu ancak hiçbir şeyi yoktu aslında. Kimsesizliğini düşündükçe daha çok yandı, yandıkça başkalarını da yakar mıydı? Kendisi her gün başka bir ateşte yanıyordu oysaki. Buna bir dur diyende yoktu üstelik.
İskelenin uç kısmına oturmayı tercih eden genç kadın suya yansıyan görüntüsüne bakarak iç çekti. Ayaklarını uzatıp sallamaya başlarken su yüzeyi dalgalanıp anılarını canlandırdı. Leonard’ın sesi gittikçe kaybolurken yeniden anılarına gömüldü zihni. Şimdi aylar öncesinden gelerek zihnini kuşatan tüm anıları sadece Pierre ile doluydu.