Bir yıl sonra...
Yusuf öleli bir yıl oldu. Hikmet abi on yıl hapis cezası aldı. İki canın karşılığı on yıl oldu. Karısından şüphelendiği için takip etmişti ve öpüşürken gördüğü için öfkesine yenik düşmüştü. Öldürmek amacıyla gitmediğini söylemişti. Evin güvenliğinden sorumlu olan Sadık abinin arabasını almıştı ve arabada Sadık abinin silahını tesadüfen görmüş, o öfke ve acı ile de ateş etmişti. Bütün bunlar hafifletici neden olarak görülmüştü. Bu bir kez daha yakmıştı canımı. Bu kadar ucuz olmamalıydı. Psikolojik olarak iyi olmadığını söylemişti uzmanlar. Artık benimde psikolojim iyi değildi ama gidip kimseyi öldürmüyordum. Öldürme kastı yoktu vs vs. Kastı olmadan iki insanı nasıl öldürmüş olabilirdi bilmiyordum ama ceza hafifletici her unsur vardı sanki olayda. Hepsi bir arada Yusuf' u bulmuştu. Yusuf' un canı bu kadar ucuzdu ve Sedef ablanın.
Yusuf' un ailesi kısa süre sonra çiftlik evinden ayrıldı. Onlar için zordu. Çok zordu. Evlat acısı başka hiçbir acıya benzemezdi. Hep bomboş bakar olmuştu gözleri. Apar topar bir şoför bulundu. İlk kez kısa sürede bir eleman alınmıştı. Yeni şoför ürkütücü biriydi. Yusuf' la bir sanki çocukluğum ölmüştü. Ben sadece onun yanında çocuk olabiliyor, nazlanabiliyordum. Ailesi gitmeden önce Yusuf' un beni gerçekten sevdiğini söyledi ama benim için artık buna inanmak çok zordu. Seven böyle bir şey yapmazdı. Yapmamalıydı. Beni teselli etmek için yanıma gelen çalışanlar ise ihtiyaç meselesi, evli değildiniz tarzında laflar ediyordu ama bence aşk böyle bir şey değildi. Belki ben fazla hayalperesttim, aşkı kitaplardan, filmlerden öğrenmiştim. Belki gerçek hayat böyle değildi ama bu hislerimi değiştirmiyordu. Yusuf' un sevgisinden şüphe etmeye başladığımda içimdeki sevgide solmaya başladı. Sevgi her durumda yaşayabilen güçlü bir histi. Belki nefretle bile bir arada yaşayabilirdi ama şüphe ile yaşayamıyordu. Şüphe arsız ve aç bir kurttu adeta. İnsanın içinde ne var ne yoksa yok ediyordu. Bir süre sonra gencecik iki insanın ölümünün hüznü dışında hiçbir şey kalmadı içimde.
Çiftlikteki çalışanlar giderek azaldı. Sonunda atlar dışında hayvan kalmadı. İki gün önce ise bir haber yayıldı. Aliye Hanım çiftlikten ayrılacaktı. Çiftlik tamamen kapatılacak mıydı yoksa sadece Aliye Hanım mı gidecekti kimse bilmiyordu. Eğer işten çıkarılırsam ne yaparım bilmiyordum. Ailem Yusuf' u tanımalarına rağmen ölümünü umursamamıştı. Hatta annem ' O fakirle evlenip hayatını zindan etmemiş oldun. Her şerde bir hayır vardır. ' demişti. Seni aldatan bir adamla evlenmemiş oldun deseydi yine beni düşünüyor diye kendimi inandırmaya uğraşırdım ama ne yazık ki söylediği cümlenin beni düşünen hiçbir yanı yoktu. Kendisi maddi durumu iyi olmayan ya da eskiden iyiyse bile şimdi zar zor evi geçindirebilen biriyle evliydi ama mutluydu. Aynı şeyi bana çok görmüştü. O zaman anlamıştım ki onlara alışveriş yapıyor olmasam, bir kez elim boş gitsem bana o kapı açılmayacaktı. Bu nedenle işsiz kalırsam oraya dönemezdim. En fazla iki günde göze batmaya başlardım. Nasıl iş bulacağımı bilmiyordum. İş tecrübem olsa da iş arama tecrübem yoktu. İki gündür kendi kendimi yiyordum. Aliye Hanım' ın keyfinin yerinde olduğunu hissettiğim için cesaretimi topladım ve sordum.
' Aliye Hanım çiftliğin kapatılacağı doğru mu? '
' Bende seninle bu konuyu konuşacaktım. Geç otur. ' dedi. Oturdum. Ellerim terlemeye başlamıştı. Sanırım işten çıkarılmamı erkene almıştım bu soruyla. Ellerimi nereye koyacağımı bulamıyordum. Uzun eteğimin kumaşını tuttum. Sıkmaya başladım. Ellerimin böyle terlemesi beni rahatsız ediyordu.
' Çiftlik değil sadece ev kapatılacak. ' dedi. Herkes işsiz kalmayacaktı bu iyi haberdi ama ben işsiz kalıyordum. Hiçbir şey diyemiyordum. Aliye Hanım konuşmaya devam etti.
' Oğlum Atlas en azından bir süre için onunla yaşamamı istiyor.'
Hiçbirimizin görmediği hayırsız oğlu nasıl olmuştu da böyle bir karar almıştı bilmiyorum. Hayat bana hiçbir zaman gülmüyor en olmayacak şeyler oluyordu. Dünyanın en iyi adamlarından biri, kimseyle asla derdi olmayacak bir insan öldürülüyor, bir kere annesini ziyarete gelmemiş adam annesini yanına almaya karar veriyordu.
' Sizin için sevindim. ' dedim gülümsemeye çalışarak. Sonuçta bir anneydi ve elbet oğlunu görmekten yanında olmaktan mutluluk duyacaktı.
' Sende benimle geleceksin. '
' Anlamadım. '
' Sen ve Harun Bey benimle birlikte geleceksiniz oğlumun evine. Bunca zamandır kurduğumuz bir düzen var. Siz benim neyi yemem gerektiğini ve neyi sevdiğimi biliyorsunuz. Oğlum fazla disiplinlidir. Bir uzman tutmak istedi ama sende bilirsin ki asla o tatsız tuzsuz şeyleri yemem. Tabii sende gelmek istersen. '
Aliye Hanım' ın tansiyonu yüksekti. Zaman zaman şekeri de yükseliyordu bu nedenle dikkatli beslenmesi gerekiyordu. Altı ay önce doktoru bir diyet listesi vermişti ama Aliye Hanım uymamak konusunda kararlıydı. Sonunda bir orta yol bulmuştuk. Harun abi harika bir aşçıydı. Bana çok şey öğretmişti. İşsiz kalmayacağıma sevinmiştim ama disiplinli dediği oğluyla nasıl anlaşacağız bilmiyordum.
' Sizin için çalışmaktan çok memnunum Aliye Hanım. '
' Bunu duyduğuma sevindim ancak oğlum İstanbul' da yaşıyor. Ailene gidip gelmen pek kolay olmayacaktır. Elbette izinlerin olacak ancak iki haftada bir bir gün. Oğlum pek izin vermekten hoşlanmaz. '
Bu nasıl bir adamdı? Çalışanlarını resmen sömürüyordu sanki. Sert ve izin vermeyi sevmeyen bir adam olarak bahsediyordu annesi bile. Eminim ki bunun daha fazlası vardı.
' Benim için sorun değil. ' dedim. İstanbul çok büyük bir şehirdi ve beni korkutuyordu ama en azından Aliye Hanım ve Harun abi yanımda olacaktı. Ailem onları görmeye gelmiyorum diye kesinlikle üzülmezdi.
....
Aliye Hanım' la konuştuğumuzun ertesi günü ailemi görmeye gittim. Biriktirdiğim paranın bir kısmını onlara bıraktım ve onlara İstanbul' da çalışacağımı, artık nadiren gelebileceğimi söyledim.
' Karan' ın bu sene sınavı var biliyorsun. Masrafları arttı. ' dedi. Karan 8. sınıfa gidiyordu. Bu yıl sınava girecekti. Başarılı bir çocuktu. İyi bir yere gelmesini istiyordum. Alara liseye gidiyordu ama okumakta pek gönlü yoktu.
' Karan çok zeki bir çocuk. Başarılı olacaktır. ' dedim.
' Zeki olmasına zeki ama yaşıtları her gün sorular çözüyor, yeni kitaplar alıyor. Bu şekilde onlarla nasıl rekabet edecek. Gidince para göndermeye devam edeceksin değil mi?'
Boğazıma demir bir yumru oturdu. Yutkunamadım. Böyle açık açık söylemesi zoruma gitti. Sen gelmesen de olur para gönder demekti yaptığı.
' Gönderirim. ' dedim. Annem odaya seslendi.
' Karan! Alara! '
Kardeşlerim geldi.
' Ablanız artık İstanbul' da çalışacak. Sizi görmeye sık gelemeyecek. Bir sarılın öpün yolcu edin ablanızı. '
Canım yanmıştı. Kardeşlerime olan sevgimi kullanıyor gibi hissetmiştim. Sanki paran yoksa kardeşlerinde yok demeye çalışıyordu. Karan hemen sarılırken Alara dik dik baktı.
' Bende gitmek istiyorum ablamla İstanbul' a. ' dedi.
' Ablan çalışıyor. Senin okulun var. '
' Bende çalışmak istiyorum İstanbul' da. Bıktım bu kasabadan anlamıyor musun? Bıktım. O lanet okuldan da bıktım. '
' Alara' m. Peri kızım benim. Ben sensiz ne yaparım? Anneni neden üzüyorsun? Derslerine çalış. Daha küçüksün. '
Alara su perisi demekti. Onunda adını annem koymuştu. Hep peri kızım diye severdi. İkimize davranışı arasındaki fark canımı yakmıştı. İsimlerimiz bile bunu gösteriyordu. Alara anneme cevap vermedi. Bana sarıldı ve yanıma mutlaka geleceğini sonsuza dek bu kasabada yaşamaya niyeti olmadığını söyledi. Onlara sarıldım ve evden çıktım. Gözümün yaşını sildim ve eve dönüp eşyalarımı topladım. Ev bildiğim yer iş yerimdi aslında. Umarım gideceğimiz yeri de evim gibi hissedebilirdim. Fazla eşyam olmadığı için toparlamak uzun sürmedi.
...
Birazdan bizi almaya iki araba gelecekti. Aliye Hanım' da fazla eşya almamıştı ama onun azı beş valizdi, benimse bütün eşyam bir valiz. Arabalar geldi. Valizleri yükledik ve yola çıktık. İki araba beklerken dört araba gelmişti. Belki de annesinin daha fazla eşya alacağını düşünmüştü. İki arabada adamlar vardı. Birinde Aliye Hanım, birinde ben ve Harun abi. Aslında mutfak çalışanları olarak beş kişiydik. İki kişi bulaşıktan sorumluydu. Bir de Seda abla vardı. Aşçı yardımcısı olarak çalışıyordu ama onlar gelmeyi istememişti. Zaten Aliye Hanım' da ikimizin yeterli olduğunu söyledi.
Tabelaları takip ettim yol boyunca. Şoförler ve diğer araçlardaki adamlar o kadar soğuk ve sert duruyordu ki Harun abi bile gerilmişti. Sohbet edecek ortam değildi. Merak ediyordum nasıl bir yere gideceğimizi ama şoför bir soru sorsam beni dövecek gibi duruyordu. Sonunda İstanbul' a geldik. Trafik berbattı. Ne çok insan vardı. Korkuyordum. Burada kaybolmaktan korkuyordum. Köprüden geçtik. Köprü çok güzeldi. Resmen bir kıtadan diğerine geçiyordum. Bu benim hayatım için çok büyük bir şeydi. Tabelalara göre Trabya' daydık. Ormanlık bir alana girdik. Biraz daha ilerledik ve güvenlikli bir kapıdan geçtik. Hala orman devam ediyordu. Biraz daha ilerledik. Karşımda lüks bir villa, kocaman bir havuz vardı ve sanki bu villanın kendine ait bir ormanı var gibi görünüyordu. Evin çok lüks olduğunu görmezden gelirsem çok yabancılık çekmezdim. Geniş arazisi bana çiftliği anımsatmıştı. Birileri koşup Aliye Hanım 'ın valizlerini aldı. Bizim valizlerimizi elbette bir taşıyorduk. Aliye Hanım' ın arkasına bakmasıyla onun peşinden yürümeye başladık. Kapı açıldığında karşımda buz gibi bir adam duruyordu. O kadar sert ve soğuk bakıyordu ki şoförlere ve diğer adamlara soğuk dediğim için içimden özür diledim. Hayatımda gördüğüm en delici kara gözlere sahip insan karşımda duruyordu. Bakışları adeta bir kurşundu ama en fenası insanı kalbinden vurabilecek bir kurşun. Çünkü uzun boyu, takım elbisenin gizleyemediği kaslı kolları ve kusursuz yüz hatları ile bugüne kadar canlı gördüğüm en yakışıklı erkek ünvanını kolay kolay kimseye kaptırmayacak kadar yakışıklı biriydi.