9 Selametle!..

1863 Words
Ağzımdan çıkanlar gidip annemi bulduğunda, kadın şoka girmiş gibi değil de, ecinniler uğramış gibi bakar yüzüme. "Annem iyi misin?" diye korkuyla sorunca, kadını bir ıçkırık tuttu. Abariii! Epeydir olmazdı böyle. Bulaşığı anında bırakıp, buzdolabına koştum. Çıkardığım limonu sıkıp, suyunu dayadım annemin ağzına. Bir solukta ekşi mi ekşi limon suyunu içen anemin ağzı yüzü kamaşır, onu izlerken benimde içim kalkar, oturmaz bir daha yerine. O ıçkırır, ben öküz gibi böğürürüm aynı anda. Eve gelen babam bizim o alimizi görünce, "naparsınız beya?" diye sorunca, "çok sesli yaparız be babam," dedim salak gibi. Eyvaa Eyvaa filminden çok sevdiğim bu replik aklıma geldi, gelmesiylede kalmadı, kaçıverdi ağzımdan. Adamın bize bakan gözleri şaşkınlıktan sökülür bir anda. Te biraz daa açsa yuvalarından fırlayıp çıkacak nerdeyse beya! Ay Allaa beni kaaretmesin emi! Birbirine karışan ıçkırık, böğürme sesleri, annemle anlaşmışız gibi aynı anda kesilince babam ellerini avaya kaldırırken, “ey kurban olduğum rabbim, millet deliye ben akıllıya asret kalırım, gör şu garibin alinide acı artık bana beya!" diye sitem eder Allaa. Babam söylene söylene mutfaktan çıkınca, annem derin bir nefes aldı. Bir eliylede durmadan midesini ovar durur. “Basarsıb limonu ağzıma şimdi de midem ağrır deli kız.. seninle ayrıca konuşurum ben, bu konu kapanır sanma. Abin duyarsa senide benide artık itin deliğine sokar çıkarır bilirsin eralde, ben ne derim şimdi airetliğime a benim yere bakan yürek yakan kızım?” “Ay annee!.. ben daa önce senin iç böyle uzun cümle kurduğunu duymamışımdır. Vallai bravo, rekor kırarsın resmen,” derken aslında aklını karıştırıp mutfaktan sıvışmanın derdine düşerim. Annem, “kız gerçekten çok mu uzun söz söylerim, iç fark etmem ya ben?” dediğinde gerçekten çok şaşkın bakar yüzüme ve bende onu başımı sallayarak onaylarken çok şükür ki amacıma ulaştığımı gördüm. “Evet annem be!” dememle mutfaktan toz olmam bir oldu. Odama gider gitmez Arda komisere mesaj attım. “Ayırlı günler, müsait misiniz Arda komiserim?” Bekleme koyuldum. Birde fark ederim ki yine eskisi gibi dudağımın içini kemiririm. Ne zaman ağır sitres altına girerim, emen fare gibi yanağımın içini, dudağımın kenarını kemirmeye başlarım. Sınav zamanları ağzımın içi hep yara olurdu. Dakikalar birbirini kovalarken, bizim komiserden iç ses çıkmaz beya. Kim bilir belkide bana kızıp numaramı silmiştir. Artık umudumu kesmeye başlamıştım ki telefonumun ekranında ismi belirdi ve daha çalmasına fırsat vermeden emen, “alo,” dedim. “Ayırlı günler Küheylan.. elinde telefonla beni mi beklersin?” “Yemin olsun kaparım şimdi yüzüne telefonu. Abe demesene bana Küeylan ya! Vallai sinirim çok bozulur.” “Tamam tamam, söz bir daha demem. Nasılsın bakalım, niye aradın beni? Açıkçası çok şaşırdım,” diye sorar aklı olarak. “Ben bir halt ettim,” dedim ve sustum. Sanki tuvalete sıkışmışım gibi olduğum yerde kıvranır dururum ve nasıl söyleyeceğimi iç bilemem. “Ne oldu kızım ya, biri canını mı sıktı?” “Aslında evet, ama konu hem o, hem değil. N’olur sözümü kesmeden dinle beni, çünkü yardımına ihtiyacım var,” dedim zor bela. “Allah Allah!.. iyice merak ettim şimdi, anlat bakalım ne halt ettin?” “O beygir var ya, hani nişanlım olduğunu söyleyen Haluk beygiri, biz aslında onunla nişanlı falan değiliz, işte o benimle evlenmek istermiş ama sevdiği için değil, terfii edecekmiş, genel müdür olacakmış ama şirket kuralı varmışmış, evli olmayanı genel müdür yapmazlarmış, işte o sebeple hemen evlenmemiz gerekirmiş. Utanmadan birde bir süre sonrada boşanırız der. Sanki erif kendine domates ıyar alır pazardan. Bende çok kızdım ve telefonu suratına kapattım, numarasını da engelledim. Yememiş içmemiş bizim evi aramış, anneme beni sevdiğini ve evlenmek istediğini söylemiş. Annemde gelip bana fırça atar, eh dünden razı tabii benim annemde. Bende o kızgınlığımla tutamadım çenemi, iç olmayacak bir şey söyledim,” dedim ve sustum. Aman Allaım ya!.. nasıl söylenir ki bu, senide bu işin içine katıverdim nasıl derim? Karşımda onun sessiz kaldığını ve sabırla beklediğinin farkındayım ama sanki biraz eyecanlıda gibi. Kulağıma usul usul gelen nefesi biraz hızlanır gibi duyarım. Durduk yere başımı belaya soktum ve şimdi çık çıkabilirsen bu işin içinden. “Ee sonra!.. sonra ne oldu?” diye sorar tabii. Derin bir nefes aldım ve, “anneme onunla asla evlenmem ben, başkasından oşlanırım dedim.. o başkasıda sen oluyorsun komiserim. Ne yapayım, denize düşen yılana sarılır.. bende o anda birbirimizden oşlandığımızı, seninde bana çıkma teklifi ettiğini ve bizim şey olduğumuzu söyledim işte!” diyiverdim tek nefeste. “Benzetmende pek güzeldi. Sayende yılanda olduk,” dedi ve çok tatlı bir kahkaha attı. Ay adamın yüzüne öyle mi dedim ben beya? Utançtan yanaklarımı ateş basar. Çok eminimki kıpkırmızı olmuşumdur. “Çok özür dilerim komiserim, lafın gelişi öyle derim.” “Onu anladık, anlama özürlü değiliz. Takıldım sadece. Demek sen şimdi annene bizim sevgili olduğumuzu söyledin ve şimdi benim sevgili rolünü oynamamı istiyorsun. Aslında böyle bir şeye asla bulaşmam ama sana yardım edeceğim sevgili sahte sevgilim. Umarım abin bunu duyduğunda benim defterimi dürmez, işin bu tarafını hiç düşündün mü?” “Yok vallai iç düşünmedim. Ben abime uygun bir dille anlatırım. N’olur komiserim, günde birkaç kez mesaj at, arada bir çaldır kapat, ben sanki sen hattaymışsın gibi kendi kendime konuşurum,” dediğimde yine güldü. Bu durumdan eğlendiği çok belliydi. Varsın, eğlensin dursun. Yeterki o beygir benimle uğraşmaktan vazgeçsin. Ortalık duruluncada bizimkilere komiserle anlaşamadık biz derim, çıkarım inşallah bu işin içinden. "Pekâla, bakalım bu işin altından nasıl kalkacağız? Şimdilik kapatıyorum, kendine iyi bak aşkım!" dedi uyuz erif. “Adi adi selametle komiserim selametle!” dedim ve anında kapadım telefonu. İç yoktan yere birde bu erifi başıma dert ettim. Yandım ki ne yandım, emde çıra gibi yandım. Ulan beygir erif ep senin yüzünden bunlar gelir başıma. Bakalım abim duyunca ne der bana? Anacım sanki ben komisere er yarım saatte bir mesaj at derim. İçime fenalıklar gelir, durmadan mesaj uyarı sesi bip bip öter. Annemin kaşı gözü ayrı oynar, bende yılın oskar adayıyım ya aman bir sevinmeler, mutlu olmalar, kendi kendime cilvelenmeler.. anlarım, annem gıcık kapar bana. En son gelen mesaja, “ee komiserim sende bokunu çıkardın, yeter be yatacağım artık ben.. iyi geceler!” diye yapıştırdım cevabı. Deli manyak, bana ard arda öpücük, oklu kalp, renk renk kalp imojileri sıralar. Asbinallaa ya! Yemin olsun bu diğerinden yiyik çıkar şansıma. Ah be bende şans olsaydı çoktan atamam çıkar, giderdim ülkenin bir yerine öğretmenliğe.. ama nerdee? Yatağıma uzanmak üzereydim ki bir mesaj daha geldi. “Beni engellemekle benden kurtulacağını sanma Gözde.. eninde sonunda benim eşim olacaksın. Hem iyi düşün taşın, benden daha iyisini mi bulacaksın bu devirde! Yediğin önünde yemediğin arkanda olacak, benim sayemde doğru dürüst iki insan göreceksin! Bir itibarın olacak. Haluk beyin eşi diye anılacaksın. Yakında seni o garip yerden kurtaracağım ve bunun için bana çok teşekkür edeceksin müstakbel nişanlım!” Delirdim resmen. Henüz uzanacakken yatağıma, zıpkın yemiş gibi yerimden fırladım. Odamın içinde deli dana gibi döner dururum. Ben ayatımda bu şerefsiz kadar kibir kumkuması birini görmemişimdir. Onca yıl İstanbul’da okudum, ne profesörler, hocalar tanıdım ama böylesini ne gördüm, ne de duydum. Sinir kat sayım tavan yaparken, döşedim buna mesajı! “Doğdukları köylerde ölenler vardır, onlar o köylere sadece yokluktan, yol iz bilmediklerinden değil, bazı insanlarda olmayan vefa, yer yurt, vatan sevgisi yüzünden kök salarlar doğdukları topraklara. Bir yanları doğduğun değil, doyduğun yerdir vatan desede bir yanları asla terk etmek istemez o köyleri.. ölümüne severler.. bazıları bir yerlere gelir, bir şey olur ama asla bir takım hadini bilmezler gibi doğdukları topraklara, ata toprağına, atalarına yabancılaşmaz. Ne yazık ki sen o bir takım insanların içindesin ve ben, özünü inkâr edip, gösteriş budalası, kibir deryasında yüzen bir aymazı kendime değil koca, ayakkabı bile olarak almam. Senin gibilerle işim olmaz beygir efendi. Ha bu arada yakında nişanım var, olurda yolun buralardan geçerse al annenide gel! Benim ve çok sevgili nişanlımın özel konuğu ol.. hoş, sen İstanbul’un lüks semtlerine, pırıl pırıl restoranlarına alışıksındır. Abe bizde seni kendimizce ağırlamayı biliriz Allaaın dallaması.. ade naş naş!” Tam telefonumu kapatırdım ki yeni mesaj düştü. “Beni ve hayatımı mahvetmene izin vermeyeceğim!” Erif arbi manyağın önde gideni çıktı iyi mi? Bir an şaşırdım kaldım öyle ve sonrasında içimden kabaran öfkeme parmaklarımın ucundaki arfler eşlik etti. “Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın ve ben var ya, senin o hayatının içine, hatta tam ortasına sıçarım! Defol git. Bir dahada yazma bana! “ Mesajı yolladığım gibi bu numarayıda engelledim. Öfkeden kudurmak üzereyim ve ilk kez gerçekten atanmış olmayı deli gibi isterim. Ahh be Allahım.. tez zamanda yedi dağın arkasınada olsa bana bir yerlere atanmayı nasip eyle! ~ ~ ~ Birkaç gün sonra.. İstanbul.. Tutuklanmış olmam kendi camiamda bomba etkisi yarattı ve bu aslında zaten beklediğimiz bir şeydi. Birimler arasındaki kopukluk ya da bazen bilerek, bazende hiç bir bilgiye sahip olmadan bir şeylere müdahale edilmesi her şeyi alt üst edebiliyor. Arda ve ekibi beni yetiştiren Togay abinin varlığından habersiz oldukları için gerçekten silah kaçakçısı olduğuma kanaat getirip, peşime düşmüşlerdi. Evet görüntüde öyleydim. Yurt dışına silah satışında, yollanmasında ilk zamanlarda taşaron kişi olarak kullanılıyordum. Bazı insanlarla tanışmamı sağlayan, o yola giden taşları tek tek önüme döşeyen ve beni sürekli kollayan Togay abiden başkası değildi. “Hedefe ulaşmak için bazen tavizler verilir, taviz de değil aslında.. bilinçli yapılan bir izin vermedir bu. Büyük balıkları yakalamak için küçük balıkların ortalarda gezinmesine ve avlanmasına izin veririz,” demişti. Bir tıp öğrencisi olarak kimsenin benden şüphelenmeyeceğini söylemişti ve bu iş için seçtiği tıp öğrencilerini ya da başka mesleklerdeki yetişmiş insanları önce eğitmeye, sonrada sahaya sürmeye başlamıştı. İşte uzun ve gizlice süren eğitimim bittiğinde benide bir silah tüccarı olarak piyasaya sürdü. Yakalandığımda tek telefon hakkımı onu aramak için kullandım ve aramızdaki acil durum parolasını kullandım. “Avukatımı ara çocuk!” Birkaç saat sonra yukardan emir geldi hemen ve serbest bırakılmam istendi, bırakılacaktımda ama Togay abi buna engel oldu. “İçerde biraz yat!.. ilk mahkemenle de serbest kalırsın. Şimdi hemen serbest kalman diğerlerinin midesini bulandırır. Hakkında ser verdi, sır vermedi söylentisini çıkartacağız.. elbette bu lakırdı birilerinin kulağına gidecek koçum ve bu piyasada güvenirliğin artacak, az sabret!” demişti bana Togay abi. Bende sabrettim ama işte ah o kardeşimin mektubunu yok mu beni yedi bitirdi. Şimdi en azından onun her şeyi biliyor olması biraz olsun içimi rahatlatıyor. Onları bilerek pek aramıyorum. Arda’dan alıyorum haberlerini ve o çocuğun Gözde’nin adı her geçtiğinde bakışlarını benden kaçırıyor olması hoşuma gitmiyor. Aklıma gelen şey olmuyordur inşallah. Bu her şeyi alt üst edebilir. Umarım, bizim kıza gönlü düşmemiştir, yoksa hapı yuttuğumun resmidir. Gök gözlüm yine aklıma düşmüştü ki, buluşmak üzere sözleştiğimiz köprü ayağına gelen Arda komiser, gülümseyerek yanıma yaklaştı. “Aga bilmen gereken bir şey var,” dediğinde nedense duyacaklarımdan hiç hoşlanmayacağımı hissettim. “Hayırdır kardeş,” dediğimde derin bir nefes alıp gözlerimin içine baktı. “Aga galiba ben senin kız kardeşinle sevgili oldum!” dedi ya, başımdan aşağıya kaynar sular döküldü ve aynı anda sadece Togay abimle görüştüğüm özel numaradan arandım. “Sinan.. bırak, sevgili olsunlar.. hatta onları evlendirelim, bu bizim işimize gelir! Arda’yı da artık bu işe dahil etmenin zamanı geldi. Selametle!” dedi ve kapadı bir anda. Togay abinin beni her türlü dinlediğini biliyordum ve anında bu olaya müdahil olması beni ürküttü. Sessizliğim karşısında tedirgin olan Arda, “iyi misin Sinan, çok mu kızdın?” diye sorunca, izleniyor olma ihtimalimi göz ardı ederek Arda’yı bir anda kendime çektim ve sımsıkı sarıldım. Dilim, “hayırlı olsun kardeş, çok sevindim,” dese bile kalbim hem Gözde’m hemde bu genç komiser için korkuyla dolup taşmıştı. İkisinede bir şey olmasını kaldıramazdım. Ahh Allahım, hepimizi vatan için girdiğimiz bu hileli oyunlarda koru!.. ~ ~ ~ ~ ~
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD