Elim, Arda’nın buz soğukluğundaki ve aynı anda titreyen elinin içinde hiç hareketsiz kaldı öyle.
Bu kulakların duyduğu gerçek miydi şimdi?
Şaşırmıştım ama o benden daha çok şaşkındı. Elimi ondan çekmek konusunda kararsızlık yaşıyordum ve eğer elini bırakacak olursam, bundan başka bir anlam çıkarmasından korkuyordum. Evet, korkuyordum ve bunu fark ettiğimde yüreğimin derinlerinde onunla gerçekten evlenmek istediğimi hissettim.
"Sen ciddi misin?"
Fısıldayarak konuşan bendim, başıyla beni onaylayan o idi. Garip bir andı yaşadığımız...
"Ama..."
"Ama ne ayçiçeğim?"
"Ya pişman olursan sonra?" diye sorduğuma inanamadım.
"Olmayacağımı biliyorum."
"Nasıl?"
"Bilmiyorum!"
Bu garip diyalog bittiğinde ikimizide bir gülme aldı.
“Bak başına bela alıyorsun, sonra demedi deme!”
“Yok demem!”
“Bak darlarım seni, hesap sorarım.. geciktiğinde de papaz oluruz, var mısın?”
“Varım.. ama sende şunu bil.. sinirlendiğimde gözüm hiçbir şeyi görmez!”
“Ne yani benide mi?”
“Senide!”
“Eh iyi madem, evlenmiyorum bende seninle!”
“Peki!”
“Ne peki ya?”
~ ~ ~
Eli hâlâ avucumdaydı ve elini elimden çekmek için hiçbir hareket yapmıyordu. Üstelik ufak yollu tartışmaya başlamıştık ve onunla böyle tartışmak bile çok güzeldi. Anladım ya, ben bu kızı seviyorum, hemde deli gibi seviyorum ve işte o an Togay abi ile ikili olarak görüştüğümüzde konuştuklarımız düştü aklıma.
“Sinan bu işe pek olur gözüyle bakmıyor ama sesinide çıkaramıyor. Bir an önce kızkardeşi ile yakınlaşmaya bak ve en kısa zamanda o kızla evlen! Adamlara bu haberi zaten bizim elemanlar uçuracak ve böylelikle senin ve Sinan’ın güvenirliği onların gözünde daha da artacak, anladın mı beni Arda kardeş?”
“Yok abi anlamadım. Ben bu işe Sinan’ın kızkardeşini bulaştırmak istemiyorum, bulaştırmamda. Ha sana şunu söyleyeyim, o kızdan çok hoşlanıyorum ve evlenme teklifi edecek olursamda sadece onu sevdiğim, eşim olmasını istediğim için o teklifi ederim. Sinan’a ihanet edemem ben!”
Şimdi ona bakarken öyle heyecanlıydım ki, az önce adeta evlenme teklifimi geri alma yolunda ilerlediğimin farkında değildim ama son anda onun o mavi gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı aklımı başıma getirdi.
“Peki yani, demem o ki.. yani sinirlendiğimde gözlerim elbette seni görür, seni üzmemek içinde biraz çıkar dolaşır, sakinleşincede evimize geri dönerim, olmaz mı?”
“Olur mu ki?”
“Bence olur, niye olmasın!”
“Ama biz birbirimizi sevmiyoruz ki!”
“Severiz zamanla.. görücü usülü gibi düşün, olmaz mı?”
“Olur be komiserim.. e şimdi ne olacak peki? yani ailenin beni istemesi gerekmez mi?”
“Tamam, memlekete haber uçururum hemen, bizimkiler artık düğünümde kalburla su taşıyacaklarını söylemeye başlamışladı.. o kadar umutsuz vakaydım,” dediğimde gülmeye başladı. Ah keşke o hep böyle gülse, bende bir ömür boyu onu izlesem. Kapıldım ben bu kıza, hemde çok fena kapıldım.
Zar zor sustuğunda, “hadi şimdi içeri girelim,” dedi bir anda.
Bunu neden istediğini anlamasamda itiraz etmedim ve uslu bir çocuk gibi onun ardından bende içeri girdim.
Salona geri döndüğümüzde o şerefsiz Gözde’nin annesi ile tahmin ettiğim konuyu konuşuyordu ve bizi görünce hemen sustu.
“Anne sana bir haberimiz var,” dediğinde ayçiçeğim, nefesimi tuttum.
“Ayır olsun be kızçem,” diyen ellili yaşlarının sonunda olduğunu tahmin ettiğim müstakbel kayınvalidem Ümmü teyzenin gözleri, kısa bir anlığına ona dikkatle bakan gözlerimi buldu ve sonrasında yine dikkatini kızına verdi.
“Arda bana evlenme teklifi etti ve bende kabul ettim,” diyiverdi bizim deli kız.
“Olmaz öyle şey!”
Haluk pisliği bir anda ayağa fırladı ve Gözde’ye doğru hamle yaptı. Tam sevdiğim kızın kolunu yakalayacaktı ki, “sakın!” dememle olduğu yerde kaldı ve sonrasında akıllılık ederek bir adım geri gitti. Kanım beynimde bilindik turunu atmaya başlamıştı bile ve yüzünün ortsına yumruğumu geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Ortam bir anda fena halde gerildi ve Gözde’nin öfkeli bakışları tamamen Haluk denen bu pisliğin yüzündeydi.
“Sen gelsene biraz konuşalım seninle,” dediğinde tam ağzımı açıyordum ki, Gözde patladı bir anda.
“Sen ayırdır ya gel biraz konuşalım seninle falan diye garip bir teklifte bulunursun bana! Em ne öyle kolumdan tutmaya kalkmalar, olmaz öyle şey diye gider yapmalar falan! Kimsin lan sen? Sadrazamın sol taşağından falan mı düştünde bizim aberimiz yok! Haddini bil! Sen ki kim olduğunun farkında bile olmayan, anasının babasının doğduğu toprakları unutan ve o kasabanın içinde yaşayanları küçümseyen, aklınca beni ezmeye çalışan, kendinden bihaber omurgasız herifin tekisin! Şimdiye kadar anneme bir şey demediysem, sustuysam senden korktuğuma değil ulan! Senin bilmediğin, değerini unuttuğun hatır belasına sustum ben. Annemle annem can dostturlar diye dilimi kestim, oturdum aşağıya oğlum! Ama yetti artık. Senin ciğeri beş para etmez, kendisini Kaf dağında gören nasıl bir pislik olduğunu bir bir anlatacağım anneme ve dua et, bana söylediklerini asıl abim duymasın. O genel müdür olmak için uğraştığın holding var ya, işte orayı başına yıkar senin. Şimdi eğer becerebiliyorsan azcık adam olda istenmediğin bu yerden siktir git!”
Gözde tüm hırsıyla yüreğindekileri tek tek Haluk pisliğinin yüzüne haykırdığında annesi neye uğradığını şaşırdı. Aslında bende şaşkındım. Değme bitirimlere şapka çıkartırdı bu kız ve ben galiba tatlı bir belayı başıma sarmak üzereydim.
Sessizliğin kol gezdiği odada duyulan tek ses, Gözde’nin hızlı hızlı alıp verdiği nefesinin sesiydi. Ümmü teyze, “git Aluk ve bugün hiç gelmemiş ol, az önce bana söylediklerinide hiç söylememiş ol. Airetliğim benim canımdır ama efladımı ezmeye kalkanın benim yanımda ükmü yoktur! Selametle!..” dedi.
Güvendiği dağlara kar yağan Haluk piçi, nihayet biraz onurlu davranıp tek kelime etmeden çekip gitti.
Gözde dönüp bana baktığında, o çok güzel mavilerini simsiyah bir çember gibi çevreleyen uzun kıvrık kirpiklerinin ıslandığını fark ettim.
Neden ağladın ki sen? Yoksa o herife karşı kalbinde beslediğin gizli duyguların mı var Gözde’m?.. yapma n’olur!..
Kalbimde bir şeylerin fena halde acımaya başladığını hissediyordum ama yinede sessiz kalıp ona gülümsemeyi başarabildim.
“Herkes neden evlenmediğimi sorup duruyordu bana Arda. İşte bu yüzden. Kimse benim ve ailemin onuru, gururu ile oynayamaz. Biz küçük bir kasabanın kendi halinde yaşayan insanları olabiliriz ama bu ülkenin topraklarında yaşamaya devam eden ve sayıları git gide azalan onuru için yaşayanların arasındayız hâlâ..
evlenmek istediğin kız bu!”
“Seninle evlenmek benim için onurdur,” dediğimde gülümsedi ve, “o onur bana ait komiserim,” dedi.
“Anne biz biraz bahçede oturalım Arda ile, balık bahaneydi.. abimi arayıp bu durumu haber edeyim hemen, olur mu?”
“Olur kızım, olur ciğerimin en tatlı köşesi kızım. Kızanıma da selam söyle benden,” dediğinde Ümmü teyze ile göz göze geldik. Az kalsın gözlerimi kaçıracaktım.
“Oğlum, kızım bundan sonra sana emanet.. rabbim hiçbirimizi utandırmasın,” dedi ya, içten içe utanmaya başlamıştım bile.
Artık yaşamam için başka bir nedenim daha vardı. İlki her şeyden çok sevdiğim vatanımdı, şimdi ise hayatıma ışık hızıyla giren Gözde’m vardı ve ben ona layık olamamaktan korkuyordum. İşte o zaman utancımdan ölürdüm.
~ ~ ~
Günler sonra!..
Eyecandan ölür geberirim. Günlerdir teyzemin direktifleriyle evin erbir köşesini temizlemekten amam ağladı beya. Diş fırçası ile klozetin iç çeperlerini bile çamaşır suyu ile temizletti bana ya! Sanki beni değilde evi istemeye gelirler Arda’nın Muğla, Fethiye’den gelen ailesi. Dün nerdeyse yarım gün zeytinyağlı sarma dolma ile uğraştık. Teyzem ikide bir elime pat diye indirir, “kız biraz daa ince sarsana şunları, ne öyle bileğeem kadar sararsın,” der.. annem, “Nevin kardeşçim çarşaf böreeği mi yapsak yoksa Boşnak böreeği mi?” diye sorar, teyzem, “aaa Ümmü.. ikisinde de yaparız be kardeşçim, tek çeşit börek olmaz,” der, annemde, “aaa doğru dersin.. ayıp be kardeşçim, insancıklar o kadar uzun yoldan gelir, iki çeşit börek yapmak lazım gelir,” der ve teyzemde yine annemi onaylayarak, “tabii canım, insancıklar uzun yoldan gelir.. ayıptır beya.. iki çeşit börek iyidir,” der ve bu konuşmalar gün boyu birbirini takip ve tekrar ederek sürer.
Şimdi ise, odamda tek başıma aynanın karşısında durup dururum ve kendime bakarım. Üstümdeki mavi elbisem gözlerimin rengindedir ve aslınd bu elbiseyi görüp, beğenip, resmini çekip bana gönderen Arda’dır.
“Beğenirsen bunu sana almak istiyorum, ne dersin?” diye aradığında sesi öyle heyecanlıydı ki, olmaz diyemedim. Kabul ettiğimi duyuncada çok sevinmişti. İki gün sonra elbise kargo ile elime geçtiğinde hemen denemiştim. Üzerimde çok hoş durmuştu. Arda’yı arayıpta elbise geldi dediğimde, üstümdeyken resim çekmemi ve göndermemi istedi.
Tabii ki isteğine boyun eğmedim. “Sabrı birlikte yeniden öğreneceğiz,” dediğimde itiraz etmemişti ve yine, “peki,” demişti.
O günü yeniden hatırladığım şu dakikada, kapının zilinin çalındığını duydum ya, kalbim deli gibi çarpmaya başladı.
İşte gelmişlerdi ve ben, gerçekten evlilik yolunda ilk adımımı atmanın arefesindeydim.
Ah Allahım..pişman etme bizi!..