Bölüm 6 Kaybettiğim Nasıl?

3077 Words
"Ceren?" Dönüp sesin geldiği yere baktığımda onu gördüm, otoparkın o kalın soğuk beton sütunlarından birinin duvarına yaslanmıştı ve saniye beklemeden uyuz sitilettolarımla ona doğru koşmaya başladım. Anın heyecanına ve üzüntüsüne öyle kapılmışım ki sarılamadım bile ona. Damdar düşer gibi lafa başladım hemen. "Abi!..off abi yaaa! İyi mi yaptık sence? O çok kötü oldu, beni bile istemedi yanına!" "Bilmiyorum, iyi mi kötü mü yaptık ama zor, çok zordu ona öyle davranmak... şimdi hayatı boyunca benden nefret edecek!" Nasılda üzgün benim gözümün nuru, nasılda pişman? Peki ya ben? Ah Allahım ahh! "İyi de sen kurdun bu oyunu, bu Uludağ işini sen sardın başımıza, sen istedin senden nefret etmesini, hayata dönmesini... bende çok kötü hissediyorum şimdi!" Söylenecek laf mı şimdi bunlar Ceren ya? Abin o senin, görmüyo musun kızım be halini? Dokunsam yıkılıacak halde! Benimde ettiğim laflara bak ya! Akıl mı kaldı bende de? Offf Allahım ya! "Yapmak zorundaydım... hayata küstü demedin mi bana? Sensiz zor devam edecek, ne yapacağım bilmiyorum abi demedin mi?" Ehhh Ceren ehhh! Adam haklı! Kes sesini be kalbim kes! Dayanamıyorum artık ya! Bende insanım ya! "Tamam, kabul dedim... dedim ne bileyim ya! Şimdi hüngür hüngür ağlıyodur o yukarda, belli çok kırıldı kalbi be abi!" "Biliyo musun? Onu orda şarkı söylerken dinleyince aslında vazgeçtim, kaçıyodum ve basıp gitcektim... ama tanıdı işte, peşime düştü, mecbur kaldım.. yap şunu, bitirsin kafasında seni dedim kendime, biliyorum eğer kafada bitirirse, bir süre sonra kalbinden de söker atar beni! gururludur bilirsin. Sırf anlamak için eskisi gibi seslendim ona, bir an öyle durunca, dönecek, koşup sarılacak boynuma sandım ve özür dileyip, onuda alıp gidecektim, niyeti de kafayı da bozmuştum ama dönüp, bakmadı bile...sanırım bitti bu iş, bu kez cidden bitti, bende bittim!" Bitmiş gerçekten...ağlama sakın, bu onu daha çok bitirir, sabret Cero, sabret! "Başka bir yolu yok mu abi ya? Yani kur..." "Yok kızım yok, olsa ben sevdiğimi, sizi niye terk edeyim, kestiler biletimi...kırdılar kalemi, böyle ölmüş gibi yaşamak kolay mı sanıyosun, eğer anlarlarsa sizede zarar verirler, hiç acımazlar! İfşa oldum ama nasıl oldum hiç bilmiyorum.. gitmem lazım ama son kez seni aradığımda söylediklerini duyunca gidemedim, her şey hazırdı oysa! Gitmeliyim artık Ceren! Böyle görüşmemiz bile hata ama işte dayanamadım. İşlemeye devam et onu. Umudunu tamamen kessin benden. Dikkat edin kendinize ve o, önce Allah'a sonra sana emanet koca yürekli kardeşim benim," dedi ve sarıldı bana son kez abim, tüm sevgisini bedeninden bedenime akıtıp, bir anda bıraktı ,gittikçe hızlanan adımlarıyla, otelin kapalı otoparkında, yalnız bırakıp gitti beni. Arkasından bakarken ağlıyodum, onunda ağladığını, gözlerini silen ellerini, iki yanına kanadı kırık kuş gibi bıraktığında anladım ve daha çok ağlamaya başladım. Düşünüyodum, hatırlıyodum ve ağlarken, gülüyodum deli gibi. * * * On iki sene önce abim gelipte "kız Cero, benim bu abim bir gün aşık olursa, o gün kalburla su taşıyacağım dediğin abin varya aşık oldu be kızım!" dediğinde şok, hatta hipnoz olmuş gibi mal mal bakmıştım abimin yüzüne. "Noldu kız, beğenemedin mi yoksa yakıştıramadın mı abine aşık olmayı?" diye sormuş, hatta kahkullerime dokunurken biraz da bozulmuştu. O hafif çekik yeşil gözlerini iyice kısmış, şüpheyle nasılda bakmıştı bana?. Ben işin ciddiyetini kavrayınca bir anda ona öyle bir sarılmış, kollarımı boynuna öyle bir dolamıştım ki "kız dur! boğacaksın beni!" demiş ve o çok tatlı kahkahasını atmıştı. Ömür'ü bir otobüs durağında görmüş, serserinin biriyle tartışmasını gizlice izlemiş, eğer o serseri Ömo'ya bir şey yapacak olaymış, oracıkta işini bitirecekmiş ama bizim deli kız dişli çıkmış, serseriyle atışmış, basıp gitmiş o pislik ve Ömür yalnız kalınca da arkasında bitmiş abim. "Hemde birazda tırsarak", öyle demişti bana. "valla hayatımda ilk kez bir kızdan tırstım, ister misin şimdi gözümü morartsın, diye aklımdan geçmedi değil," demişti ve bende ne çok gülmüştüm. "Geçmiş olsun! Bu saatte buralar sakıncalıdır biraz, yanlış anlamazsanız arabam şurda, gideceğiniz yere bırakırım, benden size zarar gelmez," demiş. Ömür önce bir ürkmüş, ehh ben olsam bende ürkerdim öyle zebellah gibi biri bir anda arkamda bitse. İri yapılıdır abim yani öyleydi bir sene öncesine kadar. Yaklaşık bir seksen beş boyu var ve o zamanlar, yüz belki daha fazla kilosu vardı. Şimdi bakıyorumda çok zayıflamış, o tombul yanakları da bedenide erimiş, bana sarıldığında ilk kez kemiklerini hissettim. Yüzü çökmüş, yanaklarının yerinde artık sadece deri var gibi. Gözleride kan çanağıydı, hem ağlamış hemde çok uykusuzdu. Göz altları çökmüş, ince ama derin halkaları var artık. O zamanlar, nasılda canlı, kaslı dev gibi bir adamdı. Şimdi ise yetmiş kilo anca var, belki seksen..offf içim acıyor hem çok. Narkotikte gizli polisti abim ve ailede bir tek ben biliyodum, annem, babam benim iki yaş küçüğüm Caner karakolda sıradan bir polis olarak biliyolardı, hoş bende epey bir zaman sonra öğrendim ve ben artık hiçbir şeyden emin değilim... Ömür'e de söylememiş ilk zamanlar, ona da sıradan bir polisim demiş. Niye yaparsın ki bunu be abi? "Zamanı geldiğinde söyleyecektim. Eğer o ilk zamanlar söyleseydim, korkar kaçar benden diye düşünmüştüm ve onsuz yapamazdım Cerom," demişti bana. O kadar aşık olmuştu Ömür'e ve tabiiki ilerleyen zamanda Ömür'de abime. Ahh! Ömür bana anlattığında o ilk günü, vay be! kadere bak demiştim kendi kendime! Ömür geç saatte işten çıkıyo, durağa gidiyo, martın on yedisi, karlı soğuk bir akşam, durakta otobüsünü bekliyo ama gelmez olmuş otobüs, meğer birkaç durak önce ciddi kaza yapmış, gelemez olmuş. "Hava nasıl soğuk Cero, durduğum yerde ayak parmaklarım resmen, önce karıncalanmaya, sonrada donmaya başladı. Balat'ta akşamın dokuzunda otobüs durağında bir tek ben, korkum insanlardan değilde donmaktan.. salak gibi birde parmaksız kırmızı eldivenlerimi takmışım, kalın mantom, kırmızı berem, şalım hepsi var ama inanılmaz bir soğuk, kar sonradan kesip, ayaza çekince otobüste kaza yapmış işte. Bekle bekle gelmez, hadi kızım tabanlara kuvvet, ya bismillah dedim koyuldum yola, arada birde dönüp arkama bakıyorum olurda otobüs gelirse bozdum kafayı valla atıcam kendimi önüne diye düşünüyodum. Bir iki durak boyu yürüdüm ama ne gelen var ne giden..eve haber vermiştim, mesai var, geç kalırım diye ama biliyorum ki annem mutfakla, salonun camı arasında mekik dokumaya başlamıştır, birazda ondan yürüyorum habire. Yorulunca üçüncü duraktı sanırım acık soluklanayım dedim. Karşıdan üç kişi koşarak durağa gelmeye başlayınca durma kızım, yürü dedim ve birkaç adım atmıştımki o koşanlardan biri bana öyle bir çarptıki dengemi yitirip, sırt üstü yere çakıldım bir anda. Eyvah, çanağı da belide kırdık diye hem çok korktum hemde çok kızdım ve tutamadım çenemi, bağırdım arkalarından. "tuu Allah belanızı versin be! Kör müsünüz?" En arkadaki duydu tabii beni, döndü adımlamaya başladı bana doğru. Bende hızlıca doğrulmaya başladım, kalktım dikildim karşısında. Güvencem, cebimdeki siprey biber gazım. Bir şey yapacak olursa, acımayacam sıkcam iki gözünede, kıvransın dursun eşşoğlusu. "Ne diyosun lan orospu?" demez mi bana ya?! İyice cinler toplandı başıma, hırsımdan dudaklarımı kemiriyom. Herifin yakasına yapıştım bir anda. "Ulan bana bak, bana orospu diyecek göt, daha anasının karnından çıkmadı, siktir git canımı sıkma akşam akşam," diye tısladım o çirkin suratına, sonra da hızla geriye ittim. İpne bana parmak sallıyo, "görüşecez seninle, arkanı kolla bundan sonra," "ulan ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın be! yürü git, bulaştırma beni kendine," diye tüm öfkemle bağırınca tırstı pislik, alt dudağını ısırıyo, aynı anda pis pis sırıtıyo bide...kafayla, parmak sallıyo hala bana..tipik serseri işte.. bende değme kabadayıyım sanki, bir adım ileri gidip "la bas git!" dediğimde geri geri birkaç adım gitti, döndü koşmaya, yetişmeye başladı diğer serserilere. "Allah Allah ya! dağ başı sanki, ırkını kılla bındın sınrı...hee kollarım puşt herif," herifin taklitini yaparken arkamdan bir ses, uyyhh yerimde sıçradım valla. Az daha biber gazını tutup, sıkcaktım abinin gözlerine." Ne gülmüştük bu karşılaşma anına, bir de suratını şekilden şekile sokup, o serserinin taklitini yapması yok muydu? kopmuştuk vallahi. "Güvendim ya abine, böyle yüreğimde bir şey oldu, anlayamadım ama sanki biri, bir ses git onunla dedi bana ve bende kabul ettim, birde beni arkaya oturttu, 'böyle daha uygundur,' diyince daha çok güvendim ona... ne bilim, kaderdi belki kulağıma fısıldayan be Cerenim, kaderdi herhalde," demişti ve bende öyle olduğuna inanmıştım elbette. Ahh ahh, sonrası çorap söküğü gibi geldi. Benim çam yarması abim meğer ne romantikmiş, ehh bende o zamanlar bekarım, evde oldu mu abim takar beni peşine.. yok çiçekçisi, yok kuyumcusu, yok mağazası dolaş Allah dolaş, yok tanışmalarının ay dönümü, yok doğum günü, yok sevgililer günü, yok tartışmışlar barışmak için oyuncakçılar, ayy ne çok taban teptirdi bana. "ya tanıştın, arkadaşta oldun, neyden hoşlanır öğren işte her görüştüğünde," der, beni adeta ajanı yapardı kendisine. Ömür, canım benim koca gönüllüydü.. kızardı abimin hediyelerine, ne gerek var Cero, aldığı maaşı bana niye harcarki versin annene derdi, düşünceliydi, fazlasında gözü yoktu, elindekiyle idare etmeyi bilirdi ve ah abimi çok ama çok severdi. Birbirlerini gördüklerinde gözlerinin içi gülerdi, hem masum,hem mahçuplardı. Abim, onu evlenene kadar sadece şakağından öpmüş, bana bunu sorduğumda Ömo söylemişti, niyeyse şaşırmamıştım. Bilirdim abimi, seni senden daha çok düşünürdü. Bir gün bana "ben gönlümle, kalbimle seviyorum onu, tenim tenine değse utanırım kendimden kızım," demişti. Böyleydi benim abim, cinselliğe değil, sevgiye açtı ve onuda bulmuştu sonunda. Evlendikleri gün ne yakışıklıydı ama. Koyu füme rengi takım elbisesinin içinde, öyle çekici öyle hoştu ki. Sinek kaydı traşı, hafif geriye ama daha çok yana taranmış koyu kahve saçları, uykusuzluğuna rağmen capcanlı bakan o rengi koyulaşmış yeşilleri, güldüğünde hafif çıkan gamzeleri off birde takmaktan nefret ettiği o koyu füme zemin üzerine gri çizgili gravatı ile müthiş görünüyordu. Tamda martın on yedisinde, tanıştıklarının birinci yıl dönümünde evlendiler. Abim, Ömür'ü kuaförden almaya geldiğinde, bir an dondu kaldı onu gördüğünde...çekmiştim hemen o halini. Sonra gözlerinin dolduğunu görmüştüm ve ordaki hemen herkes görmüştü onun bu halini. Önüne atlamış, "hade naş, git bekleme salonuna, son rötuşlar atılıyo Ömo'ya," demiştim, bıraksam ağlayacaktı koca ayak adam. Ehh haksızda sayılmazdı ki abim. Peri kızı gibi, su gibi güzel olmuştu Ömür. Dalgalı saçları geriye doğru kıvrım kıvrım taranmış, başının arkasında iç içe girmiş bir sürü s harfi şeklinde çok hoş bir topuz yapılmış, hafif uzun duvağı, topuzunun altına takılmıştı. Omuzlarıyla sinesini hafif açıkta bırakan gelinliğinin üst kısmı sırf güpür danteldi ve belinde kalın saten bir kuşağın altından başlayan gelinlik, bedenini hafif sarıyor, ayak uçlarına doğru bollaşıyordu. Etek uçlarına da yine üst bedendeki güpürün su kısmından eklenmişti. Sade ama çok şık, güzel bir gelinlikti ama asıl içindeki bir içim suydu. Gözleri grili pembeli dumanlı makyajı ile daha da irileşmişti.Cilfi zaten pürüzsüzdü, yapılan makyajlada porselen bebeklere benzemişti. Polis evindeki düğünde, abimin arkadaşları bi rahat vermemişlerdi abime. Dakka başı gelin odasına gelip gidip, salonda takılacak olan takıları, paraları cebine, eline sıkıştırıvermişlerdi. Polis milleti işte, ya takı merasiminde sıra bekleme sıkıntısından, yada görev gereği fazla kalamayacaklarından abimle halledivermişlerdi işlerini. Her biri Ömür'e "tebrikler yenge ve Allah yardımcın olsun bu deliyle," diye gelinciğimize takıldıklarında onun yanakları daha kızarır, kendisine yenge denilmesinden de çok hoşlanır olmuştu. Ve o düğün... ah o düğün, deyim yerindeyse dillere destan bir düğün oldu. Ömür yirmisinde, ben on sekizimde, abim yirmi yedisinde çocuklar gibi şendik o gece. Her iki tarafın büyükleri çoktan kaynaşmış, tam büyük bir aile olmuştu. Ömür iki kardeşti. Kardeşi Özcan, daha on beşindeydi ve benim küçüğüm Caner'le çoktan kanka olmuşlardı. Her şey ne güzeldi o günlerde. Yıllar geçti, ben evlendim Turgay'la...çok geçmedi çocuğum oldu, abim koydu adını oğlumun, "Deniz olsun adı, su gibi temiz, berrak olsun," dedi. Öyle de oldu ve belki de Ömür'den sonra en çok o düştü boşluğa abimin gidişiyle. Kocaman güzel bir aileydik artık. İkinci yılın sonunda Ömür haklı olarak çocuk istedi ama abim hep ertelettirdi. "Zamanı var, biraz daha geçsin, borçlar var, bu zamanda çocuk yetiştirmek kolay mı?" Bahaneler, birbirini kovaladı durdu. Bende gerçi o zamanlar abimi karakol polisi diye biliyodum. Ömür arada benimle dertleşince içime bir kurt düştü, birde abimin bitmek tükenmek bilmeyen nöbetleri vardı. Bazen bir gidiyordu ve günler sonra adeta perişan halde geliyodu. Öyle işiyle ilgili konuşmayıda pek sevmezdi, hadi bunu normal karşılıyorduk ama zamanla sinirli bir tip olup çıktı ve bu hiçbirimizin dikkatinden kaçmıyodu. Aniden Ömür'e işi bıraktırdı. Ömür işi bırakmamak için çok mücadele verdi ama gelinen noktada huzursuzluk dizboyunu geçip, gırtlağa dayandı ve sonunda pes eden Ömür oldu. İş yok, çocuk yok.Ömür'ün tüm hayatı sıradanlaştı ve daha çok, benimle takılır oldu. Ben çocuk küçük olduğu için ona gidemezken, o hemen hemen her gün bendeydi ve bana çok yardımcı oluyodu. Abim ise bu durumdan fazlasıyla memnundu. Evlendikleri ilk andan beri bize yakın oturuyolardı. Abim polis lojmanlarına yazılmamıştı. Önceleri bunu garipsemiş olsakta, "ailemden fazla uzakta olamam," dediği ve bizlere ne kadar düşkün olduğunu bildiğimiz için buna takılmadık ama sonraları hemen hemen her yıl saçma sapan taşınmalar, yer değiştirmeler başladı. Bununlada yetinmeyip, özellikle Ömür'e bir şüpheciliktir aşılamaya başladı. Her gördüğüne, her söylenene inanma, insanların ne kadar iki yüzlü olduğu hakkında hiçbir fikrin yok, sevgili gibi gördüğün, sakin sessiz sandığın insanlar terörist çıkabilir, yok canlı bomba olabilir, yok hırsız olabilir... bu olabilirlerin, çıkabilirlerin sonu hiç gelmiyordu. Aynısını hepimize yapıyordu ama en çok etkilenen Ömür oldu. Dayanamadım ve evde olduğu bir gün evime yalnız gelmesi konusunda uyararak çağırdım. Şüphelendiğini biliyordum ama yinede geldi. Önce biraz Deniz'i sevdi ve sonra bana, "dökül bakalım," dedi evimin, geniş kare mutfağında. Masaya, tam önüne Türk kahvesi dolu fincanını koyarken, gözlerinin içine bakış attım ve "asıl sen dökül, neler oluyo böyle?" diye pat diye sordum. Şaşırmadı, sanki bunu bekliyor hatta istiyor gibiydi. Kahvesinden bir yudum aldı ve fincanı tabağına bırakırken, "zeki kızdın hep ve sonunda patlayacağını biliyordum," dedi. "O zaman ailede herkes zeki abi, o kandırdığını sandığın Ömür çok zeki... ama ne hikmetse sana inanmayı seçiyor hep!" İki silahşör gibi birbirimizin gözlerinin içine baktık uzun uzun. Sonra abim tişörtünün içinden sigara paketini çıkardı, paketi açtı, iki sigara aldı ve birini bana uzattı. Bu hareketi beni hem şaşırttı, hem utandırdı. Hala abilerin, büyüklerin yanında sigara içmeyenlerdendim o zamanlar. "Al hadi, biliyorum içtiğini...saygını başka zaman gösterirsin yine, uzun soluklu bir konuşma olacak ve duyduklarına canın çok sıkılacak," dedi. Başladı anlatmaya ve ben hiç kesmedim sözünü. "Esasen bildiğiniz gibi sıradan bir polis değilim ben, narkotikteyim ve bu işe girdiğimden beri narkotikteyim aslında. Sonra zaman içinde gizli göreve seçtiler beni. Önceleri basit şeylerdi, torbacılar falan.. sonrası tahmin edersin ki sana bunları anlatamam, ama sen anlarsın.. bugünlere geldik işte ve zaman geçtikçe bizlerde görevlendirildiğimiz işlerde başarılı olunca işin şeklide, içeriğide daha büyük ve daha tehlikeli olmaya başladı. off Cero Offf... çok büyük hata ettim evlenmekle, Ömür'den vazgeçmemekle.. bilmiyorum bu işin sonu neye varır, hoş tüm ailem ben bir gün ifşa olursam, hepiniz tehlikede olursunuz o zaman, şimdide durum aynı aslında ama o kadar değil. Bir şekilde idare ediyorum ama yarın ne getirir bilinmez," dedi ve beni dibi olmayan karanlık bir kuyuya attı. Bu öyle karanlık ve öyle derindiki kim için, hangimiz için korkacağımı şaşırdım. İyi kötü tahminlerim vardı ama bu kadarını beklemiyordum. İçimdeki dikenli ses, çok daha fazlasının olduğunu söylüyordu ve abim için kalbimin buz kestiğini hissediyordum ve o buz her an yaşayacaklarımızla kanımı dondurabilirdi. Bilmek ağır yükmüş aslında ve eskiden Ömür'ün gözlerinin içine çok rahat bakarken, öğrendiklerimden sonra eskisi kadar bakamaz oldum. O dert yandıkça "bunlar senin hüsnü kuruntun, abim kötü şeyler yapmaz, seni aldatmaz, terfi etti biliyosun, sahaya indi ve suçlu peşindeler... o seni çok seviyor, saçmalama!" dedim durdum. Garibim, abimdeki değişimlerin sebebini aldatılmak olarak algılıyor, onun kendisini eskisi kadar sevmediğini söylüyordu. Sevseymiş eğer niye hala çocuk yapmıyolarmış, niye tam bir aile olamıyolarmış? Sorular, sorular ve yuvalarına çöken sisin içinde tartışmalar, kavgalar gittikçe artıyordu. Ömür abime açıkça soramadığı soruyu, birkaç günlük yokluğunun ardından uzaklaşan, git gide daha çok içine kapanan abime neden çocuğumuz yok sorusu üzerinden sormuş sonunda. "Hayatında kim var? Kim bu kadın?" Kıyamet kopmuş evde, abim tüm öfkesini eşyalardan çıkarmış, kırılmadık hiç bir şey bırakmamış ve evlendiklerinden beri ilk kez Ömür'e sağlam bir tokat atmış. Ömür neye uğradığını şaşırırken, korkudan kendisini banyoya kapamış. Abim yalvarmış, "çık Ömrüüm, yalvarırım çık ordan...özür dilerim, tamam anlatıcam her şeyi" desede çok kotkutmuş kızı, çok kırılmış o abimin sevgisiyle dolu kalbi. Abim aradı beni "gel hemen," dedi. Sesi öyle kötüydü ki "kırılsın şu ellerim,"diyip duruyodu. Offf Allahım off.. nasıl gittiğimi bilemedim o eve ve içeri girdiğimde şok oldum. Abim perişandı, kızamıyordum da ona ama Ömür'e hiç kıyamıyodum. Hep beklediğim, olmasından korktuğum şey olmuştu işte. Zar zor ikna ettiğim Ömomu, çıkardım banyodan. Yüzünde abimin beş parmağının izi çıkmıştı ve çok kızarmıştı. Abimi ısrarla gönderdim evden. Ömür'ün yüzünü görsün istemedim, biliyodum bu sefer kendisine zarar verirdi. Ömür ruh gibiydi, yatırdım onu. Sonra evi toparlamaya başladım. En çok da canımı yakan Ömür'e vurmasından sonra, yerdeki dış çekim düğün resminin olduğu çerçevenin kırılmış olmasıydı. İçime hem bir korku, hemde yakan bir ateş düşmüştü. Gelmeyecekti bunların sonu. Gelmedi de... Üstelikte her şey düzelmeye başlamışken, abim tıpkı bana anlattığı gibi üstü kapalı her şeyi ona anlatmışken, son görevden sonra gizli polislikten ayrılacağının sözünü vermişken, ifşa olmasıyla her şey alt üst oldu. Ömür, anne olmanın hayalini kurarken, kendisini mahkeme salonunda buldu, abimin sonsuz ısrarıyla, anlaşmalı boşanma davasıyla tek celsede boşandılar ve abim kayıplara karıştı. O son iş her neyse, "içerden sızma var biliyolar beni, kırdılar kalemimi, çökerttik herifleri ama biri kaçmış, hemde en önemlisi, biliyo benide diğer iki arkadaşıda, kestiler bileti, unutun beni," dedi. Sahte ölüm haberi, sahte cenaze töreni ve hepimiz oynadık en iyisinden bize biçilen rolleri. Devletin verdiği yeni kimlik, yurt dışında yeni bir hayata başlamak için bastı gitti, aslında bizi korumak için gitti, kendinden, sevdiğinden, bizden vazgeçti gitti ama işte, ben onu yurt dışında sanarken, sabit bir numaradan aradı cebimi. Ağlıyordu, anlamıştım oydu. Nefes alışını bilirdim, tanıdım ve başladım ağlamaya. Sadece ağlaştık, hiç konuşmadık. Gitmemişti henüz, başka bir şehirden aramıştı. Sonra başka başka şehirlerden haftada bir gün arar oldu, hepimizi soruyor ama Ömür'e gelince adını anamıyordu. Hep, "kaybettiğim nasıl?" diye soruyordu. Sorunda buydu, onu kaybetmemiştiki, Ömür, önceleri bir umuda sarılmış, ne şekilde gelirse gelsin abimi bekliyordu, "belki de yurt dışına yanına aldırır beni," diyodu. Sonra umudu kesti, içine kapandı, evden çıkmaz, koca gün o balkonda sigara, kahve içer oldu. Sakladım hep abimden, bilsin istemedim ama işte son aradığında moralim çok bozuktu, eteğimde biriktirdiğim taşları döküverdim. İki gün sonra yine aradı beni, bu Uludağ planını anlattı, her şeyi o planladı ve geçici bir ceple sürekli irtibatta olduk, her şeyden haberdar ettim onu, kendisini tehlikeye atıp geldi buraya, ilk geldiğinde ben bile tanıyamadım onu. Tip değiştirmişti. Uzun bir peruk takmış, renkli camlı gözlükleri, keçi sakalı ve salaş giyimiyle sanki bir hippiydi. Kendi haline dönüp, bizim kızı odasında basacaktı aslında, ama bu karaoke işi bozdu. Yazışıp, durduk.."kapıdayım, onu dinliyorum, yapamayacağım Cerom, bitirince şarkıyı gidicem, daha fazla dayanamıyorum yüzünü görmeye, plan iptal!" dedi ama işte ahh Ömür ahh, o loşlukla karanlık arası yerde nasıl olduysa görmüş, tanımış onu. Pistten aceleyle gidişinden anlamıştım. Şimdi yukarda, onun iyiliği için abimin kırdığı kalbiyle başbaşa ve ben artık biliyorum ki az önce omuzları düşmüş, ağlayarak giden o adamı, canım abimi son görüşüm, son sarılışımdı... bugün yarın gider artık..offf Allahım sabır ver,hangi birimize üzüleyim, bilmiyorum. Abim Ömür'ü önce sana, sonra bana emanet etti... bende canımı, abimi sana emanet ediyorum, koru onu yarabbim ve bize geri bağışla! Allahıma emanet ol abim, iki gözüm, canparem!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD