Günümüz..
Abim sustuğunda gözyaşları içinde kalmıştım ve yüreğimden gelen isteğe daha fazla karşı koyamayıp, bir anda onun boynuna atladım. Anlattığı çoğu şey sadece filmlerde olur sanırdım ama gerçekte de olabilirmiş böyle şeyler ve hayatla ilgili öğrendiğim yeni bir şey daha var ki görünene aldanmamak gerekirmiş. Aslında bunu zaten bilirdim ama şimdi bu düşünce daha da pekişmiş hale gelir karışmış aklımda. Aynı anda neden telefonları evde bırakma ihtiyacı duyduğunu çok daha iyi anladım.
“Seninle gurur duyuyorum abi ama şimdi daha çok korkar oldum. N’olur kendine çok dikkat et. O herifler şimdi senin peşine düşmeyecek mi?” diye tüm korkumla sorduğumda gülümsedi.
“Ah be kızçem, sen her şeyi böyle merak edip tek tek öğrenmek istersen vay halimize! Bir şey olmaz merak etme. Demirden korksaydık, trene binmezdik. Hadi kalk gidelim artık. Allah verede yola çıkınca ya taksi ya da minübüse denk gelsek. Yoksa tabanlara kuvvet bu sıcakta,” demesi ile ayaklandık hemen.
Geldiğimiz tozlu, topraklı yolu geri döndük ve asvalt yola çıkıp, Şarköy yönüne doğru yavaş yavaş yürümeye başladık. On dakika kadar bir süre yürümüştük ki bir minübüsün korna çaldığını duyunca, abim hemen dönüp minübüse el etti. Tam yanımızda araca biner binmez burnumun direği kırıldı beya. Anam anam hangi dingil sarımsak yemişse, millette bizde fenalık geçirecek hale geldik. Şarköy’e geldiğimizde bütün millet minübüsten nasıl ineceğimizi şaşırdık. Resmen oksijene kavuştu ciğerlerimiz. Abimle birbirimize bakıp bastık kahkahayı. Eskisi gibi şendik ikimizde. Eve girdiğimizde, annem bizi karşladı ve anında telefonumu elime tutuşturdu. Nedense pek bir kızgın bakar bana gözlerimin ikizi gözleriyle.
“Abe kızancıklar telefonunuzu niye yanınıza almazsınız? İkinizin telefonları da itfaye sireni gibi durmadan çalar. Başım şişer onların sesinden beya!”
"Kardeşimle yalnız kalmak istedim be annem, bak ne güzel söyledin, durmadan arama geliyor diye, fena mı oldu, bizde Gözde'm ile ne konuştuğumuzu anladık," diye yardıma yetişti abim. Annemin canımı alacak gibi bana baktığının farkındadır benim canım, iki gözüm abim.
“İyi madem,” dedi annem ve yine bana ters ters baktı. Telefonumun ekranına baktığımda abe ne görürüm? Tam yirmi arama gelmiş. Arayanlardan biri beygirdir, hemde on beş kez aramış. Diğeri ise Arda komiserdir. Polisin aramasını anladım emen tabii. Abime ulaşamayınca beni arayıp durmuş. Abimde telefonuna bakınca, “Arda aramış yine,” dediğinde, “sana ulaşamadığı için benide aramış abi,” dedim.
Abimden izin isteyip odama gittim. İçten içe çok kızdığım Aluk beyi aradım emen. Telefonu açar açmaz, “toplantıdayım, sana döneceğim,” dedi ve tamam cevabını benden kaptıktan sonra kapadık telefonları. Bu erifle başım dertte gibi görünür. Bir yanımla ona çok kızarım ama öteki yanım, böyle ısrarcı olmasından hoşlanır. Onunla ilgili aklım çok karışık ve ne hissederim hiç bilmem ama bildiğim bir şey var ki ben onunla yapamam. Sürekli tepeden bakar bize. İyi ki bir cio olmuş agam. Kendini dünyanın akimi sanır beygir oğlu beygir. Odamdan çıkmak üzereydim ki abimin seslendiğini duydum. Oyalanmadan abimin yanına gittim. Hazırlık içindeydi.
“Kızım gidiyorum ben. Şimdi benim bu durumum merak konusu.. yolda konuştuğumuz gibi, beni bana çok benzeyen biriyle karıştırmışlar ve o yüzden tutuklamışlar ama sonra gerçek ortaya çıkmış ve suçsuz olduğum için beni serbest bırakmışlar diyeceksiniz soranlara.. sakın benim gizli polis olduğumu kimseye söylemeyin,” dedi tek nefeste.
“Tamam abim, öyle söyleriz,” desemde asıl gerçeği annemden babamdan da gizlemeye çalıştığını anladım elbette. Onlarında gizli polis yalanına inanmasını istiyordu. Gerçek kimliğinin ifşa olması kafaları karıştırırdı ve korkularını daha çok arttırırdı. Tıpkı benim korkudan kalbimin sıkıştığı gibi onlarında yürekleri buna zor dayanırdı. Abim, anneme babama ve son olarakta bana sımsıkı sarıldı ve sessizce evden çıkıp gitti. İçbirimizin sokağa çıkıp onu yolcu etmemi istemediği için, bende elimdeki maşrapa ile bahçeden çıkarken su döktüm ardından. Her an gözlerimden kopmaya niyetli gözyaşlarımı geri püskürtmek için gözlerimi kırparım.
Allah’a emanet ol benim can parem.
~ ~ ~
Günler sonra..
Abimin bize tembiilediği gibi yaptık ve soranlara ep aynı şeyi söyledik. Er kafadan bir ses çıkar ama aslında epsi de aynı şeyi söyler
“Bizim kızan yapmaz öyle şey beya!”
Yeni gelen misafirlere annemin elceğizleri ile yaptığı alis mulis limonatadan servis yapardım ki, kadınların bana garip garip baktığını fark ettim. İçimden onlara, “ayırdır be, ne bakarsınız sıfatıma mal mal ?” diye sorarım ama sessiz kalmayı çok şükür başarabilirim.
“Eee Gözde kızım sen nasılsın?”
“İyiyim Elif teyze, sen nasılsın?”
“Gördüğün gibi, iyiyim be kızım."
“Gözde kızçem, nasılsın?"
"İyiyim Nigâr teyze, sen nasılsın?"
"İyiyim be kızım."
"Nasılsın Gözde kızım?"
"İyiyim Hayrunisa teyze, sen nasılsın?"
"Aynı gördüğün gibi be kızım, şükür bu günümüze."
İçim kıyılır içim bu üst üste hal hatır sormalardan ama gel gör ki cevap vermesen olmaz, suratım düşecek gibi olsa annem mavi farları ile kızgın ışıklar saçarak bakar gözlerime. Yanında oturmuş olsam, çaktırmadan kesin çimdiriverir bir yanımı. Öğrendim artık, uzak otururum annemden.
Misfirler kağnı arabası ızıyla limonatalarını yudumlarlar ve üçününde gözleri beni baştan aşağıya süzer. Bereket, içerde bıraktığım telefonum çalmaya başlayınca üçününde göz apsinden kurtuldum.
"Alo," dediğim anda, "nerdesin, kaç kere oldu arıyorum seni?" dedi Aluk beygiri.
"Sen niye arayıp durursun, cevabını aldın...iç eveslenme, evlenmem seninle," diye yapıştırdım cevabı.
“Bak kızım bende seninle evlenmeye çok hevesli değilim ama evlenmek için eli yüzü düzgün bir kız bulmam lazım, aklıma senden başkası da gelmedi. Acil evlenmemiz lazım!” dedi kıçından nefes alır gibi.
“Aaa delirdin sen eralde.. yangından mal mı kaçırırsın sen, ayırdır ne bu telaş böyle?”
“Hayır küçük hanım, terfi edeceğim genel müdürlüğe ama şirketin kahrolası bir kriteri var oda evli olmak. Bana yardım et lütfen! Söz bu evlilik sadece görüntüde olacak, sonra bir ara boşanırız,” demesin mi ödük?
“Çüşünüz yani.. saçma sapan konuşup benim canımı sıkma. Vallahi billahi salarım abimi senin üstüne, görürsün gününü.. bir daha sakın beni arama Allah’ın manyağı!..”
Telefonu kapar kapamaz numarasını engelledim. Oturup kaldığım yerde telefonuma öylece bakar dururum. Kalbimin incinir, emde çok fena incinir beya. Niye böyle hissederim ki ben? Erifin günlerdir bana raat bir nefes aldırmamasının nedeni şimdi belli oldu.
Gözümden ne zaman koptu ki bu yaş, em niye ağlarım ki ben?
Ard arda akan gözyaşlarımla ıslanan yanaklarımı tüm hırsımla sildim. Vızır vızır arılar gibi aklıma saldıran düşüncelerden şaşkına döndüm bir anda. Tuzlu gözyaşlarım yanaklarımı sızlatma derdine düşmüşken, o uyuzun söylediği her bir sözde insafsızca kalbimi acıtmanın telaşındaydı ve yeni yeni fark ettiğim bir şey vardı ki oda beni daha çok şaşırttı. Kendime itiraf edemediğim asıl gerçek, Aluk denen bu eriften oşlanmaya başlamış olmamdır ve şimdi derin bir ayal kırıklığı yaşarım.
Ben angi ara o manyaktan, kendini beğenmiş ukaladan oşlanmaya başlamışım ki? Artık ölsemde evlenmem onunla. Farkında değilmişim ama ufaktan bu fikre sıcak bakmaya başlamışım. Üst üste şok yaşarım ve iç olmadığı kadar abime iitiyaç duyarım. Acaba onu arasam mı? Kızar mı ki? Yok arayamam ben onu. “Ben seni aramadıkça sakın arama beni!..” demişti ve artık içeri gitmeliyim, yoksa annemde, “misafirler varken odana gidersin, gelmek bilmezsin, ayıptır!” diye gönül koyar emen.
Aklım, kalbim, ruhum tam bir keşmekeşin içine düşsede, tüm duygularımı bastırıp, mecburen odamdan çıktım ve annemlerin yanına gittim.
Üç kadınla annem yakında sokağımızda yarın yapılacak olan kına gecesi ile ilgili derin bir soobete dalmışlar. Sokağımızın meraklısı Nigâr teyze o bilgiç bilgiç bakan gözleriyle beni süzdü önce ve ardından tabii ki merakına yenilip pat diye sordu.
“Kız Gözde, senin kına geceni ne zaman yaparız beya? yaşıtlarının çoğu evlenir, çoluğa çocuğa karışır, sen yerinde sayarsın be!”
Bu iç beklemediğim soruyla, bir anda neye uğradığımı şaşırdım. Anında deli bir öfke bütün benliğimi saldırdı ve buda yetmezmiş gibi, kızgın bir nehir olupvbana bakan kadının gözlerine aktı. Nigâr teyze bakışlarımdan korkmuş olacak ki anında tornistan yaptı ve konuyu kel alaka bir yere getirdi.
“Ümmü siz ne zaman doğalgaza dönersiniz, sokakta soba yakan bir siz kaldınız?”
“Onunda sırası gelir elbet, sobayı severiz biz!” dediğinde annem, tutamadım çenemi, atladım söze emen.
“Nigâr teyze, bende senin gibi böyle olur olmaz şeyleri merak edince abim bana ne der bilir misin? Fazla merak iyi değildir, insanın başına ne gelirse ya meraktan, ya da der ep susar.. gerisini ben bilmem, sen bilir misin beya?”
Duydukları karşısında kadının rengi attı bir anda ve bana ne diyeceğini bilemedi. Onu kendi silahıyla vurmuştum ama aynı anda annemin bana kızacağınıda düşünmeye başlamıştım. Birazda çekinerek anneme baktığımda ve bakışlarımız birbirini bulduğunda, onun gözleriyle gülümsediğini gördüm ve o biçim raatladım. Bana kızmadığını görmek, tam aksine söylediklerimden hoşnut olduğunu bilmek biraz olsun moralimin düzelmesine neden oldu.
Nigâr teyze, sanki kıçının altında dikenler varmışta kabalarına batarmış gibi yerinde kıpırdar durur. Dayanamadı tabi daa fazla ve, “ayy ben kalkayım artık komşular, süt kaynatmıştım, artık ılınmıştır. Gideyimde mayalayayım,” dedi.
Diğerleride gülmemek için kendilerini zor tutarlar. Üçü birden zengin kalkışı yaptılar ve bizle vedalaşıp evlerine gittiler. Annem, bahçe kapısından dönüpte eve girdiğinde, “vallai başka zaman olsa sana çok kızardım ama Nigâr’da ak etti be kızçem, ağzına sağlık!” dedi ya, o beygir ayaklı Aluk yüzünden kaçan keyfim yerine geldi.
Boşalmış olan limonata bardaklarını alıp tepsiye koydum ve mutfağa geçtim. Evin telefonu çalmaya başladığında annem, “ ben bakarım kızım,” dedi. Kesin Nigâr teyze yüzüme söyleyemediklerini telefonda anneme söyleyecektir diye düşünürdüm ki, annem mutfak kapısında belirdi.
“Sen niye Aluk’un evlenme teklifini geri çevirip durursun a kızım, ondan daa iyi kısmet mi bulursun? Ne istersen yapacakmış, niye büle üzersin kızanı a eflatçım.. bak deli gibi sefermiş seni, airetliğimde çok üzülür be kızçem!”
Söyledikleri karşısında neye uğradığımı şaşırdım.
Kendi yetmemiş, birde annesini devreye sokmuş öküzün önde gideni. Beni severmiş emde deli gibi!.. yalanın daniskasına bak!
“İstemem ben onun sevgisini, aşkını.. aslında bunu size emen söylemek istemezdim, biraz daa emin olmak için beklerdim ama artık söylemem lazım gelir, ben Arda komiserden oşlanırım, oda benden oşlanır ve bana arkadaşlık teklifi etti, bende kabul ettim.”
Öyle kızgınım ki bir anda ağzımdan çıkanlara bende inanamam.
Nasıl söyledim ki o sözleri?
Annem ağzı açık ayran torbası gibi bana bakar, bende şapşalın önde gideni olarak nefessiz ona bakarım.
Allaam! Ben ne bok yedim? Hapı yuttum iyi mi?
~ ~ ~ ~ ~