Kapıyı açınca ikisini bir arada görmek kabus gibi gelir Aluk uyuzu bana ters ters bakarak emen arekete geçip baaçeye girince, cinlerim dumura uğramışlıktan darbuka avasına geçti ve ayatta yapmam dediğim bir şeyi yaptım. Elimi Arda'ya uzattım ve o da bunu beklermiş gibi saniye tereddüt etmeden emen elimi tutunca onu içeri çektim.
"Hoşgeldin Ardacım, bu kadar erken beklemiyordum seni," dedim ve gülümsedim. Arda'nın tehdit dolu bakışları bize inanmıyormuş gibi bakan Haluk beygirindeydi. Dönüp bana baktı ve tamda hayalimdeki gibi tatlı tatlı gülümsedi. Onun böyle gülümsediğini görünce, bir anda midemde uçuşmaya başlayan kelebekler, mutluluktan sarhoş olup birbirlerine çarptılar sanki.
"Müdürden izini kapınca duramadım artık İstanbul'da. Ailenle tanışmak için daha fazla bekleyemezdim Gözde" dediğinde ise gözlerime öyle derin baktı ki, utandım yine.
"Bana hoşgeldin yok mu Gözde'cim?"
Arda ile aramızdaki soobeti kskanmış olacak ki, kendisini atırlatma gereği duyan ergele Aluk’a, “Sana annem oşgeldin der, ben demesemde olur!" diye tüm gıcıklıımla yapıştırdım cevabı. Yüzü düştü anında kelaynak Aluk'un. Haluk demeyeceğim asla ona ve inadına onunla konuşurken kendi ağzımızla ama Arda ile konuşurken olması gerektiği gibi konuşacağım.
Sana bu dünyayı dar etmezsem banada Gözde demesinler beygirin önde gideni.
Garip bir rastlantı sonucu peşpeşe gelen Aluk ve Arda, evimize girdiklerinde ben Arda'yı solona götürürken, annemde mecburen diğeri ile ilgilenmek zorunda kaldı. Arda ikili koltuğa oturunca, bende hemen onun yanına ilişiverdim. Aluk öküzünün göz hapsindeydim ve açıkçası bu benim hiç umrumda değildi ama annem için aynı şeyi söyleyemem. Bana nasıl sinirli baktığının farkındayım ve ufaktan tırsmaya başladım. Aslında annem ie konuşmanın vakti geldide geçiyor. Beygir Aluk’un bana söyediklerini, niçin evlenmek istediğini kelimesi kelimesine anlatacağım artık. Bilsinde görsün damat diye görmek istediği kişinin ne mal olduğunu, iyice anlasın.
Şuna bak şuna..nasılda kıskanç gözlerle bana bakıyor. Daha çok kıskanırsın!.. Pis, kıçı küflü zeytinyağı tenekesi.
Annem Arda’ya, “nasılsın oğlum?” diye sorunca, “teşekkür ederim, iyiyim.. sizi gördüm daha oldum,” dedi tüm samimiyetiyle.
“Berüüdar ol eflatçım, Sinan’dan ayır aber var mı Arda komiser oğlum?”
Annemin gözlerinde korku ve özlem birbirine karışmıştı ve Arda’da bunun farkındaydı.
Ah be Arda, n’olur anneme duymak istediklerini söyle!..”
~ ~ ~
Ümmü teyzenin bana Sinan’ı sormasını bekliyordum zaten. Buraya Sinan’ın bilgisi dahilinde geldim. İyiden iyiye can dost olma yolunda ilerlediğimiz Sinan beni arayıpta, “görüşmemiz lazım, gözlerden uzak bir yerde buluşalım,” dediğinde aklıma yat limanı geldi. Ondan onay alınca, soluğu Ataköy Marina’da aldım. Ben gittiğimde Sinan’ın çoktan marinaya geldiğini ve bir yat kiraladığını yine beni aramasıyla öğrendim. Adını söylediği yata adımımı atar atmaz denize açıldık. Karadeniz’e doğru yol alırken, aşağı kattan çıkıp yanımıza doğru ilerleyen yabancı birini gördüm ve o an ki şaşkınlığmla dönüp Sinan’a baktım.
“Dostum endişelenecek bir şey yok, artık tanışmanızın zamanı geldiği bir abim,”dediğinde az çok bu yabancının kim olduğunu tahmin edebiliyordum.
“Togay ben Arda, mitten..”
Son duyduğum kelime ile yanılmadığımı anladım. Bana doğru uzattığı çok güçlü olduğu belli olan iri elini tuttum ve sıcak bir şekilde tokalaştık.
“Memnun oldum abi, şeref duydum,” dediğimde, yüzüne yılların getirip bıraktığı her bir yaşanmışlıkların gölgeli kıvrımlarına kadar sirayet eden içtenliğiyle gülümsediği gördüm.
“O şeref bana ait oğlum, bu memleketin sizin gibi acar kolluk elemanlarına ihtiyacı var, ayağınıza taş değmesin,” dedi. Aslında çok babacan birine benziyordu ama mesleğinin ona verdiği o izci ve avcı görüntüsüyle biraz da ürkütücü görünüyordu.
“Seninde tahmin edebileceğin gibi tanışmak istememin nedeni hâl hatır sormak değil evlat. Büyük bir işin peşindeyiz ve bana satılmış bir polis lazım. Elbette organize suç işlerinde görevli bir polis, hatta bir komiser lazım,” dediğinde, benden söz etmeye başladığını anladım.
Gözlerimin içine dikip baktığı o zeytin karası gözlerinde yılların tecrübesi vardı. Susmak gerekirdi, sustum. Sessizce dinlemeye devam ettim.
“O satılmış kirli polis, Sinan aracılığı ile tepesine çökmek istediğimiz silah baronlarına yapılacak olan operasyonların haberini uçuracak ve onların güvenini kazanacak. Şu an yaptıkları işler küçük işler ama bununla kalmayacaklarını tahmin edersinki onlarda, bizde çok iyi biliyoruz. Yukardakilerin izin verdiği sürece bu silah sevkiyatlarına ses çıkarmayacağız. Eh bu mühimmatların kimlerin eline geçtiği de malum. Ortadoğu’yu ve Afrika’yı karıştırmak isteyenlerin bir yerde paravanları bu herifler ama, onlarda aslında tam olarak neye hizmet ettiklerini bilmiyorlar. Tek düşündükleri ceplerine girecek olan dolarlar ve aldığımız yeni bilgilere göre şu sıralar silah işi dışında uyuşturucu işinede girmeye hazırlanıyorlar. Türkiye’nin bu konuda büyük bir pasta hatta kremalı bir pasta olduğunu düşünüyorlar. Yani demem o ki, bu işte bizimle misin?”
Sözlerini bitirdiğinde alacağı cevabın ne olduğunu elbette çok iyi biliyordu ama sanırım usuldende olsa sorma gereğini duymuştu.
“Elbette sizinleyim ama bu adamlar bunu yer mi?” diye sormaktan alamadım kendimi.
“Yemezlerse gargara yaptırırız be Arda komiserim,” dediğinde ister istemez güldüm.
“Öyle diyorsanız öyledir,” dedim.
Şimdi Sinan’ın annesine bakarken, “evet Sinan çok iyi, bolca selamını getirdim,” derken, aslında suç ortağımın ne kadar gergin olduğunu hatırladım.
“Olurda bana bir şey olursa, aileme iyi bak ve unutma ki en baştada Gözde’m sana emanet kardeşim,” demişti ayrılırken.
Ümmü teyzenin gözlerinde gördüğüm gizlemeye çalıştığı o korku, aslında oğlu için ne kadar tedirgin olduğunun kanıtıydı. Sırf o rahatlayabilsin diye salak salak sırıtmaya başladım. Gözde havada asılı kalan gerginliğin farkındaydı ki aniden ayağa kalkıp, “ben kahve yapayım, kahveni sade içiyordun değil mi?” diye sorunca hemen evet dedim ama aslında tercihim her zaman orta şekerliden yanaydı. Bana gülümseyerek yanımdan geçerken Haluk dingili, “ bende sade içiyorum,” diye atladı hemen.
“Sana sormadım ki!.. ama madem sade içersin, sanada annem yapar kaave!” demesin mi?
Gülmemek için kendimi zor tuttum. Bu kızdan korkulur gerçekten. Hiç çekinmeden insanın yüzüne söyleyeceğini dan dan söyleyiveriyor. Günün birinde bana da böyle giydirmez inşallah.
Annesinin de ayaklandığını görünce, o herifle göz göze geldik. Salonda yalnız kaldığımızda dingil hemen ayaklanıp yanıma geldi ve tepemde dikilmeye başladı.
Hırsından kuduracak duruma gelmişti. Onun bu haliyle çok eğleniyorum doğrusu.
“Hayırdır koçum boyunu mu gösteriyorsun bana?” dediğim an, karşıma geçti ve bana doğru eğildi. Bir tık daha yaklaşsa burnunu ısırabilirdim.
“Oynadığınız oyunun farkındayım ve elini görüyorum, hatta elimi arttırıyorum,” dediği anda, oturduğum yerde bunun kulağına yapıştım ve onu kendime doğru hızla çektim. Sinir kat sayım binlere çıkmıştı bir anda. Sanki Gözde üzerinden kumar oynuyormuşuz gibi küstahça konuşmasıyla çileden çıktım bir anda. Avucumun içindeki kulağını öyle çok sıkıyordum ki, can acısıyla kıvranmaya başladı. Onun böyle kıvrandığını görmekten büyük haz aldım. Uyguladığım güçle, onu önümde diz çöker pozisyona getirdim. Tüm öfkemle sıktığım dişlerimin arasından, “Şu avucumdaki kulağında, beni daha iyi anlaması için serbest kalmasına izin verdiğim o diğer kulağında iyi duysun, çok iyi dinlesin beni. Sevdiğim ve ilerde eşim olacak kız hakkında konuşurken bundan sonra çok dikkatli olacaksın. Burda kumar oynanacaksa eğer, bu ancak senin o sikik hayatın üzerinden oynanır Aluk piçi! Siktir git şimdi yerine otur!..”
Elimle bunu geri iterken aynı anda serbest bırakmam bir oldu ve Allah’ın dangalağı, dengesini yitirip sırt üste yere çakıldı. Bir eliyle kıpkırmızı olan kulağını tutarken, güç bela yerden kalktı ve gözlerini benden saniye olsun çekmeden geri geri gidip yerine oturdu.
Gözde şu kahrolası kahveyi getirsin diye bekliyordum ki, içerden gelen ve annesi ile tartışan sesini duydum.
“Anne sakın! Bilmediğin şeyler var.. sana anlatacağım sonra!”
Çok geçmeden elindeki tepside tek bir fincan ve yanında su dolu bardakla deli kız salona geri döndü. Kahveyi bana servis ederken göz attı ve, “kahvenin yanında sigara seversin sen, istersen bahçeye çıkalım canım,” dedi.
Bana canım dediğini duydum ya, kalbimin atışları anında değişti. Daha öncesinde sadece bir canım kelimesi yüzünden yüreğimin böylesi delirmiş gibi çaptığına hiç şahit olmamıştım. Bu kız bana ne yapıyordu böyle?
“Vallahi çok sevinirim,” dedim ve o doğrulurken, bende ayağa kalktım. Yine beni şaşırtacak bir şey yaptı. Tek eliyle tepsiyi tutarken, benden yana olan eliyle elimi tuttu, o narin parmaklarını parmaklarımın arasından geçirirkende tatlı tatlı yüzüme baktı ve artık hayranı olduğum o tebessümüyle gülümsedi.
Birlikte bahçeye çıktığımızda parmaklarını gevşetip elini benden çekmeye hazırlanıyordu ki, bir anda ağzımdan çıkana inanamadım.
“Benimle evlenir misin ayçiçeğim?”
~ ~ ~ ~ ~