Bölüm 7

1018 Words
Güney gördüğü manzaranın acısıyla olduğu yere saplandı adeta. En acı olan neydi bir türlü karar veremiyordu. Beste’nin sarsılan bedeni, dağılan yüreği miydi? Aral’ın kollarında olması mıydı? Yoksa uzaktan izlemek miydi? Sadece onu görebilmek adına yatağından fırlayıp, bir umut okula dönmüşken gördüğü şeyler ağır geliyordu. Her şeyin anlamsız olduğunu fark etti sonra. Beste hıçkıra hıçkıra ağlarken kendini düşünmek büyük bir bencillik olurdu. Aral’ın çaresiz sesini duyunca gözleri kapatıp, derin nefesler aldı. “Beste!” diye bağırıyordu. Korkuyla gözlerini açıp, onların yanına yürüdü. Beste’nin zayıf bedeninin Aral’ın kollarında kaybolduğunu gördü. “Beste, uyan!” diye bağıran Aral’ın başucuna eğilip, kucağına aldı genç kızı. ‘Ba-bayıldı…” diye fısıldadı Aral. Sesinden acının taştığını duymak bir kat daha acıttı Güney’i. “Cebimden anahtarımı al, arabanın kapısı aç.” Aral anahtarı alıp, hızla uzaklaşırken Beste’ye odaklandı. Narin bedenine dokundukça yanma hissiyle dolup, eriyordu. Yüzüne bakıp kızarmış yanaklarını gördükçe canlanıp varlığını kaybediyordu sanki. Bahçeyi hızla geçip okuldan çıktı. Aral’ın açtığı kapıya eğilip, Beste’yi yavaşça yatırdı. Üstündeki hırkayı hızlı bir hareketle çıkarıp, Beste’nin üstüne örttü. Kapıyı nasıl kapattığını, arabayı nasıl kullandığını dahi bilmiyordu. Tek düşündüğü, tek hissettiği korkuydu şu an… Beste’yi kaybetmekten öylesine çok korkuyordu ki! ** Odasında elleri birbirine kenetli, gözleri tek bir yere odaklı duruyordu genç adam. Bedeninin her yerinden korku taşıyordu, içini bir sürü şey kemiriyordu. Dünyanın nasıl da adaletsiz olduğunu fark etti sonra. Beste onun yatağında yatıyor; odasını, yatağını, yastığını, yüreğini kokusuyla dolduruyordu. O ise çaresizce beklemekle yetiniyordu. Bu tarifsiz acıyı, onun gidişi ardından kokusuyla doldurmalıydı. Sadece böyle avuna biliyordu. Nefes alabilmenin yolu umuttan geçmiyor muydu zaten? Birazdan Beste’nin uyanacağını söylemişti doktor. Uyanacak ve öfkeyle Güney’i azarlayacaktı. “Beni buraya ne hakla getirirsin sen!” diyerek kızarmış gözlerini yüzüne dikecekti. Bunu düşünmek gülümsemesine sebep oldu. Bir an önce uyanıp, bağırmasını istiyordu… ** Yavaşça gözlerini araladı Beste. Tanıdık ama bir o kadar da farklı bir koku burnuna doluyordu. Kokudan rahatsız olmamıştı yine de kendi yatağında olmadığını bilmek tedirgin hissettirmişti. Etrafını seçmeye başladığında tedirginliği ikiye katlandı. Nerede olduğunu gerçekten bilmiyordu. Hızlı bir hareketle doğruldu. Başı bu harekete isyanla zonklamaya başlamıştı. Sonra tanıdık kokunun sahibiyle göz göze geldi. Güney endişeli turkuaz gözlerini Beste’ye dikmişti. “Beste, iyi misin?” Kaşları istemsizce çatıldı. Başını hafifçe salladı sonra. “İyiyim de, yine ne oldu bana?” Güney sertçe yutkundu. “Sanırım bayıldın…” sonra gözlerini kaçırdı. “Ben de korkup seni buraya getirdim.” Beste şaşkın bir halde başını salladı. Sonra “Aral nerde?” diye sordu. İsminin söylenmesiyle, karşısında dikilmesi bir olmuştu Aral’ın. Onun gözlerinde de endişe gizliydi. “Çok korktum Beste, şimdi iyisin değil mi?” Beste utançla dudağını ısırdı. “Özür dilerim…” Şefkatle gülümsedi. “Özür dilemene gerek yok…” Beste’nin küçük ellerini tutup, okşadı. “İyi ol yeterli…” Beste gözlerini Güney’e dikti hemen. Aklına gelen soruyu yöneltti. “Teyzem burada olduğumu biliyor mu? “Sinemaya gittiğimizi söyledim telaşlanmasın diye.” Öfkeyle gözlerini kıstı Beste. “Niye buraya getirdiniz beni?!” Güney dudaklarını büktü yavaşça. “Aklıma ilk gelen yer burasıydı.” Başını salladı birkaç kez. Güney’in yüzündeki ifadece hatasını hatırlatmıştı. Aral’a kısa bir an baktı. “Biz Güney’le biraz konuşabilir miyiz?” Anlayışla gülümseyen Aral’ı doyasıya izleme isteğine son verip, odadan çıkmasını bekledi. Kapanan kapı sesiyle Güney’e döndü. “Güney…” diyerek başını eğdi. “Sana haksızlık ettim.” “Ne?” Yanaklarına bir ateşin hücum ettiğini hissediyordu. “Şey…” diye geveledi. Güney’den özür dilemek neden bu kadar zordu? Güney yumuşak bir hareketle çenesini tutup, yüzüne bakmasını sağladı. “Şey?” “Havuz…” diyerek yutkundu. “Özür dilerim.” Uzun bir süre birbirlerine kenetlendi gözleri. Beste’nin utancı, Güney’in yavaşça parıldayan yüzüyle kaybolmaya başlıyordu. “Nasıl öğrendin?” “Aral söyledi.” dedi suçlu suçlu. Aral söylemese kim bilir Güney hakkında neler düşünecekti? Gülümseyişi bir an dursa da tekrar yüzüne yerleşti. Yumuşacık bir sesle konuşuyordu şimdi. “Bana inanıyorsun öyleyse?” “Evet.” “Teşekkür ederim Beste… Söz veriyorum artık seni üzmeyeceğim.” Beste bunu sormanın tam zamanı olduğunu hissetti. “Neden?” diye sordu. “Ne değişti?” Güney çaresizce yutkundu. “Ben…” diye fısıldadı. “Bilmiyorum.” Beste dudaklarını alayla kıvırıp, yapmacık bir gülüşle karşılık verdi ona. “İkimizde benden nefret ettiğini biliyoruz öyle değil mi?” Güney’in itiraz etmek için aralanan dudaklarını elini kaldırarak kapatmaya zorladı. “Ne değişti bilmek istiyorum?” Bir süre gözlerine baktı genç kızın. “Beste ben senden hiç nefret etmedim. Sadece… Bilmiyorum ama bir pislik gibi davrandım… Sanki…” diyerek yutkundu. “Sanki?” “Sanki sen… Yaptığım şeylere kızmıyormuşsun gibiydi… Senin ağladığını gördüğümde pişman oldum hepsine… Yaptıklarıma… Söylediklerime…” Başını suçlu bir ifadeyle eğip dudaklarını büktü. Cezasını bekleyen mahkumları andırıyordu şimdi. Bir mahkum için fazla güzel ve fazla sevilesiydi oysa. Beste onun çocuksu haline gülümsemeden edemedi. Elini yavaşça tuttu. “Bugün sana inanma günümdeyim sanırım.” “Her şey değişecek. Biliyor musun, beni tanısan seversin.” dedi Güney onun sıcaklığından aldığı cesaretle sırıtarak. Alayla gülümsedi genç kız. “Seni zaten tanıyorum.” Kafasını iki yana salladı Güney. Ani bir hareketle Beste’yi kendine çekip, sıkıca sarıldı. Beste sahte bir öfkeyle bağırdı. “Hey boğuluyorum!” Güney’in geniş omuzları arasında kaybolma hissi içine huzur katıyordu. Bugünün hatırlanmaya değmeyeceğini düşündüren her şey onun sıcaklığı ve nefesiyle silinmeye başlamıştı. Kulağında sesinin birkaç kez yankılandığını hissetti. “Çok teşekkür ederim Beste…” ** Aral odadan çıkıp, kendini banyoya attı. Bugün hem yorulmuş, hem de üzülmüştü. Aynadaki yansımasını inceleyip, derin bir nefes aldı. En azından Beste’nin iyi olduğunu görmüştü ve bu birazcık rahatlatıyordu içini. Gömleğinin kollarını kıvırıp, ılık suyu yüzüne çarptı. Ellerini ve yüzünü kurulayıp, dışarı attı kendini. Güney’in Beste’yi yalnız bırakmayacağını hissettiği için rahatça evine gidebilirdi. Ellerini cebine atıp, yürümeye başladı işlek caddenin kalabalığında… ** Beste’yi evine bırakmanın, ona doymanın huzuruyla yürüyordu boş sokakta. Nasıl olmuştu da şansı bir kerecik yaver gitmişti, bilmiyordu. Yüzünde nedensiz bir tebessüm vardı. Sesini bulabilse, önüne gelene haykıracaktı mutluluğu… Beste’ye sarıldığında öğrenmişti… İlk kez mutluluk kazınıyordu hatıralarına. Sıcaklıktan yayılan bir mutluluktu bu… Yolda gelen geçene gülümsüyordu farkında olmadan. En azından bunu yapabilecek kadar kendindeydi. Beste’nin bu kez gülümseyişini getirdi gözlerinin önüne. Onu düşünmediği tek bir an bile yoktu. Ama artık o karar veriyordu ne zaman, ne düşüneceğine… Gözlerinin içine kadar gülümsediğini görmüştü ya, bu her şeye değerdi işte!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD