Sabaın köründe teyzem kulağımın dibinde, “utan utan beya.. kız kalk, annengiller kahvaltı hazırlar, sen daa uyursun burda! Ayıptır be,” diye resmen çığlık atar, benimde şalterleri attırır!
“Amman be teyzem, te büttüün gece uyutmaz beni senin bu kızın.. durmadan çene çalar, çok eyecanlandın mı diye sorar, sonra ekler.. ay ben çok eyecanlanmıştım der.. yetmez.. “kız Gözde!.. Arda eniştemizin boyu kaç metre?” diye sorar, sankim erif gökdelendir, yok kaç çeki gelirmiş, sankim adam odundur.. daa neler neler.. yok evi nerde tutarmışız, yok kınada kaç elbise değiştirimişim.. uyumaz senin kızın, benide bir türlü uyutmaz beya!.. ben yeni sızmışım, sende gelir tepemde ciyak ciyak bağırır, gırnata çalarsın beya!”
Teyzem gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalır öyle.. eralde uykudan uyanır uyanmaz benden böyle bir performans beklemezdir.
“Alla o Arda’ya yardım etsin beya. Kız sendeki çene değil, sankim düdüklü tenceredir. Bir dokun bin ah işit beya! Vallai seni kızdırmaya gelmez.. kalk artıkın be kızçem..annen kaç oldu arar, “Nevin kaldır o kıçı yamuğu.. millet kalkacak artık âlâ uyur der, ayıptır beya.. ilk günden kendine laf mı söyletir der, insanları onu istediğine pişman ettirecek der.. der de der işte!”
Ayy vallai abime ilk kez ak veririm. Adam boşuna sinir olmazmış bize.
İstemeye istemeye artık oturur pozisyonda durduğum yataktan kalktım. Sağıma soluma döne döne iyice gerinirim. İlk durak lavabo olunca, soluğu orda aldım. Sonrasında çarçabuk elimi yüzümü yıkadım. Teyzem yine seslenir.
“Gözde, ablam tekke suyu ister, unutturma bana.. evden çıkarken alalım yanımıza büyük su şeylerinden.”
“Abe şimdi tekke çeşmesine gitmenin sırası mıdır? Alalım marketten iki tane beşlik su, biter gider! Valai iiiç çeşmeye su taşımaya gidemem şimdik!” diye verdim cevabı.
Dediğim gibi de oldu. Koştura koştura eve gittik. İçeri bir girerim ki daa erkes uyur ama annem, acele bacı işte, epimizin ayağını bir papuca sokar.
“Oşgeldiniz beya. Kızım, ben sofrayı azır ettim, koş fırına sıcak ekmek al getir, ay simitçiye de git.. çıkmıştır şimdi sıcacık simitler,” diye annem siparişleri sıralarken, baaçe kapısının açıldığını duyduk.
“Valide hanım sabahı şerifleriniz hayrolsun,” diyen abimi görünce, annemin emen yüzünde güller açar.
Abimin ardından da nişanlım komiserim görünür. Kaçamak bakışları emen beni bulunca, kalbim göğsümde parande atar sanki.
“Günaydın anne, hayırlı sabahlar,” demesiyle ay annem keyiften dört köşe olur.
Arda komiserime bak beya! Emende anneme anne demeye başlar. Ay benimde mi demem gerekir ya, diye içimden geçirirdim ki mutfağa Arda’nın annesi de geldi.
“Hayırlı sabahlar dünür, yapcek bişeeler vaasa yaadım ediverem gare,” der.
“Aaa olur mu iç dünürüm, gel biz geçelim salona.. gençler alletmişler zaten. Gözde erkenden uyanır ep.. azırlamış bile kaavaltıyı!” demesin mi annem?
Artıkın yüzümde nasıl şaşkın bir ifade varsa, teyzemden kıçıma yerim çimdiği.. emde okkalı tarafından.
“Oy benim gelin kızımın elceğizlerine saalık. Pek bir hamarat gelinim vaamış deyivesene dünürüm,” dedi yeni annem ve bildiğim Adile Naşit gibi gülüveedi.
Ay benimde hemen şu şive kapma huyum, eralde ortaya karışık Trakya, Ege ağzı oluveecek garee!
Yarım saat kadar sonra kıçım yer görmeden kahvaltıya başladılar. Teyzem mutfakta, “köşede otur, erkesin çayına dikkat et, biter bitmez kalk doldur be kızçem.. sana yakışır şimdi bu işler,” der.. diğer taraftan annem arada kaş göz eder, ehh buda ekmeğe dikkat et demektir.
“Yok beya! Benden nişanlı kız falan olmazdır. İstifa ederim ben! Nedir bu be! Sankim köleyim..”
Mutfakta kendi kendime söylenir dururum. Arkamdan, “Gözde,” dendiğini duyduğum an korkuyla yerimde sıçradım.
Ay birde ne görürüm? Arda elinde boş çay bardağıyla yanıma yaklaşır.
“Çayın altına su çektimde, onun kaynamasını beklerim,” dedim telaşla.
“Tamam canım, sorun değil beklerim ben,” dedi ya yüreğim ona aktı bir anda.
Gözlerimin içine öyle derin bakar ki, farkında değil ep utandırır beni.
“Evinizi çok sevdim Gözde.. şimdilerde böyle sağlam kalan eski köy evlerinden yok. Çoğunluk ya yıktırıp yeni ev yaptırıyor, ya da kat karşılığı mütahite veriyor.. ama bu ev çok güzel ve orjinalliğini koruyor,” dedi ya çok mutlu oldum.
“Aslında bizim buralarda da pek kalmadı bu evlerden ve aynı senin dediğin gibi yapıyor herkes. Çocukluğumda bizim bu sokakta hiç büyük binalar yoktu. Hep bahçeli tek katlı, çoğunluğu tıpkı bizim bu ev gibi dışı beyaz kireç boyalı, kapıları camları işte eskiden çivir mavisi boyalı olurdu, işte börtü böcek girmesin diye. Herkes kapısının önünü süpürürdü. Şimdi böyle evlerin sayısı çok azaldı ama çoğunluk yine kapı önünü süpürür.”
Beni öyle dikkatli dinliyordu ki, sanırım saatlerce anlatsam yine böyle tatlı tatlı dinler beni. Çayın alt suyunun fokurdama sesini duyunca ona gülümsedim ve elindeki bardağını aldım, temiziyle değiştirip çayını doldurdum. Birlikte mutfaktan çıkınca o bahçeye yöneldi ve dönüp bana baktı, sigara içeceğinin işaretini yaptı. Başımla onu onayladım ve bir an ona baktığımda yüzünü gözünü kan içinde görür gibi oldum. İrkilim ve ürperdim.
Hemen salona doğru giderken aklım az önceki o hayal gibi şeye takılmıştı.Bilinç altımın bir oyunu diye düşünüyordum. Sanırım onun komiser olmasının geri plandaki yansımasıydı az önce yaşadığım.
Bir saat kadar sonra kahvaltı bitmişti. Annem yine sabah sabah döktürmüştü. Zehra annem, geçen seneden kalan annemin elceğizleriyle kurduğu kendi zeytinimizi çok sevdi. Bilirim annem şimdi onları giderken ayatta boş göndermez. Karınca kararınca bir şeyler doldurur eybelere. Versin tabii! Paylaşmak ne güzel şeydir..
~ ~ ~
Tamda düşündüğüm gibi oldu. Annem arabanın bagajını doldurdu. Siyah ve yeşil zeytin, kendi taranamızdan, erişteden, kuskustan, küçük bir kasa siyah üzüm ve kardanal üzüm, yerli mercimeğimizden ve daha birkaç çeşit bakliyat ve olmazsa olmazımız ayçiçeğimizden doldurmuşta doldurmuş.
Misafirlerimize küçük bir Şarköy turu attırdık. Yeldeğirmeni eykelinin yanında arabalardan indik. Renkli arflerle yazanŞarköy yazısının önünde resimler çekildik. Ben donkişot heykelini gösterirken, Arda’da bana bakarmış, hemde ne bakmak. Kuzenim Gülşen çaktırmadan çekmiş resmimizi.
Kumsalda sandalyelerinde oturanlar, sohbet edenler ölgün güneş ışınlarının keyfini çıkarırken, bizde Arda ile yan yana yürümeye koyulduk. Büyüklerin birbirine ısınmış olmasından ikimizde fazlasıyla memnunduk.
“Ayçiçeğim, bunları konuşmak için henüz çok erken tabii ama evlenirken ne yapmayı düşünüyorsun, biliyorsun görev yerim İstanbul ve daha birkaç yıl orda kalmak zorundayım,” dedi. Annemin babama er zaman ve er koşulda söylediği söz gelir emen aklıma.
“Benim yerim senin yanın komiserim Arda’m” dedim ya, ay nasıl mutlu olur!.. Gözleri dolar emen beya!
“Çok teşekkür ederim Gözde’m. Söz her fırsatta Şarköy’e gelir, annemlerde kalırız,” dedi ya bu defa da ben çok mutlu olurum.
Saatin nasıl geçtiğinin iç farkında değildik. Onunla olmak, soobet etmek çok güzeldir ama artık gitme zamanları gelir ya, benimde yüreciğimi üzün basar. Varlığına bu kadar çabuk alışmama kendimde şaşırırım.
Araçla yola çıktıklarında arkalarından su döktüm. Teyzem ve erkes, “adi Alla kavuştursun beya,” dediler ya içimden öyle bir amin dedim ki, o an bu dileklerin kabul olduğunu issettim.
Güle güle be Arda’m komiserim..
~ ~ ~
Geceden beri Arda’yı ararım ama açmaz telefonumu.. çok sinir olurum ama aynı zamanda ona hakta veririm. Yine bir operasyona mı gittiler diye düşünmekten kafam patlar beya.
Abimi arasam ona ulaşır mı ki düşünürdüm ama aramaya gerek kalmadan o aradı beni.
“Abiim, nasılsın?” diye sorunca derin bir nefes aldı.
“Ben iyiyimde güzelim..” dedi ve sustu birden. O susunca, bedenimi bir ürperti aldı. Kalbimin vuruşlarının ağırlaştığını hissetmeye başladım.
“Arda’ya bir şey mi oldu?” diye soran ben miydim? Bu titreyen ses bana mı ait?
“Gözdeem! Hayatta ama durumu ağır be kızım,” dediğini duyan ben miyim?
Hani eski Türk filmlerinde esas kız kötü haber alırda yere yığılır kalır ya, esas kız şimdi bendim başımda bağırışan insanlar; annem, babam, teyzemler ve kuzenlerimdi.
O gitmiş olamaz ya! Biz daha evlenecektik.. daha ben ona onu sevdiğimi bile söyleyemedim ki!.. gitme Arda ya.. gitme!