Bölüm 7 Bay Hayalet!

2908 Words
O çelik soğukluğundaki parmaklar, ağzımı kapatıp tatlı bir baskı yaptığında,hissettiğim korku ve kardeşi panik ile gözlerimi açtım bir anda. Tuttuğumu son anda fark ettiğim nefesimi,bir solukta bırakırken ciğerlerim,kapıldığım korkuyla közde pişiyormuş gibi acıyordu ve gözlerim, gördüğü loşluğu dolduran insafsız boşluğun içinde onu aradı kısa bir an,ama yoktu. Kabusmuş meğer. Ehh normal değil miydi bana o koridorda yaşattığından sonra.Kendimi gül bahçesinde görecek halim mi kalmıştı? Oflayarak yerimde doğruldum. Kendime çektiğim dizlerimin üstüne serdiğim kollarıma,alnımı dayadım. Hala yaşadıklarımın etkisindeydim ve açıkçası inanmak istemiyodum ama biliyodum yaşanmıştı, hiç olmaması gerektiği kadar gerçekti ve o, beni ihanetle suçlamıştı,hemde hiç hak etmediğim halde.İnanamıyordum hala! Beni ya beni! Ben onu ilk günki gibi sevmeye,hep alışık olduğum gibi beklemeye,yanımda olduğu zamanlarda bile onu özleyen,yokluğunda hasretiyle kavrulan beni,ona ihanetle suçlamıştı. Hiç istemesemde yine ağlıyordum. O bu gözyaşlarımı hak etmiyordu ki! Neden bana öyle davrandı ki? Ben onu gitmiş sanıyoken,belli etmemeye çalışsamda,aklımın bir yanı hep onunla meşgulken,ne haldedir diye için için her şeye kahrederken,o yine kandırmış beni ya! Gitmemiş,bu da yetmezmiş gibi birde peşime düşmüş, sanki biriyle beni basacakmış gibi. Yazıklar olsun be! Allah belanı ve... töbe yarabbim töbe, az daha bela okutacaktı kendisine, sanki çok ihtiyacı varmış gibi. Aklımdan geçen onca düşünce,ağır bir kasvete dönüşüp yüreğimin her bir hücresine sindi. Boğuluyorum Allahım! Daha fazla duramadım yatakta,diken oldu battı her yanıma,fırladım,çıktım. Öylece dikiliyorum ayakta. Nasıl da alabora etti beni ya? Delirecem,aklımı kaçıracam ya! Düşündükçe öfkem,kızgınlığım, kırgınlığım birbirini besler,birbirinden beslenir oldu. Ben seni sevmeye,beklemeye,beklerken de özlemeye devam edeyim,sen beni ihanetle suçla! Bravo Aykut,bravo sana! Allah seni bildi... affet Allahım ya! Yinede onu her şeyden sen koru, gözet... sana yakın,benden,kalbimden uzak eyle bundan sonra! Dualar,yarım kalan beddualar yine hep onun içindi ve ben artık bitirecektim onu önce aklımda, sonrası,sonrası zaten ardından gelirdi zamanla. Hayatımdan silip,söküp attığım ilk kişi olmayacaktı ama biliyordum ki en zoru,en can yakanı olacaktı. Offf be Allahım offff... çabuk gelsin o günler.. Yatağın yanında, yere fırlatıp attığım bej, üzeri bordo tonlarında,şal desenli kocaman saten yatak örtüsünü eğilip yerden aldım,ikili koltuğun üstüne bıraktım. Kapının hemen sağ yanındaki duvarda asılı olan devasa saate baktığımda saatin,gecenin on birine işaret ettiğini gördüm. O ağlama kriziyle yatak örtüsünü çekip,yere fırlatıp atışımı ve kendimi yatağa bırakışımı anımsadım. Bir saati biraz geçkin uyuyup kalmışım,artık nasıl uyuyabilmişsem? Canım,deli gibi sigara istiyor. Balkona çıksam donar mıyım diye düşünüyorum. Etrafıma bakındım ve gözlerim yine tavanda. Evet,duman algılayıcı ordan bana göz kırpıyor. Yakarsam bir sigara,yangın var sanacak,sistemini devreye sokacak ama belki bu odaya özel, sistem devre dışı olabilir. İlk girdiğim andan beri bu odayla ilgili şüphelerim vardı ve her an daha da çok artmaktaydı. Yatağı arkama aldığımda, sağ köşede, tavanla duvarın birleştiği o noktada girintili çıkıntılı desenli koyu renk kartonpiyerin üstünde,sanki oraya aitmiş görüntüsü verilmeye çalışılan çıkıntıya bakıyorum. Bunu, tavana en son göz gezdirdiğimde fark etmiştim ve aradığımı sonunda bulmuştum. Polis eşiyim ben, yani beş ay öncesine kadar öyleydim... offf ki ne offf.. Neyse! Bu konularda defalarca uyarmıştı beni. Her girdiğim yabancı ortamda, gözlerim hemen bilgisayar gibi tarama işine başlardı. Çoğunda da bulurdum cidden bir şeyler. Teknoloji bu konuda kendisine rakip tanımıyor. Çakıl taşı şeklinde olanı bile gördüm. Hemde plajda, soyunma kabininde... Derin bir nefes aldım. O köşeye diktim gözümü ve sordum. "Ordamısın?" * * * Merak içindeyim. Ne yapıyor acaba? Açsam mı şu ekranı? İçim içimi yedi durdu. İstersem ona ne olduğunu çok rahat öğrenirim ama bilmek istediğimden pekte emin değilim. Açıp bakacağım, evet... bakacağım! Eğer, uygunsuz bir durum görürsem hemen kapatırım. Sonuçta konrol benim elimde, elimde de bir de şu gereksiz heyecanımı dizginlemek elimde olsaydı.. Ekranın açma kapama düğmesine uzanan parmaklarımın titrediğini fark ettiğimde,söylendim kendi kendime.. "Saçmalıyorsun! Bu ergen halleri de ne böyle?" Görüntü ekrana düştüğünde bir anda çok şaşırdım şaşımak nedir ki? resmen panikledim. Hiç böyle bir şey beklemiyordum ve tepkim, ister istemez hareketli mobilya koltuğumu, bedenimle gerisin geri hızla itmek oldu. O, hemen ikili deri koltuğumun sırtına dayanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş, öylece bana, daha doğrusu tüm odamın görüş açısına hakim kamerama bakıyordu ve kendinden çok emin bir hali vardı.. "Bak eğer ordaysan, şimdiden söylüyorum seninle uğraşacak hiç halim yok ama belli ki senin güven problemin var, yoksa odana kamera yerleştirmiş olmazdın," dedi. Şaşırmamak mümkün değildi. Ayağımla yerden destek alarak sandalyemi çekiştirip, mobilya masama yanaştım, yetmedi iyice ekrana sokuldum. " Yaklaş, yaklaş... istersen o dibine düştüğün ekrandan gir içeri, cesaretin varsa çık karşıma," dediğinde reflekle geri çekildim. Tam bir şok yaşıyordum.Beni görür gibi hareketlerimi nasıl tahmin edebiliyordu ki?! İnanılır gibi değildi. Düşünüyorum, fazla mı akıllı yoksa hayal gücü çok mu gelişkin? Belki de ikiside! Anlamak gerçekten çok zor ve beni durmadan şaşırtıyor. Yeniden ekrana yanaşırken, loş ışıkta seçebildiğim kadar gülümsediğini görüyorum ve tebessümü bir an içimi ısıtıyor. "Sen o sandalyede.." etrafına bakınıyor ve tebessümü tüm yüzüne yayılıyor.. Yapmasan şunu! İçim bir hoş oluyor o tebessümüyle. "Sen o sandalyende..." yine susuyor bir an sonra yüzündeki o tebessüm siliniyor, çok ciddi, hatta kızgın bakıyor şimdi bana! "Sen o sandalye yada koltuğunda, büyük ihtimalle de hareketlidir, işte üstünde oturduğun o zımbırtıyla daha çok koşturursun odanın içinde ve rica ediyorum, çek o parmağını ağzından!" diye resmen tısladığında, fark ettim ki gerçekten işaret parmağım dudaklarımdaydı ve hatta köpek dişime dokunuyordum. Şok üstüne şok yaşatıyordu bana. Hemen parmağımı ağzımdan çektim. Resmen çocuk azarlar gibi azarlamıştı beni. "Daha çok düşünürsün beni görüyor mu, çok mu zeki, hayal gücü çok mu gelişmiş diye?...seni beynimin içinde görüyorum pis rontgenci! Neyse.. Haberin olsun, sigara içeceğim bu çok sevdiğin odanda.Tahmin ediyorum ki senin şu tepemdeki sistemin, sana özel çalışıyodur, yok diğer türlü çalışıyosada umrumda değil, azcık odan ıslanır, ehh birazda otel ayağa kalkar bay hayalet! Çıkamam ben bu soğukta şimdi balkona," diye trip attı birde ve beni şaşkınlık denizinde boğulmaya terk ederek, tekli deri koltuğun üstüne fırlatıp attığı çantasına yöneldi. Dediğini yaptı, çantasından çıkardığı sigara paketini açıp, hemen bir sigara yaktı ve ilk koyu dumanını yukarıya doğru soludu. Başını kaldırmış, cihaza bakıyordu. Sistemi, daha o çantasını uzanıp aldığında devre dışı bırakmıştım. Döndü, yine bana bakarken adım adım kameraya yaklaştı ve tam karşımda durdu. Kollarını yine göğsünün üstünde birleştirirken, pis pis sırıttı. Yüzünde zafer kazanmış ifadesi vardı. Haksızda sayılmazdı. Öyle heyecanlandım ki, onu izlerken hemen bir sigara yaktım. "Afiyet olsun," demesin mi bana? ama bu kadarıda çok fazlaydı. Sanki onu izleyen ben değil, adeta o beni izliyordu. Birazda sigaranın etkisiyle boğazımın kuruduğunu hissettim ve hemen kalkıp yerimden, mini buzdolabımdan küçük şaşal su alıp, hemen masama geri döndüm. O hala aynı yerde duruyor, sigrasını ard arda çektiği nefeslerle içiyordu. Düşünceli görünüyordu. Hatta aslında çok derin düşünüyordu. Keşke şu odanın ışığını, hiç olmasa tüm aplikleri açsa, yüzünü daha net görebilsem diye düşünürken o derin bir off çekti ve biten sigarasının izmaritini kristal küllüğümde söndürdü, bunu yaparkende dönüp yine bana baktı. "Kıymetli kültablanı kullandım, belli ki aksesuar niyetine burda...çok yeni bu, altında şeffaf etiketi duruyo hala... sanırım ilkkez ben kullandım...ehh çok özür bay hayalet!" Resmen dalga geçiyordu benimle ve evet, o çok yeniydi, üstelik hediyeydi ve daha kullanmaya fırsatım olmamıştı. 'Kullanmayacağım bunu çok güzel,' diye düşündüğümü anımsadım... gülümsüyorum ister istemez. Yeni adımı sevdim. Bay hayalet! Bakalım, başka ne isimler takacak bana? Sanki az önce aklımdan geçenleri anlamış gibi, kapının yanındaki prizlere gidiyor ve sonunda...ohhh! Tüm aplikler yanıyor. Şimdi daha net görüyorum onu. Varlığımı unutmuş gibi. Sigarasını çıkarırken, telefonunuda çıkarmış. Elinde telefonuyla, odanın içinde bir ileri bir geri dolaşıp duruyor. Çok ciddi görünüyor ve kesinlikle çok derin düşünüyor. Sanki bir şeyi anlamaya çalışıyor gibi bir hali var. Çok tedirgin, mimikleri sürekli değişiyor. Tek kaşını kaldırıp, indirirken arada o dolgun dudaklarını ısırıyor. Onu daha net görmek için zoom yapmıştım. Bir anda odanın ortasında durdu, ağzı açık kaldı resmen. Ne oluyor ya? Elini kalbinin üstüne götürürken, göğsü hızla kalkıp inmeye başladı. Sanki nefes alamıyor gibi. Korkmaya başladım. Keşke şu an yanında olabilseydim. 'Sakinleş, nefes al,' diyebilseydim. Yerimde duramadım. Bir anda ayağa kalktım, masanın yanında duruyorum ve gözümü ondan alamıyorum. Koştu, bardan bir şaşal kaptı ve hiç beklemeden suyu içmeye başladı. Elindeki suya öyle bir bakıyor ki sanırsın suyun kaldırma kuvvetini keşfetmiş, tıpkı Arşimet gibi. Evet, bir şey bulduğu belliydi ve o artık her neyse onu sarsmıştı. ~ ~ÖMÜR~ ~ İnanamıyordum. Kesinlikle böyle olmuştu ve ben bunu daha önceden nasıl düşünemedim ya!? Elimdeki telefona, Cero'dan gelen mesajlara bakıyor ve düşünüyordum. Parçaları birleştirince büyük resmi gördüm sonunda. Bana bildiğin oyun oynamıştı o ikisi. Ceren ve Aykut! Ceroyla aşağıda karşılaştığımızda, ona abisinin burda olduğunu söylediğimde beni hemen susturup, odaya çıkmayı teklif edince, ben tabii o anki hissiyatımla hiç anlayamadım. Genelde de soğuk kanlıdır ama o hali çok başkaydı. Birde beni o halde başka zaman olsa hayatta yalnız bırakmazdı.. hemde hiç.. ama ne hikmetse bu otelde, bu odada beni yalnız bırakıp gitti, gidebildi çünkü abisiyle buluşacaktı. Allah kahretsin! Tüm bu Uludağ işini birlikte ayarladılar... aman Allahım, o ikisi görüşüyolardı ya! Nefes alamıyorum ya! Kalbim göğsümü parçalayıp, çıkmak ister gibi hızlandı bir anda. Su, su içmeliyim! Koşup, bardan aldığım o şaşalı titreyen parmaklarımla zor açtım ve hemen içmeye başladım. Elimdeki suya, can simidiymiş gibi bakarken, tüm o yaşadığım şey yeniden canlanıyor gözümün önünde. Şok üstüne şok yaşıyorum. Artık her şey kafamda yerli yerine otururken, şimdi daha çok kızgınım, kırgınım ve hayal kırıklığımın haddi hesabı yok. Beni resmen aptal yerine koydular. Yine yalan, yine oyun, dalavere...ben geçtim Aykut'tan her daim Ceren'e çok güvenirdim, şimdi kime güvenecem ya? İstedikleri kadar iyi niyetli olsunlar, istedikleri kadar beni hayata döndürmek için böyle bir oyun oynasınlar, benim bunu sonradan anlayacağımı nasıl düşünemezler ya? Gözlerimden akan yaşlarımı hırsla silerken, telefonumun şifresini giriyorum. Hala değiştirmemiştim. 170311.. tanıştığımız günün tarihi, ama artık değişecek! Çok kırdılar kalbimi, çok.. buna, aptal yerine konmaya daha fazla sessiz kalamam, yoksa kalmalı mıyım? Cero'yu tuşladım ve daha ilk çaldırmamda açtı. "Tatlım, iyi misin? çok merak ettim seni!" Sesi gerçekten çok tedirgin...kıyamıyorum yine, ama bildiğimi bilmeli.. ben oynayamam öyle.. "bi saniye bekle!" Hemen o yatak örtüsüne sarınıp, balkona doğru ilerliyorum. Eminim bay hayalet, beni izliyordur. Konuşamam onun görüş açısındayken. İnşallah balkonda da kamera yoktur, varsa da canı cehenneme! "Biliyorum Ceren, her şeyi anladım ve çok kırıldım ikinizede... ama kızamıyorum yinede," Ceren derin bir nefes alıp ve boğazını temizlerken, bende son anda yanıma almayı akıl ettiğim sigarayı yaktım. O gri dumanı tüm ciğerlerime doldururken, ağlıyordum yine. "Senin iyiliğin içindi, madem ki anladın hiç olmazsa abimi affet Ömom," dedi bana. Sesi titriyordu, çok üzgündü, ama benim kadar olamazdı. Asla! Böyle bir şey içinde olsa insan, koynuna aldığı kadınına, onun namusuna dil uzatır mıydı ya? Asla affetmeyeceğim onu. İstediğini ona vereceğim, üstelik beni aptal yerine koymasından bıktım, usandım.. "amacınıza ulaştınız, kazandınız, bendeki Aykut'u yerle bir ettiniz. Asla affetmem onu.. bitiricem onu hem kalbimde, hem beynimde... tebrik ederim ikinizide," artık hıçkırıyordum. Kızgın yağlarda dağlanıyordu sanki kalbim. "Tatlım, yanına geleyim, yüz yüze konuşalım mı?" "Yok Cero, biraz yalnız kalmam lazım... sana da kırgınım, lütfen güvenimi bir daha kullanma ama şunu bilki yinede canımsın benim, hadi yarın görüşürüz," dedim ve bir şey söylemesine fırsat tanımadan telefonu kapadım. Deli gibi ağlıyordum, hıçkırıklarım birbirini kovalıyordu. Çok canımı yaktılar, içmek, sarhoş olmak, unutmak istiyordum. Hiç olmazsa bu gecelik unutmak istiyordum, çünkü biliyordum sabaha kadar uyku haramdı bana. Ani bir kararla içeri girdim, girer girmezde üzerimdeki yatak örtüsününden kurtulup, yine koltuğa bıraktım. Gözyaşlarımı, yanaklarımdan kazımak ister gibi elimin tersiyle sildim ve bara yöneldim. İçecektim, en sertinden içecektim hemde. Bakıyorum boy boy, çeşit çeşit içkilere. Meredide sevmem ki, ama ihtiyacım var sızıp kalmaya. ~ ~ BAY HAYALET~ ~ İçeri bir hışımla girdi, örtüden kurtulunca hırsla yanaklarını sildiğini gördüm. Ağlamış mıydı? Ne yaşadığını, ne hissettiğini ve kimle telefonda konuştuğunu öyle çok merak ediyorum ki? Şimdi de barımın önünde, anlaşıldı...içecek! "Yapma, bu halde içme," dediğimde, sanki beni duymuş gibi dönüp baktı kameraya! Beni şaşırtmakta cidden üstüne yok! "Bıdı bıdı yapma ordan bay çok bilmiş... en serti hangisi ki bunların? Evet, anladın... içkiyle pek aram iyi değildir, öyle işte, sosyal içiciyim ben, neyse ya! Salak gibi sanki cevabını duyacakmışım gibi konuşuyom bide seninle ya!" Şu an ne yaşıyorum ben ya? Kendimden şüphe ettirir oldu bana. Sanki onunda önünde görünmez bir ekran var, hem görüyor, hem duyuyor! Akıl alır gibi değil. IQ'su kaç bunun? Cidden merak etmeye başladım. Hangi içkiyi aldığını, baktığını göremiyorum. Döndü, elinde bir whiskey kadehi var, üstelikte ağzına kadar doldurmuş. Hımmm! Durum ciddi, kararını vermiş, yanında olsaydım bile dinlemezdi beni. İçki kadehini getirip sehbanın üstüne bıraktı, döndü yine bara... ne yapacak ki? Gerçekten mi? Şişeyi de getirip, kadehin yanına küt diye bıraktı. Delirdi mi bu? O şişeyi bitirirse alkol komasına girer ya? Az önce kendi ağzıyla söyledi. Sosyal içiciymiş... çok tedirgin oldum şimdi. İyide ben ne yapabilirim ki burdan? Düşünüyorum ve hiçbir şey bulamıyorum. Nasıl da çaresiz bırakıyor beni? Keşke daha önceden boşalttırsaydım o barı! Hiç böyle bir şey yaşayacağım aklıma gelmedi ki! Kahretsin! ~ ~ÖMÜR ~ ~ Tamamen hislerimin etkisi altındayım. Unutmak, her şeyi ama her şeyi, hatta varlığımı bile unutmak istiyorum. Hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Yapılır mı bana bu ya? Düşündükçe daha çok kırılıyor, sızlıyor kalbim. Yanıma bıraktığım telefonumu elime aldım. Şu uygulamamdan müzik açayım bari. Çok sessiz odanın içi ve biliyorum, dikmiş o meraklı gözlerini beni izliyor. Başka zaman olsa çok korkardım belki, ama öyle yıkılmışım ki korkunun zerresi bile yok bende. Beni izlediğini, paramparça olmuş yüreğimin derinliklerinde hissediyordum. Artık netlik kazanmış aklımın, düşünce üreten çarklarının arasında garip bir emin oluşla orda olduğunu biliyordum ve ilginçtir, yalnız olmadığımı, görmesem de onun varlığını bilmek sanki görünmez bir destekti bana. O bilmiyordu ama ben biliyorum, işte internette hikaye, roman vesaire yazınca ehh bir de bol bol okuyunca hayal gücün daha bir çalışır oluyor ve onun tüm hareketlerini tahmin edebiliyordum. Zararsız biri olduğunu hissediyorum, ve dostum aklımı kurcaladığın, meşgul ettiğin için teşekkür ederim sana. ~ ~BAY HAYALET~ ~ O sağ köşedeki kameramın, tam da görüş açısının içine giren üçlü deri koltuğuma yerleşti, ayaklarını kendine çekip, bağdaş kurup oturdu. Bu haliyle gerçekten çok sevimli. Henüz içkisinden yudum almadı, hiç içmese bari. Benimkide saçmalık! Ne diye onun için bu kadar endişeleniyorum ki? Belkide mecburi misafirim olduğu içindir. Gerçekten mecburi misafir mi o? Elindeki telefonunda bir şeylere bakıyor. Neye bakıyorsun, bir ip ucu versen ölür müsün? Birden müzik başladı. Hımm, demek sessizlik canını sıktı. Vay! Yunan müziği bu. Başını kaldırıp bana bakınca kalbim gümledi bir anda. Uzanıp, kadehini aldı ve havaya kaldırdı. "Hadi bakalım, şerefinize bay hayalet," dedi ve gülümsedi. İlk yudumunu aldı ve bardağını yeniden sehbaya bıraktı. Etrafına bakıyor, belli canı çok sıkılıyor. Bir anda fırladı yerinden ve beni de ürküttü. Resmen boş bulunup, yerimde sıçradım ya! Gülüyorum kendi halime. Aklıma, ruhuma zarar bu kadın ama çok ta ilgimi çekiyor ya. Odanın tüm ışıklarını açtı, yetmedi, çalışma odamın hatta banyomun da ışığını açtı. Anladım, loşluk bile boğuyor onu. Yanağını sildi yine. Ağlamaya devam ha! Bu gece uzun ve hüzünlü olacak, belli oldu. Geçti, yerine oturdu ve yine bağdaş kurdu.. hafif hafif önüne eğdiği başını sağına soluna sallıyor ve şarkıyı mırıldanıyor. Bana bakmadan ama yine benimle konuşuyor. "Nicos Vertis bu patron! Pes to mou xana, şarkının adı... son günlerdeki favorim," dedi ve sustu. Şarkı, sürekli kendini yenilerken, başladı ciddi ciddi içmeye. Benimde canımı çektirtti şimdi. Kalkıp bir kadehte ben doldurdum kendime ama yarım bardak. Dönüp, yerime oturduğumda birde sigara yaktım, tıpkı onun gibi. Sessizdi, öylece oturuyordu ve başı hep önündeydi. Bende, sırtımı koltuğuma dayadım, gözlerimi ayırmadan onu izliyordum ve anımsıyordum. Onu ilk defa, otele adım attığı anda görmüştüm. Beş, şen şakrak kadın giriş yaptıklarında otele, içlerinde bir tek o hiç umursamadı mekanı...öylesine bakındı etrafa ve sonra nedense gözleri tavanları, tüm köşeleri gezindi. İlginç gelmişti bu hareketi ve ben, son anda fark ettim ki göz hapsine almıştım bu kadını. İlgimi çekmişti tüm halleri. Yunanlılarla kırk yıldır tanışıyormuş, dostmuş gibi sevimli halleri, oynaması... kıskanmıştım sanki! ve resepsiyonist çocukla konuşma şekli, öğrendim ki çok anaçmış. Bilse acaba onu buraya benim aldırdığımı, o karışıklıktan faydalandığımı yine anaç olur muydu? Hiç sanmıyorum, sanırım bir kaşık suda boğardı beni. Hala çok sessiz, ne düşünüyorsun be Ömür? Buldurtma bana şimdi olan biteni? Nedense istemiyorum, sanki öğreneceklerim benimde canımı yakacak! Bir hareketlilik var, telefonuyla oynuyor yine. "Hadi nostalji gecesi yapalım, ilk şarkı benim, karışık çalacağım...ikincisi senin!" dedi bir anda. Yapmaaa! Telaş, tedirginlik, korku sardı benliğimi. "Funda'dan 'Çaresizim," hadi dinleyelim, ben çok severim," dedi ve başlattı bile şarkıyı. Dinliyoruz şarkıyı o sessizve ben sessiz. O zaten hüzünlü, benimde yüreğimi hüzün bastı. Şarkıyı ilk kez dinliyorum ve sözleri sanki onu anlatıyor, yine ağlıyor. "Beklerim, gelmez" "Haykırırım, duymaz" "Ağlarım, bilmez" Çaresizim, çaresiz" "Ne yapsam bilmemki" "Arkasından gitsem mi?" "Sonunda ayrılık var" "Çaresizim, çaresiz" "Bir zamanlar ne mutluyduk," "Gelecekten umutluyduk," "Gittin her taraf sessiz" "Çaresizim, çaresiz." Ve sonunda şarkı bitti, o da tek dikişte yarım dolu bardağını bitirdi. Yapma şunu yapma ya! Anladım, gönül meselesi bu ve çok huzursuz oldum. İkinci kadehini doldurduğunda yeni şarkıda başladı. Önüne eğdiği başını kaldırdı ve bana baktı. "Erol Evgin bu.. muhtemelen bilmiyorsundur sen! Ya müzikle işin yok yada klasik müzikçisindir! Straus, Vivaldi ha! Ne dersin?" ve kıkırdıyor, hafif çakır keyif oldu bile ve evet yanılmıyor, klasik müzikçiyim ben! Nokta atışı bu kadar da olmaz ki ya! Olmamalı! Fakat yanılıyor, Erol Evgin' i tabii ki biliyorum, yani sonradan öğrendim ve çok ta sevdim. "Senin şansına da bu çıktı bay röntgenci!" dedi ve yine kıkırdadı. Bende güldüm bu kez onunla. Çok tatlı gülüyor ya! Oturduğum koltuğun koluna dirseğimi, yumruk yaptığım elimide yanağıma dayadım ve onu gözümü kırpmadan izlerken, şarkıyı mırıldanmaya başladım. "Seni düşündüm, dün akşam yine..." Bir ona, bir bana, fal gibi tuttuğumuz şarkıları, ard arda dinledikten ve o ikinci kadehini bitirdikten sonra, yeni bir şarkı başladı. "Büklüm, büklüm!" Şarkıyı duyunca, üçüncü bardağını doldurdu ve hemen büyük bir yudum aldı. Kadehini bana kaldırıp, titreyen sesiyle "şerefine gizli dost," dedi. Şimdi de dost olmuştum. Gülümsedim. Bir an yine bana baktı ve şarkıyı mırıldanmaya başladı. Sesi kulağımı okşuyordu. "Hani soran gözlerle kapında bekleyen dargın anıların gibi!" Elinde tuttuğu bardağıyla sağa sola hafifçe salanırken, bir anda durdu ve aynı anda sustu. Kalbimin atışı hızlanmaya başladı. Başını kaldırıp bana baktı. "Sendin! Sendin ya! aşağıda bana bu şarkıyı söyleten, sendin dimi?" * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD