Bölüm 6

1207 Words
Son ders bitmek üzereydi. Sınıfın kapısı ritmik bir şekilde çalındı. Öğretmenin ‘Gir’ demesine bile fırsat kalmadan yeni öğrencilerden bir nöbetçi sınıfa girdi. Öğretmen masasına seri adımlarla yürüyüp bir şeyler söyledi. Gözleri Güney’in üstünde dolaşırken sınıftan çıktı. Beste onun bakışlarını takip edebilmişti. Herkes gibi lise 1’ler bile Güney’i fark edecek kadar dişiydi. “Aral ve Beste müdür yardımcısı sizi çağırıyor.” Öğretmenin kalın sesiyle düşünceleri bölündü. Güney’e odaklı gözlerini, Aral’a çevirip ayağa kalktı. Çantasını toplarken kafasında bir sürü soru dolanıyordu. O karmaşayla kalemliğini yere düşürdü. Bazen sakarlığından fena halde nefret ediyordu! “Kahretsin!” diye tısladı. Eğilip kalemliği sertçe eline aldı ve çantanın içine tıktı. Sınıftan hızla çıkıp, kapıda onu bekleyen Aral’ın yanına ulaştı. Aral yeşil gözlerini ona dikmişti. “Kesin ceza içindir…” diye açıkladı. Beste başıyla onu onayladı. Koridorda sessizce yürüyüp, merdivenleri indiler. İlk kattaki geniş odanın önüne gelene kadar konuşmadılar. Aral kapıyı tıkladı ve Beste’nin girmesi için açtı. Beste onun kibar hareketlerine yine hayranlıkla bakarken gülümsemeden edemedi. Odaya girip onlara teyzesinin deyimiyle ‘Mahkeme duvarı’ gibi bir suratla bakan kadına yöneldi. “Cezanız bugün başlıyor…” diyerek onları süzdü kadın. “Okul hademesi size ne yapmanız gerektiğini söyler.” Kadının yüzünde Beste’nin anlamlandıramadığı bir ifade vardı. Sanki bu ceza işinden zevk alıyordu. İkisi de aynı anda “Tamam…” diye cevap verdi. “İlk önce havuzu ve kabinleri temizlemenizi istiyorum… Malum çok sevdiğiniz bir yer.” Sandalyesini döndürüp dosyalarına yöneldi kadın. “Çıkabilirsiniz…” dedi yüzlerine bile bakmadan. Beste, Aral’a baktığında ellerini sinirle sıktığını fark etti. Yüzü çok gergindi ve yeşil gözleri öfkeyle parlıyordu. Soru dolu bakışlarını gözlerine dikti. Aral sessizce nefes alıp, verdi. Kapıyı açıp Beste’nin geçmesini bekledi. Onun arından odadan çıkıp kapıyı hızla çekti. Koridoru sessizce yürümeye başladı. Beste de onu takip ediyordu. Bodrum kata inerlerken “Neden sinirlendin?” diye sordu. “Sonra söylerim.” dedi Aral sesini kontrol etmeye çalışarak. Adı gibi biliyordu sesinden bile korkutucu bir tınının yayıldığını. Hademenin küçük odasına vardıklarında Beste ondan önce kapıyı çaldı. Adama cezalarını kısaca anlatıp havuzun anahtarlarını istedi. ** Güney öfkeyle kapanan kapıya bakıyordu. Anlamsız bir kıskançlık bedenine saldırmıştı adeta. Neden Aral’ı kıskanıyordu? Neden öfkeliydi? Dişlerini sıktı hırsla. Birkaç dakika öfkeyle soludu. Sonra gözlerini kapatıp, Beste’nin gülümseyişini düşünmeye başladı. Biraz sonra gevşemişti. Öfkelenmesine gerek yoktu, kuruntularla kendi iradesini zorlamamalıydı. ** Beste üstünü değiştirirken Aral’ın öfkesi ve Güney’in değişimi arasında bocalıyordu. Ne yapacağına bir türlü karar verememek en zoruydu. Kafasını iki yana sallarken, kendini dışarı attı. Aral’ın erkeksi kokusunu duyunca derin bir nefes aldı. Bu kokuya artık alışmaya bile başlamıştı. Sonra sesini duydu ve hafifçe ürperdi. “Beste, nereden başlayalım?” Bir süre arkasını dönmedi. Aral’dan etkilenmesi ve bu etkinin sebebini çözememesi garip geliyordu ona. Sadece kokusu ve nefesi mi bu hale sokuyordu? Bu ne mantıksız bir histi böyle? Aral elini yavaş bir hareketle Beste’nin omzuna koydu. “Beste?” diye seslendi. Tekrar titredi Beste. Demek ki sadece kokusu ve sesi değilmiş… diye düşündü kendi kendine. Arkasını hızla dönüp, dalmış rolü yapmaya karar verdi. “Hı?” “Nereden başlayacağız?” dedi Aral tek kaşını kaldırarak. “Hım, bilmem. Nerden başlasak?” Aral etrafına göz gezdirip, tekrar Beste’ye baktı. “Havuzu temizleyelim mi önce?” Beste başını hafifçe salladı. “Demin neden sinirlendin?” diye soru sonra merakla. En azından bu sorunun içini kemirmesini engellemek istiyordu. Aral derin bir nefes aldı. Tekrar öfkelenmeye başlıyordu ama Beste’ye belli etmek istemiyordu. Başını zarifçe eğdi. Beste’ye yaklaşıp, fısıldadı. “O kadın Serap’ın akrabası… Dün olan şeylere sebep olan o ikisi!” Beste şaşkın bir halde ona bakıyordu. Nasıl yani? Güney’in günahını mı aldım? “Sen fark etmedin değil mi?” diye sordu Aral. Öfkesi azalmaya başlamıştı. Yine de Beste’nin bal gözlerinde hüzün görmek canını sıktı. “Çok iyi niyetlisin Beste…” “O kadar iyi niyetliyim ki…” dedi Beste dolu gözlerini onunla buluşturarak. “Boşu boşuna Güney’i suçladım.” Ağlamamak için sertçe yutkundu. Güney’e haksızlık etmek canını acıtmıştı. Bunun sebebini iyi biliyordu. Güney, her şeye rağmen karşısında küçük bir çocuk gibi durmuşken ona inanmadığını söylemişti. Hatta adam akıllı dinlememişti bile. Ön yargı yapmıştı, aptallık etmişti. Aral, doğru söyleyip söylemediğinden şüphelense de gülümsedi. “Merak etme Güney aldırmaz.” diyerek yatıştırmaya çalıştı Beste’yi. Umutsuzca başını salladı Beste. Yanında duran eldivenlerden eline geçirip, büyük bir çöp poşetini aldı. Sessizce çöpleri toplamaya başladı. “İstersen git Güney’le konuş?” “İşimi bitirince giderim.” diyerek omuz silkti. Şimdi gitse konuşamazdı. Önce kafasında bir şeyleri oturtması gerekiyordu. ** Güney sıkıntıyla kendini eve attı. Beste’yi görmek için yanıp tutuşuyordu tüm hücreleri. Ama bedenine söz geçirmeyi öğreneli çok olmuştu. Yatağına uzanıp, yanı başında duran çekmeceden Beste’nin resimleriyle dolu olan albümü çıkarttı. Gülümseyerek yüzünü izlemeye başladı. İmkanı yoktu, bakmakla doyulmuyordu bu masumiyete. Dalgalı kahve saçlarına, bal gözlerine bakmak yetersizdi her koşulda… Küçücük bedenine, zarif ellerine sadece bakmak yetersiz kalıyordu işte! ** Yorgun bedenini çimlerin üstüne bıraktı Beste. Teyzesi ona asla ev işleri yaptırmazdı, bu yüzden bedeni alışkın değildi böyle şeylere. Hastalığın etkisiyle tüm enerjisinin çekildiğini hissediyordu. Aral da onun yanına uzandı. Yüzünde yine o tatlı, bilindik gülümseyişi oluşmuştu. Baktığında güveni hissettiriyordu içinde. “Sanırım hayatımda ilk defa bu kadar iş yaptım.” Beste bir gülücüğün onun yüzünde nasıl böyle şekillendiğini akıl sır erdiremiyordu. Basit bir tebessüm bile onun yüzünde ayırt edilebilecek kadar güzelleşmişti. “Ben de…” “Teyzenle mi yaşıyorsun?” Öylesine sorulmuş bu sorunun tüm büyüyü yıktığını hissetti. Dudaklarını ısırarak, başını salladı. “Annem ve babam öldüğünden beri…” diye fısıldadı. Çaresiz, umutsuz bir çocuk önüne dikilmişti yine, geçmişinin her karesi zihninde görüntüleniyordu. Bu durumu yıllardır içinde taşıyordu. Arkadaşım, dostum diyecek kimsesi yoktu hayatında. Her şeyini dinleyen bir tek teyzesi vardı. Şimdi bunu tanımadığı birinden duymak tüm acıları hatırlatmaya birebirdi. Aral’ın sesi de aynı kısıklıkla çıkmıştı. “Ne zaman öldüler?” “6 sene oldu…” derken bir damla yanağından kaydı. Elleri umutsuzca titriyordu. Dudaklarını daha sert ısırdı. “Nasıl oldu?” Beste bu soruları duydukça daha bir acıyordu içi. Gözlerinden hızla yaşlar akıyordu. “Trafik kazası… Yıl dönümlerini kutlamaya gitmişlerdi Antalya’ya… Sonra sarhoş bir şoförle çarpışmışlar…” Gözlerinin önüne teyzesinin çaresiz yüzü geldi o an. Daha 12 yaşındaydı, teyzesinin yanında kalıyordu. Annesi ve babasının baş başa kalma fikri hoşuna gitmişti, bu yüzden teyzesinde kalmayı kabul etmişti. Teyzesi karşısında kıvranıyordu. Küçük bir çocuk dahi olsa anlamıştı bir şeyler olduğunu. “Ne oldu teyze?” diye sormuştu teyzesinin eteğine yapışarak. Zeynep Hanım Beste’nin saçlarını okşayıp, sayısız öpücük kondurmuştu. Söylemek, hissetmekten bile zordu bu durumda. Sonra dudaklarından o sözler dökülmüştü. “Annen ve baban kaza geçirmiş…” Titrek sesi hıçkırıklarla bezenmişti. Beste’nin soru sormasına fırsat vermemek için başını göğsüne yaslayıp, saçlarını okşamaya devam etmişti. Birlikte saatlerce sarılıp ağladıklarını, ailesinin mezarı başında bağırdığını asla unutmuyordu. Yine bir nöbet gibi gelmişti hıçkırıklar. Bedenine deli gibi hücum etmiş, dışa taşmayı bekliyorlardı. Hepsini özgür bıraktı bir kez daha. Şiddetle sarsılan bedeniyle doğrulup, elini yüzüne örttü. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Aral Beste’nin sarsılan bedenine korkuyla bakıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. “Beste, kendine gel!” diye bağırdı. Genç kızın hıçkırıkları öylesine artmıştı ki, sesini kendi bile duyamıyordu. Korkuyla bedenine sarıldı, sırtını sıvazlamaya başladı. Beste başını onun göğsüne yaslayıp, hıçkırmaya devam etti. Sıcacık göğsü ona babasını anımsatıyordu. Her zaman koruyucu gücünü hissederdi babasının. Onun yanında asla zarara uğramayacağını düşünürdü. Gözlerini kapatıp ısınmaya çalıştı. Var olmaya, nefes almaya ve acılarını yok saymaya çalıştı. Bir bulut geçiyor karanlığın üstüne… Siyahların ardında nasıl berrak, Nasıl parlak? Karanlığa yürüyorum sessizce… Adımlarım titrek ve korkak…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD