Hoparlörden yükselen sesi ayarlayan genç adam aynı zamanda bilgisayarına da göz atarak o anki ruh haline uygun birkaç şarkıyı çalma listesine eklemişti. Linkin Park’ın “New Divide” şarkısı çalarken hayatının en büyük ironisini bir şarkının sözlerinde duymayı beklemiyordu. Bu durum rastgele olaylarla açıklanamazdı. Her sorunun bir cevabı varsa bununki neydi peki, kader mi? Çünkü şu an bunu ilahi güçlerle açıklamaktan başka bir şey yapamıyordu. Bu durum rastlantıların bile ötesindeydi, tesadüfî olasılıklarsa ancak cevapsız kalan sorulardı. Kulağına çalınan şarkıyla evinin bodrumundaki spor odasına geçen genç adam duyduğu sözlerin hayatını özetlediği gerçeğini göz ardı edemedi.
Şarkıda korkunç fırtınaların etrafını sardığını söyleyen satırlar kendisini tanımlıyordu sanki. Bu karmaşanın içerisindeyken “…bütün duyduğum senin sesindi…” diyen kısmıysa kalbinde bir ağırlığa sebep olmuştu. Leonard bunu kendisine itiraf edemese de şu an sadece bir kişinin sesini duymak istiyordu ve eğer bir şansı olsaydı ona sarılmayı dilerdi. Çünkü kollarında hissettiği o sıcaklığın uzun zaman önce gittiğini, kendisine kalanınsa kocaman bir boşluk olduğunu kabullenemiyordu. Bu boşluk yeri asla dolmayacak birine aitti ve kolları artık çok soğuktu. Böyle bir boşluğu kolayca dolduramazdınız ve sadece sevdiğiniz kişinin ısıtabileceği o soğukluk da bir anda yok olmazdı. Sarılabilmek mümkün olsaydı yalnızlık duygusundan sıyrılmak kolay olabilirdi ama ölümün varlığını kabullenip toprağa sarılmak çare olur muydu, bundan emin değildi Leonard.
Biraz kum torbası yumrukladıktan sonra ağırlık çalıştı ve fazla geç kalmamak için hazırlanması gerektiğini düşündü. Saatine baktığında kendisine ayıracak fazla bir zamanı kalmadığını fark edip odasına çıktı. Daha sonra duş almak için ılık suyun altında uzun bir süre kalarak alnını fayansa yasladı. Yaşadığı sorunların ne zaman son bulacağını bilmek istiyordu şimdi. Eğer bu dünyada huzur diye bir şey yoksa hangi dünyada vardı o zaman? Akan suyun altında geçirdiği dakikalar boyunca yaşadığı ikilemleri sorgulamadan duramamıştı. Üstelik tenine çarpan her su damlası unutmaya başladığı anılarını canlandırıyordu.
Okyanusun kıyıya vurduğu yerde ortaya çıkan garip bir kızın, hayatını tamamen değiştireceğini asla bilemezdi. Onu hangi dalgalar oraya sürüklemişti, bunu hâlâ merak ediyordu. Fırtınalı bir gecede başına her ne geldiyse taşıdığı tüm sırlarla birlikte karanlık okyanus sularına gömülmüştü ve ona dair bildiği tek şey buydu. Kendisine geldiği zamanlarda konuşamıyordu, kim olduğunu söyleyemiyordu ve oraya nasıl geldiğine dair hiçbir şey anlatamıyordu.
Her seferinde okyanusun kendisini getirdiği sahilde günbatımını izlerken bulduğu kızın, kim olduğunu bilemese de zamanla ona doğru çekilmekten kendisini alamamıştı. Onu diğerlerinden farklı kılan tam olarak neydi bilemiyordu fakat o bir enkaz kalıntısında çiçekler açtırabilecek kadar özel biriydi. O zamanlar kendi hayatı da tıpkı şarkıdaki gibi korkunç fırtınalarla çevriliydi ve bir enkaza dönen hayatının yıkıntılarından kurtulmaya çalışıyordu. Tüm bu karmaşanın içerisinde duyduğu tek şey sessizlikti ancak konuşamayan bu kızın sesini duymak bu dünyadaki her şeye değerdi.
Kurtulduğunu sandığı fırtınalar, dalgaların getirdiği o kızı elinden aldığından beri bir cehennemi yaşıyordu. Anna’yı kaybetmenin tarifsiz acısını artık kaldıramayacağı bir noktaya gelmişti. İçinde bulunduğu ruh halinden ve yalnızlığından kurtulabilmenin hâlâ bir yolu vardı ama bütün bunları sona erdirmek o kadar kolay değildi. Belki de bu yüzden her şeyi bir anda sona erdirmek yerine emin adımlarla yavaş yavaş hareket etmeyi seçmişti.
Duştan çıkınca hazırlanan Leonard Olsen’ın evine gitmek için evden ayrıldı. Yol boyunca da aklını Anna’dan uzaklaştırabilecek şeyleri düşündü ve arkadaşlarıyla birlikte geçireceği güzel bir gece bunun için en iyi seçenekti.
***
Eğer kimsenin ulaşamayacağı kadar derinlerde sakladığınız bir tarafınız varsa onu iyi korumalısınız. İstiridyelerin karınlarında sakladıkları bir inci tanesinden daha değersiz değildir anılarınız. Kalbi yoran şeylerin üzerine çekilen setler taştığında kırgınlıklar kadar beraberinde getirdiği kederle de yüzleşirsiniz. Bir sonraki sefer de olası bir yıkımı göze alamıyorsanız taşkınların olmaması için setleri güçlendirmelisiniz.
Bay Collins’in önceki gün toplantıda herkesi bir köşeye savuran kasırgaya benzetilmesi yanlış değildi. Kırıldıkları da olmuştu, kırgınlıklıkları da. Eğer arkadaş olarak bağlarını korusalardı benzer durumlardan en az hasarla çıkabilirlerdi. Ne yazık ki ekip üyeleri eski yakınlıklıklarından çok uzaktılar. Bir zamanlar sahip oldukları o bağları güçlendirmek çaba gerektirecekti. Üstelik yeni arkadaşları da ekibin birer parçasıydı ve hepsiyle de kurulması gereken bağlar vardı. Belki de bunu düşünmek işteki durumlarını düşünmekten daha kolaydı.
Olsen, AYP’deki çalışma arkadaşlarını evinde yapacağı barbeküye davet etmişti. Şehre yeni gelenlerde burada çok fazla kimseyi tanımadıkları için sosyal etkinliklerden uzak kalıyorlardı ve bu davet herkesin kaynaşması adına güzel bir fırsattı. Ekip liderlerinin olmadığı zamanlarda arkadaşlık kurmak daha kolay olabilirdi üstelik.
Naomi, ev arkadaşıyla gelmeyi planlamıştı. Fakat bu plan, Pierre’in onlara katılmak istemesiyle değişmiş ve Leyla’nın da isteğiyle kendisi önden gelmişti. Olsen’ın sadece AYP çalışanlarını davet ettiği barbekü partisine isteyen bir iki arkadaşını getirebilirdi ama neredeyse herkes şehre yeni geldiği için getirecek kimseleri yoktu ve bu davette daha çok kaynaşmaları için yapılıyordu zaten.
Kapıyı çalan Naomi geç kalmadığını umuyordu. Kapıyı açan Olsen’a davet için teşekkür ederek içeri girdi ve önceden gelen arkadaşlarının yanına geçti. Marshall ve Torrent oradaydı. Çok geçmeden Osvaldo da geldi. Leyla Pierre ile gelmeyi umut etse de yalnızdı ve Naomi’nin yanına geçerek “Üzgünüm. Birlikte gelebilirdik.” dedi. Pierre’in yine ne olduğunu bilmediği işlerinden biri çıkmıştı. Bu yüzden arkadaşıyla gelebileceği halde, davete katılamayacağı sonradan anlaşılan nişanlısını beklediği için yalnız gelmek zorunda kalmıştı. Pierre işlerini halledip geleceğini ve bu yüzden biraz geç kalacağını söylese de kendisini yalnız bıraktığı için bu durumdan hiç hoşnut değildi. Fakat en azından artık buradaydı.
Ayaküstü herkesin geldiğini gören Olsen bu daveti gerçekten kaynaşmak için yaptığını itiraf etti. Projenin liderleri ve diğer ekiptekiler çağırılmamıştı ve kendi aralarında bir etkinlik yapmak samimi bir fikir gibi görünüyordu. Aradaki resmiyeti kendi açısından gereksiz gördüğünü söyleyen Olsen diğerlerine kendisine Edmund demelerinde bir sakınca görmediğini belirtti. Çok geçmeden diğerleri de bundan mutlu olacaklarını söylediler. Osvaldo’yu “Os” diye kısalttıklarında ister istemez Oz Büyücüsü’nü gülerek andılar. Belki de bu gece akıllarında en çok yer edecek şeylerden biri de bu olacaktı. Diğerlerine de benzer isim kısaltmaları yapıldı ve Edmund “Eddy” olmuştu, Leonard’da “Leon”. Diğerleri kısaltmalara ihtiyaç duymuyorlardı ve buna gerek de yoktu.
Davetin asıl sebebi olan barbekü için arka bahçeye geçen AYP üyeleri hazırlıklarla ilgilenirken Leyla nişanlısını merak ediyordu. Bunu fark eden Naomi, Leyla’ya yaklaşarak “Neden onu aramıyorsun?” diye sordu. Daha önceki aramalarına da dönmeyen Pierre’in iyi bir mazereti yoksa kötü olacaktı. Teyzesinin işleriyle ilgilenmesi bile yeterli değildi bu sefer. İş arkadaşları ile yeni yeni kaynaşmaya başlarken onun da yanında olmasını istemek çok muydu?
Pierre’i uzun bir süredir görmediği için onu çok özlemişti. Kısa bir süre önce geldiği için onu daha sık görmek istiyordu. Her an kollarına atılıp sevdiğine sarılmaktan başka bir şey düşünemiyordu üstelik. Eğer yanında olsaydı şimdi bile hiç düşünmeden ona sarılır ve geç kaldığı için azarlamayı unuturdu. Yanında olmadığı için ona çok kızıyordu ama bunu her seferinde unutturmasından hoşlanıyordu. Yine her şeyi unuttursun istiyordu; ayrı kaldıkları zamanları, sebepsiz yere aralarını açmaya çalışan teyzesinin çabalarını ve en çok da berbat olan düğünlerini...
Geleceğe bakmak o kadar zor olmamalı. Çünkü Leyla yeniden planladıkları düğünüyle ya da nikâhlarıyla ilgilenmek istiyordu artık. Düğün gerçekten şart değildi. Pierre’in teyzesi daha önce görkemli bir düğün organize etmişti ve işler yolunda gitseydi, Pierre ile aylar önce evlenmiş olacaktı zaten. Böylece düğünü ertelemek zorunda kalmayacaklar ve çoktan evli olacaklardı. Bunu artık aşmalı, önüne bakmalıydı.
Kötü şansın, belki de kaderin, önlerine çıkardığı bu engeli sevgiyle atlatabilirlerdi ve onlarınki gerçek bir sevgiydi. Bunu düşününce bile yüzüne yayılan gülümseme ona güç veren en güzel duygularla beraber geliyordu. Mutluluk, güven, aşk ve yenilmezlik... Pierre ile her şeyi yenebilirlerdi ve buna güvenmekten vazgeçemiyordu.
Gülümsemesi tüm yüzüne yayılmaya başladığı sırada Naomi’nin dürtmesiyle kendisine geldi. “Hadi ara seninkini.” diyen Naomi kendi kendine kıkırdarken arkadaşını itekledi. Leyla uzaklaşırken diğerlerine yardım etmeye gitti.
Leyla birkaç saat önce konuştuklarında Pierre gelebileceğini söylemişti ancak “kesin değil” diye de eklemişti. O yüzden Pierre’i sıkboğaz etmek istemiyordu. Yapışkan gibi davranan sevgililerden olmamak için daha fazla aramamaya çalışıyordu. Fakat Pierre hiçbir aramasına dönmüyordu. En azından gelip gelmeyeceğini haber vermek için arayabilirdi ya da mesaj atabilirdi. İşleri olabilirdi ama kısacık bir mesaj atmak için birkaç saniyesini ayıramaz mıydı yani? Gelecekse zaten adresi sormak için arar ve konum atmasını isterdi. Şu ana kadar aramadığına göre tek yapması gereken “Gelmiyorum.” diye bir mesaj atmaktı. O zaman sürekli onu düşünmek zorunda kalmaz ve arayıp durmazdı.
Yoldayken iki kez, Olsen’ın evine geldiğindeyse bir kez ve son yarım saatte dört sefer aradığını göz önüne alarak bunun yeterli olduğuna kanaat getiren genç kadın, Pierre’in gelmeyeceğine emindi artık. Aramalarının yanıtlanmayacağını düşünerek bu gece AYP’deki arkadaşlarıyla olacağına dair bir mesaj attı. Pierre’in kendisine en azından arkadaşlarıyla iyi vakit geçirmesini dileyen bir cevap yazmasını bekledi ama bu da olmadı. O andan sonra da sinirlendiği için telefonunu sessize alarak çantasına attı.
Arkadaşlarının sesleri kulağına gelince bu gece Pierre olmadan da güzel bir gece geçireceğini telkin etti kendisine. Çantasını verandadaki koltuklardan birinin üzerine bırakıp arkadaşlarına bakındı. Eğer yanınızda tanıdığınız birileri varsa yeni tanıştığınız insanlarla kaynaşmak her zaman daha zor olur. Leyla da buna dayanarak Pierre’in gelmemesini bir fırsat gibi görmeyi denedi ve arkadaşları ile eğlenmeye çalıştı.