Bölüm 5

2435 Words
Aral hızlı adımlarla sınıfa girip etrafını süzdü. Yeşil gözlerinde tatlı parıltılar dolaşıyordu. Nedenini bilmiyordu ama Beste’yle havuz temizleme fikri hoşuna gidiyordu. O kızı çekici kılan bir şey gizliydi bal rengi gözlerinde. Güney’in sesi dikkatini çekti. Bu çocuk herkese, her zaman emir yağdırmak zorunda mıydı acaba? Elindeki defter ve romanı masanın altına koyup bakışlarını Güney’e yöneltti. Güney sınıfın susmasını bekledi birkaç saniye. Sonra gözleriyle etrafını taradı. “Bundan sonra…” dedi ciddi bir tonda. Herkes emir verileceğini fark etmiş gibi yüzünü buruşturup sessizce bekliyordu. “Beste’yle kimse dalga geçmeyecek, kimse onunla uğraşmayacak.” Sınıfın şaşkınlığı görülmeye değecek kadar netti. Başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Nasıl olsa biri Beste’yle uğraştığında diğerleri ibret alacaktı. Oturduğu yerden hızlı bir hareketle kalktı. Serap ve yanında duran kızların oturduğu yere yürürken ellerini sıkıyordu. Bir kıza vurma fikri bile iğrençti ama Serap bir kızın masumiyetini simgelemeyecek kadar kötü gözüküyordu. “Kalk!” dedi sert bir sesle. Gözlerini kızın mavi gözlerine dikmişti. Serap yavaşça kalktı oturduğu yerden. “N-Ne oldu?” “Sen ve yanında duran kişiler… Sınıfınızı değiştiriyorsunuz, şimdi.” dedi gözlerini kısarak. “Değil bu sınıfta durmak, bu kata çıkmanızı dahi yasaklıyorum!” Serap şaşkın bir ifadeyle gözlerini açtı. “Ne saçmalıyorsun?!” “Dediğimi duydun.” “Sınıfımı falan değiştirmeyeceğim!” Güney sabır dilercesine derin bir nefes aldı. Gözlerinde o soğuk ifade belirmişti. Turkuaz gözleri buz parçacıkları gibiydi, insanın içini titretiyordu. Serap’a iyice yaklaştı. “Dün yaptığın oyunu ortaya çıkartıp okuldan atılmanı mı sağlayayım yoksa?” “Ne? Ne oyunu?” diye kekeledi Serap. Bu Güney her haltı nereden öğreniyordu böyle?! “Duydun Serap. İki seçenek, bir dakika… Sınıf mı okul mu?” Serap sessizce başını eğdi. Kızlara başıyla işaret edip eşyalarını topladı. Güney’e öfkeyle baka baka sınıftan çıktı. Aral gördüklerinin şokuyla sırasına oturdu. Tek kaşı şaşkınlıkla kalkmıştı. Güney’in davranışlarını değiştiren sebebi merak etmeye başlamıştı. Dün ne olmuştu da böylesine farklı biri olmuştu ki? Yanına oturan Güney’in yüzüne dikkatle baktı. Güney “Ne bakıyorsun?” diye homurdandı. Aklı Beste’deydi. Acaba nasıldı şuan? Ağlamış mıydı yine? “Hayırdır, neden böyle değiştin?” diye sordu yüzüne hala bakarken. Yalan söylemesine fırsat vermeden cevabını öğrenmek istiyordu. “Sen Beste’den nefret etmez miydin?” “Etmezdim.” dedi sertçe. “Şimdi konuşmak istemiyorum.” Aral klasik hareketini gerçekleştirirken düşüncelerini silmişti. Zarifçe omzunu silkip kitabını açtı. ** Gözleri büyük bir yorgunlukla aralandı. Başında şiddetli bir ağrı vardı. Yüzünü buruşturup doğruldu. Üstündeki ıslaklık midesini bulandırıyordu. Niye böylesine terlemişti ki? Boğazında hafif bir sızı vardı. Yutkunarak sesini aradı. “Teyze…” diye fısıldadı. Sesi boğuk boğuk çıkıyordu. Tekrar seslendi. “Teyze…” Sesi yeterince dinç değildi ama duyulduğunu düşünüyordu. Yanılmadı da. Birkaç dakika içinde teyzesini karşısında buldu. “Bir tanem, uyandın mı sen?” Hızlı adımlarla ona yaklaşıp elini alnına bastırdı kadın. “Çok şükür ateşin tamamen düşmüş…” dedi derin bir nefes alırken. “Ne ateşi teyze?” Zeynep Hanım sevgiyle yeğeninin saçlarını okşayıp alnını öptü. “Ah Beste sen dün hastalanmışsın… İyi ki Güney getirdi de bir şey olmadı.” Beste gözlerinin irileştiğini hissediyordu. Teyzesi ne saçmalıyordu ya da kimden bahsediyordu böyle? “Güney mi?!” “Evet, Güney… “ gözlerini Beste’nin gözlerine dikti tepkisini ölçmek istercesine. “Seni getirdi, doktor çağırdı…” Beste teyzesine dünü anlatmak istemiyordu. Sahte bir gülücükle söylendi. “Tabi… Güney, çok iyi biridir. Birazdan teşekkür ederim ona.” “Birazdan?” Beste kaşlarını çatıp yataktan çıktı. “Okula gideceğim teyze?” “Hayır Beste, bugün okula gitmiyorsun!” “Gidiyorum teyze, neden gitmeyecekmişim?” dedi genç kız şaşkın bir halde. Bugün teyzesi mi garipti yoksa kendi mi garipti ayırt edemiyordu. Zeynep Hanım da kaşlarını çatmıştı şimdi. Kollarını göğsünde birleştirdi. “Çünkü daha iyileşmiş sayılmazsın!” Beste sinsi bir ifadeyle gözlerini kıstı. “Eğer beni okula yollamazsan ne yemek yerim, ne de ilaç içerim.” “Saçmalama Beste!” dedi kadın umutsuzca. “Valla teyze, sen bilirsin…” derken gülümsüyordu genç kız. Teyzesinin bu bakışını iyi tanıyordu. Teslim olmuştu. “Ben de böyle düşünmüştüm.” diyerek bir kahkaha attı. Uzanıp kadının yanağını öptü. “Saat kaç bu arada?” “İki dersi kaçırdın…” dedi Zeynep Hanım bir umut. “Olsun, yetişirim ben!” diyerek dolabını açtı. Teyzesi odadan çıkarken formasını hızla üstüne geçirdi. Aynanın karşısına geçip yüzüne baktı. Soluk duruyordu bugün nedense. Aldırmayarak yağlı saçlarına baktı. Birazcık daha vakti olsa duş alıp gitmek isterdi ama zaten yeterince geç kalmıştı. Hızlı bir hareketle saçlarını tepesinden topuz yapıp tokasını taktı. Çantasını da alıp odadan çıktı. “Ben çıkıyorum teyze!” diye seslendi girişe vardığında. Dolaptan ayakkabılarını alıp ayağına geçirdi. “İlaçlarını al bir dakika!” diyerek yanına geldi Zeynep Hanım. Poşeti eline tutuşturup endişeyle yüzüne baktı. “Kendini kötü hissedersen hemen eve gel tamam mı?” Kafasını sallayarak poşeti çantasının ön gözüne yerleştirdi. “Görüşürüz!” diyerek çıktı evden. Her sabah ona huzur veren yürüyüşünü bugün yapamayacaktı. Huzursuzca sokağın başına yürüdü. Durağa gelen otobüse binip cam kenarına geçti. ** Güney başını sıraya koyup gözlerini kapattı. Beste’nin gelmeyeceğini anlamıştı ama onu görememek canını sıkıyordu. Yalnızlığa, sessizliğe ihtiyacı vardı. Yerinden kalkıp kapıya yürüdü. Koridora çıkmış, etrafını süzerken Beste’nin hızlı adımlarla sınıfa yaklaştığını fark etti. Kaşlarını çatıp tam yanından geçerken kolunu tuttu. “Senin ne işin var okulda?” dedi sert bir sesle. Beste onun kusursuz yüzüne bakarken, kolunu hızla çekti. “Okuluma gelirken de mi senden izin alacağım?!” Kollarını göğüs hizasında birleştirdi. Sert bir sesle tekrar söylendi Güney. “Niye okula geldin?” Beste derin bir nefes aldı. Dünü daha düşünmeye bile fırsat bulamamışken unutmuş gibi nasıl davranabilirdi? Neden böylesine umursamaz, bencil biriydi Güney? Sadece bir kereliğine rahat bırakamaz mıydı onu? Başını eğip önünden çekilmesini bekledi. Ona cevap vermeyecek, her sözüyle dün yaşadığı yanılgıyı hatırlamayacaktı. Buna gücü yoktu. Güney sabırsızca beklerken dudaklarını büktü. Küçük bir çocuk gibi ağlamak geliyordu içinden. Yeterince rol yapmamış mıydı? Yeterince uzak durmamış mıydı Beste’den? Ne zaman göğsünü gere gere kollarına alıp sıkıca sarılacaktı ona? “Yüzüme bak Beste.” dedi ses tonunu düşürerek. Normal olmaya çalışıyordu ama can acısı ağır basıyordu. Bir süre öylece bekledi. Beste’nin tepkisizliğiyle dudaklarını ısırmaya başladı. “Lütfen yüzüme bak…” diye fısıldadı. Beste duyduğu sesle yutkundu. Bu sen tonunu tanıyordu. Hüzün ve çaresizliğin sesini asla unutmazdı. Annesi ve babasının mezarı başında ağlarken bu ses tonu kendi sesiyle bezenmişti. “Beni bırakmayın!” diye yalvarırken, hıçkırıkları havaya karışıp kaybolurken, hiçbir cevap alamamıştı. Hayalleri ölen küçük bir çocuğun çaresizliğini nasıl unutabilirdi ki? Adı gibi biliyordu, Güney’in sesinde çaresizlik yoktu. Yine de hatırladıkları, bildiği şeye inanmasına engel oldu. Kızgınlığına, kırgınlığına rağmen başını kaldırdı. Toprak kadar acımasız olamazdı o… Ona asla cevap vermeyen toprağa inat cevap vermeliydi tüm çaresizliklere. Güney, Beste’nin bal rengi gözlerini görünce şükretti Allah'a. Bir süre birbirlerine baktılar. Hayatında asla dökülmeyen iki kelime döküldü dudaklarından. ”Özür dilerim.” Beste onun yoğun bakışlarıyla bir adım gerileyip yutkundu. Boğulma hissiyle eş değerdi artık bu bakışlar. Omuz silkti ardından. “Önemi yok, alıştım.” “Bana inanmıyor musun Beste?” Beste tekrar ona baktı. Gözleri yeterince açıktı, ne söyleyebilirdi ki? Nasıl Güney’in bu sefer hiçbir şey yapmadığını düşünebilirdi? “Sana dün de söyledim. Sen zaten yoksun, varmışsın gibi davranmayacağım…” Güney hüzünle başını eğip fısıldadı. “Yanılıyorsun Beste…” Gülümseyerek ona baktı. Küçük bir çocuk gibi dudaklarını bükmüş, suçsuzluğunu kabul ettirmeye çalışıyordu. Uzanıp saçlarını okşama isteğiyle doldu. Kendini zapt edip isteğini bastırdı. “Önemi yok…” “Ama bana inanmıyorsun…” “Çünkü acı tecrübelerle sana inanmamam gerektiğini öğrendim.” derken zil çaldı. “Şimdi derse girelim mi?” “Tamam.” diye kabullendi genç adam. Pes etmeyecekti ama biraz zaman vermeliydi ona. Beste’nin arkasından sınıfa girdi yavaş adımlarla. ** Beste eşyalarını masasına koyup etrafına baktı. Kimse ona bakmamış ve ‘İnekcik’ diye seslenmemişti. Kaşlarını çatıp sınıfı incelerken gözü Serap’ların sırasına takıldı. Ne onlar ne de eşyaları ortalıkta yoktu. “Güney onları postaladı.” Duyduğu sesle bedeni hafifçe ürperdi ama içi ısınmıştı adeta. Arkasını dönüp Aral’ın yeşilliklerine baktı. “Postaladı mı?!” “Evet.” dedi Aral, Beste’nin şaşkın bakışlarını dikkatle inceleyerek. Tepkisini çok merak ediyordu. “Ne sanıyor kendini?!” Aral kaşlarından birini kaldırıp Beste’yi süzdü. “Ne yani, üzüldün mü?” “Üzülmek diyemem ama birileri benim sınıfımı değiştirseydi…” yavaşça yutkundu. “En azından sınıfa uyum sağlamış biri olsaydım, çok üzülürdüm…” Aral sakin bir ifadeyle başını sallayıp onayladığını belirtti. Beste’nin böylesine iyi niyetli olması onu çok şaşırtmıştı. Serap’ın gittiğini öğrendiğinde havaya uçmasını bekliyordu oysa. Beste yeni hatırlamışçasına kafasını kaldırdı. “Bu arada…” dedi Aral’ın ona bakmasını sağlamaya çalışarak. “Müdürle konuşup sorunu halledeceğim…” “Ben de üstlenmeyi denedim ama olmuyor.” diyerek omuz silkti Aral. “İkimiz hallederiz.” “İkimiz mi?!” derken dehşetle gözleri büyümüştü. “Sınıfın diline düşersin!” “Sınıftakilerin dili umurumda değil.” diyerek omuz silkti Aral. “Sana yapılanları hak etmiyorsun Beste. Şu güne kadar bun fark etmedim belki ama şimdi biliyorum.” Düşüncelerinin ne kadar doğru olduğunu Beste’nin mutlulukla bezenmiş şaşkın gözlerine baktığında fark edebiliyordu. Zarifçe gülümsedi. Beste’nin mimikleri onu gerçekten eğlendiriyordu. “Ayrıca, Güney’in konuşmasından sonra kimse cesaret edemez.” “Güney’in konuşması mı?” Kafasını sallayarak onayladı. Zil sesini duyunca hafifçe omzuna dokundu Beste’nin. “Neyse, çıkışta görüşürüz…” Aral yanından uzaklaşırken boş boş onu izliyordu Beste. Herkes bugün ona Güney’i yanlış tanıdığını anlatmaya çalışıyordu sanki. Bir şekilde Güney’le ilgili hiç düşünmediği şeyler oluyordu ve bu kafasını karıştırmıştı. Sırasına oturup arkasına yaslandı. Gözlerini Güney’e odaklayıp izlemeye başladı farkında olmadan. Her gün gördüğü Güney yoktu sanki karşısında. Neşesi, alayları sessizliğe bürünmüştü. Birkaç kere Aral’la kısacık konuşmuş, sonra suskunluğuna devam etmişti. Kaşları çatıldı istemsizce. Neden böylesine düşünceliydi? Ailevi bir şey miydi yoksa? Düşündükçe cevap bulamamak sinirlerini bozmuştu. Derse odaklanmaya çalıştı. Öğretmenin gözlerine dikkatle bakıyordu ama sesini bir türlü duymuyordu sanki. Sorular beyninde düzensizce geziniyordu. Öfkeyle Güney’e çevirdi tekrar bakışlarını. Neden züppe haline dönüp aklından çıkmıyordu ki?! ** Güney düşüncelerinin ağırlığıyla sırasına oturmuştu. Asla pes etmeyecekti ama ne yapacağını da bilmiyordu. Beste’ye bu derin sevgiyi söylemeli miydi? Asla inanmayacağından öylesine emindi ki bu fikirden vazgeçti. İki senedir müthiş bir körlükle gözlerindeki anlamı çözemeyen kız şimdi sözlerini ancak dalga olarak karşılardı. Belki de önce güvenini kazanmalıydı? Ama nasıl? Gözleri Aral ve Beste’ye kaydığında istemsizce öfkelendi. Neden son günlerde sürekli yan yanalardı? Abartma Güney, sadece iki gündür böyleler!, diye geçirdi içinden. Yine de huzursuzdu. Onlara bakmamak için kollarını sıraya koyup yüzünü kollarına gizledi. Başını kaldırdığı an gözleri Beste’yi arayacaktı, kendine engel olmak çok zordu. Güvenini kazanmak için ne yapabileceğini düşünüyordu ama beyni durmuş gibiydi. Dudaklarını umutsuzca kıvırıp gözlerini sıkı sıkı kapattı. ** Zil sesiyle yerinden kalktı Beste. İlaç saati gelmişti, bir şeyler yemek zorundaydı. Sırasından kalkarken bacağını masaya çarptı. “AH!” Utançla başını eğip sınıfın yorumlarını bekledi ama hiçbir şey duyamadı. Birkaç saniye bekledi ama hala bir şey duyamıyordu. Başını yavaşça kaldırıp etrafına bakındı. Kimse onunla ilgilenmiyor gibiydi. Şaşkın bir halde olduğu yere sabitlendi. Birkaç dakika bekledi ama beklediği olmayınca gülümsemeden edemedi. Neşeyle sıradan çıkıp kapıya doğru yürümeye başladı. Tam son sıranın yanından geçerken, güçlü bir elin bileğini tuttuğunu fark etti. Kafasını çevirip bakınca, Güney’in maviliklerine daldı. “Alışkanlık mı oldu Güney?” “Yerine otur.” “Kantine gitmem gerek!” “Kantine gitmene gerek yok, tostun birazdan gelecek…” dedi Güney mekanik bir sesle. Yüzünde Beste’nin daha önce hiç görmediği bir ifade vardı. “Kendi tostumu kendim alabilirim Güney!” “Biliyorum. Ama kantin senin sevdiğin gibi özenle hazırlamaz.” Yavaşça ayağa kalkıp Beste’nin gözlerine baktı. “Yerine oturur musun?” Beste onaylamasa da bakışlarının etkisiyle başını salladı. Güney’in bu anlamsız ifadesine birazcık daha bakarsa, oturup ağlayabilirdi. Arkasını dönüp sırasına yürüdü. Güney’in sınıftan çıkışını gördüğünde, sırasına oturmuştu. Kollarını göğsünün üstünde birleştirip sınıfı izlemeye koyuldu. Gözleri Aral’ın sırasının altındaki kitaba kaymıştı. Aral’ın, hatta bu sınıftan birinin kitap okuduğunu hiç görmemişti daha önce. Kitap tutkusuna yenilip yerinden hızla kalktı. Aral’ın sırasına yaklaşıp kitaba uzandı. “Beste?” Bir an korkuyla sıçrayıp hemen arkasını döndü. “Ödümü koparttın!” Kitabı hızla yerine bırakıp kendi sırasına yöneldi. Güney’in arkasından geldiğini kokusundan fark edebiliyordu. “Tostun ve ayranın…” diyerek elindeki poşeti sıraya koydu Güney. Az önceki ifadesinin aksine mutlu gibiydi. Tostu alıp yavaşça ısırdı. “Teşekkürler…” dedi şaşkın bir halde. Güney zihnini mi okuyordu acaba? Tostu okulun kantin tostlarıyla kıyasladı zihninde. Aradaki büyük fark, elle tutulur cinstendi. Hızla bir parça daha ısırırken Güney’e baktı. “Leziz!” Güney bir kahkaha atıp ayrana uzandı. “Yavaş, boğulacaksın…” diyerek ayranı açtı. Beste’nin önüne koyup gülümsedi. “İç şunu.” Beste ayranı eline alıp birkaç yudum içti. Tekrar tostunu ısırırken Güney’in yanında ne kadar rahat olduğunu fark etti. Belki de onu gerçekten yanlış tanıyordu? Ya da Güney bugün farklı olabilir miydi? Bir yandan ayranı yudumlayıp bir yandan Güney’i izliyordu. Sonra Güney’in ilk kez içten bir şekilde gülümsediğini gördü. “Ne?” Güney cebinden küçük bir paket çıkartıp içinden peçete aldı. Uzanıp Beste’nin dudaklarına bastırdı. “Ayran kalmış.” Paketten bir peçete daha alıp gömleğin yakasına uzandı. “Ve damlamış.” derken Beste’nin şaşkın yüzüne bakıp gülmeye başlamıştı. Beste utançla geri çekildi. “Teşekkürler.” diyerek tostunu bitirdi ve ayranı sıranın kenarına itti. Çantasına uzanıp ilaç poşetini eline aldı. Acaba önce hangisini içmeliydi? İlaçları çıkartıp masaya koydu. Dudaklarını büküp düşünürken Güney üç kutuyu önüne itti. “Bunları şimdi içeceksin ve akşam 8’de.” Kalan iki kutuyu eliyle işaret etti. “Onlar yatmadan önce.” Beste onun yüzüne dikkatle baktı. Bu kadarı da imkansızdı öyle değil mi? Güney, iki yıldır düzenli olarak onunla dalga geçen çocuk gitmiş, yerine yıllardır dostuymuş gibi davranan biri gelmişti. “Güney, iyi misin?” diye sordu ciddi bir sesle. “Evet, neden?” Beste ayağa kalkıp onun yüzüne eğildi. Elini alnına bastırdı. “Ateşin de yok…” dedi şaşkın bir halde. Acaba bu sefer neyi amaçlıyordu? “Farkında mısın bilmiyorum ama şu an benimle dalga geçiyor olman gerek?” Güney dudaklarını büküp Beste’nin küçük ellerini alnından çekti. Ellerini sıkıca tutup yüzüne baktı. Yüzünde Beste’nin daha önce hiç görmediği kadar yumuşak bir ifade vardı. “Beste düne kadar olan her şeyi unut, hepsi için özür dilerim.” diyerek ellerini sıktı genç kızın. “Ben sana çok değer veriyorum, yaptığım şeyler için çok pişmanım.” “Unutayım mı?” Beste etrafını süzüp tekrar Güney’e baktı. “Yine ne oyun çeviriyorsun Güney? Hala bıkmadın mı?” “Beste oyun falan yok artık, neden bana inanmıyorsun?” Öğretmenin geldiğini fark edince hızla ellerini çekti Beste. Zilin çaldığını bile fark etmemişti. Güney’in yerinden kıpırdamadığını fark edince ona döndü. Yüzünde cevap beklediğini belli eden bir ifade vardı. “Yerine geçsene!” diye fısıldadı. “Neden bana inanmıyorsun?” Dudaklarını ısırıp çaresizce Güney’e baktı. “Tamam bak…” öğretmene göz attı. “En azından sana güvenmeye çalışırım?” Eliyle sırayı işaret etti. Güney umursamazca omuz silkmişti. Dişlerini sıkıp ona öfkeyle baktı. “Güney yerine oturur musun?!” Genç adam aynı garip bakışlarla sırasına geçerken şaşkınlıkla gözlerini öğretmene çevirmişti. Neler olduğunu bir türlü anlayamıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD