Osvaldo ateşi yakmaya çalışırken, Edmund etleri hazırlamakla meşguldü. Naomi de ona yardım ederken bir yandan da Steve’in esprilerine gülüyordu. “En azından birimiz eğleniyor.” diyen Leyla, Osvaldo’nun yanına geçti. Tercüme işlerinde beraber çalıştığı Osvaldo ve Naomi’yle diğerlerine göre daha çok görüşüyordu. Ayrıca Naomi ev arkadaşı olduğu için bu oran diğerlerinden fazlaydı. Ara sıra karşılaştığı Steve ortamın tadı tuzu olan eğlenceli insanlardandı. Bugün onda göze çarpan bir fark varsa o da her zaman omuzlarına dökülen uzun saçlarını toplamasıydı. Bu haliyle hiç şüphesiz daha karizmatikti. Naomi’nin bundan etkilenmesi çok doğaldı.
Leyla’ya Steve ve Naomi’yi işaret eden Osvaldo, “Eğleniyorlar.” dedi. Onu onaylayan genç kadın yanan ateşe biraz daha yaklaşarak eşofman üstünün fermuarını çekti. İçeriden gelen Leonard birkaç malzemeyi Edmund’ın yanına bırakırken o da ateşin yanına yaklaştı. Birkaç adım uzaklıktaki Steve inanamıyormuş gibi “Bu havada üşüdünüz mü?” diye sordu. Gözlerini deviren Leyla cevap vermeye tenezzül bile etmezken Leonard, “Kuzey Avrupa’nın soğuk havasından sonra her yer sana sıcak geliyor olabilir ama bazılarımız daha sıcak iklim kuşaklarında yaşıyor Steve.” dedi.
Omuz silken Steve, halinden gayet memnundu. İzlanda soğuğuna karşı kazandığı bağışıklık, ona serin havalarda bile ortamın sıcak olduğunu hissettirebiliyordu. Bunun için minnettardı ve dalgaya aldığı arkadaşlarına karşı artı birkaç puanın kendi hanesine yazıldığını düşündü. Bu hayali bir yarış gibiydi ama kazanan da kaybeden de sadece kendi zihninde rekabet ediyordu. Naomi’yle konuşmasına geri dönerken hanesine eklediği yeni puanlarla gülümsedi. Naomi benden etkileniyor galiba!
Steve’in ilgisini kaybettikleri anda ateşe biraz daha yaklaşan Leyla ısınmak için sürekli ellerini ovuşturup durdu. Harlanan ateşle ısınırken ansızın gelen bir ürpermeyle titredi. Sanki soğuk bir el dokunmuştu kalbine ve bundan hiç hoşlanmamıştı. Kollarını hemen çekerek birbirine doladı. Kendisi gibi ateşin başındaki Osvaldo ve Leonard birbirine bakarak kaşlarını çattıklarında aslında ikisi de insanı titretecek kadar soğuk bir hava olmadığının farkındaydı.
Verandayı işaret eden Leonard ısıtıcıları açabileceklerini söyledi. Bunu reddetmeyen genç kadın önden giden Leonard’ı takip etti. Leonard en yakın arkadaşının evinde hiç yabancılık çekmeden arka bahçedeki kapalı veranda için kurulan ısıtıcıları çalıştırıp “Birkaç dakikaya ısınır.” dedi. Minnettar bir şekilde teşekkür eden Leyla dışarıdakileri işaret etti. “Onlara yardım edemedim.”
Hazırlıklara yardım etmesine gerek olmadığını söyleyecekken bundan vazgeçen adam “Burası ısınana kadar bana yardım edebilirsin.” diyerek içeriyi işaret etti. “İçecekleri bana yıktılar da.”
Bunu kabul eden Leyla dışarıda üşümektense içeride olmayı tercih edecekti. Mutfaktaki mini bar dolabına yönelen Leonard’ı takip etti. Genç adam birkaç şişe çıkarırken kendisi de bardakları hazırladı. “Özel bir tercihin var mı?” diye soran Leonard’a alkolle fazla arasının olmadığını söyledi. Buna karşın genç adam her zaman alternatiflerinin olduğunu belirterek Leyla’yı temin etti. Bira şişelerini bir kenara bırakarak dostu Eddy’nin mutfağını karıştırdı ve blender ile birkaç meyveyi ada tezgâhın üzerine koydu.
“Bence bu alkolsüz meyve kokteylini seveceksin.”
Bu seçeneğe daha sıcak bakan genç kadın mutfak adasına yaklaşarak taburelerden birine oturdu. Leonard kokteyli hazırlarken sessiz kalmanın garip olacağını düşünen Leyla ona çalışmalarının nasıl gittiğini sordu. İşiyle epey ilgili olan Leonard çalışmalarını tamamladığında tercümeler için yakında kendisinden yardım isteyecekti.
“İstemediğin bir meyve varsa çıkaralım.”
“Sanırım vişneleri istemiyorum.”
Dudağının bir kenarı kıvrılan genç adam “Elbette.” diyerek vişneleri çıkarıp tezgâha geri döndü. Leyla’nın en çok sevdiği meyveleri bir kenara ayırması ve özellikle bunlarla hazırlanan bir içeceği seveceğine dair verdiği ipuçları genç kadının daha çok gülümsemesine neden oldu. Kadına dönerek merakla “Aynı yerde çalışıyoruz ama pek konuştuğumuz söylenemez. Biraz kendinden bahsetsene.” dedi.
Leyla kendisine masumca sorulan bir sorunun ağırlığı altında ezildiğini hissetti bir an. Bunu başkalarına yansıtmaktan nefret ederdi ama yine de konuyu toparlayabilirdi. Kırık bir tebessümün kapladığı yüzünü Leonard’a çevirip hayatında hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya çalıştı. Başkaları hayatındaki sorunların tamamını görmek zorunda değildi. Genel hatlarıyla hayatının nispeten normal olan kısımlarına odaklanmak daha iyi olacaktı.
“Hakkımda söylenecek fazla bir şey yok. Bildiğin gibi tercümanlık yapıyorum. Buraya gelmeden önce Miami’de yaşıyordum ve artık buradayım.”
Genç adam şaşırarak “Vay canına! Ülkenin diğer yarısından buraya mı geldin?” diye sordu.
Bu tepkiye gülümseyen Leyla “Evet, gerçekten de öyle yaptım.” dedi.
Leyla’nın şehre yeni geldiğini anımsayan genç adam “Taşınmak zor olmalı. Buraya alışabildin mi?” diye sordu.
“Bir süreliğine Naomi’de kalsam da yakında evleneceğim. Bu yüzden nişanlımla taşınabilecek bir ev bakıyoruz. Aslında Pierre’in sizlerle tanışmasını istiyordum ama bir işi çıktığı için bu gece gelemedi. Alışma kısmına gelince, daha önce AYP’de çalışmıştım. Buradaki bazı arkadaşlarını tanısam da sana hiç denk gelmedim.”
Farklı zaman dilimlerinde aynı iş yerinde çalıştıklarına değinen genç kadına kısa bir süreliğine cevap veremeyen Leonard meyveleri blendera atarken duraksadı. Edmund’ın bir toplantı sırasında yeni gelen personellere AYP’de olanlarla ilgili bir açıklama yaptığından haberdardı. Bu konuyu yeniden konuşmanın pek de kolay olmadığını düşünerek sertçe yutkundu.
“Edmund daha önce size AYP’deki arkadaşlarımızın ölümlerinden bahsetmişti…”
Leonard bunu doğrulatmak ister gibi genç kadına baktı. Leyla kendisini onaylayınca sessizce bakışlarını kadına sabitledi. Oldukça güçsüz çıkan bir sesle “Kaybettiğimiz kişilerden biri de benim eşimdi.” diyebildi. Hüzne boğulan sesi sanki istenmeyen birini davet etmişti aralarına, ölümü...
O an buna ne kadar üzüldüğünü ancak birkaç kelime ile ifade edebilen Leyla daha fazla bir şey diyemedi. Leonard karısının ölümü için hâlâ acı çekiyordu ve bu yüzünden anlaşılıyordu. Bu ifadeyi biliyordu. Dünyada en çok sevdiği insanı kaybeden kişilerin ifadesiyle aynıydı. Hüzün, yas ve özlem...
İnsan sevdiği kişilerin geri gelmeyecek olmalarının verdiği buruklukla yaşamak zorunda kalınca kolunun kanadının kırıldığını hissederdi ve dünyada yapayalnız kaldığını kabullenmek kolay değildi. Üstelik tüm bunlara rağmen herkes, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi devam etmelerini beklerdi ve yanında olduklarını söylerlerdi. Yine de insan yanındakilere rağmen tek başına kalırdı. Ne yaparsa yapsın bu yalnızlık duygusuna eşlik eden yenilmişlik hissi kaybolmazdı. İşte bunu çok iyi biliyordu.
“Eşim Mariana’yı kaybedince burada kalmak, hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya devam etmek çok zor geldi. Ben de biraz uzaklaşmak istedim. O yüzden uzun süredir buralarda yoktum.”
Başını sallayan Leyla “Anlıyorum.” dedi ve kasvetli havayı dağıtmak için meyvelere döndü. “Kokteyl konusunda iddialısın. Nereden öğrendin? Bu çok sık karşılaştığım bir şey değil ve bu yüzden biraz şaşırdım.”
Leonard yine gülümseyerek “Erkekler ve mutfakla ilgili bir şeyler mi bunlar peki?” diye sordu. Başıyla onaylayan kadına tebessüm ederek “İnan bana, mutfak benim ilgi alanıma giriyor.” dedi ve blenderı çalıştırdı. Birkaç saniye sonra hazır olan kokteyli bardağa koyarak süsledi ve Leyla’ya uzatarak beğenisine sundu.
İnanılmaz görünen meyve kokteyli için Leonard’a teşekkür eden Leyla tadına baktıktan sonra “Harikaymış.” demekten kendisini alamadı. Adama tekrar, “Nereden öğrendin bunu?” diye sordu saf bir merakla. Tabii bu sefer bir cevap alabileceğini umuyordu.
“Buradan uzaklaşmak için gittiğim Karayip Adaları’nda öğrenmiştim. Tropikal meyvelerle daha güzel olurdu.”
Karayipler’de yaşamayı bırakıp tekrar şehir hayatına dönmek büyük bir karar gibi görünüyordu. Gözlerinin önünde beliren güzellikleri bırakmak genç adam için zor olsa gerekti. Çünkü eğer böyle bir yaşamı olsaydı kendisi bunu bırakabileceğini sanmıyordu. Üstelik tüm dünyadan saklanmak için güzel bir yolmuş gibi görünüyordu. “Hangi rüzgâr seni adalardan tekrar savurdu buralara? Eğer bir adada yaşama şansım olsaydı sanırım ben bırakamazdım.”
Bu soruya tebessüm eden genç adam da adalara giderken aynı şeyi düşünmüştü. Ancak dönerken bunu pek düşünmemişti açıkçası. Soru onu düşündürüyordu ve cevabı derinlerde bir yerlerde saklamaya çalışıyordu. Sakladığı her şey bir şekilde karşısına çıkıyor, fakat kendisini üzmekten de geri kalmıyordu.
“Ada hayatına ayak uydurmaya çalışırken dünyayla tüm bağlantımı kopardım. Çünkü karımın ölümünden dolayı hâlâ yas tutuyordum ve geri dönmeyi asla düşünmemiştim. Mariana’dan sonra kimseyi sevemem sanıyordum ama hayatıma tekrar biri girdi. Hatta kız arkadaşımla kendi aramızda nişanlandık. Tüm dünyadan kaçmak için sığındığım ada her şeyim oldu. Fakat işler pek yolunda gitmeyip de biz ayrılınca, bilirsin işte… Orada yapamadım. Anna’yı çok özlesem de ayrılmamız geri dönmem için bir bahane oldu diyebilirim.”
Genç kadın çok şaşırdı ve üzgün olduğunu söyleyerek “Belki yine bir araya gelirsiniz. Belki de onunla bu konuda konuşmalısın.” diye fikrini belirtti.
Derin bir soluk alan genç adamın kararsızlığı gözlerinden okunuyordu. Kararlı davranmaya çalıştığı her seferinde bunun tam tersi şekilde hareket etmemek için kendisini zor tutuyordu. Sevdiğiniz kişiden uzak durmaya çalışmak da bazen en zor kararlarınızdan biri olabilir çünkü. Daha önce arkadaşlarından da benzer öneriler duymuştu ve ne zaman birilerinden aynı şeyi duysa Anna ile kendisi arasında kapanan kapıların eşiğine geri dönüyordu ama o noktadan ileriye gidemiyordu bir türlü. Bu yüzden ondan uzak durmaya çalışmak daha da zor bir hal alıyordu.
“Biliyor musun? Bunu gerçekten çok düşündüm, yani onunla konuşmayı. Anna’yı tekrar görebilmek, ona tekrar sarılabilmek için tek yapmam gereken onunla iletişime geçmekti ancak bunu yapamam.”
Leonard imkânsız aşkını karşısındaki kadına anlatırken biraz daha soldu yüzü. Bu tarafını başkalarına göstermezdi ve şu an yine o çaresiz anlarından birini yaşıyordu. Bu söylediklerine rağmen Leyla’nın itiraz etmek için çıkan sesi Anna’dan uzak durmaya kararlı tarafını yerle bir ediyordu.
“Öylece vazgeçip bir kenara mı çekileceksin Leonard? Onunla konuşmayı hiç mi denemeyeceksin?”
“İnan bana bunu denedim ama o bensizken çok daha mutluydu. Şimdi iyi olduğunu biliyorum. Mariana öldü ancak en azından Anna hayatta.”
“Onunla tekrar bir araya gelmek istemiyor musun?”
Bu soruya acıyla gülen genç adam “Onu özlemediğim tek bir gün bile yok ve onu hâlâ çok önemsiyorum.” dedi. “Tekrar bir araya gelmek istiyorum fakat yeniden benimle olmak isteyeceğinden o kadar emin değilim.”
Leyla, yüzü kederle dolan genç adamı kırk yıllık dostu gibi gördü bir an. Duygularında samimiydi ve gerçekten ne yapacağını bilemiyormuş gibi görünüyordu. “Unut gitsin.” diyebilirdi ya da “Artık önüne bakmalısın.” diye bir tavsiye verebilirdi ancak bunu yapamadı. Her ne olduysa Leonard bunu atlatmış gibi görünmüyordu. Sorunları her neyse bununla yüzleşmeden önüne bakamayacağından emindi.
“Anna seni hâlâ seviyorsa ve bunu gösteremiyorsa? Bir şekilde senden bir adım atmanı bekliyor olabilir. Belki de senin çabalaman gerekiyordur.”
Leyla cesaret verici sözlere bir an için kendisini fazla kaptırdığını fark ederek irkildi. Başkalarının hayatına karışmak çok sık yaptığı bir şey değildi ve bundan hoşlanmazdı. Durakladığı esnada Leonard’ın gözlerinde meydana gelen umut ışığını görmese tamamen kestirip her şeyi boş vermesini söyleyecekti. Leonard hâlâ eski kız arkadaşıyla bir araya gelebileceklerinin umudunu taşıyordu ve bu apaçık bir şekilde görünüyordu. O an belki de saçmaladığını söyleyip kendi yoluna gitmesini önerebilirdi ama bu Leonard’ın umudunu kırmak kadar yanlış görünüyordu.
“Leonard bak ben sadece, işine karışmak istemem fakat yaşadığınız her neyse bunu pek atlatabilmiş gibi görünmüyorsun. Bazen bir şeyleri atlatmanın en kolay yolu onunla yüzleşmektir. Yüzleşmeden önüne bakmakta daha çok zorlanacaksın gibi görünüyor. Kendi yoluna gitmen daha iyidir belki bilemiyorum ama sorununuz her neyse eminim bunu konuşabilirsiniz.”
Duyduğu sözlerden cesaret alan adam o an heyecandan ya da buna benzer bir duygudan dolayı çok enerjik görünüyordu. Buna gülümseyen genç kadın Leonard’ın telefona koşturup Anna’yı aramasını bekledi. Belki de onunla yüz yüze konuşmak için kendisini hazırlıyordu. Aralarının düzelmesini umarak kendi hayatında yoluna girdiğini sandığı şeylerin, gerçekten yolunda olup olmadığını merak etti bir an. Sahi, Pierre ile her şey yolunda mıydı, yoksa ayrı kaldıkları aylar boyunca kendisine söyleyemediği bir şeyler mi olmuştu? Örneğin teyzesinin yine evliliklerine karşı çıkması ya da aile mirasından men edilmek olabilirdi bunlar.
Düşüncelerin bir kurt gibi aklını kemirmesine izin veremezdi şimdi. Üstelik uzun zamandan sonra arkadaşlarıyla bir şeyler yapıyordu. Belki de Pierre’in gelmemesi kendisine ait özel bir alanı olması açısından da iyi olurdu. O an inanılmaz bir şekilde rahatladığını hisseden genç kadın meyve kokteylinin keyfini çıkardı. Leonard’a bakarak onun hakkında merak ettiği şeylerden birinin dalgınlığı olduğunu anımsadı.
“Tüm hayatın iki kadından ibaret olamaz değil mi Leonard? Başka neler var bakalım bahsetmediğin?”
Genç adam gülümseyerek başını yan tarafına çevirdi. Sonra çok çekingen bir ifadeyle Leyla’ya bakarak “Aslında…” deyip duraksadı. Şaşkınlıktan gözleri kocaman olan Leyla, tamamlanmayan cümlenin devamını getirdi. “Bir tane daha mı var?”
Kısık bir sesle aynı çekingenliği sürdüren genç adam gözlerinden birini kıstı. “Aslında bir kızım ve oğlum var.”
Leyla da “Ne güzel. Benim de iki çocuğum var.” dedi.
Dış verandadan mutfağa gelen Osvaldo, Leonard’a “İçecekleri getir.” dedi. Sonra da Leyla’ya döndü. “Veranda ısınmış. Servis birazdan başlar.”
Osvaldo ayrılınca, genç adam Leyla’ya, “Sen gidebilirsin.” diyerek onu önden gönderdi. Bardakları kapalı verandadaki yemek masasına bırakan Leyla aklına yeni gelmiş gibi çantasını karıştırdı. Telefonuna baktığında ne bir arama ne bir mesaj vardı ve bu ister istemez canını sıkmıştı.
“Bir sorun mu var?”
Bunu düşünen genç kadın bir sorun olmadığına emindi. Pierre’den haber alamaması dışında bir sorun yoktu. Leonard’a Pierre ile arasında bir sorun varmış izlenimi vermek istemiyordu ama yüzünü toparlayamadığı için elinde olmadan sorunları olduğunu gösteriyordu.
“Hayır, bir sorun yok.”
Yüzü asılan genç kadının buna fazlasıyla canının sıkıldığı belliydi. Leonard bir şey demek istese de bu konuda bir yorum yapmaktan vazgeçti. Telefonu tekrar çantasına atan Leyla yeni kokteyli bardağına doldururken genç adamın hakkını vermeden edemedi. Pierre de bu yeteneklerin en azından yarısına sahip olsaydı ya.
Dışarı çıkmak yerine ısınan verandada kalmayı tercih eden genç kadın bir sandalyeye oturdu. Leyla’nın yanına başka bir sandalyeyi çeken Leonard dışarıda kendilerine ihtiyaç olmadığına emindi. Zaten yemek için onlar da buraya gelecekti. Naomi’nin hazır olan servis tabaklarını diğerlerine uzatmaya başlaması fazla uzun sürmezdi.
Genç adam parmağındaki yüzükle oynayıp duran Leyla’ya yüzüğü işaret ederek “Gerçekten bir sorun olmadığına emin misin?” diye sordu. Mutfaktaki konuşmalarının üzerinden birkaç dakika geçmemiş gibiydi. Sanki soğuk bir yel esip her şeyi darmadağın etmişti. Bunu o kadar kısık sesle söylemişti ki Leyla onun çekindiğini fark etti. Konu özel hayat olunca, soru sormaya herkes çekinirdi.
Tebessüm eden kadın dışarıyı işaret ederek “Arkadaşlarımla geçirebileceğim güzel bir geceyi mahveden kişi olmak istemiyorum.” dedi. “Bir sorun yok Leonard.”
Arkadaşları keyifli bir şekilde gelmeye başladıklarında onlara katılan Leyla kendisini izleyen adamı fark etti. Diğerlerini bilmiyordu ama Leonard’ın gözlerine baktığında kendisini anladığını hissetmişti.