Cihangir işinin getirdiği bir alışkanlıkla çok hızlı duş alırdı, vakti her zaman dar olduğu için. Ama bu sefer her zamankinden daha hızlıydı. Duştan çıkar çıkmaz hemen gardırobunun kapaklarını açtı. Gözü gömleklerinde gezdi. Sonra vazgeçti. Gözüne siyah polo yaka kısa kollu tişörtü takıldı. Onu ve yine siyah bir kot pantolonu hızlıca giydi. Saatini koluna takıp parfümünü sıktı. Saçını hızlıca saç kurutma makinası ile kurutup şekil verdi. Anahtarını, cüzdanını ve telefonunu aldığında hazırdı. Tam kapıdan çıkarken aklına gelen şey ile hızlıca odasına geri dönerek dolaptan bir ceket aldı. Odada gözleri dolaştı son kez bir şey unuttu mu diye. Havlusunu yatağın üstüne attığını fark ettiğinde onu da alıp banyoya astı. Ayakkabılarını giyip antrede son kez kendine baktı. Kapıyı açtı ve aynaya son yansıyan görüntüsü serseri ama mutlu bir gülüştü.
Hale için hazırlanma süreci biraz zor geçiyordu. Ne giyeceğine karar veremiyordu bir türlü. En sonunda sade bir şeyler giymeye karar verdi. Abartması komik kaçardı. O yüzden günlük bir şeyler giymeme karar verdi. Sanki sıradan bir akşam misali. Bol bir pantolon giydi üzerine askılı bir siyah üst giyip omuzlarına krem rengi bir kazak attı. Zincir askılı çantasını alıp eşyalarını koydu. Omuzlarına kazağını attığı için kolye takmamış, çantasının zinciri gümüş olduğu için gümüş küpeler ve yeni aldığı saatini koluna taktığında hazırdı. Çok bir makyaj yapmamıştı. Sadece hafif bir göz makyajı ile soft bir ruj sürmüştü. En sevdiği parfümünü sıkıp hemen kendini dışarı attı. Asansörden heyecanla çıktı. Apartman kapısını açmadan önce derin bir nefes alıp kapıyı açtı dışarı çıktı. Hemen sokağa çıktı. Gözleri yolun karşısını taradı orada kimseyi görmeyince önce soluna baktı. O tarafta da kimse yoktu. Sağa döndüğünde onu izleyen adamı gördü.
Hafifçe gülümseyen adam farkedilmenin verdiği duygu ile gülümsemesi arttı. Ve genç kadına doğru birkaç adım atarak yaklaştı -ona yaklaşırken süzmeyi ihmal etmedi. Kesinlikle mükemmeldi bu kadın. Çok normal giyinmişti ama gözüne çok hoş görünüyordu. "Beni mi arıyorsun?" Sadece gülümsedi Hale bu soruyu es geçti. Karar vermişti adamı istediğini yeterince gösterdiğini düşünmüştü, biraz o çabalasındı istiyorsa. "Ne yapıyoruz? Bir planımız var mı?" Adam görmezden gelinen sorusunu boş verdi. Ne yapacaklarını bilmiyordu. Düşünmemişti hiç. "Planımız yok spontane gelişsin bu akşam uyar mı?" Hale bu durumdan hoşlanmıştı. Plansız bir şeyler yapmayı o an ne istediğine odaklandığında daha güzel ve unutulmaz anlar yaşandığına inanırdı. "Tamamm. Siz davet ettiniz mekan yada akşamın planını size bırakıyorum." Adam derin bir nefes almıştı ne bu mesafe ya. Siz ne yabancı mıydı sanki? "Peki o zaman ilk önce sizi bizi bıraksak?" Genç kadın sadece onaylayan birkaç mırıltı ile kafasını sallamıştı. "O zaman bu akşamın ilk sorusunu soruyorum. Aç mısın?" Hale bir an hayır demeyi düşündü ama çok açtı. Eve giytinde ancak aldıklarını yerleştirmiş yavaş yaklaşan sonbahar ile terası toplamıştı. "Evet yemek yemedim. Açım birazcık." "Birazcık?" Adamın onu taklit yemesi hoşuna gitmişti. "Tamam çok açım pek bir şey yemedim bugün." Adam kafasını sallamış ve arabalarını park ettikleri tarafa doğru eliyle yolu gösterdi. Hale bunun üzerine adamın sözsüz yönlendirmesine uyup yürümeye başladı adamda onunla birlikte.
"Nereye gidiyoruz peki?" Adam kafasını ona çevirmeden yola bakarken konuşmaya devam etti. "Hani bu akşam ben davet ettiğim için plan benimdi. Ne kadar sabırsızsın." Hale gözlerini kısıp yanındaki adamın suratına baktı. "Aaa sabırsızlık ne alaka? Biz buna merak diyoruz. Sonuçta sizinle daha önce tanışmış olsak bile sizi tanımıyorum sizde beni. Ya sevmediğim bir şey yemeğe götürecekseniz bunu önceden bilmem gerek." Adam sesli güldü. "Merak etme gideceğimiz yeri seveceksin." İçinden ise belki de yeterince tanıyorumdur. diye tamamladı.
Başka bir şey demedi bunun üzerine Hale. Yanına geldikleri arabaya bindiler. Hale gizlemeye çalıştığı heyecanı ile ne yapsa bilemiyordu. Elini kolunu nereye koyacağını şaşırmış bir hali vardı. En sonunda ellerini kucağında birleştirdi. Çantasını alışkanlıkla arka koltuğa attığını ellerini kucağına koyduğunda fark etti.
Cihangir ise arabaya bindiklerinden beri ayrı mutluydu. İlk yemeklerine çıkıyorlardı. Tabi yemeğe istediği gibi gitmiyorlardı. Ama kadının arabaya yerleşmesi hoşuna gitmişti. Hayatının içinde bir yerlerde iz bırakması hoşuna gitmişti. Şimdi her arabaya bindiğinde Hale aklına geçecekti. Sessizlik sinirlerini bozmuştu Cihangir'in radyoyu açtı az çıkan sesini biraz daha açtı. Şarkının sonuna denk gelmişlerdi ama değiştirmedi kanalı. Bu kanalda hep nostaljik eski şarkılar ve türküler çalardı. En sevdikleri. Yeni başlayan şarkı ile gözleri yanındaki kadına değdi bakışları sonra yola döndü. Hale ise çalan şarkı ile gülümseyip adama baktı ama bakışlarını çekmedi. Hafifçe mırıldanmaya başladı Hale.
"Bana bu sevgiyi çok mu görüyorsun,
Bilsem söyler miydim gizli hislerimi,
Keşke görmeseydim gülen gözlerini,
Biliyorum fakat sende seviyorsun,
Anladım çapkınca naz ediyorsun"
Kırmızı ışığa denk geldiğine ilk defa sevindi. Gülümseyerek izlemeye devam ediyordu. Hale ise gözlerini adamdan çekmiş önüne bakıyordu. Öyle dalmıştı ki izlemeye gelen korna sesleri ile kendine gelip gaza bastı. Hale ise bu duruma hafifçe gülmüştü. Hoşuna gitmişti. Hemde çok.
"Hoşuna gitti sanırım." "Şarkı mı? Evet sevdiğim bir şarkı." "Ya şarkı. Seviyor musun eski şarkıları." "Tabi severim daha anlamlı daha duygu dolu geliyorlar bana." Adam gülümsedi bir ortak nokta daha. "Sende seviyorsun sanırım." Adam kafasını salladı. "Eskilerin her şeyi güzel şarkıları, arkadaşlıkları" Duraksadı bir an ona bakan kadının gözlerine bakarak devam etti. "Aşkları" Bu kısa bakışma ve bu kelime birçok şeyi ifade ediyordu aslında adam için.
Kadının bir şey demesini beklemiyordu zaten kadında susmuştu. Arabayı park etti. Hızlıca arabadan inip Hale'nin kapısını açtı. "Buyrun hanımefendi bakalım sevecek misiniz?" Hafifçe reverans ederek. Bu hareketi çok tatlı gelmişti. Kocaman gülümsemesi ile adamın gözlerine bakıyordu. Arkadan çantasını alıp yavaşça indi arabadan. Adamın oyununa uyarak arabadan indiğinde olmayan eteğini tutarak reverans yaptı. İkisi kocaman gülümseyerek restorana doğru ilerledi.
Sahil kenarında fazla büyük olmayan iki katlı bir yerdi burası.Öyle çok lüks yada salaş bir yer değildi. Sıradan bir balık restoranına getirmişti genç kadını. Arkadaşları ile sık geldikleri bir mekandı. Girdiklerinde kapının üstüne asılan zil çaldı. Hale bu sırada etrafı inceliyordu. Yakındaki masayı toparlayan bir garson gelenlere baktı. Tanıdık sima ile hemen onlara doğru ilerledi. "Hoşgeldiniz abi." "Hoşbulduk Yiğit. Nasıl gidiyor?" "Valla çok güzel abi. Yakında nişan var davetileriniz hazır. Seni görmüşken vereyim hepinizinkini." Hale sakince bekliyordu. "Olur aslanım. Çok sevindim Allah mutlu etsin." "Abi siz şöyle cam kenarındaki köşeye geçin hemen geliyorum." Kafasını salladı Cihangir, Hale'ye dönerek gülümsedi. Hafifçe beline dokunarak onu garson çocuğun dediği masaya doğru yönlendirdi. Hale ise bu hafif dokunuşun etkisiyle içinde bir şeyler oluşmuştu. Masaya oturdular. Hafif başlayan sohbetleri yanlarından gelen kadın sesiyle kesildi. Sorun kadının ses tonu değildi. Seslendiği kişi ve hitap şekli idi. İkili yan tarafa döndü. Hale anlama çalışırken Cihangir gördüğü kadınla ağlayarak isyan etmek istedi. Şimdi sırası mıydı bunun? "Cihangirciğim." Hale Cihangir'e dönerek sessizce tekrar etti. "Cihangirciğim mi?"